- 437 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İstanbul'da olmak olamamak
….her suskunluk beni yetiştiriyor mu , yoksa içime mi gömüyor bilmiyorum , kimseye bir şey söyleyemiyor kimseyi kırmıyor herkesin işine koşuyorum ,bir iç kanaması gibi gün boyu yorgunluk saatlerimi anlatamam , sürekli koşuyorum ,didiniyorum ve kendim hiç olamıyorum , bir türlü baş başa kalmayı başaramıyorum , ne çok bekliyorum sükuna kavuşacağım anı , biraz insaf , gerçekten izin verin de nefes için soluklanayım..’’ diye haykırmak istiyorum , akşam olunca her akşam eve dönüş yolculuğum var , geçmek bitmez yolun onca kalabalık içinde o yorgun halimin beni ne hale getirdiğini bir ben bilirim , bir de Rabb’im , metro’nun kalabalıklığı bir yana yer bulunmayışı ve ayakta uçurum uçurum gitmek tam bir cinnet bir kabus , gün boyu zihinsel gerilim ve yoğunluğun karşılığı ayakta kalabalık bir araçta gitmek olmamalıydı , gün içinde bazı kereler artık kendi kendimle konuşmaya başladım , ‘’.ey işler , ey yoğun işlemler , ağır olun ya ! yavaş gelin biraz , siz bana ne yapıyorsunuz öyle , bunu bana yapmayın ..’’ diye söyleniyorum , kendimi sürgün etmek ya da işleri sürgüne göndermek istiyorum , yoksa altında kalmaktan zor kurtulacağım , kendi sade dünyası ve rüyası içinde ne kadar ağırlığım gücüm kuvvetim olabilir ki , fakat işin tuhaf yanı her yeni günle yine sarılıyorum işlere , yerden biten otlar gibi hiç azalmıyorlar da , acaba dinlenmiş miyim , kendime sorsam yok hayır asla , dışardan görenler belki beni dinlenmiş hazır zannedebilirler , oysa c.tesi Pazar günü oldu mu sahi ? diyecek kadar kendime gelemeden iş mesaisi başlamış oluyor , şu kadarını anlatmak bile içinde bulunduğum bedensel ruhsal zihinsel yorgunluğumu anlatır , ne oldu geçen gün , uyandığım sabah bir müddet kendime gelemedim , gerçekten ne dünü ne de bugünü hatırlayamadım , öyle yorgun her yanım dayak yemiş gibi ağrılı ve sızılı bir haldeyim ki , hangi gün bugün diye söyleniyorum , parmaklarımla konuşuyorum bu pazartesi ise şu Salı bu da Çarşamba diyorum , Allah’ım hangi ay bu ay ve hangi haftanın içindeyim hangi gündeyim ..! nihayet dakikalar sonra günün ve içinde olduğumuz ayın adını hatırladım, ah , bu kadar mı oldum ben , bu genç bu daha işin başında yeni ben , bu kadar unutkanlık mı çekmeliydim , başka bir gün de uyandığımda farklı bir sızı beni bekliyordu , burnumun önünde biten kızarıklık anlaşılır gibi değil bütün gövdemi kemiriyordu , ağrısı sızısı tam bir baş belası , hatta yüzümü yıkarken elime gelen varlığı canımı daha çok yaktı , az sonra koşacağım gidiş yolu öncesi bu durum , güne bir sıfır yenik başlatıyordu beni , işte böyle …bunca yanan canımı ferahlatan yalnızca biricik annemin beni düşünen anlayışlı her zaman fedakar sevgisiydi , yine hazır bir kahvaltıya oturuyordum ve yine canıma can katıyordu her bir lokma , ve kahvaltının bana kattığı manevi güç ve moral ile koşuyordum gidiş yolu maratonuna …ve İstanbul , dünyalar güzeli şehir , sahi seni fark edebiliyor muyum , seni görmek seyretmek hissetmek şu iş mesaisi içinde mümkün mü ? ve ben istanbul’un merkezinde olmama rağmen , boğazı yarımadayı sahilleri martıları çınarları kuleleri daha bir çok güzellikleri görmeden günleri geçirmek doğrusu inanılmaz bir haksızlık , Allah’ım işlerimi kolaylaştır , çağırsın İstanbul beni …
02.10.2019
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.