- 853 Okunma
- 5 Yorum
- 5 Beğeni
VİCDAN AZABI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yazan: Zeynep Zuhal Kılınç
Parmak uçlarımda bir karıncalanma vardı. Ellerim sürekli bilgisayarın tuşlarına gidip geliyor ama bir şeyler yazamıyordu. Soğuktan üşüyen burnumu kazağımın içine soktum. Yüzümün yarısı kazağımdaydı. Komik göründüğümün farkındaydım. Ama elektirikli sobadan dolayı ısınan evim buz kesmişti. Çünkü o sabah elektrikler kesilmişti. Soğuktu.
Saat onbire geliyordu. Daha kahvaltı bile yapmamıştım. Gece gördüğüm rüyamın etkisiyle uyanır uyanmaz çalışma masama oturmuş ama iki saattir bir şey yazamamıştım. Oysa gördüklerimden derinden etkilenmiştim. Ama yazamıyordum. Aklımda canlanan o gerçekçi sahneleri nasıl ifade edebileceğimi bilemiyordum.
Daha fazla dayanamadım. Oturduğum yerden kalktım. Kaslarım sanki donmuştu. Nihayet kendimi zorlaya zorlaya açılmıştım. Ellerimi, ayaklarımı oynatmış, başımı birkaç kez sağa sola sallamış ve iki kez var gücümle zıplmalıştım. Aşağıdaki komşum rahatsız olmasın diye daha fazla zıplamadım. Sonra mutfakla oturma odası arasında volta atmaya başladım. Tam beş adımdı. Beş on defa volta attım. Sonunda biraz ısınmıştım. Üzerimi giyinip dışarı çıktım. Hızlı hızlı yürümeye başladım. Caddenin boş olmasına sevinmiştim. Ne bisiklet süren vardı ne de koşu yapan. Sanki cadde benimmiş gibi sadece ben vardım. Araba da geçmiyordu. Hayret etmiştim, çünkü bu cadde asla böyle boş olmazdı.
Nihayet markete varmıştım. İçeri girdim. Herkes donuk bir ifadeyle bakıyordu. Sanki o gün kimse uykusundan uyanmamıştı. Aldırmadan kahvaltılık almak için reyon reyon dolaştım. Kaşar peyniri, süt, reçel ve bir de ekmek alıp kasaya geçtim. Kasiyerin gözlerinin içi bembeyazdı. Dudakları da kıpkırmızı. Ağzından kan damlıyordu. Ürktüm. “Hanımefendi ağzınız kanıyor” dedim. “Önemli bir şey değil. Az önce bir kuş yedim” dedi.
Bu sırada siparişlerimi kasadan geçiriyordu. Gözlerindeki korkunç beyazlıkla yüzüme baktı ve ücreti söyledi. Ellerim titreyerek parayı uzattım. “Üstü kalabilir” diyerek hızlı adımlarla oradan çıktım. Burnuma kan kokusu geliyordu. Adımlarımı hızlandırdım. Nefesim daralmaya ve başım dönmeye başlamıştı. Bir an önce eve gidebilmek için koşmaya başladım. Koşarken ayağım takıldı ama düşmedim. Sonra tekrar koşmaya başladım. Ben hızlandıkça arkamdan hızlı adımların sesi yükseliyordu. Arkama dönüp bakamadım. Daha da hızlandım. Caddeden hiçbir araba geçmiyordu. Trafik ışıkları kırmızıydı sürekli. Koşuyordum. Birden elimdek poşet yırtıldı ve aldığım her şey yere düştü. Mecburen durdum. Aldıklarımı toplamaya başladım. Birisinin arkamda durduğunu fark ettim.
Korkuyordum. Her şeyi topladım ve ayağa kalktım. Arkamı döndüm. Beyaz tenli bir kız çocuğu, saçları siyah, elbisesi yeşil, ayakkabısı yoktu. Bana baktı. Sevimli sevimli gülümsedi. İçim rahatlamıştı. Çocuk birden kaşlarını kararttı. “Annem” dedi. “Annemi öldürdün!”
Bu çocuk ne söylüyordu böyle? Ben kimseyi öldürmemiştim ki.
Çocuğun arkasında bir şey sakladığını gördüm. “Seni sevmiyorum” dedi. Neden diye soramadım. Şaşkınlıktan ve sıkıntıdan ağzım dilim kurumuştu. “Seni sevmiyorum” dedi tekrar. Arkamı dönüp yürümeye koyuldum tekrar. Beni takip etmeye ve hatta yanımdan yürümeye başladı. “Seni sevmiyorum”dedi tekrar. Durdum. “Neden” diye sordum. “Seni tanımıyorum kızım” dedim.
Çocuk birden yok oldu. Rüya mı görüyordum yoksa? Gözlerimi kapattım. Birden kuvvetli bir rüzgar esmeye başladı. Gözlerimi açar açmaz rüzgar kesildi ve kendimi çalıştığım fabrikada buldum. Fabrikada ne işim vardı? Bugün cumartesiydi, iş yoktu.
Yürümeye başladım. Fabrikadan çıkmak için birinci kata çıktım. Merdivenlerden çıkarken az önce caddede gördüğüm kızı gördüm. Bu sefer çalıştığım makinenin yanında durup bana bağırıyordu. “Annemi öldürdün!” diye. Çocuğun yanına doğru koşmaya başladım, ona yaklaştıkça çocuk benden uzaklaşıyordu. “Dur” dedim. “Dur konuşalım.” Durmadı. Ve yine kayboldu. Gözlerimi tekrar kapattım. Hem de sıkıca…
Tekrar kuvvetli bir rüzgar esmeye başladı. Bu kez kendimi mahkemede buldum. Hakim bana “Neden öldürdün?” diye soruyordu. Ben de hakim beye ne olup bittiğini anlamadığımı anlatmaya çalışıyordum ki ağzımı her açtığımda sesim çıkmıyordu. Sesim kısılmıştı!
Korktum. Hem de çok korktum. Artık mecalim kalmamıştı. Arkamdaki sandalyeye oturdum ve kendimi savunamadığım o mahkeme salonunda hakimin beni niçin yargıladığını bilmeden bana vereceği cezaya razı oldum. Kollarımdan tutup beni kaldırdılar. Sürüklene sürüklene bir odaya götürdüler. Aklıma gözleirmi kapatmak geldi. Her kapattığımda başka bir yere gidiyordum. Bu kez de yapmalıydım. Ve yaptım. Gözlerimi kapadım…
YORUMLAR
Muthis bir hayalgucu ile yazilmis yaziniz icin yurekten tebrikler. Kendimi david linch filminde gibi hissettim.
Hepimizin vicdan azaplari var. Olur olmaz bir yerde hic beklemedigimiz bir anda tum ruhumuzu ele geciriveriyor. Tekrar tebrikler tebrikler
erdal güvenli tarafından 11/20/2019 7:53:57 PM zamanında düzenlenmiştir.
Zeynep Zuhal Kılınç
Zeynep Zuhal Kılınç
Hoş bir esinti.
Duvarları dahi yıkan çığlığımız ve inancın sarkacında gidip gelirken düşler ve gerçekler arasında çizdiğimiz o zikzak.
Selam ve saygılarımla
Zeynep Zuhal Kılınç
,,Meryem hanım günaydın. Yazınızı soluksuz okudum. Bu yazının devamı var mı? Sanki bitmemiş gibi. Belli ki rüya. Lütfen devamını da yazın. Sevgiler.
Ayten Tekin
Zeynep Zuhal Kılınç
Yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılar.