- 811 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
HASTANEDE
Anlaşabildiğim tek insandır. Kültürlü, özverili, candan bir dosttur. Tanıdığı çoktur. Bir sorunum, yapılacak bir işim varsa hep onu ararım. Şık olmayı sever. Bana yakışacağını düşündüğü bir gömlek, kazak görsün ucuz pahalı demez. Alır. Cömerttir. Çok kere de parasını almaz. “Zarf önemli değil kardeşim. Sen mazrufa bak.” Dediğim de; “İyi bir mazruf, iyi bir zarfta saklanır.” Der. Emekli öğretmendir arkadaşım. Tatlı dillidir. Köy enstitülerini, köy öğretmen okullarını görmemiş olsa da kendisini o ekole göre yetiştirmiştir. Pırıl pırıl bir Cumhuriyet öğretmenidir O.
Geçen gün beni aradı.
“Babamı hastaneye yatıracağız. Ameliyat olacak.”
Üzgündü. Ben de üzüldüm. Sordum. Doktoru, özel odayı, her şeyi ayarlamış. Babasının ameliyatı da korkulacak bir ameliyat değil. Teselli etmek istedim.
“Abi . Beni korkutan ameliyat değil. Babam çekilemeyecek kadar huysuzdur. Ne yapacağım bilemiyorum.”
“Düşünme kardeşim. Hastaneye yatırışından, çıkartıncaya kadar ben de senin yanında olurum.
“ Sana kıyamam.” Dese de, dinlemedim.
Ameliyattan bir gün önce tetkikler, tahliller derken yatırdık hastaneye babasını. Refakatcı olarak ilk gece ben de kaldım hastanede. Arkadaşım haklıymış. Daha ortada ameliyat yok.
Nasıl bağırıyor:
“Offf… Off… Her yerim çok ağrıyor. Kollarım tutmuyor. Kaldır başımı. Çok kaldırdın indir. Oturacağım ayaklarımı tut.”
Buna benzer daha neler, neler…
“Baba sen belinden aşağı ameliyat olacaksın. Daha onu da olmadın. Kolların niye ağrısın ki?”
“Sen bilmezsin. Ben ağrıyor diyorsam ağrıyordur.”
Sıkılmıştık.
“Baba biz biraz aşağıya inelim. Hemşirelere tembih edeyim. Ağrıların artarsa şu düğmeye bas. Sana ağrı kesici bir iğne yapsınlar.”
İğneyi duyunca sızlanmaktan vaz geçti.
Bana işaret etti. Odadan dışarı çıktık. Kapıyı aralık bıraktı. O bizi göremiyor. Ama biz onu görüyoruz. Yatağından rahatça kalktı. Etajerden aldığı pastaları, kekleri yedi. Üstüne önce bir bardak süt, peşinden meyve suyunu içti. Girdi yatağına yattı. Televizyonu açtı.
“Ben sana demedim mi abi. Benim babam böyledir işte.”
“ Haklısın. Şimdiden böyle olursa, ameliyattan sonra Allah yardımcın olsun. Ben yine seni yalnız bırakmam. “
“Kesinlikle olmaz abi . Sen beni merak etme. Çok bunaltırsa oğlumu çağırırım. O bakar. Gel oturalım şu kanepeye. Sohbet ederiz.”
Hastanenin küçük balkonunda birer sigara içtik. Oturduk.
“Hani senin bir masa tenisi hikâyen vardı. Onu yazmıştım. Sen de daha ne anılar vardır. Anlat da onları da yazayım. İzin verirsin değil mi?
“ Ne izini abi. Gurur duyarım. Dur sana –KÖYÜN SORUNLARI- nı anlatayım:
“Mezun oldum. İlk tayinim Doğuda bir köye çıktı. Bekârım. Okulun küçük lojmanında kalıyorum. Mevsim kış. Kar yolları kapamış. Köyün bir kahvesi, bir de küçük bakkalı var. Gidilecek kahveden başka yer, konuşulacak kahvedekilerden başka kimse yok. Gittim kahveye soba gürül gürül yanıyor. Köyde elektrik yok. Tavanda asılı bir lüx lambası ışıtıyor kahveyi. Beni sobanın yanındaki bir masaya buyur ettiler. Hoş beşten sonra sigara içesim tuttu. Çıkarttım paketi bir sigara yaktım. Tekrar cebime koymaya içim el vermedi. Masaya bıraktım sigara paketini. Etrafımdakilerden biri:
-Ahh… Öğretmen efendi bitmez bizim bu köyün dertleri bitmez. Yol için Şehre kaç sefer heyet gitti. Hepsinde de söz verdiler. Yapacağız diye. Hani yol nerede?- Pakete uzandı bir sigara yaktı. Tekrar masaya bıraktı. Bir başkası – Sadece o mu köyümüzün derdi. Elektrik için de söz vermediler mi? Al işte elektriğimiz şu tavanda asılı löküs.- Dedi. O da uzandı, bir sigara da o yaktı. Diğer biri
-Su işine ne demeli?- Bir sigara da ona gitti. Pakette tek bir sigara kaldı. Arkalardan biri ayağa kalktı
-Köyün asıl derdi ne biliyonuz mu konşular?- Dedi. Uzandı. Ben ondan evvel kaptım.
-Arkadaşlar sizin bu köyün dertleri benim sigarayla bitecekse varsın bitmesin.- Dedim. Son sigarayı da kendim yaktım.
“Ayıp etmişsin.”
“Ne ayıbı abi. Yolları kar kaplamış. Bakkalda ne sigara var, ne tütün.
Ben babama bir bakıp geleyim.
Gitti, geldi:
“Mışıl mışıl uyuyor.”
“ İyi, iyi uyusun. Bu gün fazla sıkıntımız olmayacak gibi. Bitti mi”?
“Ne bitti mi?”
“Anıların.”
“Haa… Sana bir de –OKUMA YAZMA KURSU- nu anlatayım.”
Yine bir köyde görevliyim. Milli eğitimden emir geldi. Kitaplar gönderildi. Köyde Okuma Yazma Kursu açacağız. Okuma Yazması olmayanları tespit ettik. Erkekli, kadınlı, kursu açtık.
Harfler, kelimeler derken, okumaya geçtik. Kitaptaki bir cümleyi tahtaya yazdım.
SU NEREDE? SABUN NEREDE?
Döndüm. Kursiyerler kıs kıs gülüyor. Anladım niye güldüklerini. –Niye gülüyorsunuz- demedim. Daha doğrusu diyemedim. Hepsi de benden yaşlı insanlar. En önde karı koca oturuyor. Kocası karısının kulağına eğildi, bir şeyler söyledi. Karısı cilveli bir tavırla kocasına kızmış gibi yalandan vurdu:
“Amaan herif sende…”
Bu sefer, dayanamadım sordum:
“Abla ne diyor amcam?”
“Ben utanırım. Emmin söylesin.”
Ben sormadan:
“Ne diyecem öğretmen efendi. Doğruyu söyledim. Köyde su mu var? Dedim ki:
“SONRA DA YIKANIRIM DEREDE.”
Kursiyerler kadınlı erkekli kahkahalarla güldüler. Ben de katıldım gülüşlerine. O gün ki dersi bitirdim.
“Başka anlatayım mı?”
“Yok yok.Bu günlük yeter. “
Gün ışımaya yüz tutmuştu. Hava soğuktu. Kış geldim, geliyorum der gibiydi.
Öptüm babasının elini.
“Geçmiş olsun. Allah yardımcın olsun.” Dedim.
Arkadaşımla vedalaşırken:
“Yazacağım ha haberin olsun.”
“Yaz abim yaz. Telif ücreti var mı?”
“Onu sonra düşünürüz.”
Ayrıldım hastaneden…
YORUMLAR
Sevgili Bedri Ağabey
Biz batı toplumu olmaya özenirken ne kadar güzel özelliklerimiz var bunu unutuyor ya da birilerine unutturulmaya çalışıyoruz. Sımsıcak öykü ve yazılarını okumak her zaman bana keyif veriyor.
Kalemine sağlık fıkra gibi güzel bir yazı idi.
Saygılarımla
Bedri Tokul
Sağ ol. Var ol.
Çok teşekkür ediyor
Selam ve Saygılarımı gönderiyorum.
sen bedeni küçük; yüreği koca bedros
hatırlarmısın
benden sonraki devre gelen asteğmen kaan güroler sana;
"sen dolmuşta sesini yükseltmeye korkan birinin sağda ineceğim demesini duymayan şöföre sağda inecek var diyecek adamlardansın" demişti
ve bunu yaptığın için seni eleştirmişti.
"yapma bunu yapma ki o adam sesini duyurmayı öğrensin" demişti.
ama biz avrupada yaşamıyoruz
bizim halkımız mazlum
bizim halkımız utangaç
yabancı olduğu ortamda yanlış bir şey söylerim diye sesini yükseltmeye korkan özgüveni eksik bir halkız biz.
ben kaan ın seni eleştirmesine karşı çıkmıştım.
"toplumda mazlum insan çok fazla bizlerin görevlerinden biri de o insanlara kılavuzluk yapmaktır" demiştim
sonrasında bunu düşündüm ve kaan mı haklı ben mi karar veremedim.
şimdi bu yazını okuyunca anlıyorum ki
ben haklıymışım
en güçlü insanların bile desteğe ihtiyacı olacağını unutmayan senin gibi koca yüreklerin, bu acımasız dünyada daha fazla olması dileğiyle.
dostoyevski nin "budala" sındaki "dünyayı güzellik kurtaracak"
ve sait faik abasıyanık ın "alemdağında var bir yılan" ındaki "bir insanı sevmekle başlayacak herşey"
keske kılavuzumuz olabilse.
Bedri Tokul
Kaanlar gitti yok oldu.
Ama sen Gartalım yüreğimin baş köşesin desin.
Boş ver.
Öptüm gözlerinden...
Erkeklerin askerlik anıları, kadınların doğum anıları, hastası olanın da hastane anıları yürekten dinleyene çok şey anlatır.
İşte böyle bir paylaşım, hayatın taa içinden.
Duyguların her boyutu yaşanır hastanelerde. Acısıyla, tatlısıyla... Bunları da en iyi gözleyenler genellikle refakatçiler olur.
Gerçek bir dostluğun paylaşımı var yazıda. Gözlemleriyle, anı paylaşımlarıyla,..
Duyarlılığınızı ve güçlü yazı dilinizi kutarım Bedri Bey.
Saygılarımla.
Bedri Tokul
Hiç bir yazımı yorumsuz bırakmazsınız.
Size minnettarım.
Saygılarımla Hocam.
Hastaneye yatan arkadaşınızın babası öyle anlaşılıyor ki huysuz bir ihtiyar, biraz da fazla naz yapıyor belli ki... Arkadaşınızın başından geçen olaylar ise gerçekten yaşanmış, ama fıkra gibi adeta. Ne iyi etmişsiniz de arkadaşınıza manevi destek vermişsiniz, dostluk, arkadaşlık zaten böyle zamanlarda belli olur değil mi? Güzel bir öykü ve yaşanmışlık en büyük kazanç gibi görünüyor. Kutlarım içtenlikle Bedri Abi...
Bedri Tokul
Güzel ve anlamlı yorumun için teşekkür ederim.
Selam ve Saygıyla öperim gözlerinden...
Sen ne kadar koca yürekli ne naif kalemsin Bedri abi...
Suat'ın dediği gibi yazdığın her yazıda hüzünlendirirken güldürmeyi de ihmal etmiyorsun.
Bir süre ortadan kaybolduğunda Suat'la merak etmiştik ve ben seni aradım. Arkadaşının babasıyla ilgilendiğini söylemiştin. Sanırım bir yada iki hafta önce...
Sen ne güzel insansın ya Hu!
Seni sevmeyeceğiz de kimi seveceğiz.
İyi ki varsın ve lütfen hep ol...
Sevgi ve saygılarımla...
Bedri Tokul
Benim en büyük servetim sizlerin dostluğu.
Sağ ol. Var ol...Yine bir grip musallat oldu başıma.
Kısa cevabımı çoğa say.
Öperim gözlerimden.
Ne güzel bir yazı sağol Goca Adam..
Hüzün var..
Mizah var..
Gözlem var.. Var da var.. Bunları harmanlamak her babayiğidin harcı mı..? Yazmış adam..
[[ Kendisi duymasın da; bakın bu hastanedeki refakatçılık işine ben şahidim.
1 hafta 10 gün ya oldu ya olmadı. Taze bir olay yani. Bu kel ortalardan kaybolunca Ahmetle telefonda konuştuk. Önce o aradı, sonra ben aradım. 'Öğretmen bir arkadaşımın babasına hastanede refakatçılık yapıyorum' dedi.
Eee kendisi 3-5 gün refakatçılık yaptı ama boş gelmemiş. Daha çok güzel baldan damlalar okuruz bu refakatçılıktan diye düşünüyorum. :) ]]
Ağabeyim iyi ki varsın..
Şimdi müsaade var mı kelden öpmeye..
Öptüm kelden çok çookkk..
Elden de öptüm.
Selamlar..
Suat Zobu tarafından 11/9/2019 1:21:20 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
HASTANEDE yi yazdım.
Neredeyse hastanelik olacaktım. Suat Gardaşım.
Grip yine yakama yapıştı.
İki gündür yatıyorum.
Güzel yürekten sözlerin için teşekkür eder gözlerinden öperim.
Kel sana kurban olsun.