- 685 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
PADİŞAH VAHDETTİN’İN DAMADI ATATÜRK’ÜN HAYATINI MI KURTARDI?
ÖYKÜMSÜ BİR YAZI OLDUĞU İÇİN ÖYKÜ BAŞLIĞI ALTINDA YAYINLASAM DA İÇİNDE DOĞRULAR OLDUKÇA FAZLA...
**********************************
1924 Yılında Halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte Osmanlı hanedanından olanların tamamı yurt dışına sürülmüşler, daha sonra bunlardan Türkiye’ye dönmek isteyenlere Atatürk döneminde kesinlikle izin verilmemişti. Biri hariç.
Evet, biri hariç. Üstelik kendisine izin verilen kişi son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in torunu idi ve onun Türkiye’ye gelmesi için ricada bulunup bu ricası Atatürk tarafından kabul edilen kişi de Sultan Vahdettin’in damadıydı.
Peki kimlerdi bunlar?
Bunlardan Sultan Vahdettin’in torunu olan Hümeyra Sultan’dı. Damadı ise İsmail Hakkı ( Okday ) Beydi.
Efendim son dönem saray damatları bizde hiç de hayırla yad edilmezler ki bunlardan Damat Ferit Paşa tescilli bir vatan hainidir. Bir diğer saray Damadı Enver Paşa, I. Dünya savaşını sona erdiren Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra yurt dışına firar etmiş ve daha sonra Ruslar ve Ermenilerle giriştiği bir savaşta şehit olmuştur. Bir diğer damat olan Ömer Faruk Efendi aynı zamanda şehzededir ve Milli Mücadeleye katılmak istese de Atatürk tarafından gözü padişahlıkta olduğu gerekçesi ile reddilmiş, kendisine ‘’İstanbul’da kalınız. Orada bizim için daha faydalı hizmetler yapabilirsiniz.’’ Denmiştir. Ama adını sanını neredeyse hiç birimizin bilmediği Damat İsmail Hakkı Bey, Mustafa Kemal tarafından kabul görmüştür. Neden mi?Anlatayım.
İsmail Hakkı Bey, Son Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşanın oğludur. Tevfik Paşa’yı yazmıştım hatırlarsanız. Hani Londra Konferansında kürsüye çıktığında ‘’ Sözü Türk Milletinin gerçek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine Bırakıyorum’’ Diyen büyük devlet adamı vatansever bir Osmanlı Paşası...İşte onun oğludur İsmail Hakkı Bey. O da babası kadar, hatta ondan da fazla vatanseverdir.
Osmanlı ordusunda çok ve değişik görevlerde bulunmuş bir subaydır İsmail Hakkı Bey. II. Abdülhamit döneminde albay rütbesindeyken II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle İttihatçılar tarafından rütbeleri sökülerek teğmenliğe indirilmiş olsa da ne milletine, ne devletine, ne orduya küsmemiş ve görevine devam etmiştir.
İsmail Hakkı Bey, en başından beri Milli Mücadele taraftarıdır. Ancak aynı zamanda sarayın damadı olması sebebiyle bu taraftarlığını çok güvendiği kişiler dışında bilen yoktur başlarda. Hatta annesi ve babası bile..
Peki İsmail Hakkı Bey ile Mustafa Kemal’in yolları ne zaman kesişir?
İsmail Hakkı Bey, saray damadı olması sebebiyle sık sık işgalci subayların da katıldığı eğlencelere davet ediliyordu. Mustafa Kemal’in Samsun’a gönderileceği haberlerinin her yerde konuşulduğu günlerde İstanbul tüccarlarından Babanzade Fuat Bey’in seçkin misafirlerine verdiği bir davete de katılmıştı. Bu davete katılanlardan biri de İngiliz İstihbarat Subayı ve Mustafa Kemal ve arkadaşlarına Samsun’a gidebilmeleri için vizeyi veren Yüzbaşı John Bennet idi. John Bennet biraz da içtiği içkinin tesiriyle olsa gerek ‘’ Mustafa Kemal benden vizeyi aldı ama hiç bir şekilde Samsun’a varamayacak’’ Diye ağzından kaçırdı.
İsmail Hakkı Bey, bu konuşmadan İngilizlerin Mustafa Kemal’i öldürmeyi planladıklarını anladı ama ona nasıl ulaşıp da bu bilgiyi verebilirdi?
Bunun için Mustafa Kemal ve Milli Mücadeleye yakın olduğunu bildiği yardımcısı Neşet Beyi( Çopur ) harekete geçirdi. Neşet Bey her yerde Mustafa Kemal’e ya da onun yakınlarında olan insanlardan birine ulaşmaya çalıştı ve nihayet Mustafa Kemal, Bandırma vapuru ile hareket etmeden kısa bir süre önce Rauf Orbay’a ulaştı.
Rauf Orbay, durumu Mustafa Kemal’e iletince Mustafa Kemal az düşünüp şöyle dedi: ‘’…Beni İstanbul’dan hareket etmeden tutuklayabilir, ya da öldürebilirler. Fakat niçin Karadeniz’de yok etmeyi düşünsünler ki? Evet, bunlar benimle beraber Türkiye’yi kurtaracak olan heyeti de yok etmek hedefindedirler. ‘’
Daha sonra Bandırma vapurununun kaptanına kıyıya on-on beş metre mesafeli bir şekilde devamlı kıyıdan gitmesi emrini verdi. Böylece İngiliz gemisi Malaya( Aynı zamanda Sultan Vahdettin’i İstanbul’dan Malta’ya taşıyan savaş gemisidir. ) Mustafa Kemal ve beraberindekileri Karadeniz açıklarında topluca imha etmek için arayıp dururken o ve maiyeti sağ salim Samsun’a ulaşmış oldu.
Mustafa Kemal daha sonra hatıralarında kendilerine bu haberi verenin padişah damadı olduğunu söylemiştir.
1922 Yılının başlarına kadar İstanbul’da kalan İsmail Hakkı Bey, bu tarihte Anadolu Milli Hareketine doğrudan doğruya katılmak ister. Bunun için de İstanbul’daki Kuvay-i Milliye teşkilatından Ekrem ( Baydar ) Bey ile görüşür. Ekrem Beyin ‘’ Kurmay subaylara çok acil ihtiyacımız var. Acele sen de katıl bize ‘’ Demesi üzerine annesine, babasına ve karısına haber vermeden Ankara’ya, Mustafa Kemal’in yanına geçer.
Şehzade Ömer Faruk Efendiyi kabul etmeyen Mustafa Kemal, yanında 110 Cm boyunda bir minik dev ile gelen İsmail Hakkı Efendiye kollarını açmıştır.
‘’110 Cm Boyunda bir minik dev mi?’’ Dediğinizi duyar gibiyim. Evet öyle..
Kim mi bu boyu küçük kalbi dev adam?
Efendim bu adamın adı Ali Şamil’dir.
Önceleri Enver Paşa ve eşi Naciye Hanımın soytarısı iken onların yurt dışına kaçması üzerine İsmail Hakkı Bey ve Ulviye Sultan’a kapılanmıştır.
İsmail Hakkı Bey, rüyasında olsun ağzından bir şey kaçırmamak için eşi Ulviye Sultanla yatakları ayırdığı, yani Anadolu’ya geçme işini çok sıkı bir şekilde gizlediği halde Ali Şamil, meseleyi öğrenmiş ve ‘’ Eğer beni de Ankara’ya götürmezsen herkese senin Ankara’ya gideceğini söylerim’’ Demiştir. Öyle olunca da İsmail Hakkı Bey, çaresiz Ali Şamil’i de yanına almıştır.
İsmail Hakkı Bey ve Ali Şamil, Büyük taarruz öncesinde Mustafa Kemal’in yanındadır artık ancak İsmail Hakkı Bey, Mustafa Kemal’in vermek istediği masa başı görevini kabul etmez, bunun üzerine 16. Tümen komutanı Albay Aşir Bey’in emrine tümenin kurmay başkanı olarak verilir ve Milli Mücadelenin sonuna kadar Bolvadin, Akhisar, Balıkesir, Gönen ve Çanakkale çevresinde görev yapar.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Savaşında. Trikopis’in birlikleri İzmir’e doğru kaçarken Elmadağ eteklerinde İsmail Hakkı Bey’in de içinde bulunduğu 16. Tümenin istihkâm bölüğü ile karşılaşarak teslim olurlar. Bu haber üzerine tümen komutanı Aşir Bey İsmail Hakkı Bey’den, onun Rumca bilmesinden ötürü general ve yanındakileri teslim alması için küçük bir birlikle teslim almasını ister. Fakat, esir düşenler karargâh merkezine doğru götürülürken yolda karşılaştıkları ve derecesi yüksek bir subayın emrinde olan daha büyük bir birlik tarafından elindeki tüm esirler teslim alınmıştır.
Padişah Vahdettin’in kızı Ulviye Sultan, kocası İsmail Hakkı Bey’in onu minicik bir çocukla ( Beş yaşındaki Hümeyra Sultan ) terk etmesini asla affetmedi ve kocasını boşadı. ( Aslında İslam hukukunda nikah akdinde kadın da üç boşanma hakkından birini talep edebiliyordu. Ayrıca Ulviye Sultan’ın babası padişah Vahdettin aynı zamanda halife olduğu için kızını damadından boşayabiliyordu.)Sanremo’da dedesi Vahdettin’in yanına, onun ölümünden sonra Güney Fransa’ya, oradan da Mısır’a geçti. Daha sonra ABD ye giden ve orada Halil Özbaş ile evlenen Ulviye Sultan, saltanat mensubu kadınların yurda kabul edilmesi ile ilgili yasak 1952 de kaldırılınca eşi ile Türkiye’ye geldi ve Aydın’ın Söke ilçesine yerleştiler.
Savaştan sonra askerliği bırakıp diplomatlığa geçen İsmail Hakkı Bey 1925 yılında General Ali Kırat’ın kızı Ferhande Hanım ile evlendi. Ferhande Hanımın yeğeni Fatma Nazlı’nın da aynı yıl bir oğlu olmuştu. İşte bu bebek gerek son sadrazam Tevfik Paşa, gerekse İsmail Hakkı bey tarafından oldukça sevildi, hayatının bir dönemi onların dizlerinde ve sevgisiyle geçti. Bu bebek kim miydi? Bülent Ecevit idi.
Evet konuyu dağıttık biraz, toparlayalım.
Artık yeni Türkiye Cumhuriyetinin Moskova, Anvers, Filibe, Bari, Basra, ve Viyana Başkonsolosu olan İsmail Hakkı Bey, sürgündeki kızını Türkiye’ye getirtmek için Atatürk’e müracaat etti. Atatürk ‘’ Kendi pasaportuna adını ekleyip getirebilirsin ama bundan kimseye bahsetme’’ Dedi. Böylece Hümeyra Sultan Türkiye’ye geldi ama uzun süre kalmadı, Paris’e döndü tekrar.
Bu arada Ali Şamil’i unuttuk.
İstiklal Savaşından sonra aynen İsmail Hakkı Bey gibi İstiklal madalyasıyla taltif edilen Ali Şamil, İzmir’i düman işgalinden kurtaran orduyla İzmir’e geldi. Bu şehri çok beğendiği için burada yaşamaya başladı ve uzun süre Basmane Garında memur olarak çalıştı. İnsanları hep güldürdüğü için soyadı kanununda ‘’ Güler’’ Soyadını alan Ali Şamil, 1974 yılında vefat etti ve İzmir’de toprağa verildi.
Atina başkonsolosluğundan emekli olan İsmail Hakkı Bey ise uzun süre sahibi olduğu Ayaspaşa’daki Park otel’de yaşadı ve 1977 yılında o da vefat etti.
YORUMLAR
Yazının pek çok yerinde buna benzer eğilmiş, eğriltilmiş gerçekler var. Ancak ben özellikle ve sadece bu kısmın üzerinde duracağım.
Sizin yazdığınız yorumlama:
''Padişah Vahdettin’in kızı Ulviye Sultan, kocası İsmail Hakkı Bey’in onu minicik bir çocukla ( Beş yaşındaki Hümeyra Sultan ) terk etmesini asla affetmedi ve kocasını boşadı. ( Aslında İslam hukukunda nikah akdinde kadın da üç boşanma hakkından birini talep edebiliyordu. Ayrıca Ulviye Sultan’ın babası padişah Vahdettin aynı zamanda halife olduğu için kızını damadından boşayabiliyordu.)''
Benim yorumum:
Vahdettin ve soyundan gelenlerin hiçbirisi asla Kuvayı Milliye hareketini desteklemedi. Çünkü onlar vatanı satmak uğruna ellerindeki saltanat ve hilafet aşkından hiç vazgeçmediler. Atatürk, sizin de yazınızda farklı bir yorumlama ile de olsa dile getirdiğiniz gibi Milli Mücadeleyi destekleyen kim olursa olsun kucaklamış ve baş köşeye oturtmuştur. Savaşmak isteyen savaşmış, vatanı için elinden geleni yapmak isteyen yapmıştır. Sultan Ulviye eğer ki vatanverper bir insan olsa idi değil bir on çocukla kalsa yine de kocasını destekler, onunla gurur duyardı. Biz o sıralarda vatansız kalmak ile karşı karşıya kalmışken Ulviyenin bebeği için yaptığı kaprise kimse inanmaz. O sıralarda Sultanın koruyamadığı o topraklarda bir çok insan babasız, kocasız, anasız, yarsız, çocuksuz kalmıştı. Binlerce şehit kanı ile kan gölüne dönen Anadolu için ağlamayan Ulviye vatansever kocasını boşayıp bir de üstüne nikah yapıp keyfine bakmıştı. Hala Vahdettin çanağı yalayanlarda işte bu örnekle de görmelidir ki Vahdettin hiç bir şekilde Milli Mücadelenin yanında olmadı. Uyduruk tarih bilgileri ile bize başka şeyler anlatmaya çalışanlar cevap versin o zaman, soruyorum : VAHDETTİN kUVVACI DAMADINA NEDEN SAHİP ÇIKMADI? Madem ki vatanı için kahrolduğunu iddia edenler varmış cevap versinler, soruyorum: Vahdettin, kızına neden kocasına sahip çıkmasını, vatanı için çarpışan damadını beklemesini söylemedi? O bir bir baba ve sultandı. Neden kendi kızını vatansever damadından kendi elleri ile hilafeti kullanarak boşamak yerine Milli Mücadele için çarpışan damadını desteklemedi?
Ulviye de Vahdettin de birer vatan hainidir!
sami biberoğulları
Kocası Osmanlı hanedanından mıdır? Hayır. Hanedanla bir kan bağı yoktur.
Yazının konusu Vahdettin ya da Ulviye sultanın vatansever ya da vatan haini olup olmadıkları mıdır? Hayır.
Eee o zaman neyin tartışmasını yapıyorsunuz benimle?
Sami Hocam, emeğine sağlık gecenin üçünde his, hayal ve gerçeklerin bir arada verildiği
bir yazı okuduk. Ömrün çok olsun.
Çok saygımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Emeğine sağlık Sami kardeşim faydalı bir eserdi teşekkürler ederim bu emeğinden dolayı kardeşim, selamlarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler.