Yüreğim Rehin
Adım Kenan. Bir zamanlar Anadolu’nun küçük bir ilinde yaşayan bir memurdum. Amirlerimle, mesai arkadaşlarımla daima iyi geçinmeye çalışır, kimseyi kırmamaya özen gösterirdim. Dedikodu yapmaz, kimseyi çekiştirmez mesai boyunca sadece işimle ilgilenmeye çalışırdım. Şube müdürümün yasal olmayan bir işi bana yaptırmaya çalışması benim de yapmamakta ısrar etmem nedeniyle doğup büyüdüğüm şehirden doğuda bir şehre sürüldüm.
Tayin yazısı elime ulaştığının gecesi evde eşim, oğlum bana verdi veriştirdiler. Eşimin yok ne diye amirlerine karşılık veriyorsun, neden böyle geçimsizsin gibi lafları sürülmekten bin beter etmişti beni. Bana hamam böceğine bakar gibi bakıyorlardı. Eşim, ”Ben ve çocuklar hiçbir yere gitmiyoruz, sen nereye gidersen git, git de boyunun ölçüsünü al!” diyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Kızım başka bir şehirde üniversitede okuyordu. Tayinim O’nu eşim kadar etkilememişti ama O da telefonda bana çemkiriyor, beni teskin edecek yerde sinirlerimi yay gibi geriyordu.
On beş günlük tayin müddetinin bitmesine az kalmıştı. Bir sonbahar akşamı yatak odamdaki küçük bir valize eşyalarımı ağır ağır yerleştirdim. Valizi kapattıktan sonra gözlerim gardrobun aynasının önündeki çerçeveli aile fotoğrafına ilişti. Bir tatil beldesinde çekilmiş bir resimdi bu. Kızım, eşim, ben ve oğlum yanyana mutlulukla kameraya gülümsüyorduk. Resmin hemen yanında başka bir çerçeveye gözlerim çevrildi. Rahmetli annemin gençlik resmiydi bu. Yirmi, yirmi beş yaşlarında bir genç kızken çektirmişti bu siyah beyaz resmi. Kulaklarında ışıltılı küpeleri ve boynundaki küçük fuları dikkat çekiyordu. Annem bu duruma nasıl tepki gösterirdi diye kendi kendime sordum. Eşimden farklı olacağı kesindi. Herhalde boynuma sarılıp beni teskin eder, bunlar da geçer, sen kendini sakın üzme oğlum derdi. Gözlerim ıslanmış iki damla yaş yanaklarımdan aşağıya süzülmeye başlamıştı. Elimi ağzıma kapatıp sessiz sessiz ağlamaya başladım.
Tayin müddetinin sonunda yeni iş yerimde görevime başladım. Misafirhanede kalıyor, akşamları kiralık ev bulmak için emlakçıları geziyordum. Tayinden iki ay kadar sonra bütçeme uygun kiralık bir ev tuttum. Daha sonra ailemi getirmek için memleketime döndüm. Eşimi nasıl ikna edeceğimi düşünmeye başladım. Kayınpederime danışmaya karar verdim. Bir akşam kayınpederime konuyu açıp yardım istedim. Kayınpeder anlayışlı bir insandı. Kendisinin geri dönmem için elinden gelen gayreti sarfedeceğini, sabırlı olmasını eşime tane tane anlattı.
Uzak bir şehirde yeni bir hayata başlıyorduk. Eşimin suratı sirke satmaya devam ediyordu. Yemeği dışarda yemek, hediye almak hamlelerim sonuç vermiyordu. Bu tavırları beni de etkiliyordu. Sinirimi oğlumdan çıkarıyor, yerli yersiz çocuğa bağırıyordum. Bir evde iki yabancı gibiydik. Zorunlu olmadıkça birbirimizle konuşmuyorduk. Gece yatakta sırtını dönüp yatıyor bana dokunmamaya azami dikkat gösteriyordu. “Huzurum kalmadı fani dünyada”şarkısını söyleyen Ferdi Tayfur’dan farksızdım.
Günler geçiyor ama hayatımda bir değişme olmuyor eşimle aram bir türlü düzelmiyordu. Sıkıcı, monoton, mutsuz birlikteliğimiz devam ediyordu. Eşim akşamları yan odaya geçiyor babasıyla ağlaya ağlaya hararetli şekilde konuşuyorlardı. Konu elbette “tayin” işiydi.
Öğlen yemeklerini daha çok gençlerin devam ettiği bir "kafe-restoran"da yiyordum. Seda’yı orda gördüm. Yaşı yirmi, yirmi iki yaşlarında ancak vardı. Uzun biçimli kaşları, hafif dalgalı saçları, muntazam burnu, dolgun dudakları vardı. Gülünce dudaklarının arasından beyaz, bakımlı dişleri görünüyordu. Uzun sayılacak boydaydı. Dikkat çekilmeyecek biri değildi. Ben bakmamaya çalışsam da arada göz göze geliyorduk.Yemekte yanında daima kendi yaşına yakın kız arkadaşı olurdu.
Ben lokantaya yanımda bir şiir kitabıyla giderdim.Yemekten sonra mesaimin başlamasına kadar kahve eşliğinde kitabımdan şiirler okur, hayaller kurardım. Bir öğlen vakti yine elimde Edip Cansever’in "Yerçekimli Karanfil" adlı kitabıyla lokantaya varmış köşede bir masada yerimi almıştım. Biraz sonra Seda arkadaşıyla lokantanın kapısında göründü. O gün etraf oldukça kalabalıktı. Gözleriyle içeriyi hızlıca taradı ama boş bir masa bulamadı. O arada beni gördü. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle arkadaşına bir şeyler söyledi. Masama doğru yaklaştılar. Seda hafifçe başını eğdi ve masaya oturup oturamayacağımı sordu. Ben de "buyrun tabii" diyerek elimle sandalyeleri işaret ettim.
Tam karşımdaydı işte. Çok güzel kokuyordu. Bir an kendimi çiçekli bir bahçede hissettim. Yemeği bittiğinde gözleri kolumun yanındaki kitabıma doğru kaydı."Bakabilir miyim?" dedi sonra da kitabın sayfalarını ağır ağır çevirdi. Bazı sayfalarda parmakları durdu, dudaklarıyla sayfadaki şiirleri sessizce okudu. Şiiri çok sevdiğinden bahsetti sonra da şiirler, şairler hakkında muhabbete başladık. Arkadaşının (adı Nazlı) mimiklerinden muhabbetimizden sıkıldığını hissettim. O arada salondaki hoperlörlerden Naşide Göktürk’ün "Yüreğim Rehin" şarkısı çalmaya başladı. İkimiz de bir an durduk, etrafa yayılan melodiye odaklandık.
Naşide Göktürk iki ay kadar önce vefat etmişti. Naşide’yi çok sevdiğimi, ölümüne çok üzüldüğümü söyledim. Naşideyi kendisinin de sevdiğini söyledi. Biraz da müzikten bahsettik. Epey zaman geçti. Arkadaşına baktı "kalkalım" anlamına gelen bir işaret yaptı. Ayağı kalktılar, ben de ayağı kalktım, tokalaştık.
İşyerinde geldiğimde bambaşka biri olmuştum sanki. İşime kendimi veremiyordum. Gözlerimin önüne Seda geliyordu. Beyaz dişleriyle gülümsüyor, manalı manalı bakıyordu bana. Aşık mı olmuştum? Kendi kendime gülümsedim. Evliydim, iki çocuğum vardı ve hoşlandığım kız kendi kızım kadardı.
Ertesi gün öğlen tatilini iple çekmeye başladım. Hızlı adımlarla lokantaya vardım her zamanki gibi köşede bir masaya oturdum yeni aldığım şiir kitabından satırlar okumaya başladım. Biraz sonra Seda göründü. Bu sefer Nazlı yoktu yanında. Beni görmüştü ama görmemezlikten gelerek yanıma doğru yaklaştı. Tam yanımdan geçerken "Seda Hanım buyurmaz mısınız?" diyerek masama davet ettim. Yemeklerimizi yedikten sonra bir gün önceki gibi şiir hakkında konuşmaya başladık. Uzun zamandır bu kadar mutlu hissetmemiştim kendimi. Ortak o kadar noktamız vardı ki. Sanki elli yaşında kır saçlı olgun bir adam değil yirmi yaşlarında bir delikanlıydım O’nun yanında.
Beraberdik artık. Öğlen yemeklerinden ayrı hafta sonları da buluşuyorduk. Genellikle sinemaya gidiyorduk. Bir gün tenha bir cep sinemasında en arkaya oturmuş romantik bir film seyrediyorduk. Eleleydik. Başlarımız birbirine kenetlenmişti. Kumral, dalgalı saçları yanaklarıma, burnuma tatlı tatlı dokunuyordu. Birara gözgöze geldik uzun uzun bakıştık. Önce burunlarımız birleşti daha sonra dudaklarımız. Bir iki saniyelik bu öpüşme yıllar gibi gelmişti bana.
Okullar tatil olmuş kızım eve dönmüştü. Onun da morali bozuktu. Bu şehirde arkadaşı yoktu. Canı sıkılıyordu.Yüzüme bir şey söylemiyordu ama bana bozuk attığını tavırlarından anlayabiliyordum. Kulaklarına kulaklığı geçiriyor gün boyu asık suratla müzik dinliyordu.
Ev beni bunaltıyordu. Karımın, kızımın beş karış suratla evin içinde dolaşmaları, suskunlukları beni deli ediyordu. Evin içinde boğulur gibi oluyordum. Evden dışarı adımımı attığımda yeniden hayata dönüyordum sanki. Seda beni hayata bağlıyordu. Gözlerimin içine bakması, tatlı tatlı gülümsemesi su verilmiş çiçek gibi dirilmemi sağlıyordu. Bir hafta sonu yine elele tenha bir caddede yürüyorduk. Birbirimize bakışıp gülüşüyorduk. Otuz kırk metre öteden bize doğru yürüyen bayan hiç de yabancı değildi. Kızımdı bu kişi. Ne yapacağımı şaşırdım. Aramızda yirmi metre kadar bir aralık kalmıştı. Kızımla gözgöze geldik. Elimi Seda’nın elinden çektim. Seda da şaşırmıştı. Bir bana bir kızıma baktı. Kızım başını benden çevirdi hiç birşey olmamış gibi yürümeye devam etti. Seda herşeyi anlamıştı."Kızın mı?" diye sordu. Kekeleyerek "e, e, evet" diyebildim.
Akşam eve geldiğimde kızımın yüzü yine asıktı. Birara mutfakta bir araya geldik. Kızım: "Baba bu kız benim yaşımda, utanmıyor musun?" dedi. Ben:"Ne desen haklısın. Annenle severek evlendik biz. O’na ihanet etmek aklımın ucundan bile geçmemişti ama bu tayin olayından sonra sen de dahil hepiniz bana cephe aldınız, beni dışladınız. Çok kötü günler geçirdim. İntiharı bile düşündüm ben biliyor musun? Seda’ya rastlamamla hayatım değişti. Sizde bulamadığım ilgiyi O’nda buldum. Beni hayata O bağladı. İnkar etmiyorum seviyorum O’nu, seviyorum. Ama aramızda hiç birşey geçmedi beraber olmadık kızım. İnan bana. Bunu yapmadım yapmam da. Annene söyleme demeyeceğim. Senin kararına bırakıyorum kızım."
Kızım o gün annesine birşey söylemedi. Ertesi akşam biraz tedirginlikle eve geldim. Artık herşeye razıydım. Bitecekse bitsindi. Zili çaldım, bekledim. Karım her zamanki gibiydi. İfadesiz yüzüyle beni karşıladı. Kızımın anlatmadığını anladım biraz rahatladım.
Seda’yı bir daha görmedim. Kızımın dediği gibi utanmazın tekiydim. Kızım söylemedi ama kart bir zamparaydım ben. Kart zamparaları da teneşir paklardı.Yine Seda’dan önceki hayatıma dönmüştüm. Karamsar, yalnız, hayata küskün.
Bir hafta sonu sabahı sokaklardaydım.Gözlerimin önünde Seda vardı. O’nunla ilk karşılaştığımızda çalan müzik aklıma gelmişti. Naşide Göktürk’ün "Yüreğim Rehin" şarkısı. Sanki benim için yazılmıştı bu şarkı:
"Aklımda bir siyah sözcük
Senden bana hatıra
Karanlık geceler şahidimdir
Hoşçakal diyemem sana.
Sen de ben gibi hissediyorsan hala.
Ben burda yüreğim rehin
Sen orda yanlızlık zehir
Bu masum günah ikimizin
Gitme ne olursun ... "
Yüreğimi rehin vermiştim O’na. Geri almak için ne verecektim? Onu bilmiyordum işte. Her zaman buluştuğumuz lokantaya vardım. Dükkan yeni yeni açılmıştı. Masalar, sandalyeler siliniyor, yerlerine diziliyordu. Her zamanki oturduğum masaya geçip oturdum. Bir kağıt, bir kalem çıkardım. Yazmaya başladım :"Sevgili Seda! Sen başıma gelebilecek en güzel şeysin. Gülmeyi unutmuştum sen tekrar bana gülmeyi öğrettin. Aşkı unutmuştum sen tekrar bana aşkı öğrettin. Seninle gençleştim. Sen bana su oldun. Kurumaya başlarken tekrar canlandım hayata döndüm. Ben bir rüyadaydım Seda. Kızımın bizi gördüğü an o rüya da son buldu. Keşke rüyam biraz daha uzun sürseydi, keşke."
Kağıdı katlayıp bir zarfa koydum, kasadaki genç çocuğa uzattım. Mektupla beraber Naşide’nin şarkısında söylediği gibi yüreğimi de rehin bırakarak çıktım lokantadan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.