- 635 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
-MADALYONUN ÖTEKİ YÜZÜ-(2)
Dünya kimseye kalmıyor. Gelen gidiyor. Toprağı bol olsun, bakın Cliff Barnes’de ölmüş! Dün gibi oysa Dallas sokaklarında volta attığı, kız kardeşi Pam’e öğle yemeği söylediği, JR Ewing’e posta koyduğu günler.
Bir devrin kült dizisinin can alıcı karakterlerinden biridir o. Küt diye düşüp durması da bundan mıdır bilinmez. Şu kadar ki, psikolojik yönden baba bir karakter hayat bulurdu Barnes rolünde.
Öyle böyle değil, güçlük derecesi yüksek bir roldür, asıl oğlan Ken Kercheval’ın hayat verdiği karakter.
Babası Digger Barnes’dan miras bir kin, nefret duygusu dolaşmaktadır damarlarında, kanında bir virus misali.
Rivayete göre petrolü bulan adamdır babası. Yok be ya, o kadar da uzun boylu değil. Bir petrolcü olduğu doğru. Ne ki, ortağı Jack Ewing’e paçayı kaptıracaktır. Bu, devamlı surette Jack’ın karşısına dikilir, hakkımı yedin diyerek vaveylayı kopartırdı. Jack’da cebine birkaç dolar sıkıştırmak suretiyle, yıllar içerisinde alkole batmışlığıyla yüzlerdi Digger’ı.
Ölümüyle birlikte, hep babasının yaşadıkları ve anlattıklarıyla büyüyen aynı zamanda hukuk eğitimli, avukatlık mesleğini de yürütmekte olan Cliff ise JR’yi kendisine partner alacaktır. Genetik bir mirasın yüklediği vizyon hayat coğrafyasını derinden etkilemektedir gerçekte. Özünde duygusal bir karakter olduğu kuşkusuzdur. Babası değil miydi? Alkole batmış petrolcü hayatın gerçeklerine ne kadar uyar ki? Jack ne kadar yırtıcı, acımasız bir karakter ise Digger’de o kadar bunalımlı insandır. Oğullarda da çerçeve aynı çizgide tam gaz devam etmektedir.
Oysa avukat, politikacı Cliff, Edward Kennedy misali senatörlük kulvarının yıldızı olacak insandır belki de. Ama değil. Neden peki? Bir safsatanın kurbanıdır da ondan. Böyle biri gerçekçi bir insan olsa, babasının intikamını alsa bile çok daha diplomatça da yapabilir bunu. Amerikan hukuk, iş ve siyaset dünyasında kazanacağı yüksekliğe bağlıdır bu. İkide bir Ewing petrolü basıp, JR’nin yakasına yapışmakla olacak iş miydi be kardeşim demezler mi adama?
JR’yi alt etmeye o kadar kaptırmıştır ki kendisini, kız kardeşiyle evli olsada Bobby’ye de madik atmaya yeltenmektedir zaman zaman. Yine JR’nin karısı Sue Ellen’le de yakınlaşır bir ara. Ewing saplantısı patolojik hal almaktadır açıkça.
“Obsesyon haline getirdiği Ewing/Barnes kavgasını Shakespearevari bir kan davası edasıyla sürdürürdü.” Diyen ekşi sözlük kullanıcısını ayakta alkışlıyorum. Oturarak tam o mânâyı vermiyor da!
Bu “Ekşi Sözlük” kullanıcıları enteresan insanlar azizim! Neden bakın? Öyle mukayeseler yapıyorlar kimi zaman, aklı durur insanın. Bir defasında durdu da akla karayı seçtim çalışana kadar!
Mesela yabancı dizilerdeki olur olmaz karakterlerle siyasi yaşamımızdaki ideolojik/politik kişilikleri benzeştirenler var. Yaaa! Halla halla hallahhhhh! Değil mi? Bende ilk defasında aynısını dedim.
Sözgelimi “Deniz Baykal Türk siyasetinin Cliff Barnes’idir” diyen muhterem insana otur sıfır demek ne mümkün. Ya da Bobby ve Cliff gibi figürleri CHP çizgisinde görenler.
Efendim! Bunlar nasıl bir tandansa sahip ki, tan vakti dans etmek makamında çalıp söylerler böyle demekten alamadım kendimi bir müddet.
Deniz Bey dünya görüşü ve politik atraksiyonları bir yana derli toplu, akıllı başlı bir insan modeli olarak gözükür bana öteden beri. Siyasi metodolojisini genel düzlemde tasvip etmezdim ayrı mevzu. Buna karşın Cliff Barnes misali dürüst, kibar, beyefendi ancak dağıldı mı toplaması oldukça zor; JR ile mücadelesinde sergilediği tutum ve davranışları itibariyle akıl desteğinden hayli yoksun bulduğum bir insan evladıyla mukayese etmek ne menem bir karşılaştırma ki?
Ne ki, belirli bir gerçek payı da yok değil hani. İnternet kullanıcıları seksen sonrasının yaşamı daha uyanık modda karşılayan insanları. Hani derim ki, Yalçın Küçük tarafından yıllar önce yapılan tanımlamayla “Eylülist” tabir edebileceğimiz, bir yandan depolitize olmuş diğer yandan entelektüel derinlikten yoksun, hayatı daha teknolojik ve pragmatik çizgide okuyan ve fakat iki binlerle birlikte politizasyon sürecine girmiş bir kuşaktan söz ediyoruz.
Evet, bu anlayışın tek kanal dönemine ait bir dizinin şablonunu, güncel siyasi terimlerle okuması, JR’de Özal ya da AKP mantalitesi, Bobby ve Cliff’de ise bizdeki statükoculuğu çağrıştıran bir profil bulmaları yabana atılmaz açıkçası. Hiç kuşkusuz Cliff’in JR karşısında sürekli mağlup olmasıyla içine düştüğü muhalefet psikozuda cabası.
Ne var ki, o denli yüzeysel ve yanıltıcıdır da. Neden mi? Klasik olacak ama, orası Amerika burası Türkiye’de ondan. Anayasal ve kurumsal oturmuşluğu dairesinde Amerika, liberal demokrasinin merkezî bir figür teşkil ettiği bir ülke. Gelişmiş bir toplumsal zeminde yükselen bir sosyo politik dünya karşımızdadır. Kafa yapısı üzerinden okursak, ilk bölümde bahsettiğim biçimde Jack Ewing’in oğlu Bobby’i şirkette JR karşısında denge unsuru düşünmesinde bile, Amerikan siyasi sisteminin cumhuriyetçi/demokrat dengesini, söz gelimi cumhuriyetçi bir başkanın karşısında demokrat ağırlıkta bir senato misali bulabilirsiniz de.
Peki ya biz? Yakın tarih üzerinden okursak, toplumsal genetiği darbelerle örülmüş bir ülkeden söz ediyoruz nihai tahlilde. Bu faşist evre bünyemizde öyle bir fasit daire doğurur ki, Kemalettin Tuğcu romanlarının kötüler eninde sonunda kaybeder, iyiler er geç kazanır tipolojisi ya da Pollyanna’cı bir mutlak iyimserlikle ara dönemlerin örselediği alt benliğimiz arasında muhakkak bir iç bağ olmalı. Bu durumun bir dönem dizilerde de, öyle ya da böyle, hani er geç ezilen iyilere karşı bir biçimde öykünme doğurduğu söylenebilir. Devamında ise, teknolojinin geliştiği ve fakat ahlaki değerlerin çözüldüğü evrede giderek artan biçimde dizi ve filmlerin kötücül figürlerine karşı alaka uyanmaktadır. Med cezir manzaraları karşımızdadır artık.
Demem şu ki, ilk anda uyanan izlenimle gerçekliği ayırmakta fayda olmalı. Benzeşimin, çağrışımın büyülü dünyasında gezinirken ardındaki derinliğe de bakmalı. Aksi halde yüzey sularında bıcı bıcı yapar dururuz.
L.T.
YORUMLAR
Son bölüm temanın kendisiydi zannedersem. Objelerden bilgiye giden ...
Laboratuara sokulabilecek kimyasal ve hormonal yapıdaki insan beyni ne kadar dengeli düşünebilirki, dünya da bir laboratuar değil mi?
Hep yanılsama...çık işin içinden çıkabilirsen. Ölüm ve ötesine bilinçle geçemeyeceğimiz kesin gibi, ağır narkoz altında deneyimleme ip ucu veriyor.
Bilgi kendi gerçekliğini kanitlamadan her şey illüzyon olarak kalmaya mahkumdur.
Kalın sağlıcakla.
levent taner
Herhangi bir konuda söylediklerimiz tümden doğru olsa, yine söylemediğimiz doğrular olabilir
Mesela dogmatizm kavramına bayılırız
Farklı düşünce sahiplerini dogmatik buluruz kimi zaman
Eleştiriye kapalı olduklarını düşünürüz, halbuki kendimizde eleştiriye o denli açık değilizdir çok kez
Sorgulanmadan kabul edilen yaklaşımlardan yakınırız, sonra da aynı duruma kendimiz düşeriz
En ilginç tahlillerden biri sanırım Comte'ye ait
Dogmatizmin insanın normal hali , şüphe anlarının ise kriz evresi olduğunu vurgularken, bir dogmadan diğerine geçene kadar ki geçici halin şüphe safhası olduğunu belirtmekte
O yüzden başkalarını bağnaz, yobaz, dogmatik bulurken kendimizden emin olmak, kendini aydınlıkta zannetmek saflığına düşmekte yanılgılı ve yanıltıcı
Başkalarına düşman olmak yerine silahı kendine çevirmek, kendine karşı tetikte olmak en iyisi sanırım
Nihayet
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum değerli hocam
Saygı ve selamlarımla...