- 1033 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BENİM SADIK YARİM KARA TOPRAKTIR-AŞIK VEYSEL..
Bugün Bahsilida bahçe arsasina baktim biraz.Her taraf bahçe ile evle villa ile dolmuş. En karlı yatırım arsa uzun vadede değeri kat be kat artıyor.
Tarlalar imardan geçiyor kiymetleniyor hemen üç beş kat fiyata çıkıyor. Hele birde yanına Devlet yatırımları geldiyse Yenişehir gibi altınla yarışıyor .
Bütün memleket ona keza inşaatten gecilmiyor. İnsanoğlu şehirleri bitirdi sıra köylere deniz sahillerine ormanlik alanlara geldi.
Bir zaman gelecek dünya dışında koloniler şehirler inşa edilecek bizler goremeyecegiz o günleri. .Gordugum o ki bizim eski daireler yerinde sayarken arsalar epeyi fiyatlanmis.
İnsanoğlu topragi cok seviyor toprağa yatırım yapıyor. Toprak toprağa doymayan insanları bir bir içine alıyor yiyor. Sonunda hersey toprak oluyor.İnsanoğlu bu gerçeği bile bile toprağa yatırım yapmaya devam ediyor.
Hikaye kıssa bu ya,geçmiş zamanlardan birinde tek gözü kör diğer gözü sağlam olan bir adam çorak,taşlı bir tarla almış. Çoluk çocuğuyla tarlada ki taşları temizlemis un eler gibi elemiş çok güzel hale getirmiş. .
Yüksek bir yere geçip tarlaya seslenmek ihtiyacı duymuş:-Ey tarla işte şimdi gerçek sahibini buldun demiş! !
Tarladan Allahın izniyle ona cevap gelmiş.:-Seninle beraber dünya kuruldu kurulalı üzerimden 99 tek gözlü sahibim beni sürdü ekti biçti. Var iki gözü olanı sen say düşün demiş! !
Bir hocadan duymuştum bir kitapta bir ibarede: Cenabı Hak sevmediği kulunun parasını toprak cinsinden olana kirece tuglaya cimentoya yani dunyada kalacak olana harcatirmis yaziyor diyordu. Sevdiği kulunun parasinida ahirette işine yarayacak Hayır Haseneta tabiki. .
İnsanın malı nedir desek yediği yemekler içtiği içecekler bir de giydiği elbiseler gezip dolaştığı zamanlardan kalan huzur mutluluk denilebilir. Diğerleri ölene kadar Malıysa da ölünce geride kalanlarindir.
Parası yatı katı hepsi gecici hepsi burada kalır. Hiç kimse bugüne kadar dünyadan ahiretin ilk basamağı olan Kabire para pul mal mülk goturememistir.
İnsanoğlundaki bu uzun emel eskilerin tul-i emel dedikleri ve dünya malına tamah yani aşırı sevme ve mal biriktirme hırsınında ilk insan ilk babamız ve ilk Peygamber Hz.Adem as. dan geldiğini bir hocaefendi sohbet esnasında söylediyse de araştırdım öyle bir kaynak yazı göremedim.
İnsanoğlunun hırs ve tamahı hakkında dini eserlerde çok bilgilere ulaşmak mümkün.Onlardan bazılarını yazıya aldım.
İbni Abbas ve Enes İbni Mâlik -radıyallahu anhüm-’den rivayet edildiğine göre Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.”
(Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116-119. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 27, Menâkıb 32, 64; İbni Mâce, Zühd 27)
İnsanın tövbe etmesini gerektiren kabahatleri, herkesin günah diye bildiği bazı aşırı ve Allah’a karşı saygısızca yapılmış davranışlardan ibaret değildir. Açgözlülük ve kanaatsizlik de diğer günahlar kadar çirkindir. Hadîs-i şerîf, bunlardan dolayı da Allah’a tövbe edilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Günahlar insanın mânevî dünyasını nasıl hırpalarsa, dünya malına duyulan aşırı hırs da tıpkı günahlar gibi insanın geleceğini tehlikeye sokar. Zira insanın tabiatında doyumsuzluk vardır.
Elde ettiği ile yetinmeme, daha çoğunu isteme duygusu ona hâkimdir. Bir dere dolusu altınla yetinmeyip bir o kadar daha istemesi, diğer bir rivayette görüldüğü üzere “iki dere dolusu altını olsa bir üçüncüyü arzu etmesi”, onun bu huyu sebebiyledir.
Peygamber Efendimiz şu hadisiyle bu doyumsuzluğun asıl sebebini gün ışığına çıkarmıştır:“İnsan ihtiyarlasa bile, onun iki duygusu hep genç kalır: Biri çok kazanma hırsı, öteki çok yaşama arzusu.” (Buhârî, Rikak 5; Müslim, Zekât 115)
Resûl-i Ekrem Efendimiz insanın “ağzını”, bir diğer rivayete göre “karnını sadece toprak doyurur” buyururken, onu bu açgözlülük derdinden ancak ölüm kurtarabilir; ölmeden onun gözü doymaz demek istemiştir.
İnsanoğlunun bu doyumsuzluğu cimriliğinden kaynaklanmaktadır. Harcamadan biriktirmek cimriliğin en belirgin özelliğidir. Bu açığımızı Allah Teâlâ şöyle sergilemektedir:
“De ki, Rabbimin rahmet hazineleri sizin elinizde olsaydı, onu harcayıp tüketmekten korkar, cimrilik ederdiniz. Zaten insan da pek cimridir.” [İsrâ sûresi (17), 100]
Çok kazanma duygusu ölçülü olduğu, insanı yaratılış gayesinden uzaklaştırmadığı sürece faydalı olabilir. Zira çok kazanan bir müslümanın, elde ettiği servetle daha çok hayır ve iyilik yapması arzu edilir.
İslâmiyet’in verilmesini emrettiği zekât ve sadakayı verebilmek, Allah yolunda sarfedilmesini istediği harcamaları yapabilmek için zengin olmak lâzımdır.
Zengin olabilmek için de, insanda çok kazanma arzusu bulunmalıdır. Ama gönüldeki bu çok kazanma duygusu ona âhiret hayatını unutturuyorsa, dünya sevgisi onu esir alarak bütün gönlüne el koyuyorsa, o takdirde bu duygu son derecede tehlikeli bir hâle gelmiş demektir.
Şükürler olsun ki, Allah Teâlâ insana zararlı duyguları ve aşırı istekleri frenleme gücü vermiştir. İradesine hâkim olan kimsenin bu nevi zaaflarını kontrol altına alması her zaman mümkündür.
Dünya malına, dünya zevkine aşırı bağlandığını hissettiği anda Rabbine dönen ve el açıp O’ndan yardım isteyen kuluna Cenâb-ı Hakk’ın yardım edeceği de eserlerde müjdelenmiştir.
Bu hadîs-i şerîfte şöyle bir incelik de sezilmektedir. İnsanoğlu topraktan yaratıldığı için onun tabiatında toprağın özellikleri vardır. Toprak zaman zaman kurur, sıcaktan kavrulur, suya hasret çeker.
Onu ancak Allah Teâlâ’nın lutfedeceği bol yağmurlar canlandırabilir. İşte o zaman yeniden hayat bulan toprak, gönül okşayan binbir güzelliğini ortaya çıkarır.
İnsan da böyledir. Onu nefsi ve bitip tükenmeyen hırsı esir alıp da insânî özelliklerini kaybettirince, yeniden kendine gelebilmesinin yegâne yolu Allah’a dönmesi ve O’ndan yardım istemesidir. Yoksa dünya malına olan açlığı artarak devam eder. O zaman da topraktan yaratılan bu varlığın gözünü ancak kabir toprağı doyurur.
Kanaatkâr olmak, Allah Teâlâ’nın verdikleriyle yetinmek güzel bir huydur.Açgözlülük insanı dünyada huzursuz ettiği gibi, onu haksızlığa yönelteceği için âhiretini de perişan eder.
Açgözlülük derdinden kurtulmanın yegâne çaresi, önce bu dertten kurtarması için Allah’a yalvarmak ve açgözlülük sebebiyle yaptığı günahları bağışlaması için ona yönelmektir. Allah Teâlâ kötü huylarından dolayı tövbe eden kulunun tövbesini kabul eder.
Villa dikmek yazlık almak bahçe yapmak fazladan ev yapmak mübah elbette helalse hesabı haramsa azabı var.Cami okul Kur’an Kursu yol köprü kuyu actirmak var bir de hem sevap hemde sadakayi cariye.
Kişinin ölünce amel defteri kapanmıyor devamlı sevap geliyor. Ecdadımiz vakıf geleneği kurup devam ettirmişler. Günümüzde bu yol farklı şekillerde yine vücut bulmaktadir.
Bir kişi tek başına camii medrese yaptiramaz ama bir cemaat yaptırabilir umulur ki sevaba ortak olurlarDünyada mekan ahirettte iman demişler. Herşey de lazım dünyada yaşayan insanoğluna.
Ne mutlu birgün öleceğini bilerek dünyaya çalıştığından daha fazlasini âhirete gönderenlere. Ne mutlu paranın altunun tum dunyaliklarin sevgisini kalbine sokmadan ibadettte daim olanlara..
Sonu toprak onu toprak olanın doğdugunda toprağa sarılıp ölünce yine toprağa konulan aciz insanoğlunun dünyada Malıyla katıyla yatıyla etrafına sanki küçük dağları hasa huzur dan ben halkettim dercesine kibirlenip boburlenmesinden daha kötü bir şey olabilir mi?
İnsan denilen varlık aklı takvası ve yaptigi guzel amelleriyle diğer canlılardan üstün hale gelmektedir.
***
İlk insan ilk Peygamber Hz. Adem as.ı Cenab-ı Mevla topraktan halk etmedi mi?
Gelin bir de o hadiseyi okuyalım hepimizin bildiği o hadise bunlar hem Kuran-ı Kerimde hem de Hadislerde yazılı elbette.
Bilgiye ulaşmak zamanımızda çok kolay Googleye yazdığınız her şey hemen önünüze geliyor.
Allah Teala, 4 meleğini; Cebrail (as), Mikail (as), İsrafil (as) ve Azrail (as)’ı sırasıyla Dünyaya gönderdi. Cebrail (as), Mikail (as), İsrafil (as) ve Azrail (as)’dan, ayrı ayrı yerlerden toprak getirmelerini istedi. Melekler bu emri yerine getirmek için Dünyaya indiklerinde,
Dünya:“–Alacağınız bu topraktan insan yaratılacak ve o insan, Allah’a asi olacak; Allah’a asi olacağı için cehenneme girecek. Neticede benim bir parçam olan insan cehennemde yanacak!” diyerek Dünya toprağını vermek istemedi.
Bunun üzerine Melekler Dünyadan hiçbir şey alamadan Rab’lerinin katına geri dönüp şöyle dediler:
“–Ya Rabbi, yeryüzü Dünya sana sığındı, cehennemde yanmak üzere toprağını vermek istemedi. Biz de yeryüzünü zorlamayı uygun görmedik!”
Azrail –(as)- yeryüzünün bu sığınmasına:
“–Ben de Allah’ın emrini yerine getirmemiş olarak Allah’ın katına çıkmaktan yine Allah’a sığınırım.” Azrail (as) mukabelede bulundu ve Dünyanın ayrı ayrı yerlerinden çeşitli renklerde kırmızı, beyaz ve siyah topraklar aldı. Sonra bu toprakları karıştırarak Allah’u tealaya arz etti. Azrail (as)’a, bu kararlılığından dolayı ruhları kabzetmek görevi verildi.
İnsan yer yüzünden alınan bu topraktan yaratıldığı için toprağın özelliklerini taşır. Toprak, zaman zaman kurur, İnsanda yaşlanır, sıcaktan kavrulur, suya hasret çeker, insanda su içmek zorundadır.
Bir mevsim kışın cefasına katlanır. Bereketli bahar yağmurları ile yeniden dirilir, insanda yemek yemek su içmek zorundadır.
Bin bir güzellikler içinde dünya, farklı farklı renkler, farklı farklı kokular ve ahengi ile ilahi kudret nakışlarını sergiler dünya.İnsanda kendisine verilen nimetlerden faydalanır.
İnsanın vücudu, topraktan yaratıldığı için insan toprakla gıdalanır ve ölünce de toprakta yok olur. Yani aslı olan toprağa döner.
Toprakta olan bütün elementler, insan’nın vucudunda mevcuttur. Bir rivayete göre Adem (as), topraktan yaratıldığı için “Adem” diye isimlendirilmiştir.
Adem (as)’ın topraktan yaratıldığı, Kur’an-ı kerimede şöyle bildirilir:“…Allah onu (insanı) topraktan yarattı. Sonra da ona (insana) «ol!» dedi ve (o (insan)da) oluverdi.” (Al-i İmran, 59)
Toprak, beyaz, siyah, kırmızı ve benzeri farklı farklı renklere sahip olduğu için topraktan yaratılan insanlar da farklı farklı renkler taşımaktadır.
Toprağın katı ve yumuşak yerleri olduğu gibi insanların bir kısmı iyi huylu, bir kısmı kötü huylu ve kabiliyetleri doğuştan gelen yetenekleri de her bir insanlarda. Farklı dır.
Bu hakikati Kur’an-ı kerimede şöyle haber vermektedir:
“Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar (yaptık).
İnsanlardan, hayvanlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak alimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, Aziz’dir, Gafur’dur.” (Fâtır, 27-28)
Bu hususta Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmaktadır:
“Allah Teala, Adem’i yeryüzünden Meleklere her tarafından getirtildiği bir miktar topraktan yaratmıştır. Bu sebeple o topraklar gibi insanların bir kısmı kırmızı, bir kısmı beyaz ve siyah, insanların bir kısmı da bu toprakların karışımındaki bir renkte; insanların bir kısmı yumuşak, insanların bir kısmı sert, insanların bir kısmı iyi huylu, insanların bir kısmı da kötü huylu olarak (yani muhtelif Kabiliyet, yetenek., farklı özellik ve karakterler de) dünyaya gelmiştir.”
(Ebu Davud, Sünnet, 16)
***
İnsan topraktan halkedildi sonunda yine toprağa dönmekte bununla ilgili Hz.Adem as.ın oğlu Habilin Kabil tarafından öldürülüp karganın tarifi yol göstermesiyle toprağa defnedildiği hikayeyide umarım herkes duymuştur biliyordur.
“Nihayet Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten âciz miyim ben?" dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.”
(Maide, 5/31)
O zamana kadar herhangi bir adam ölmemiştir. Bu sebeple ölen bir kimsenin cesedinin ne yapılacağına dair ortada bir görgü, bir bilgi yoktu. Katilin öldürdüğü kardeşini ne yapacağını bilmemesi son derece normaldir.
Allah kıyamete kadar ölen insanların gömülecek yerleri olan toprak altını gösterecek şekilde bir karganın rehberlik yapmasını ön görmüştür.
Habil’i öldüren Kabil, kardeşinin cesedini ne yapacağını bilmediği için şaşkınlık içinde kaldığı bir sırada, söz konusu karga kendi kardeşlerinden olan bir kargayı gömmek için toprağı eşmiş ve ölüsünü oraya gömmüştür.
İşte Kabil, bu yepyeni usulü -kargadan öğrendiği için- ve bir süre zarfında bir şey yapamadığından, “karga kadar da mı olamadım” deyip hayıflanmıştır. Mesele, bir toprağın kazınması değil, bir cesedin nereye gömüleceğini bilmeyen bir aceminin mezar formülünü bulma sorunudur.
Kur’an’da, Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesinden dolayı pişman olup olmadığından bahsedilmez. Pişman da olabilir... Onun için “Kardeşini öldürmekten pişman olmuyor da nasıl gömeceğini bilmediği için mi pişman oluyor?” şeklindeki karşılaştırma isabetli değildir.
İbn Âşûr, görünen çirkin şeylerin örtülmesini istemek kabilinden olan bu büyük sahnenin, insanlığın medeniyet yolunda attığı ilk adımı temsil ettiğini, aynı zamanda taklit ve tecrübe yoluyla kazandığı ilk bilgi olduğunu kaydeder.
Ona göre bu olay insanın kendisinden daha zayıf varlıklardan bilgi edindiği sahnelerin de ilkidir. Nitekim (daha sonra) insanlar güzel görünmek için de hayvanlara benzemeye çalışmışlar; renkli, güzel deri elbiseler edinmişler, çiçeklerle, kıymetli taşlarla ve renkli tüylerle süslü taçlar giymişlerdir. (Tahrir, ilgili ayetin tefsiri).
Neden Karga?Öldürülen bir insanın toprağa gömülmesi, vahiy yoluyla değil de bir karga marifetiyle bildirilmiş ve başka bir canlı değil de karganın gönderilmesi üzerinde durulmuştur. Bu hususta bize ışık tutacak iki önemli nokta olabilir:
Birincisi, bilginin bir sebebi ilâhî vahiy ise, bir diğer sebebinin de araştırma ve deney olduğuna işaret edilmektedir.
İkincisi, karga daha çok leşe konar, yani onun en çok zevk aldığı budur. Adam öldüren kimse, insanlık şeref mertebesinden kendini azletmiş ve kana susayan bir mahlûk seviyesine inmiş demektir.
Çünkü Cenâb-ı Hak, mutlak hikmet sahibidir, hiçbir olayı, kıssayı ve misali hikmetsiz nakletmez. Kur’ân-ı Kerîm’i okurken bilhassa bu hususa çok dikkat etmemiz ve her olay, kıssa ve misalin hikmetini araştırıp bulmamız gerekir.
Nefis ülkesinde kalmakta ısrar eden, akıl kapısından gönül ülkesine girmeyi ısrarla reddeden toplumlar hedefsiz kalacaklarından, birbirlerine düşman olacak ve birbirlerini öldüreceklerdir.
Kıskançlık ve benzeri nefsânî duygulara boyun eğen insan, kardeşini dahi öldürebilir; ancak bunun sonu dünyada insanı içten içe yakan vicdan azabı ve pişmanlık, âhirette ise cehennem ateşidir.
Kıskançların gözleri kendi üzerlerindeki nimetlere karşı kördür; Allah’ın kendilerine lütfettiği nimetleri göremezler, başkalarının ellerindeki nimetleri görür ve onlara karşı kin güderler.
Şüphesiz bu durum kötü bir hastalıktır. Bu hastalığın şifası ise İslâm’ın kurallarını yaşayarak nefsi terbiye etmek ve onu kötülükleri emreden bir nefis olmaktan çıkarıp Allah’ın kendisine lütfettiklerine razı olan bir nefis haline getirmektir.
***
Aşık Veysel merhumun toprak hakkında yazdığı söylediği Kara toprak şiiri ne kadar güzeldir.
KARA TOPRAK
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
Âdem’den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyva yedirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sâdık yârim kara topraktır
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Dileğin varsa iste Allah’tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan
Benim sâdık yârim kara topraktır
Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah’a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sâdık yârim kara topraktır
Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sâdık yârim kara topraktır
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel’i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır
Aşık Veysel Şatıroğlu
Kara toprak onu da onun gibi nice şairi ozanı Sultanı Padişahı çocuk yaşlı demeden bağrına bastı bugüne kadar basmaya da devam edecek.
Bu Hakkın takdiri kader kaza proğramı günü saati gelen ecel şerbetini içip kara toprağın açtığı sineye gönüllü gönülsüz gidiyor.
Başka ilahi olmayan dinlerde toprağa gömülmüyor insan ölüleri Hintliler insan ölünce yakıp küllerini kutsal kabul ettikleri Ganj Nehrine atıyorlar.
En güzeli İslamın gösterdiği toprağa defindir derim.Başka ilahi olup sonradan nesh edilen Hristiyanlıkta da Yahudilikte de aynı şekilde insanlar ölünce bir tabut içerisine konulup toprağa defnediliyorlar.
Toprak üzerine şairler şiirler yazmışlar.Benimde toprağa yazdığım şiirim elbette var.
TOPRAKTIR TOPRAK..
Üstüne basarak her gün gezdiğin,
Evin barkın yurdun topraktır toprak,
Bahçende tazecik güller derdiğin,
Oban soyun ırkın topraktır toprak.
Vucudun damarın varlık nedenin,
Sofranda yediğin incirle zeytin,
Sabah akşam üstünde gezdiğin,
Karıncanın yurdu topraktır toprak.
Ne ekersen sana veriyor bolca,
Buğday arpa nohut adam boyunca,
Kimi zaman boldur kimi kor darda,
Kavunu yetiren topraktır toprak.
Bereket fışkırır her daim ondan,
Tarla tohum suyu verir Yaradan,
Mevlam yağdırır bize durmadan,
Yerden su çıkaran topraktır toprak.
İnsan ölür ceset toprağa girer,
Kabir kapkara yer yer birer birer,
Evliya esfiya feryadın eder,
Cesedim saklayan topraktır toprak.
Dünya sahte bir han olmuş topraktan,
Binası tuğlası kerpici ondan,
İki kapılı handa sende oyalan,
Altunu gümüşü topraktır toprak.
Dere tepe ırmak seller akıtır,
Dağdan fırlar kaya canların alır,
Kuşları balığı içine alır,
Her şeyi eriten topraktır toprak.
Toprak mayamızdır biz olduk ondan,
Hüdayi var mıdır dünyada kalan,
Bağları bahçesi hepsi de yalan,
İnsanı aldatan topraktır toprak.
***
HER ŞEYİN ASLI TOPRAKTIR TOPRAK..
Sardılar doğunca sende kundağa,
Tuğla oldun dizildin duvarlara,
Yoruldum hemence yaslandım sana,
Herşeyin aslı da topraktır toprak.
İnsanın mayası olur topraktan,
Dünyada insana topraktır vatan,
Mübarek şehitler altında yatan,
Üstünde gezdiğin topraktır toprak.
Arpalar buğdaylar yetişir onda,
Boy atar ormanlar fidanlar orda,
Sonunda yatacak yer olur sana,
Kabrinin taşları topraktır toprak.
Kucak açar hergün toprak bizlere,
Türlü nebat onda geliyor dile,
Rabbimin nimeti yağar üstüne,
Nebatın menbaı topraktır toprak.
Koyunlar kuzular meler üstünde,
Çimenler çıkınca doyar yeşile,
Baharda yuvadır sarı çiğdeme,
Çiçeklere yuva topraktır toprak.
Gezerler mahlukat onun üstünde,
Yazda yağmur kışta karlar bizlere,
Yuvadır yeraltı kör gelinciğe,
Tavşanın evide topraktır toprak.
Karınca fareler uyur içinde,
Baharda çıkarlar yerin üstüne,
Hüdayi ölünce girer içine,
İnsanın kozası topraktır toprak.
Bahşılı ilçemizde yaşayan on yıla yakındır GÖnül Dostları Şair arkadaşlarımdan Samimi mahlasıyla şiirler yazan okulda eğitim almamış ustalıkla hayatını idame ettiren bugünlerde ağır bir hastalıktan muzdarip Sami, Güler abimizin de toprak üzerine yazdığı şiirlrinden birini buraya yazmak isterim.
TOPRAK...
Doğduğundan beri çiğnen,
Yorulunca yatıp dinlen,
Tanır mısın onu bilmem,
Toprak sana dost değil mi?
Bedeninde kemik ettin,
Yediğimiz tüm nimetin,
Gizlemez mi hep iffetin,
Toprak sana dost değil mi?
Hakkını hiç yetirmedi,
Ne ektin de bitirmedi,
Boldur darlık getirmedi,
Toprak sana dost değil mi?
Gel ondaki nabzı dinle,
Ne ekersen alın binle,
Ona dönen her şeyinle,
Toprak sana dost değil mi?
Bastığınız yere bakın,
İncitmeyin onu sakın,
Bizler için verdi hakkın,
Toprak sana dost değil mi?
Öldüğünde kucak açar,
Kaldığında bizar kaçar,
Eşin dostun senden kaçar,
Toprak sana dost değil mi?
Akar gider sellerinen,
Tozar gider yellerinen,
Satılınca ellerinen,
Toprak sana dost değil mi?
SAMİ GÜLER.
Sami Güler abi İnşallah geçirdiği ameliyattan sonra sağlığı düzelir de aramıza katılır hoşca günler geçiririz diye ümid ediyorum, bizleri Yaratan Mevlamızdan bu sevdiğim abimiz için sıhhat afiyetler vermesini temenni ediyorum.
21.10.2019//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.