SU ÜZERİNDE KALMIŞ BİR BALIK GİBİYDİM
Öyle sanıyorum ki her şey daha net daha bir saydam.
Böyle düşünmemin her hangi bir nedeni yok. Bu serin, bu sesiz Pazar sabahının başka bir anlatımı yok da onun için öyle dedim
Evet, bu gün Pazar, her zamanki gibi soğuk yalnız ve de sevimsiz. Nedense hemen her Pazar hep aynı duyguları hissediyor ve hep aynı şeyleri yaşıyorum, sanki Pazar gününün ayrı bir özelliği varmış gibi.
Bu aralar hava çok güzel. Yazdan kalmamış olsa da gene de çok güzel, insanı mest edecek kadar güzel ve harika. Her şey uykuya yatmış gibi dursa da şöyle bir bakınca dışarıya, insanın içine güzel bir duygu bırakıyor. İçerim kıpır kıpır olmasa da içimde uçuşan bir şeyler var sanki. Dışarıyı seyretmek, öylece seyre dalmak insana huzur veriyor. Bir bankta otururken, ya da dolaşırken ağaçların etrafında insan yanında elini tutabileceği, ya da birlikte dolaşabileceği birini istemiyor desem yalan söylemiş olurum. İlkbahar değil yaşam biliyorum, sonbaharın da tadı çok güzeldir bilirim. Sararmış yapraklar geçmiş zamanı hatırlatsa da, içerisinde gizlediği çekici gizemli bir tılsımı var. Dayanılmaz bir cazibe gibi büyülüyor insanı
Coşmasam da kıpırdıyorum, bir kaya kadar ağır dursam da insan bu havada hareketlenmek istiyor, o gençlik gelmez ama en azından biraz daha genç olmak vardı diye düşünmekten de kendini alamıyor ki insan., hatta açıkçası istiyor değil de genç hissediyorsunuz kendinizi
Aslına bakarsanız hiç de yabana atılacak bir duyguda değil, biliyor musunuz?
Kendini her hangi bir ağacın yerine koyup, etrafınızdakileri incelemeye başlıyorsun
Kış uykusunda değilsin, çünkü sen bir insansın. Yaşınız her ne kadar da ilerlerse ilerlesin, gene de içindeki o kıpırdanmalara engel olamıyorsun. Dün o günlerden biriydi, çöpçünün ağaçlardan dökülen o yaprakları toplaması gibi. Malum,mevsimlerden sonbahar ve hemen her ağaç yapraklarını dökmüştü. Bu yapraklar rüzgârın da yardımıyla yolun kenarındaki kaldırım diplerinde sıkışmışlardı iç içe ve koyun koyunaydılar. Çöpçü her süpürgeyi salladığında o yapraklar daha bir sarılıyorlardı birbirlerine. Yaprakta olsa tam bir dayanışma örneği veriyorlardı çöpçüye karşı.
O an şunu düşündüm, genç iken fark edemiyor anlamıyorsun neler olup bittiğini
Ama yaş ilerledikçe insan sokulacak birine ihtiyaç duyuyor, bu bir gerçekti.
Olmuyor, olmuyordu. Bana ne oldu anlayamıyordum. Sanki bu dünyadan başka bir dünyaya taşınmış gibiydim ve düşünme metabolizmamı kaybetmiş, su üzerinde kalmış bir balık gibiydim. Suya girersem boğulacak, suyun üzerine çıkarsam kuruyup yok olacağım.
Dağılıyorum, her bir parçam bilyeler gibi her bir yana gidiyordu sanki
Kendimi ve kontrolümü kaybediyor, olabildiğince dalgın olabildiğince de sinirli bir halim vardı.
Bir şeyler yolunda gitmiyor, ya da bir şeyler eksiliyordu hayatımdan. Hiçbir zaman geri dönmeyecek, asla yeni baştan yaşanmayacak şekilde yok oluyor, yok oluyordum ve ben eriyordum gizlice.
Herkes benim adıma kararı vermişti, o artık çok rahat, o artık her şeyi yerine oturtmuş, her şeyi yoluna koymuş diye düşünüyorlardı. Oysaki ne her şey yolundaydı ne de her şeyi yerine oturtmuştum. Ben ne geçmişimden kurtulmuştum ne de geleceğe güveniyordum. Ben mutlu olamıyor, ben içimdeki o haini çıkarıp atamıyordum. Ben her geçen gün kendime olan güvenimi yitiriyor, kendimi acımasızca eleştiriyor ve de başarısız buluyordum.
Benim canım çok sıkılıyor, ben kendimi çok yalnız hissediyordum. Ben galiba bir bunalım geçiyordum, ya da farkına varmadan bir depresyonun içerisindeydim. Yalnızlık beni bunaltıyor içinden çıkılmaz bir hale sokuyordu. İş yerinde yalnız ev de yalnız, bazen kendimi duvarlarla konuşurken yakalıyordum. Yolda yürürken bile kendi kendimle kavga ediyor, kendi kendimi bunaltmış şikayet ediyordum ve kafayı yemek üzereydim Allah’ım net vardı, nette de yığınla insanlar vardı ama onlarla ne kadar ve neyi paylaşabiliyorsun ki. Bir süre sonra ya MSN: ya da tel, hemen tanışalım buluşalım istiyorlar senden, ama benim istediğim böyle şeyler değildi ki. Ben sadece günü sıkılmadan geçirmek için konuşacak birilerini arıyordum. Bunu fark edenler zaten bir daha yazmıyor ve gidiyorlardı. Gitsin, o gider, gelir bir başkası diyordum da, bir de çok ısrarcı olanları vardı ki onları hiç anlayamıyordum. Onları anlamaya da çalışmıyordum, ayrıca kimseyi de kırmak istemiyordum çünkü hayatım insanları kırmakla geçmişti. Çünkü kaba davranışların bende veyahut başkasında çok kötü durduğunun farkına varmıştım. Erkekler, sandığımdan daha fazla kırılıyor ve inciniyorlardı ve de çok alınganlar üstelik. Hele de sohbet etmek istedikleri biri iseniz bu onları daha da acıtıyordu, açıkçası ben artık eskisi gibi kimseye kaba davranmak istemiyordum, bunu yıllar sonrada olsa anlamıştım
Şimdilerde yeni bir gündem oluştu, erkeklerin eşlerini aldatmaları ve de, yaşları daha büyük olan kadınlarla ilişki kurmak istemeleri, yani olgun kadınlardan hoşlanıyor olmaları. Bu sayede olgun kadınlar çok revaçta bu sıralar. Buna defalarca tanık oldum ben. Benimle arkadaşlık etmek isteyen erkeklerin yaş ortalamaları, 35 ve 40 yaş arası. 50 yaşlarındaki erkeklere çok az rastladım, ya da yaşlarını saklıyorlardı.
Bu durum beni rahatlatmıyordu aksine daha da sinirlendiriyordu, ben sanal değil, ben gerçek bir arkadaş istiyordum oysa. Oturabileceğim konuşabileceğim dertleşebileceğim bir arkadaş, bir dost istiyordum, ama nerde?
Herkesin işi gücü vardı, herkesin evi kocası vardı, benimle sadece ayaküstü beş on dakika ayırabiliyorlardı o kadar. Kısacası ben çok yalnızdım, sanki bir şişenin içerisinde sıkışmışım kalırsam nefessizlikten boğulacağım, çıkarsam üşüyecektim. Kısacası ben kendimi çok mutsuz hissediyordum, ben hiç mutlu değildim Gündüz Yavuz..
,,