- 694 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
562 – TEK TUTANAĞIM
Onur BİLGE
“Tek Tutanağım,
Yere göğe sığamıyorum! Ev iyiden iyiye sıkmaya başladı beni. İçim daralıyor! Ayakkabılarım bana ben onlara bakıyorum. Duvardaki çiviye asılı eprimiş ceketimi omzuma atıyorum, bollaşan ve pençe üstüne pençe yemekten ağırlaşan ayakkabılarıma ayaklarımı sokuyorum, atıyorum kendimi caddeler sokaklara…
Gündüzler, öyle ya da böyle geçiyor da geceler… Ah geceler!.. Yüreğime gam kasavet çöküyor, karanlığın basmasıyla birlikte. Akşamlar, gölgeler koyulaştıkça korkutur oluyor şimdilerde. Korkmamam lazım, biliyorum ama elimde değil, içim ürperiyor. Kalbim pır pır!
Ben gecelerden korkmuyorum aslında. Akşama doğru ölüm ıssızlığı çöküyor üstüme, kendimden korkuyorum! Deniz arzuyla açmış ağzını, bana doğru soluyor. Acayip bir tarzda çağırıyor kucağına, zor duruyorum, kollarına atılmamak için.
Soluğu Karaloğlu’nda alıyorum. Derya kuzusu dalgalar çağırıyor beni. Aşkdenizin laciverdi, karası… Parkla deniz arası falezler çağırıyor beni.
Her gün akşama doğru ölüm korkusu çöküyor üstüme. Boğazıma bir yumruk oturuyor, soluk alamıyorum. Senin ona ait olduğunu düşündüğümde oluyor daha ziyade. Aşırı üzüntüden, sinirsel mutlaka. Öyle zamanlarda intihar arzusu çöküyor ruhuma.
Benim gibi bir adam ve intihar olayı… Taban tabana zıt… Ben ki yanıma gelen gidenlere hayat dolu görünerek yaşama sevinci aşılayamayı iş güç edinmişim. Bitik vaziyette yanıma gelen nice gençlere hayatın vazgeçilmez güzelliklerini göstermeyi başarmış biriyim. Mum dibine kör yanıyor. Terzi kendi söküğünü dikemiyor. Kelin başına sürecek merhemi yok.
Artiz Ağacı’nın yanından geçerken mutlaka halini hatırını soruyorum, hasretle yanına gidip. Altındaki kayaya oturup ayaklarımı aşağıya sallıyorum. Dalgın dalgın bakıyorum laciverdin karanlığına. Sular çoktan maviden laciverde dönmüş, lacivertten siyaha yürümüş. Sanki Aşkdeniz ölmüş.
Aklımda maviden laciverde ışıl ışık bakan bir çift elmas parçası… Üstünde kararlı kaşlarının, omuzlarında dalgalı saçlarının karası… Denizin karasında bahtımın karası… Her zaman intihar kokar orası… Kaşla göz arası şeytan yaklaşır yanıma usulca, kulağıma iştahla fısıldar: “Tam sırası!..” Gözlerim kararır, başım döner. Nevrim döner!..
“Vazgeç!” derim. “Kalk git evine! Ölürsen bir daha göremezsin ki onu! Bir daha bakamazsın ki o masmavi gözlere! Ya o yüz, ya o ten… Vazgeç oğlum! Vazgeç şimdi ölmekten!”
Seni tekrar görebilme ümidi olmasa ferahlık fersah fersah uzakta… Cinler periler birikiyor başıma! Abuk sabuk düşünceler de beraber… Başlıyorum sayıklamaya, saçmalamaya. Neler neler geliyor aklıma bir bilsen! Öyle zor kalkıyorum ki yerimden! Gözlerimi çekiyor içine Aşkdeniz. Beynimi çekiyor. Ruhumu, bedenimi içine…
Artiz Ağacı’nı da arzuyla çekiyor Aşkdeniz. Kolları ona doğru tutkuyla uzanmakta… O denize sevdalı, falezler ona… Kökleri dünyayı tutamaz olmuş, kayalar kapanmış ayaklarına, vuslat muhal…
“Gecelerden korkar mı sokaklar, caddeler, evler! Denizler çekemezler, dağları taşları, ağaçları içlerine. Falezler, intihar eğilimindeki âşıklardan hiç etkilenmez. Yollarda sokaklarda, kıyı boylarında, gözümün aldığı almadığı ne varsa, karanlığın kasvetle basışından hiç ürkmezler ama ben…” diye sayıklıyorum. Akıl mantık alacak gibi değil, ağzımdan çıkanları!
Çıldırıyor muyum yoksa ben? Cinnet mi geçiriyorum, ufaktan ufaktan? Kendimi bilmiyorum! Her akşam biraz daha uzaklaşıyorum yaşamaktan, her gece başka bir ölüm benim için! Niçin geldin dükkâna, niçin? Neden göründün bana? Ya şimdi neden gizlendin?
Ne kadar özlendin, bir bilsen! Bir bilebilsen ne kadar özlendin!..
Kurtuluş ümidi kalmadı beynime dolanan hayallerden! Gece gündüz karabasanlarla savaşıyorum, mecalsiz halimle! Tahammülüm kalmadı artık güçlüklere karşı direnmeye! Ummaktan ve beklemekten bıktım usandım!
Gece boyu adını sayıklıyorum. Hayaller kuruyorum sana dair. O ilk gelişini düşlüyorum. Yine öyle büyük bir sürprizin gerçekleşeceğine kendimi inandırmaya çalışıyorum. “Yine göreceğim onu bir gün! Bir gün yine, mutlaka…” diye ümitleniyorum. Akşama kadar gözüm işimde, gönlüm kavuşmaya dair hayallerde…
Biliyorum, bu gidişle seni görmem imkânsız! Ne sen çağıracaksın, ne de ben yanına gidebileceğim. Olmayacak duaya âmin diyorum. Boşa ümitleniyorum. Nafile…
Gün boyu telefon bekliyorum senden. Senden beni çağırmanı… Akşama doğru son ümit kırıntılarım da dökülüyor birer birer. Güneşin anasına kavuşmasıyla suya düşüyor kavuşma umudu. Gece boyu hayıflanma, ağlama, inleme… Sabaha karşı yine ummaya ve beklemeye başlıyorum. Melul melul telefona dikiyorum gözlerimi. Bakışlarım mahzun, gözlerim ağlamaklı…
Telefon elimin altında ama duygusuz, umursamaz… Taş gibi oturuyor öylece. Hem sağır hem de dilsiz… Gözüne baktığımdan habersiz, ilgisiz mi ilgisiz… Sık sık ahizeyi elime alıyor, kulağıma götürüyor, kesik ya da bozuk olup olmadığını kontrol ediyorum. O malum ses… Sorun yok, duyuyorum… Yavaşça yerine koyuyorum.
Telefonun geciktiğinde ne yapacağımı bilmiyor, şaşkına dönüyorum! Bazen çocuklara, eve gittiklerinde beni bir aramalarını söylüyorum. “Acaba aranıyor da zil falan mı çalmıyor?” diye düşünüyorum. Kabloları yokluyorum, bağlantı yerlerini kontrol ediyorum. Senden haber gelmeyince deliriyorum!
Sesini duymak istiyorum en azından. Nefesine de razıyım. O kadar mı? O kadar!..
Sensiz kaldığım zamanlarda son derece mutsuz ve umutsuzum. Hayatın hiçbir anlamı kalmıyor. Bütün köklerim kopmuş, tek bir kök ucuyla tutunuyorum dünyaya. O da, uzaklarda olsan da, bana ulaşsan da ulaşmasan da senin çok değerli muhteşem varlığın… Ben o varlığın, benim için olmasa da bir yerlerde var olduğunu bilmeliyim. Tek hecelik de olsa bir ses… Belli belirsiz işitilse de bir nefes…
Ne kadar önemlisin benim için, anlatamam! Kısaca, tek tutanağımsın!
Bu yazdıklarım, yaşadıklarımın ve hissettiklerimin yanında bir hiç… Dahası, daha dahası da var ama ne gerek var! “Bu kadarını bilmen kâfi” diyecektim az daha. Sen bütün bunları hiçbir zaman bilmeyecek, bilemeyeceksin ki!
Ben kendimi biliyorum. Senin hizanda asla yerimin olmayacağını, olamayacağını… Bu benim deli gönlümün en büyük hatası…
Uzun bu mevzu, uzun… Sen boş ver bana! Bak yaşamana! Yüzün hep gülsün, bir tanem! Keyfin yerinde olsun! Huzurun tam kıvamında… Aile ocağında… Kocacığının kucağında…
Umutsuz”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 562
YORUMLAR
Lacivert'in tonlarına,bir çit gözün mavisine,özlemlerin en zirvesine,telaşına ,tasasına
Provakatif aşka dair söylemlerine,zaman zaman nabzının yerinde duramayışına
Yok yok bana fazla gelir!
Allah yazana dert okurlara böylesi özlemleri yaşatmasın.
Hayırlı çalışmalar.
Selçuk KORKMAZ tarafından 10/20/2019 10:41:17 AM zamanında düzenlenmiştir.