- 569 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KARDELENİN ÇIĞLIĞI:'BABA NE OLUR ÖLME!'
RUMUZ:KARDELEN
BİR KARDELENİN ÇIĞLIĞI :‘BABA NE OLUR ÖLME !’
Soğuk bir sonbahar gecesiydi. Altı ay kara kışın yaşandığı, karlar eriyince derelerin çağlayıp doğanın çayırlarla, çiçeklerle bezendiği, havanın sadece yaz aylarında sıcak olduğu; Doğu Anadolu’nun yolları taşlı, sadece ayda bir çerçilerin uğradığı Karlıtepe köyündeki taşlarla örülmüş duvarları olan, çatısı ince kütüklerle kaplanmış, bastırılmış topraktan zemini olan bir evin bacasından gecenin bir yarısında bir bebeğin ağlama sesi yankılandı. Bir kızı olmuştu Fatma’nın ve Mehmet’in. Çok güzel bir kız çocuğu Kardelen ailesine ‘Merhaba!’demişti. İçten içe bir erkek sahibi olmak isteyen Mehmet, sağlıklı ve güzel bir kız çocuğu olduğu için sevinmişti yine de. Bu güzel kızın adını Elif harfi gibi dimdik dursun hayata karşı diye Elif koymuştu annesi. Fatma ilkokul mezunu, çalışkan, zeki bir kadındı. Köyde sadece ilkokul olduğu için devam edememişti okula. O yüzden çocukları okusun, karları delip etraflarını yeşillendirsin istiyordu. Mehmet Doğu Anadolu’nun sert iklimine karşı yumuşak huylu, güler yüzlü, uyumlu bir adamdı. Fatma’yı isim koyma konusunda kırmamıştı.
Karlıtepe’nin kışı çetindi. Hayvancılıkla geçimini sağlayan köylü şafak söktüğü gibi kalkar, hayvanların yemlerini, sularını verir; altlarını temizlerlerdi. Kardelen ailesinin hali vakti yerindeydi. Birçok büyükbaş ve küçükbaş hayvanı vardı. Hepsi de bir çocuk gibi bakım istiyordu. İş güç içinde koştururken Kardelen ailesi Mehmet askere çağrıldı. Daha çok küçük olan Elif’inden ayrılacağı için çok üzgündü Mehmet; ama vatan borcu namus borcuydu. Hem gözü de arkada kalmayacaktı. Kardeşi Ahmet onların yanındaydı. Bu koşturma içinde zaman bir su misali hızla akıp geçiyordu. Elif henüz 3 aylıkken Fatma hamile olduğunu anladı. Hemen sütten kesti Elif’i. Ev ahalisi işle güçle uğraşırken düşe kalka büyüyordu Elif. Ailesine hiç zorluk çıkarmayan, akıllı, uslu bir çocuktu Elif. Karnı doysun yeterdi. Özellikle et yemeyi çok severdi. Bir de babaannesinin süt makinesinden geçirip Elif ‘e verdiği bir bardak süt. İş güç, günlük telaşeler derken Fatma’nın doğum zamanı geldi çattı. Nur topu gibi bembeyaz, çok güzel bir oğlan çocuğu dünyaya getirdi Fatma. Hemen bir mektupla Mehmet’e bir oğlunun olduğunu yazdı Fatma. Çok küçük yaşta babasını kaybeden, baba sevgisini tatmayan Mehmet mektubu okuyunca gözleri dolmuş:’ Oğlum oldu, oğlum oldu!’ diye bağırmıştı asker koğuşunda. Fatma’ya yazdığı mektupta ‘Oğlumuzun adı Yusuf olsun ‘diyordu. Fatma da adını Yusuf koydu. Dokuz ay sonra askerden dönen Mehmet oğlu Yusuf ‘a ‘Babam!’ diye seslenerek kucakladı. Kardeşi olunca Elif’in pabucu dama atılmış, bakım işlerini onu çok seven babaannesi üstlenmişti. Ayşe Kadın artık Elif’in ikinci annesi olmuştu. Elif artık babaannesiyle uyuyor, her yere onunla gidiyordu. Karlıtepe köyünde kadınlar imece usulüyle evde halı dokurlardı. Halının rengini veren iplerin boyası tepelerdeki taşlardan toplanan kınalardan yapılırdı. Bir defasında Ayşe Kadın Elif’i de kına toplamaya götürmüş, yorulunca sırtında taşımıştı.Elif onun için yük değildi.Ayşe Kadın da çok güçlü,becerikli ,güzel,misafirperver bir Anadolu kadınıydı.Genç yaşta eşini kaybetmiş, 6 çocuk büyütmüş,ikisini üniversiteli yapmıştı.Elif de onun yedinci çocuğu olmuştu artık.
Karlıtepe köyünde çocuklar saldım çayıra Mevla’m kayıra bir anlayışla büyürdü. Düşe kalka, bata çıka öğrenirlerdi hayatı. Belki de güçlü, korkusuz ve çalışkan oluşları bu yüzdendi .Nazlanacak kimse bulamazlardı.Elif de hızla büyüyordu.5 yaşına geldiği zaman ona bir görev verdi ailesi:Kazları otlatmak.O artık bir kaz çobanıydı.Arkadaşlarıyla beraber kazları peşine takar,tarlalara giderdi.Kazlar Elif ‘i bir asker taburu misali takip eder,onun arakasından ayrılmazlardı.Kaz cücüklerini(yavrularını) zeyralara( kartal) kaptırmak çocukların en büyük korkusuydu.Bunun dışında korku nedir bilmezlerdi.Dağ çayır bayır dolaşır, ormanlardan,yemişler,fındık,yemlik,karmuşa,kımı,çigelek,kuzukulağı,toplarlardı.Günler,haftalar,aylar,yıllar birbirini kovaladı.Elif’in birinci sınıfa başlama vakit gelip çatmıştı. Okullar açılmadan, önce Mehmet büyükşehre, ablasının yanına çalışmaya gitti. Çalışıp para kazanacak ailesini büyük- şehre taşıyacaktı. Burada hayat koşulları zordu. Kış çetin geçiyordu. Çocuklar burada sadece ilkokulu bitirebilir, eğitimlerine devam edemezlerdi. Mehmet çocukları okusun, büyük adam olsun istiyordu. İstanbul’a giderken ailesini köydeki tek kardeşi Ahmet’e emanet etti.
Yaz bitti, okul zamanı geldi. Elif okula gideceği için çok heyecanlıydı. Annes i akşamdan Elif’in siyah önlüğünü, kendi eliyle ördüğü beyaz yakasını hazırladı. Sabah onu güzelce giydirip, saçına kırmızı tokalarını takıp okula gönderdi. Sınıfa ilk girdiğinde kendinden büyük olan abla ve ağabeylerini de görünce çok şaşırmıştı Elif. Okulda sadece bir sınıf vardı. O da birleştirilmiş sınıftı.1,2,3,4,5. sınıflar aynı sınıfta tek öğretmenden ders alıyordu. Elif’i Recep Öğretmeni en ön sıraya oturttu. Elif akıllı uslu oluşuyla, zekası ve şirinliğiyle hemen kendini sevdirmişti öğretmenine .İşte bu sebeplerden öğretmeni artık ona ‘Şirine’ diye seslenmeye başladı.Kışın boyundan büyük karların arasından geçerek okula gidiyordu küçük Elif.Tam bir kardelendi. Dersleri dikkatli dinleyen, çalışkan zeki bir öğrenciydi. Bazen dayanamayıp 2. ve 3.sınıflara sorulan sorulara cevap veriyordu. Elif’in zekasının arkasında yatan pek çok sebep vardı. Babası, annesi zeki insanlardı. Fatma ilkokul mezunu olmasına rağmen bilinçli bir anneydi. Aynı zamanda çalışkan ve hırslıydı da.Çocukları okusun büyük adam olsun istiyordu.Çünkü kendisi okuyamadığı için pişmandı.Eğer okusaydı şimdi hemşire ya da öğretmen olmuştu.O zamanlar liseden sonra hemen meslek hayatına atılabiliyordu gençler.Elif daha 1.sınıfa başlamadan önce ona okuma yazmayı,çarpım tablosunu öğretmişti Fatma.Zeki Elif öğrendiklerini hemen hafızasına kaydetmişti.Elif’in üstün zekasını fark eden öğretmeni ailesiyle konuşmuş sınıf atlatmayı düşündüğünü söylemişti.Fakat ne yazık ki bu düşüncesini eyleme geçiremeden eğitim- öğretim yılının birinci döneminin sonunda tayini çıktı.Bütün öğrenciler bu haberi alınca çok üzüldü.Çünkü Recep öğretmenlerini çok seviyorlardı.O güler yüzlü,sevgi dolu ,görünüş olarak Atatürk’e benzeyen,yakışıklı ,sıcak kanlı ,bakımlı ,çok iyi bir öğretmendi.Elif de Recep Öğretmeni gibi bir köy öğretmeni olma hayalini kurmaya başladı bu yıllarda.Yanından dere geçen bir köyde sınıf öğretmeni olacaktı.Recep Öğretmen Elif’ in 1.dönem aldığı karnesinin üstüne büyük harflerle ’Üstün Zekalıdır’ yazmıştı.Kardelen ailesi için bir gurur tablosuydu bu.Ağlaşarak ayrıldılar Recep öğretmenlerinden çocuklar.
On beş tatil sonrası okula bir öğretmen atanmış çocuklar yeni gelen öğretmene alışmakta zorluk çekmişlerdi.2.dönem de çabucak geçti. Elif artık 1.sınıfı bitirmiş 2.sınıfa geçmişti. Yaz tatilinde babası İstanbul’dan on beş günlük izinle köye dönmüştü. Elif çok mutluydu. Çünkü babasını çok özlemişti. Fakat bu mutluluğu uzun sürmeyecekti. Bir gün babasının ev ahalisiyle yaptığı konuşmaya kulak misafiri oldu. Mehmet okullar başlamadan önce ailesini İstanbul’a taşımayı düşünüyordu. Bu yaz hayvanları satıp kazandığı parayla İstanbul’da arsa alıp ev yapacaklardı. Ev yapılana kadar da ablasının kiracısı olacaklardı.Bu haberi duyan Elif çok ama çok üzüldü.Çünkü köyünden,arkadaşlarından,kazlarından ayrılmak istemiyordu.Daha önce babaannesiyle İstanbul’a gitmiş bu koca şehri çok da sevmemişti.Çok fazla araba ve gürültü vardı orda.Evler hapishane gibiydi.Gökyüzü zor görülüyordu.Yeşil alan,çocukların oynayacağı alan çok azdı.Oysa köy öyle miydi?Harmanda ekinler patosa vurulurken akşamları otlara uzanıp gökyüzündeki yıldızları arkadaşlarıyla beraber izlemek,otluklarda gizlempoç(saklambaç)oynamak,beştaş,Bezirganbaşı oynamak,kaz otlatmak Elif’in en büyük eğlencesiydi.Şimdi hepsine elveda diyecekti.Aile kararını verdi .Evet bu sonbaharda taşınıyorlardı.Göç zamanı geldi çattı.Kamyonla yolculuk yapacaklardı.Elif anneannesigille, arkadaşlarıyla ,komşularıyla vedalaşırken hıçkırıklara boğuldu.Dedesine emanet ettikleri köpekleri Lessi ve Keleş onlar göç ederken arkalarından uluyor,adeta ağlıyorlardı.Onları da götürmeyi isterlerdi ama kendilerinin bile zor sığacağı eve onların sığması zordu.Kardelen ailesi için yolculuk hem üzücü hem de eğlenceliydi .Farklı farklı ,büyükşehirler görmek 3O hanelik Karlı tepe köylülerini heyecanlandırıyordu.Ne kadar güzel bir ülkede yaşadıklarını,Anadolu’nun her tarafının çok güzel olduğunu bu yolculuk öğretmişti onlara.Her yerin iklimi,doğası farklıydı.Yolculuk esnasında tarlaların yanında durur hava alırlardı.Elif tarlada gördüğü’ Ne kadar da büyük bir yeşil soğan!’ dediği şeyin pırasa olduğunu İstanbul’a geldiğinde öğrenecek ,tebessüm edecekti.Elif köyünde ailesiyle beraber tarladan söktüğü,kış hazırlığı için kuyulara koyduğu patatesten,soğandan ,yakın akrabalarının ilden getirdiği domatesten başka sebze bilmezdi.Et,tavuk, yumurta, süt,peynir-çeçil peyniri,tulum peyniri-,tereyağı,kaymak onun vazgeçilmez yiyecekleriydi.Bir de kokusu uzaktan gelen meyveler:elma,armut,vişne,ceviz…Nihayet Kardelen ailesi İstanbul’a vardı.Hepsi şaşkınlık içinde etrafına bakıyordu.Deniz görmeyen aile denizi görmüştü.Çok katlı binalar,arabaların kornalarından çıkan sesler,insan kalabalığı aileyi hayretler içinde bırakmıştı.Büyük şehir Elif’in küçük dünyasına büyük gelmişti gerçekten.Buraya alışmak zor olacaktı.Görünen köy- şehir -kılavuz istemezdi.Öyle de oldu.Küçük evlerine geniş aile güçlükle yerleşti.Elif’i evlerine yakın bir okulda 2.sınıfa ,Yusuf’u da 1.sınıfa kaydettirdi halaları.Çünkü babası çalışıyordu.Köyde kullandığı şiveyi İstanbul Türkçesine çevirmek zor olmuştu Elif için.Bu şehre ,insanlarına,evlerine ,yollarına uyum sağlamada zorluk çekiyordu Elif.Sadece bunlar değil tabi ki!Kadınların ,genç kızların pantolon giymesi garip gelmişti mesela.Kadın ,kız dediğin entari ya da etek giymeliydi .Köyünde öyle görmüştü.Buraların havası da köyünün havası kadar temiz değildi,hem de nemliydi,suları köyündeki pınarlardan,çeşmelerden içtiği sular gibi içinin yangınını söndürmüyordu.Burada tek hoşuna giden köyünün ormanına benzettiği,evlerinin çatısından görülen ağaçlarla süslenmiş dağlardı.
Elif 2.sınıfa başladığı gün utanarak girdi sınıfa. Okula, öğretmenine, arkadaşlarına alışmak zor olacaktı; ama Elif babasının yüzünü kara çıkarmak istemiyordu. O yüzden derslerine sıkıca sarıldı. Sınıfta yapılan hızlı okuma yarışmasında ikinci oldu. Burada her sınıfın bir öğretmeni vardı. Köydeki gibi değildi. Ayrıca öğretmenleri sınıfta kümeler yapmıştı. O da ‘Çiçek’ kümesinde yer alıyordu. Kümesinin ismini çok sevmişti Elif. Ona köyündeki rengarenk çiçekleri ,kardelenleri hatırlatıyordu.
Zaman hızla akıp geçiyordu. Yaşadıkları eve zor sığan Kardelen ailesinin nihayet arsalarına yapılan evleri bitmiş, yazın bahçeli evlerine taşınmışlar rahatlamışlardı. Elif yeni evlerini sevmişti. Eksiği çoktu belki ama onların eviydi. Özellikle bahçesinin olması onu çok ama çok mutlu etmişti. Sokakları çıkmaz sokaktı. Rahatça, araba korkusu olmadan, dışarıda oyun oynayabilirlerdi. Oyun alanı konusunda yaşadıkları mahalle köyleri kadar geniş değildi belki ama yinede oynayacak alanlar vardı. Henüz her yer beton mezarlıklarla dolmamıştı çünkü. Bazen komşu teyzeler, amcalar çocukların çıkardığı sesten rahatsız olsa da korkusuzca oynuyorlardı sokakta. Voleybol, futbol, yakartop, beştaş, misket, ip atlama, evcilik Elif in en sevdiği oyunlardı. Elif de Yusuf da yeni sokaklarında da kendine arkadaşlar edinmişlerdi. Köydeki özgürlükleri, rahatlıkları burada yoktu ama yine de sevdiler yeni sokaklarını. Komşuları yardımsever, güvenilir, iyi insanlardı. O zamanlar birçok kişinin evinde televizyon vardı ama Eliflerin yoktu. Onlar köyde sadece radyo dinlerlerdi. Radyodan türküleri ve haberleri dinlemeyi çok severdi. Fanatik Galatasaraylı babası ve fanatik Fenerbahçeli amcası maç dinlerken o da kulak misafiri olurdu. Radyo dinlemediği zamanlarda da annesi ve babaannesi muhabbet ederken onların dizinde uykuya dalardı. Onların konuşması ninni gibi gelirdi ona. Uyurken annesi onlara masallar anlatır, babaannesi maniler söylerdi. Elifler arada sırada televizyon izlemek için komşularına gidiyorlardı. Kardelen ailesinin diğer fertlerine gelince onlar da artık uyum sağlamışlardı şehir hayatına. Mehmet ve Ahmet dışarıda çalışıyor, Fatma ve Ayşe Kadın da örgü işleriyle aile ekonomisine katkıda bulunuyordu. Şehir yerinde her şey paraydı çünkü. Fatma’nın çocuklarından tek isteği okumalarıydı. Onlardan başka bir şey istemiyordu. Mehmet onlar okusun diye köydeki düzenini bozup getirmişti onları bu büyük denize. Evdeki iki kadının varlığı Elif’e iş bırakmıyordu. O sadece ders çalışıyor, dersleri bitince de kardeşiyle ve arkadaşlarıyla oyun oynuyordu. Çalışkan bir öğrenciydi Elif. Ailesinin yüzünü kara çıkarmadı. İlkokulu da ortaokulu da başarıyla bitirdi. Ortaokulda hep takdir aldı. Köydeki öğretmen olma hayali burada da devam ediyordu. Çünkü Elif okuduklarını arkadaşlarına anlatmayı çok seviyordu.Tabi kurduğu bu hayaller bazen değişebiliyordu.Bir fen dersinde onu çok seven öğretmeni ’Elif doktor olacak,ben de onun yanına gideceğim,bana çay ısmarlayacak.’ deyince Elif de o anda hem utanmış hem gururlanmıştı. Doktor olma hayali kurdu bir süre. Bir gün de İnkılap Tarihi dersinde ‘Halkçılık ’ilkesini kitaptaki gibi noktası virgülüne anlatan Elif’i dinleyen Sosyal Bilgiler Öğretmeni ‘ Hafızan çok kuvvetli, sen avukat olmalısın Elif.’deyince avukat olma hayalleri kurmaya başlamıştı. Elif’in hafızası bilgisayar gibiydi. Coğrafya öğretmeni de onu çok seviyordu. Bütün sorduğu sorulara ilk cevabi Elif’ten alırdı. Bilgi yarışmalarında sözel alanda hep o birinci gelirdi. Bunda kitap kurdu olmasının da büyük etkisi vardı. Ortaokulu bitirdiği yaz Elif arkadaşlarıyla çalışmak için fabrikaya gitmek istediğini söyledi ailesine. Kazandığı parayla lise üniformalarını, kitaplarını alacaktı. Zor da olsa ailesini ikna etti. Elif iki ay çalıştığı fabrikadan kazandığı parayla üniformalarını, kitaplarını aldı. Kızının çalıştığı fabrikayı görmek için giden Fatma’nın iş hayatı da işte o yaz başladı.
Dersleri çok iyi olduğu için bir yıl hazırlık sınıfı olan güzel bir liseye, süper liseye, yazıldı Elif. Çalışkanlığı ile orda da öğretmenlerinin sevdiği öğrenciler arasında yer aldı.Lise2.sınıfın sonunda Türkçe-Matematik bölümünü seçti.Güzel kompozisyonun nasıl yazıldığını Ayşe Öğretmeninden,tarihi yaşayarak anlatmayı,tarih sevgisini Şule Öğretmeninden öğrendi.İlk güzel hikayesini lise ikide yazdı. ‘Cumhuriyet Güneşi ‘adlı Mustafa Kemal Atatürk’ü anlattığı hikaye çok beğenildi. Ortaokuldaki okuma tutkusu lisede de devam etti. Pek çok yazardan kitaplar okudu. Ancak Halide Edip Adıvar’ın, Reşat Nuri Güntekin’in, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, Yaşar Kemal’in yeri başkaydı. Yıllar hızla akıp geçti.Elif sınıfının birincisiydi.Yıl 1999’u gösteriyordu. Elif artık lise son sınıf öğrencisiydi. Elif’in hayallerine kavuşmasına bir yıl vardı.1999 depremi sadece Türkiye’yi değil Elif’in ailesini de sallayacaktı. Babasının patronu işlerin iyi gitmemesinden dolayı maaşını vermiyordu. Babası ailesine karşı kendini çok mahcup hissediyor, içten içe üzülüyor bu üzüntüsünü belli etmemeye çalışıyordu. Elif o yaz annesinin ödediği parayla üniversite sınavına hazırlık için dershaneye gidiyordu. Ailesinin maddi sıkıntılarına karşı onu dershaneye göndermelerinin karşılığını sınava çok çalışarak ödemeliydi Elif. Onların yüzünü kara çıkarmayacaktı. Canla başla çalışıyordu.17 Ağustos 1999 depremi sonrasında 3 gün dışarıda yatmışlar sonra mecburen evlerine gelmişlerdi. O gece Elif korkusundan uyuyamadı. Balkonda İngilizce kitabında geçen kelimelerin Türkçesini karşılarına yazdı. Elif in en büyük korkusu ailesinden birini kaybetmekti. İşte o yüzden o gece uyumamıştı. Deprem olursa ailesine haber verecekti.17 Ağustos depreminde pek çok kişi ailesini, evini kaybetmişti. Elif de korkuyordu aynı şeyleri yaşamaktan. Lise son sınıf Elif için okul, ev ve dershane üçgeninde koşturma içinde geçiyordu. Babası hala maaşını tam olarak alamıyordu. Ama ailesi onun yanındaydı ve hiç kimse ona bunun ağırlığını hissettirmiyordu.Elif ‘in üniversite sınavına girmesine 22 gün kalmıştı.Elif gündüzleri ders çalışıyor uyumadan önce kitap okuyup uykuya dalıyordu.Kitap okumak onun zihnini dinlendiriyordu. Elif, 22 Mayıs 2000 cumartesi günü babasıyla birlikte ayakkabı almaya gitti. Ayakkabıları çok yıpranmıştı. Çarşıda yürürken babasına yetişmekte zorlanıyordu. Mehmet büyük şehirde biraz kilo almış, göbek yapmıştı ama göbeği hızlı yürümesine engel değildi. Elif aldığı yeni ayakkabılarını çok sevdi. Üniversite sınavına bu ayakkabılarla girecekti. Belki uğur getirirdi. Elif utangaç biri olduğu için babasına sarılamamıştı ayakkabı hediyesi için sadece teşekkür ederek anlatmıştı duygularını. Mehmet’in çocukluğunda annesi ayıp olduğu için kayınvalidesinin ve kayınpederinin yanında kucağına alıp sevmemişti, babasını çok erken kaybettiği için ondan da sevgi görmeyen Mehmet sevgisini tam olarak yansıtamıyordu çocuklarına. Güler yüzü, yumuşak davranışları, elini çocuklarının kafasına koyup okşamasıydı onun sevgi dili.
23 Mayıs 2000 tarihi Kardelen ailesinin, Elif’in hafızasından silinmeyecek bir tarih oldu. O gün Mehmet çok mutluydu. Tuttuğu takım olan Galatasaray UEFA şampiyonu olmuştu. Keyfine diyecek yoktu. Tek üzüldüğü birkaç gün önce merdivenden düşüp ayağı kırılan annesiydi. Ayşe Kadın kızının yanındaydı. Fatma çalıştığı için ona kızı bakıyordu. Ahmet evlenip Almanya ‘ya gideli 17 yıl olmuştu. Evde sadece Mehmet’in çekirdek ailesi vardı. O akşam Mehmet mutlulukla Galatasaray’ın şampiyonluk kutlamalarını izliyor, Fatma’ya yarenlik ediyordu. Onların birbirine karşı sevgi dolu bakışlarını gören Elif kitabını alıp başka bir odaya geçti. Bir süre sonra annesinin babasına uyumaya gittiğini söylediğini duydu. Fatma sabah erkenden fabrikaya gidecekti. Sabah altıda uyanıyor, altı buçukta servise biniyordu. Elif annesi yatmaya gittikten beş on dakika sonra babasının sesini duydu. Annesine sesleniyordu:’ Fatma, kalk bana bir şey oluyor. Midem, sırtım çok ağrıyor.’Fatma hemen yataktan kalktı. Elif telaşla anne ve babasının yanına mutfağa gitti. Ağrı bir türlü durmuyordu.’Acaba yemekler ağır mı geldi ?’diye düşündüler; ama neden sırtı da ağrıyordu? Bu normal bir mide ağrısı değildi. Elif ‘ Baba acile gidelim.’ dedi ama Mehmet onu dinlemedi.’Geçer kızım.’dedi. Elif babasının durumundan şüphelendi. Daha önce okuduğu ‘Şifalı Bitkiler’ kitabında kalp krizi belirtileri olarak yazılmıştı bu ağrılar. Babasına aspirin içirdi. Uzanmasını istedi. Mehmet bir çocuk gibi onun her dediğini yaptı o anda. Sonrası… Sonrası acı bir çığlık… Mehmet’in moraran yüzü, Fatma’nın ‘Yardım edin komşular!’çığlığı,eve gelen komşular,kapının önüne gelen ambulans ve komşuya götürülen Elif…Sabaha kadar uyuyamayan,merakla haber bekleyen Elif komşusunun başka bir komşusuyla konuşmalarına kulak misafiri oldu.Babası ölmüştü.Hem de hastaneye bile gidemeden.Ambulansta ölmüştü.Onları okutmak için gelen babası artık yoktu…Onların büyük adam olduğunu görmeden kapamıştı gözlerini bu fani aleme. Elif bağırdı o anda:’Baba ne olur ölme,sen ölemezsin!’Ağladı,elleri kas katı kesildi üzüntüden.İğneyle sakinleştirildi.
Evleri artık bir cenaze eviydi. Ağlamalar, çığlıklar… Elif babasının cenazesine gidememişti. Ruh gibi dolaşıyordu ortalıkta. Yemek yemek istemiyordu. Yakınlarının, komşularının zoruyla birkaç lokma atabildi ağzına.Üniversite hayali bitmişti artık onun için.Hiçbir şeyin önemi kalmamıştı.Ölüm her şeyi silip süpürmüştü.Her gece rüyasında babasının yaşadığını,evlerine geri dönüğünü görüyordu.Bir hafta okula gidemedi Elif.Okul müdürünün,öğretmenlerinin ve arkadaşlarının desteğiyle ,ikna çalışmalarıyla sınava girmeye karar verdi.Yirmi gün boyunca gittiği dershanenin yurdunda kaldı.Şehir kütüphanesinde çalıştı.Okul üçüncüsü olmuştu ama bunun da onun için hiçbir önemi yoktu.Nihayet sınav günü geldi çattı.Elif’i sınava Türkçe öğretmeni olan amcası götürdü.O gün amcasına babası gözüyle bakıyordu.O da ona öyle davrandı çünkü.Elif sınav esnasında okuduğu bir sorunun üstünde beş dakika kalakaldı.Ölümden bahsediliyordu.’Yaşlılar neyse de genç yaşta ölenlere acırım .’cümlesi aldı götürdü onu.Babası 37 yaşında onlara veda etmişti.Ölmek için çok gençti.Sınav görevlileri cevap kağıtlarının üstünü kapatmalarını istedi.Elif dalgınlıkla ilk 50 soruyu sözel bölüm yerine sayısal bölüme işaretledi.Neyse ki fark edip hemen hatasını düzeltti.Sınav bitti.Elif’in sınavı çok çok iyi geçmemişti.Sözel bölümü iyi yapmış ama sayısal bölümü tam olarak yetiştirememişti. Amcası onu dışarıda bekliyordu. Sınavdan çıkınca ona sımsıkı sarıldı Elif. Artık karar vermişti. Sevgisini sevdiklerine daha çok gösterecekti; çünkü hayat anlıktı ve her an sevdiklerini kaybedebilirdi. Bir ay sonra üniversite sınavı sonuçları açıklandı. Puanı iyiydi. Elif sayısal derslerine tam olarak güvenemediği için sınıf öğretmenliği yerine Türkçe öğretmenliği yazdı tüm tercihlerine. Bir süre sonra yerleştirme sonuçları açıklandı. Elif kendi yaşadığı şehirdeki bir üniversiteyi kazanmıştı. Bu haber ailesi için acı günlerin içinde mutluluk vericiydi. Elif, öğretmen olma yolundaki ilk aşamayı geçmişti. Üniversitedeki ilk yılının birinci döneminde içe kapanık bir tavır sergiledi. Çünkü evdeki yas ortamı onu olumsuz etkiliyordu. Yine de derslerine çalışmaya, kitap okumaya devam etti. Zamanla güzel dostlar edindi. Onlar onu bu dipsiz kuyudan çıkardı. Her yıl sınıfının birincisi oldu. Eline geçen burs paralarını okuma kitaplarına yatırdı, ailesine maddi destekte bulundu. Üniversiteyi bölüm ikinciliği ile bitirdi. Eğitim fakültesi öğrencileri adına veda konuşmasını kendisi yazıp okudu.’Öğretmenliğin, sabır, emek ve sevgi işi olduğunu, Anadolu’nun dört bir köşesinde öğrencilerinin, çiçeklerinin onları beklediğini, bunun için sabırsızlandığını belirtti. Yaptığı konuşmayı arkadaşları, öğretmenleri ve annesi çok beğendi. KPSS’yi de kazanan Elif ‘in tayini Ağrı’ya çıktı. Anadolu’nun en doğu sınırına…Kardeşi Yusuf götürdü Ağrı’ya.Ailesinden kilometrelerce uzakta olacağı için üzgündü Elif. Kendi doğduğu köyündeki gibi ağır kış koşullarının yaşandığı, musluk suyunun donduğu, altı ay görülen tek rengin beyaz olduğu bu ilçede çok güzel bir yıl geçirdi. Öğrencileri onu çok sevdi. Velileri eti bizim kemiği sizin hocam diyor, sonsuz güvenle çocuklarını ona teslim ediyorlardı. Öğrencileri Elif öğretmenlerine olan sevgilerinin sebebini ise yazdıkları mektuplarda onun gülen yüzüne, sevgi dolu yüreğine, yumuşak davranışına, onlara kızmamasına, onlara hayatı anlatmasına, konuları eğlendirerek anlatmasına, yaptığı tiyatrolara,ders aralarında okuduğu şiirlere ,söylediği şarkılara,metinleri yaşayarak okumasına,bağlıyorlardı.Elif öğretmen öğrencilerine sadece bilgi öğretmiyor hayatı da öğretiyordu.Kendi hayatından kesitler anlatıyor,öğrencilerine okuma aşkı aşılıyordu.Ona ‘Hayat öğretmen’ ‘ Melek Öğretmen’ diyen öğrencileri vardı.Bir Ramazan günü, Veysel adlı kanser tedavisi gören öğrencisi okul çıkışına kadar onu beklemiş :’Öğretmenim, size keledoş, içecek getirdim ;orucunuzu bu yemeklerle açarsınız.’ dedi.Elif’in o anda gözleri doldu,yüreği titredi.Çok mutlu olduğunu belirtti Veysel’e.Hasta olduğu bir gün iki öğrencisi evine kadar ona refakat etti.Elif ailesinden kilometrelerce uzaktaydı belki ama burada ailesini aratmayan ,öğrencileri ,arkadaşları vardı ve hepsi onu çok seviyordu.Meslek aşkıyla dolu ,idealist Elif öğretmen mesleğinin ikinci yılında ağır bir kaza geçirdi.Bu kazada bir öğretmen arkadaşını kaybetti. Fen lisesini kazanan bir öğrenci de bu kazada vefat etmişti. Elif’in ise elleri ve bir diz kapağı kırılmıştı. Elif’i Erzurum’da bir hastaneye getirdiler. Ağrı’da yaşayan yakınları öğretmen arkadaşları, uzak şehirlerden üniversiteden can dostları, koştu geldi Erzurum’daki hastaneye. Bu kazayı fabrikada öğrenen annesi büyük bir korkuyla yollara düşüp geldi Erzurum’a. O gün Fatma’nın elleri, bacakları ağrımıştı. Ana yüreği hissetmişti evladının acısını. Elif elleri kalem tutamayacağı için çok üzgündü. Onu teselli eden hastanede yatan bir ilkokul öğrencisi oldu.’Düzeleceksin, yine elinde kalem, tebeşir ders anlatacaksın öğretmenim.’dedi. Elif Erzurum’da ameliyat oldu, ellerine ve diz kapağına platinler takıldı. Sonra uçakla çok sevdiği amcası, dayısı tarafından İstanbul’a getirildi. Fizik tedaviyle altı ayda kendini toparladı. Yaşadığı bu acı olayda elini bırakmayan Uğur öğretmenle nişanlandı ve o yılın yazında evlendiler. Tayinleri Urfa’nın bir köyüne çıktı. Bu köy Elif’in hayalini kurduğu yanından dere geçen bir okulun olduğu köy değildi.Su kuyudan çıkarılıyordu.Yeşil alan azdı, fıstık ve üzüm ağaçları vardı.Öğrencileri çalıştıkları tarlalara çöl diyordu.Mayıs ayında öğrenci çok az olurdu okulda.Çoğu tarım işçisi olarak aileleriyle farklı şehirlere giderdi.Elif Öğretmenin ise tam da hayal ettiği gibiydi öğrencileri.Köy çocukları onu çocukluğuna götürdü.3 yıl boyunca onlarla çok güzel başarılara imza attı.İlçede bilgi yarışmasında 3.oldu öğrencileri.Onlara bol bol kitaplar okuttu,onlarla tiyatrolar yaptı,deniz görmeyen çocuklara denizi anlattı,hayatı anlattı,onları sınava hazırladı.Urfa’yı da çok sevdi Elif. Balıklı Göl, Hz. İbrahim’in mağarası, Atatürk Barajı, Fırat Nehri, Harran evleri, Urfa’nın acılı ve güzel yemekleri…Çok sıcak olmasına rağmen manevi ,tarihi iklimiyle serinletiyordu insanı Urfa.Güneydoğu’da yaşayacak olsa Urfa’da yaşardı.Ailesinden daha fazla uzak kalmak istemeyen Elif’in tayini 2009 yılında Bilecik ‘in Bozüyük ilçesine çıktı.Öğrencileri bu habere çok üzüldü.Gözyaşlarıyla uğurladılar öğretmenlerini.
Elif öğretmen şu anda Bilecik’in Bozüyük ilçesinde kutsal görevini
10 yıldır yapmaya devam ediyor. Bozüyük ne Ağrı kadar soğuk ne de Urfa kadar çok sıcak bir yer. Kışı soğuk, yazı serin. Yaklaşık 60 bin nüfusuyla, Metristepe Şehitliği, Albay İbrahim Çolak Köşk’ü, Kurtuluş Savaşı’nda verdikleri mücadeleyle tarih kokan köyleri, güzel mesire yerleriyle Osmanlı İmparatorluğu’nun temellerinin atıldığı Ertuğrul Gazi’nin türbesinin yer aldığı Bilecik’in en güzel ilçelerinden. Bursa,Eskişehir,Ankara,İstanbul gibi büyük şehirlere yakınlığıyla,ulaşımının kolaylığıyla Elif öğretmenin 10 yıldır buradan vazgeçememe sebeplerinden.Elif Öğretmen burada da öğrencileri tarafından sevilen bir öğretmen.Onlara hayat yolunda ışık olmaya, onları iyi bir insan olarak yetiştirmek için elinden geleni yapmaya,yaşadığı kayıpların kendisine öğrettiği şeyleri anlatmaya ,onları gerçek hayata hazırlamaya devam ediyor. İnternet ortamından Ağrı’daki, Urfa’daki, Bozüyük’teki öğrencilerinden haberler alıyor. Öğretmenliği, tıp fakültesini, diş hekimliğini, mühendisliği vb. pek çok bölümü kazanan öğrencileri var. Elif öğretmenlerine emekleri için teşekkür ettiklerini belirten mesajlar, fotoğraflar atıyorlar. Bu mesajlar Elif Öğretmeni mesleki anlamda olumlu yönde etkiliyor. Anadolu’nun dört bir köşesinde Kardelenleri olduğu için gurur duyuyor onlarla. Özellikle lisede okuyan bir öğrencisinin ‘En sevdiğiniz öğretmeni ve özelliklerini anlatan bir yazı yazın’ adlı bir kompozisyon yarışmasında yazdıkları, Elif öğretmenin unutamayacağı şeyler arasında… Ona umut ışığı olduğundan bahsediyor bu yazıda… Elif Öğretmen çocuklarına umut dağıtmaya, onları bir kardelen misali altında kaldıkları kardan çıkarıp onlara güneşi göstermeye devam ediyor ve devam edecek. Babasını çok özlüyor ama biliyor ki babası onu, kardelenini izliyor ve onunla gurur duyuyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.