- 261 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Teslimiyet 9
9
Artık şimdiden sonraya hile tuzak, illüzyon ve aldatma üzerinde KÂR etme olgusu vardı. Kar etmek için faiz vardı, rant vardı, kira vardı, komisyon vardı, aracılık vardı var oğlu vardı. Dinler tüccarlığı kutsayacaktı (karı kutsayacaktı). Dinler nir yanda ölçüyü yanlış tutmayın derken, kazancın onda dokuzu ticaret diye hileyi kutsayacaktı.
İşte para adamlığı yokken genelde dinlerin de sahibi olan Nemrut, İbrahim gibi mülk sahibi yöneten feodal toprak ağaları, çoban efendiler vardı. Dini anlayışlar da feodal toprak ağalarına göre adaleti mülkün temeli yapmıştılar.
Birkaç bin yıllık feodal saltanattan sonra, kilise babaları gibi burjuva denen banker para babaları da ortaya çıkınca, saltanat sahibi feodallerin pabucuna taş gitmişti. Para babaları karşısında feodaller aldıkların da sattıkların da bir hayır göremez olacaktılar.
Para üretmediği halde nasıl artıp nasıl çoğalıyordu? Az yukarıda kısmen ve en can alıcı haliyle gördük. Paranın kendisi değer değildi. Paranın kendisi üretim değildi. Paranın kendisi inşa değildi. Üretmediğiniz zaman ihtiyaçtan parayı somun diye yiyip, ayakkabı diye giymiyordunuz! Ama para artıyordu! Parasız saadet olmuyordu!
Para babaları paranın değiştirme değeri üzerindeki hileyle (kâr, kazanç) tuzağı ile sisteme egemen olmuştular. Eşdeğer ilişkiler üzerine oturan sistem, sanal olarak para ilişkileri üzerine oturmuştu.
Eşdeğer karşılık için takas sürecini kolaylaştırmak için köleci süreç ilişkileri içine sokulan para; türlü algı oyunlarıyla eşdeğer karşılık olmaktan çıkartılmıştı. Böylece eş değerli değiştirme değeri olmaktan çıkarılan paranın, başka bir hile ve tuzak ile alım gücü ortaya konmuştu! Buna fiyat deniyordu. Fiyat oynamalarıyla para birikiyor para artıyordu.
Sadece bir değiştirme değeri olması gereken para, en temel sömürü nesnesi oluyordu. Kazanıyorum diye sömürüyordu. Ticaret diye sömürüyordu. Kâr yapıyorum diye sömürüyordu. Komisyon alıyorum diye çalışmayıp, üretmeyip hiçbir değer ve katma değer üretmeden din adamları gibi kazanıyor, sömürüye aracılık ediyordu.
Su akar yolunu bulur. Su kendi akış yasası gereği yolunu bulur diyen yasa; her yerde işliyordu da, sadece sömürü ve kazanç sistemi üzerinde akacağı yolunu bulamamakla su da yolunu şaşırıyordu.
Paranın değiştirme değeri olması gereken akış yolu üzerine; ticaret konmuştu. Kar konmuştu. Kira konmuştu. Faiz konmuştu. Alım gücü konmuştu. Pahalılık konmuştu. Enflasyon konmuştu. Deflasyon konmuştu. Yatırımcılık, finasman, ihale gibi türlü kata küllüler, elbette ki kendi sömürü, ezme, ezilme içinde olma, akışının yasasıydı.
Üreten ilişkilerin ortaya konamadığı dönemlerde hemcinslerimiz “alım gücü yok” diye üretim yapmıyorlardı diyemeyeceğimize göre, üretim yapılırken de ve 1 teneke buğday 1 lira ile “eşdeğer kılınır iken” de “eşdeğer değiştirme değeri” alım gücü yok diye 50 krşa düşmezdi.
Çünkü üretim para için yapılmıyordu. Ve 3500 yıl da para olmadan üretim yapılmıştı. İlk sömürü mülk sahipliği üzerinde kendisine akış yolu bulmuştu. Çalışan, sömürülen kendi doyacağından başka 10 kişiyi doyuracak kadar üreten emek gücüydü.
İşte on kişiyi doyuracak bu artık emek gücü nedenle, artık emek gücü sahibi olan saf çalışanlar mal sahibi karşısında inanıcı ahitle köle yapılmıştı. Kölelik varsa çalışıp üretmenize gerek yoktu.
Bu nedenle önce mülk sahibi olmanın sömürüsü ortaya konmuştu. Şimdiler de mülk sahibinin pek bir esamisi, okunmadığından; şimdi mülk sahibi yerine sömüren daha da tehlikelisi olan sıcak para sahibi, sanal para sahibi, para sahibi olmak yeterliydi.
El bile mülk sahibi olmaktan ricat edip, paranın sömürü gücü kılınmasıyla Mamon olmuştu. El zamanında para yoktu. Oysa şimdi bir feodal, tapusuyla İstanbul’u sırtına sarıp; Şangay’a gidemeyen bir mülk sahibiydi. Parayı bavula koyup veya bir klavye tuşuna tıklayıp, parayla Mamon olarak Şangay’a, Newyork’a gidemeyen çağ dışı bir feodaldı!
El, Mamon olmakla artık; para, pul, dövizci, ihaleci, iş bitirici, sıcak paracı, yatırımcı, hür teşebbüstü, iş adamı gibi servet sahibi olmanın para babası olmanın temsilcisiydi. Parayı birine verdiğiniz de bu kes de para faiz alarak birikip artıyordu. Para, paraya doymuyordu. Üreten sömürülen olduğu sürece paranın artması önünde engel yoktu.
Pabucu dama atılan feodaller iş görebilmek için bankerlerden (burjuvadan) borç alıyordu. Bu nedenel feodaller faiz kıskacında inim inim inliyordu. El zamanında faiz olmadığı için faizi ahit yasaları içine konmamıştı. Yani feodaller El ‘in ürünü olmakla dini ahitler de feodal ilişkilerin ürünüydü.
Faiz kıskacında inleyen feodaller için yeni bir ahit gerekliydi. Bu ahit gölge olarak El ahdiydi, ama siluet olarak asıl Mamon işin içindeydi. Faiz El ve Mamon anlayışının çatışmasıydı. Fakat hala feodal dinler ve feodal gelenek, görenekle ahitler revaçtaydı.
Yeni yapılacak ahit de ilk etapta feodalin feryadına kulak verecekti. Feodal efendinin feryadı faizlerdi. Öyle ya çalışmasından, köleliğinden, fakirliğinden, emanet canından başka bir şeyi olmayan o günlerdeki yoksulların, faizli para alacak halleri yoktu ya. “Faiz almak vermek günahtı”. Faizi alanlar feodalleri, Faizi verenler de Banker para adamı burjuvalardı.
Ne güzel orta yerde El (mülk sahibi feodaller) varken sistem tıkır tıkır işliyordu. Şimdide para sahibi burjuva denen MAMONLAR ortaya çıkmıştı. Dinler iki ara bir derede kalmışlardı. Ffaiz helal dese, feodale kazık giriyordu. Yok eğer dinler faize haram deseler, bu kes de bankerlere hezen giriyordu. Din kendisinin de bilmediği FAİZ gibi bir okkanın altına girmişti. Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakaldı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.