- 768 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Suriyeli Bir Garip Kadın
Buğday unundan yapılmış hafif esmer ekmeğin müptelasıyız eşimle. Bu müptelalık çocukluk günlerimizde köy değirmenlerinde öğütülen undan evde pişirilen ekmekleri anımsatmaktan gelir. Annemin pişirdiği taze ekmek kokusu hala hafızamda saklı… Çoğu kez buğday unu ekmeği tüketiriz. Derince’de ünlü bir fırında pişirilen buğday ekmeğinin satılan bir markete girdim. Market oldukça büyük, çeşit çeşit peynirler, ballar, sucuklar…
Sekiz lira elli kuruş olmuş alacağım ekmek. 6 aydır doğduğum topraklardaydım. Derince ’ye bir gün önce geldik. Evde, bir Köroğlu bir ben kaldım. Çocuklar kanatlanıp uçtular yuvadan! Ekmek büyük. Olsun. Her gün markete gitmektense bayat ekmek yemek daha mantıklı. Neyse, ekmeği aldım. 10 Tl. verdim. Kasiyer, genç bir kız, en çok 20 bahar görmüş. Neşeli ve özgüvenli, kara gözlerinin içi gülüyordu. Yaşıtlarının çoğusunun işsiz olduğu bu topraklarda çalışacak iş bulmanın mutluluğunun gözlerine yansımasıydı gözlerindeki ışık.
Paranın üstünü aldım. Bozuk paraları cebime koyarken yanı başımda bir kadın belirdi. Elli yaşlarında, giysileri oldukça düzgün, boynunu yana bükerek bana yaklaştı. Dilenci gibi bir hali de yoktu.
Elini mahzunca uzattı. Belli ki, para istiyordu… Gözlerindeki hüzün ve ezilmiş hali kalbimi acıttı. İstemini yerine getirmek istedim. Kasiyer kız kadına bir soru yöneltti:
-Suriyeli misiniz? Kadın sessizce:
-Evet, dedi. Kasiyer sorularını sıralamaya devam etti:
-Devletten maaş alıyor musunuz? Suriyeli bayan bu soruya da olumlu cevap verdi. Bu diyaloğa tanık olurken aklımdan şu düşünceler film şeridi gibi geçti hızlı hızlı. Dilenmek, insan onurunu sıfırlayan en olumsuz bir eylem… El uzatarak, baş eğerek bir insanın dilenmesi ne kadar onur kırıcı ve acı… Fakat utanma çizgisinin öte yakasına geçenlerin utanma duygusunu buharlaştığı da bir gerçek. Bu savımla ilgili bir anekdotum bile var.
Bir Cuma günü camiden çıkıyordum. Memleketin dilencileri deyim yerindeyse yediden yetmişe el uzatmış nasiplerini bekliyorlar. Tahminen otuzlu yaşlarında, yanaklarından kan damlayan şık giyimli bir kadın da vardı aralarında. Önünden geçerken bana elini uzattı. Dayanamadım:
-Genç ve benden de sağlıklı bir kadınsın… cümlemi bitirmek kısmet olmadı sözümü kesti. Cevabı ilginçti:
-Maşallah de. Tebessüm edip geçtim.
Suriyeli kadına soru sorma sırası bana gelmişti:
-Bayramlarda Suriye gidiyor musun, kaç çocuğun var, beyin yaşıyor bu?
Kadın ana vatanını bayramlarda ziyaret ettiğini, akrabalarını görüp tekrar döndüğünü, beyinin yaşadığını ve üç çocukları olduğunu söyledi. Konuşmasına devamla sesi azalmaya, mahzun halini ortaya çıkarmaya çalıştığı dikkatimizden kaçmadı. Adeta dilsizleşti. Az önce sorulara hiç de fena olmayan Türkçemizle selam veren kadın kendini saklamaya çalışıyordu…
El memleketinde kendini bu hallere düşüren yazgısı mıydı onu utandıran. Onun için mi konuşmasını kısmıştı. Yoksa kendisini acındırıp benden ve kasiyer kızdan para koparma numarası mı yapıyordu. Bilinmez.
Kanımca yazgısının verdiği eziklikti utangaç rol yapma çabası. Dünya bir sahne, hepimiz yaşam denen süre içinde bu sahnede rolümüzü oynuyoruz. Kimisi kuzey Amerika’da, ya da günümüz Avrupa’sında doğup yaşama şanslı başlıyor. Kimimiz yer altı kaynaklarının ganimet olduğu Ortadoğu bataklığında Suriyelilerimizin acı kaderini yaşıyor. Sadece Suriyeliler mi?
Kasiyer kız, “Ben işe yeni başladım.” diyerek konuyu kapattı. Ufak bir yardım yaparak ekmeğimle dışarı çıktım. Aklıma dinimizin dilenmekle ilgili anımsadığım görüşleri takıldı. Peygamberimizin dilenmenin hiç de hoş olmadığına ait sözlerini okumuştum. Yine de yiyecek bir şeyi olmayanın dilenmesine dinimiz az da olsa izin verdiği bilinir. Buna karşın; dağdan odun devşirip günlük nafaka için çalışmanın gereğini salık veriyor İslâm kaynakları… Günümüzde insan onuru, dini emirler çoktan rafta(!)
Sokağa adımımı attım. Bu kez çok daha düzgün kıyafetli, türbanlı bir bacımız karşıladı beni. Otuzlu yaşlarına geldi denmeyecek kadar genç bir kadın. Bana bir şeyler sormak istedi. Dünya bir sahne ya yardıma muhtaç rolü oynuyordu.
-Para mı istiyorsun? Diye sordum.
-Hayır, cevabını alınca yürümeye devam etmek istedim. Kadın ısrarla bu kez:
-Para istemiyorum. Oğlum için pasta alır mısın? Gibi sözler ediyordu. Yürüyüp gittim. Dilenmenin alafrangası(!) Eve doğru yürürken Dostoyevski’nin soğuk bir kış günü Moskova sokaklarında yürüyen yoksul roman kahramanı gibi hissettim kendimi. Adım başı yaşlı Rus dilenciler, üstlerinde eski paltoları. Türklerle savaşlara katılmış fakat sonunda yoksul düşmüş asker kalıntıları…
Aylardan ekimdi; öyküme tema olan zaman dilimi. 21. Yüz yılda yaşıyorduk. İnsanlık acılardan bir türlü yakayı sıyıramadı. Dünya sahnesi bu… İnsanlık komedyası oynanıyor. Bir tarafta varsıl ülkeler. Yurttaşları başroldeler. Diğer tarafta dilenen, ezilen halklar yarı aç yarı tok figüranlık yapıyor. Dünya ise dönmeye devam ediyor sürekli…
YORUMLAR
' Allah hiç kimseyi vatansız bırakmasın,Allah kimseyi el açtırıp çaresiz bırakmasın...
Dilenmeyi adet edinenlerle gerçek ihtiyacı olanları ayırt etmek zorlaşıyor..Bir yerde derdime çare diye haya edenlerin haklarını tembellikle kazanmadan dilenenlere verilince onların haklarını da almış oluyorlar.
Diğer yanda yardım edeceklerin acaba buda dilenciliği aadet edinmiş diye suizanlara yardım edilecekse de yardım edilmemesine sebepler..Allah tüm insanların yar ve yardımcısı olsun..
Selam ve dua ile..
İBRAHİM YILMAZ
Uzaun yaz bulutlara komşu memleketimdeydim, doğduğum köyümde. köyüm 1500 rakımlı yeşillikler arasında bir köy. Çokça kitap okudum. Yazma eyleminden uzak kaldım. Kocaeli'ne henüz döndüm. Hemen sayfanızı ziyaret edeceğim.
İnşallah güzel bir yaz yaşadınız.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Çok Değerli Öğretmenim İbrahim Bey!
Hoş Geldiniz Sefalar getirdiniz. Özlemişiz siz çok oldu görmeyeli
Tadı damağımızda kalan yazıları okumayalı.
Suriyeli bir garip kadını okurken, kurduğunuz cümleler bizi hatırlattı
bize.
Bir ayvaz bir Köroğlu, çocukların kanatlanıp uçması. buğday ekmeği
vs vs.
Aynı toprağın çocukları değilde sanki aynı ağacın meyveleri gibi hissettim kendimi.
Yazı konusu Suriyeli Kadınlarla ilgili öne çıkanlar ise başlı başına bir sorun. Sorun
emme bu Suriyelilerin değil bizi yönetenlerin başımıza bilerek açtığı bir dert.
Değme artistlerden çok daha iyi oynuyor BOP eş başkanı yazılan senaryodaki rolünü.
Hem devletin çivisini söküyor, hem çiviyi çaktığını iddia ediyor.
Ve Din ticaretiyle milleti iyi etkiliyor.
Her zaman olduğu gibi severek okudum güzel yazınızı.
Saygılarımla Hocam.
Necati Kavlak tarafından 11/1/2019 12:39:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
İBRAHİM YILMAZ
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.
Necati Kavlak
Selam ve saygılarımla.
İBRAHİM YILMAZ
İBRAHİM YILMAZ
Oya gedik
Bende uzun zamandır ara ara girmekteyim yaşadığım acının ardından ...
Saygılarımı bıraktım...