- 292 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Teslimiyet 4
Kolektife ait mülkün uygulama olan gerçekliği karşısında, kolektife ait mülkü El mülkü saymayı, aklımız almayabilir. İnsanlar mülk sahipliğinden mülksüz lüke geçişi nasıl kabul eder? Bunun nedenlerini birçok yazılarımda saydım. Burada da bir iki tanesini belirteyim.
Bir kere kolektif yapı sistem öznelerinin tek tanıdığı yapı olmakla özelleştirmenin sisteme ne getirip ne götüreceği fikri çok kişinin aklında şekillenemiyordu. Özelleştiren söylemler bir çeşit basit oyun gibi geliyordu. Kolektif sistemin aksini tanımıyorlardı. Yeninin garip bir çekiciliği vardı.
İkinci olarak özelleştirme tamamen kişinin duygusuna ve bencilliğine hitap ediyor. "Herkes ölse bile sen ölmezsin" diyen amigdala bu kes de bu özelleştirme söylemi içinde kişinin iç sesi olarak "El ’in mal mülk vereceği kişilerin içinde ve en önünde sen olacaksın" diyordu iç sesin sahibine.
Böyle iç sese kapılan tutuma dünyayı kendi çevresinde döndüğünü sanan yanılsamaya benmerkezci egosantrik düşünce diyorduk. Üçüncü olarak kişilerin tamahı özelleştiren vaat ile iştaha dönüştü vs.
Bırakın günümüzden 5000 yıl öncesi insanların, kolektif yapıda çıkıp şimdiki köleci macerayı neden başımıza sardıklarını; günümüzde bile mülkün sahibinin El olduğunu bilmeyen kaç kişi vardır?
Kaldı ki onca bilim ve teknoloji nimetlerinin kullanımı ve yararlanışı içindeyken, deprem bulutlarını azarlayıp, depremi dua ile durdurulmasının ritüelini yapan kitleler; bilimsel gerçekler gibi aynı somut gerçeklik karşısında bunları yapmıyorlar mı? İlimi anlayamıyorlarsa, kolektif yapıyı hiç anlamamışlardı.
Özel mülkiyetten kaynaklı tüm kötülüklerin tezahürünü El, gözünü gerçeğe yummakla işe başlıyor beliren kötü süreci ahde vefasızlığa bağlıyordu. Bu ahdin, bu sözün ne kadar ağır bir söz olduğunu belirtmek için de biz bu ahidin (sözün) ağırlığını dağlara taşlara yüklediğimiz de dağlar taşlar bu ahdi yüklenmekten kaçındılar. Ancak canı çıkasıca insan cahillikle bunu üstlendi dediğiyle bayan ile bu ahdin kalubela ahdi olduğunu söylüyordu.
İşte iknacı, çekici, imancı bu çatışmalar, özelleştirme ahdinden önce kotarılmıştı. Kotarılan içindeki tuzaklı vaatlerine kapılan söylemleri dinleyen inanıcı kişiler "mülkten bana da bir pay çıkar. En büyük pay bana çıkar" demenin, iç sesini duymakla, bencilce söylemin kendisiydi. Bu mantık kendisini dünyanın merkezi sayan amigdala söylemine kapılmaydı.
Ortaya konan amigdalaca taraftarlıkları amigoca söylemlerle özel mülkten yana oluştu. Özel mülk söylemi içinde mal sahibi olan ile mal sahibinin mülkünde pay, kısmet, rızk umanların mal sahibini sayılayım yapmasıydı. Mülk sahibini kutsayıp; mal sahibine taat, itaat, ibadette bulunması ile bu tür ilk sürece kapılanacaktık. Kısaca mülk sahibine tap ve iste mantığı sistemin özüne konan sanallıktı.
Boşlukları doldurulup İçi tuzaklı olan her özelleştiren söylemi, vaat söylemi kandırması içindeki vaatler kişileri oltadaki balık durumuna sokuyordu.
İşte gerçek olana karşı gerçek olmayan yansımaların cazip söylemleri ile vaade göre paylaşmak isteyen inanmalar üzerindeki sözleşişle yapılan ahit bu türden imandı. İman köleliğin ahdi olmakla genel inançlardan ayrılıyordu.
İnanırlar oluşmuş. Kolektife kazan kaldırılmış. Paylarını toplu olarak almakla kolektif yapı içinde sürülmüşlerdi. Ayrılıkçılar gidilen yere geldiklerinde kolektif yapıdan ayrılmanın bilgi, beceri, kolektif akıl ve kolektif yeteneklerini taşıyan donanımlarla olan kişi bireylerdi.
Şimdi ahittiler oldukları El ’in söylemine göre özel malı mülkü almaları gelecekti. Bir sorun vardı. Mülkün sahibi olan El ortada yoktu. Zaten baştan beri yoktu. Ama biri onu varmış gibi konuşuyordu. Onlar da El ’i kült merkezinde kendisini saklayan içlerinden biri olan ilahlardan tasavvur ediyorlardı.
Ayrılıkçılar yerleşke yerinde yavaş yavaş El ’in sözlerindeki anlamın açılımını uygulamaya başladılar. Toplu olarak aldıkları mal mülk ahit sözleşmesine göre El ’indi. El yoktu ama El ’in kendisini konuşan kişi hala sütre gerisinde olan El ’in mesajlarını söylemeye devam ediyordu.
El ’in denilen mal mülk El adına El ’i konuşanın iradesi ve halefliğiydi. Artık kişiler El ahdi vaadin gerçekleşmesini El adamı olan El ’in halefinden paylaştırmayı bekleyip umuyorlardı. Paylaştırma süresi uzadıkça akitlilerin gözünde El adamı El ile yer değiştirmişti.
Paylaştırma uzadıkça, paylaştırıcı El adamının bir paylaştıran irade, kararlarına saygı duyulan irade olması ahitleleri nazarında pekişiyordu. Uzayan süre ile paydan beklenti içeren iç ses El adamını sanal bir güç ve kimliğine bürünüyordu. Uzayan mülk dağıtma süreci karşısında El adamı sıfatı daha şiddetli bir kabul ve onay görmekle; artık o kişi El ahdi içindeki bütün sözleşmenin tarafı olarak kişilerin gözün de güç kazanmıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.