SEVGİ ANLATILMAZDIR VE ÖYLE DE YAŞANMALIDIR...
KALBİMLE BEYNİMN ARASINDAYDIM:
Sessizce çekiyordu beni içine bir girdap gibi. Gizli bir güç iteliyordu beni farkında olmadan. Bekledim telefonun çalmasını, ama çalmadı. Öylece bekliyordum kıpırdamadan, heyecanla telefona bakıyor, ne zaman çalacak diye bekliyordum.
Telepati kurmaya çalıştım, kalbimin sesiyle beynimi aynı yöne yönlendirmiş içimden yalvarıyordum arasın, çalsın şu telefon artık diye, ama çalmadı.
Saatler geçmek nedir bilmiyordu. Kafamı kaldırıp durmadan, duvarda asılı duran saate bakıyordum. Boynum tutulacaktı neredeyse ama telefon çalmadı
Boylu boyunca uzandım yatağımda bekliyordum ve ağlamak için bahane arıyordum
Televizyonun sesi, odayı aydınlatan lamba beni rahatsız etse de, onları kapatmaya cesaret edemiyordum. Çünkü kendimle baş başa kalmaktan korkuyordum
Kendimi yorganın altına çekip, sessizce beni içine çeken bu şeyi tanımlamaya çalışıyordum. Gözlerimden bir anda yaşlar boşalmıştı ama ağlamanın nedenini kendime sormaya utanıyordum. Bir yandan da gözyaşlarıma engel olmak istemiyordum çünkü ağlayarak rahatlamak istiyordum. İçine girdiğim bu şeyin ne olduğuna karar veremiyor, bir şeyler saklıyordum kendimden. Beni yiyip bitiren bu şeyin adını koyamıyor, daha doğrusu koymak istemiyordum. Bunu neden yapıyordum kendime? Habire sorular sorup gene kendimden yanıt bekliyordum,
Kendimden bile sakladığım ve bir türlü itiraf edemediğim şeyin adı aşk mıydı?
Hala Çalmadı telefon, aramayacak galiba? Ya arasana, ya çalsana lanet olası telefon diye bağırdım.
Geçmişe yolculuk yapar gibi her şeyi kontrolden geçirdim kare -kere. Neleri saklamış, neleri sıkıştırmıştım o aylara. Acaba telefonun kablosu mu çıktı? Deyip arada kalkıp kontrol ediyordum bir yandan da, hayır telefonda her hangi bir sorun yok, aramadı, aramayacak galiba.
Ona ulaşmanın hiçbir yolu yoktu, eski hattını iptal etmiş, ev telefonunu da vermemişti bana, bu yüzden ipler gerilmişti zaten. Perişan bir haldeydim, sanki mahsur kalmıştım bir yerlerde.
Sürekli onu düşünüyordum, hayatımda ilk kez birini düşünüyor onu merak ediyordum. Onu düşünüp hayal etmek beni heyecanlandırıyordu. Ben ondan boşuna kaçıyordum, beni çoktan eksenine çekmiş de benim bundan haberim yoktu. Aslında vardı da, bunu ne ona nede kendime itiraf edemiyordum, ya da etmeyip bir şeylerin arkasına saklanıyordum korkaklar gibi. Sözde gurur ediyordum, nasıl bir gurursa artık.
Farkında olmadan gözerim hep saatteydi, aramadı bak, aramayacak işte sen boşuna bekliyorsun kızım diyordum kendime. Benim bu saatte uyuduğumu biliyordu, bazen uyanayım diye geç saatte arıyordu, belki gene öyle yapar he, deyip kendimi kandırıyordum bu şekilde. Yok, aramayacak, çalmayacak bu telefon, ben artık uyumak istiyordum çünkü hem çok geç olmuştu, hem de çok yorgundum.
Aramayacağından emin olduktan sonra, sabahki MSN de ki halini düşündüm, benimle konuşamıyordu. ’’Şu anda beni görebilseydin o zaman anlardın beni’’ diyebilmişti ancak. Yaralı aslan gibiydi ve kendini zor zapt ediyordu, belki de ağlıyordu kim bilir? Yazdıklarından öyle anlaşılıyordu.
Benden sadece, onu düşünüp düşünmediğimi, onu özleyip özlemediğimi öğrenmek istiyordu. Bunu ona söylememi istiyordu benden. Ama benim bunu söylememe imkân yoktu ve bunu da çok iyi biliyordu. Eğer arasaydı beni, çalsaydı o telefon ona o güne kadar söylemediğim şeyleri söyleyecektim belki de. Benden duymak istediği her şeyi, ama olmadı aramadı beni işte.
Onun beni aramasını ne çok istediğimi bilseydi mutlaka arardı da, ama bunu bilmiyordu çünkü ona kaşı hep uzak durdum ve hep onu seyrettim uzaktan. Ararsam, gene kavga edeceğiz diye düşünmüştür mutlaka, sabah bayağı bir kavga etmiştik ve kavgasız bir konuşma geçmiyordu aramızda.
Bana attığı bir mailde, ‘’sende kişilik bozukluğu var ve sen karanlık insansın, sen sevgiden ne anlarsın?’’ Diye yazmış, birde nasıl bağırıyordu bana. Benim msn de kayıtlı olmadığını biliyordu; çünkü olur olmaz her saatte bana yazıyordu ona tembih ettiğim halde. İş yeri, ortam müsait olmuyordu çoğu zaman, misafirim de olabiliyordu, bu yüzden onu engelleyip silmiştim. Bu durum onu deli etmeye yetmişti, bulabildiği her yerden bana mesaj atıyordu.
O mesajını okuyunca onu hemen ekledim ve o sinirle ona karşılık yazmaya başladım ama bir yandan da kendimi kaybetmemeye çalışıyordum yine de. Çok sinirlendim, çok da üzülmüştüm doğrusu. Ben ona yazarken o ise yazamıyor titrediğini hissedebiliyordum, her hali yazılarına yansıyordu.
Ona, benden özür dilemelisin dedim. Ben o yazıları hak edecek bir şey yapmadım. Hem sen bana hakaret etme hakkını nereden aldın? Çabuk benden özür dileyeceksin diye direttim.
O ise, ‘’hayır ’’diyordu bana,’’ ben sana hiçbir şey yapmadım, sen benden özür dile, çünkü sen beni mahvettin, sen benden özür dileyeceksin’’ diyerek o da diretiyordu karşımda.Şimdi olmaz akşam ararsan konuşuruz, o da’’tamam ararım’’ demişti bana. Ben bir anda, önce benden özür dilemelisin, özür dilemesen eğer asla arama diye yazınca, o hemen’’ben çıkıyorum’’ dedi ve gitti. Bir tuhaf olmuş öylece kala kalmıştım oturduğum yerde..Konuştuğum insanlar vardı elbette, ama onlarla hiçbir zaman samimi ve böyle duygularla konuşmuyordum.
Eğer onunla aramızda her hangi bir sorun yok ise, o zaman karşımdakilerle de neşeli konuşuyor eğleniyordum. Eğer onunla böyle dalaşmışsak eğer aynı şekilde karşıya yansıyordu ve onlar da, neler oluyor? Senin bu gün neyin var diye soruyor sitem de bulunuyorlardı .
Evet, ben bunu o gece anlamıştım beni içine çeken bataklık o idi, çekmişti de üstelik.
Bak hala aramadı, artık aramayacak. Hayatımda ilk kez bu şekilde ağlıyordum utanarak, hem de beni aramayan birisi için. Ben bunu kimseye anlatamazdım, anlatsam da kimse bana inanmaz dı benim böyle bir şey yaptığıma, ben de kendime inanamıyordum ki, başkaları inansın.
Ben o nu çok özlemiştim, bekli de ilk kez onu özlediğimi kendime itiraf etmiştim.
Telefon çalıyordu. O an bir fırlamışım ki yataktan, arıyor- arıyor diyerek, anında ahizeyi kaldırdım, arayan o değildi yanlış numaraydı. Yanlış çalan bir telefondu ve kim neden aradı diye bakmadan anında kapattım telefonu çünkü aklım hala çalmayan telefondaydı. Artık aramayacak, bundan iyice emin olmuştum ve yorganı kafama çekip yatmıştım, uyumuşum hemen.
Ertesi sabah ilk işim ona güzel bir mail atmak ve daha bir sürü güzel sözler yazma niyetindeydim, ama o buna inanmayacaktı biliyorum ama ben ona doğruyu söyleyecektim. Bir yıldır bu kadar üzülmemiştim. Eğer bu mail’i okursa, akşama mutlaka beni arar diye düşündüm. Akşam olunca eve bir heyecanla geldim ki, bir önceki gün kadar değilse de büyük bir özlemle aramasını bekledim, aramadı beni, o artık beni aramayacaktı bundan adım gibi emindim. Haklı olabilirdi, ya da değildi,bunun hiçbir önemi yoktu benim için. Eğer bu yoğun duygular yarın sabaha kadar devam ederse ona, onu özlediğimi kesin yazacaktım, devam etmese bu konuyu bir daha açmayacak kapatacaktım. Sabah işe gider gitmez, ilk işim bana mail atıp atmadığına baktım, atmıştı hem de art arda birkaç tane atmıştı.
O beni değil, ben onu üzmüşüm. Ben onun için bir hayalmişim bunu anlamış. Bana bahar dolu günler diliyordu mesajında. O gitmişti ve ben onun gitmesine izin vermiş miydim?
( Sevgi anlatılamazdır ve öylede yaşanmalıdır )
Gündüz YAVUZ…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.