- 740 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BARIŞA ÖZGÜ ŞİİRLERİ
12.Ekim.2019. Cumartesi
Sevgili barış dostları;
Aslında niyetim sizlere bir E-KİTAP Adı altında 7 yıl önce ekim ve kasım aylarında ard-arda yazdığım 10 BARIŞA ÖZGÜ şiirini tekrar ve birarada sunmak idi. İlerlemiş olan yaşımın ve teknik beceriksizliğimin nedeniyle bunu beceremedim. Burada, "Yazılarım" bölümünde bunu yapma zorunluğundan başka bir çare bulamadığım için, Sizlerin ve Edebiyat Defteri yöneticilerin beni bağışlayacağınızı umarım.
Güncel olarak yazımına devam edeceğim BARIŞA ÖZGÜ şiirleri yaşamımızın bir parçası olan; Dünü-bugünü ve geleceği içerir. Yazım şeklinin hangi türünde, sanatın hangi dalında olursa- olsun "savaşı öven" yada "haklı gösteren" hiçbir uygar ögeye rastlayamazsınız. Rasladıklarınız ise; vahşi, hain, barbar hastalıklardır. Burada hassasiyetle ve bilinçli olarak "Hayvanca" terimini kullanmadım. Zira hayvanlar bence, bizden daha barışsal varlıklardır. Kuyruğuna basmadığın yılan sokmaz, taş atmadığın köpek ısırmaz, Onlar yalnızca "Karın doyuma ve nesillerini koruyup devam ettirme" çabalarını sördürürler. İnsanlar gibi; "Dahada fazla" gibi bir gereksinme ile, komşularına saldırmazlar, öldürmezler yada haksız bir şekilde savaş çıkarmazlar.
BARIŞA ÖZGÜ (1)
Kuşlar,
anlayamadık bir Damlacık Aklımızla;
"Balık mı yutar Balinayı,
Bit mi öc alır Filden?"
bilmem.
Kuşlar,
doyuramadık küçük Gagamızla bu dipsiz Kursağı,
"Yokuş mu tırmanır Bayır aşşağı,
Tepe mi alçaktır düzden
yoksa Dağ mı
bizden?
Kuşlar,
minicik Gözlerimiz göremedi,
öğrenemedi Barışı hala,
bir türlü sokamadı Kuş Kafasına Kardeşçe Yaşamayı.
Taşımayın ona asla
Zeytin Dalı.
Kuşlar,
ötmeyin böyle yanık-yanık,
biz seçtikse Kavgayı,
çırpmayın artık
Barışa özgü Özgür Kanatları
BARIŞ’A ÖZGÜ (2)
Baba,
ben "Savaş nedir?" bilmem.
Beklemedim Haberini Cepheden,
ölmedin ki,
"Kıtlık-Karaborsa-Açlık-Karne"
görmedim ki!
Anam yollamadı ki seni Cepheye,
"Mermiye Yem olasın" diye.
Ardından Beyaz Mendil sallamadı,
"Bayrağa sarılı" Tabudunu kucaklayıp ağlamadı,
bağırmadı, yalvarmadı.
Ben Öksüz kalmadım ki!
Oğul
Vurmadan-vurulmadan,
olmadan "Mutlu, Özgür ve adil"
İnsan ol
olma Katil!
gitmeden önce Cepheye,
senin Barış kuran "Hür Ellerini" görmeliyim,
mutlu ölmeliyim!
BARIŞA ÖZGÜ (3)
Savaştı Oğlum
15 Kilo-Bayt Grafik Kartıyla
Bilgi Sayar Ekranında.
Taradı İnsanları, bombaladı Sokakları,
dayanamadım, yolladım onu Bodruma.
Barış kuruldu, Oturma Odası kurtuldu.
Ordada vurdu
Kulaklık-Mikrofon-Kamerasıyla
büyük bir Ordu kurdu.
Burası
ta
uzaktaki
iki Deniz arası
Avrupa Kıtası.
Evin, Bahçen
reng-a-renk çiçek, yem-yeşil çimen,
Yoktur bir Diken!
Çep-Çevre temiz,
İnsanlar mutlu, İnekler semiz
rağzı sağılmaya.
Tek Dert, Dertsizlik, yok ki İşsizlik,
Çalış-çalışma alırsın Para.
Güvence yüz-de-yüz, Gırtlak doyumsuz, Yaşam ölümsüz,
Dertsizlik Derdinden bin Arabaya,
Bilmem-Kaç-Beygir bas birde Gaza,
Trafik sıkılmaz, Canın sıkılır,
herşey güzeldir, zordur Sılası,
İnsanı gibi serttir Havası,
Almanya burası,
yoktur Şakası.
Güneş gülerken birden;
"- Ne güzel Hava, mutluyum!" derken,
Okyonus eser Kuzeyden, kestiremezsin.
Soğuktur,
"Şamar gibi" çarpar Yüzüne bir Rüzgar,
kararır Bulutlar.
Yağmur yağar çıplak Tenine,
"Su verilir gibi" kızgın Demire
sertleşir-gidersin.
"- Güneyim güler Yüzlü güzel Akdenizdir!" dersin (*)
İşte o Zaman
çözersin Halatı bu Limanlardan;
"- Al Demiri, çık Açıklara Kaptan!
Kop Karadan, Güvence ve Paradan,
aç Yelkeni Enginlere..."
diye dalarım ben Özlemlere;
İnsanı hür, Güneşi sıcak, İklimi ılımlı, Göğü mas-mavi berrak,
Kıyıları Altın Kum, sarp Kaya, Çakıl-Çakıldak,
Yamacı Zeytin, Ceviz, Kestane, Fıstık Ağaçları,
Sırtı Meyva, Sebze, Tahıl Tarlalarıyla bereket saçacak,
İçi Balıkçı Ağları, Takaları, Ambarları tıka-basa Balık dolup taşacak,
Dost Limanları Özgür İnsanlarla kucak-Kucak,
Barış Gemiı eri(!) Bucak-bucak
Akdeniz Gölünü
hayal eder
iken,
birden güm-güm gürler Mavzerler,
booom-balanır Binalar,.
tarrr-tar tarar Çocukları Ölüm,
ölür İnsanlar.
Taka-taka Makinalı Tüfekli bir Zorba,
bastırır beni Sırtımdan zorla.
Elim-Kolum yanlardan, Yanağım yapışık Duvara,
daralır Göğsüm, kıpırdayamam;
"- Kaba Güç Barbarlıktır!" diye de bağıramam,
nefes bile alamam,
dayanamam.
Hava soğuktur;
"- Bırrr."
Çalar Saat çalar
"- Tırrr." tıklar
"Tik-tak, tik-tak"
Uyan, Yiğidim, aç Gözlerini, Şafak söküyor,
Gün doğuyor, Ölüm kokuyor, Sabah olacak!
Bak
Kavga var burada, Savaş çıkacak!
Oysa,
Biz sizi ne kadar çok severiz;
"- Ölürseniz, üzülürüz." deriz.
Demokrasi, Hoşgörü ve Uygarlığı önerir,
Silah üretir, Akıl verir, karışmayız.
Vardır bir tek benzer Yanımız;
Nede olsa İnsanız!
(*) Tüm Akdeniz Caddesi Şiirlerimi lütfen okuyunuz.
BARIŞA ÖZGÜ (4)
Biliyorum,
ne söylesem dinlemiyeceksin.
Cepheye gidecek;
"- Ben vurmassam, o duracak mı?" diyeceksin.
Kan dökecek, Can alacak, öleceksin.
Anam beni Barış için doğurdu,
bensiz oyna bu Oyunu
Savaşçı Amca.
Kıtaları aştın,
Osman Oğulları uğruna Yüzyıllarca savaştın.
ulaştın Viyana Kapılarına.
Akdeniz’i Göl ettin, feth ettin Avrupa’yı,
Öğrenemedin ama hala;
Durmayı, Düşünmeyi, Sormayı.
Benanlarım yalnızca Barıştan.
Anlatma bunları bana
Savaşçı Amca.
Petrol, Din, Milliyet, Çıkar uğruna Çizdi Sınırlar.
savunduk kalanı, Ana Vatanı
Evet,
Öldük-öldürdük, Ellerimiz Kanlı hala,
İnsanım ben, öldürmem İnsanı bir daha
Savaşçı Amca.
Tarafsızca Karşı çıktık Hitler’e, koruduk Musevi’yi,
Uygarca tanıdık İsrail Devletini
Yurdundan Kovuldu Filistin’li,
şimdi "Toplama Kamplarında" (*)
İnanmam ben bu Yalanlara,
sen kandır başkasını
Savaşçı Amca!
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin,
soyundu Savaşa "Kahraman Olmak" için.
Ak Yasemin Devrimi Kanlı-Yaralı,
Oh, ne ala
Özgür şimdi Saudi Arap Petrol Kıralı,
ne güzel şey "Şeyh-Şah-Emir-Emirat" olmak!
Onu sen benim Küllahıma anlat,
ben yemem artık bunları
Savaşçı Amca!
Silah üret, ver Birine Bombayı,
yasakla Diğerine "Enerji için de olsa" Atom’u kullanmayı,
Barış yerine öğret her ikisine, Karşılıklı Savunmayı.
Eğer bir Gün Ortadoğu’da Savaş çıkarsa,
sayma beni bu Davada,
sakın güvenme bana
Savaşçı Amca!
(*) Havvah Nagillah, Kara Koyun, Davud, Filistin ve Akdeniz Caddesi Şiirlerimi lütfen okuyunuz.
BARIŞ’A ÖZGÜ (5)
İstanbul, Fatih At Pazarı.
Çıtacı-Kağıtçı Hidayet Ağa’nın küçücük Dükkanı. (*)
Çardağından sarkan Mor Sümbüllerden dolayı
"Uçurtmacı Sümbül Dede" derdik ona
ondan öğrendik
Uçurtma yapmayı,
uçurtmayı.
Koşardık İtfaye Meydanında
Marmara Denizinden gelen,
Atatürk Bulvarı’nı tırmanıp esen
Rüzgara karşı.
Dikilir, süzülürdü Havaya,
Bozdağan Su Kemerini aşar,
Baş sallar,
selamlardı Haliç’i
Uçurtmam.
Kimi
Siciminden yukarı
"Mektup" yollardı Sevgilisine.
Barış içinde.
Kimi,
Kuyruğundan aşşağı "Jilet takar"
Kavga arar-Kafa tutardı.
Bense,
Bozguncu-Oyunu Bozan
salardım İpi,
Özgür kılardım Uçurtmayı
Sümbül Dede kızardı;
- Ula Borazan!
Sen böyük Adam olacan." derdi.
Verirdi yine
yeni bir Uçurtma
Özgür kılayım diye.
(*) Fatih At Pazarı(8) Şiiri ve tüm Sucumali Şiirkiyaleri’ni lütfen okuyunuz.
BARIŞ’A ÖZGÜ (6)
Kadın’ım,
sanma ki Eksiğim,
"Barış"tır Adım.
Çabalar, didinirim senin kadar
Erkeğim.
Yuğar-yıkar
korurum Cephe Gerisini,
Acı-Tadsız-az belki,
kurarım Sofra, kollarım seni,
SEvgini paylaşır, ard İşlerini yaparım.
Katılmam ama Savaşa
Taşırım Omuzlarımda yorgun Gecelerini,
Başım Örtülü olsa da,
Ana’yım
Barış’tan yanayım!
Er’im
erdiçe sen Erdemine,
döllerim Düşlerini Gecelerimde,
Sevgini 9 Ay 10 Gün besler,
Can verir, doğururum.
Birde Baş-aşşağı tutup Kıçına Şamar vururum.
şaşar,
İnsan olur- solur,
Çırpına-ağlata
yollarım Hayata.
bu "Rahim Suyu-Salyalı Balığı.
Kesilse bile Göbek Bağım,
kopmam asla ben
bu "Adı Güzel" den.
Anayım.
Olsun,
Başkaları "Savaş" koysun,
"Barış" dır Adı Yavrumun.
Barış’ım,
Sevme beni böyle,
ölesiye bu kadar!
Kör olma sevgimden, gitme Cepheye
Ölme-öldürme,
Yok edeceğine
yaşa-paylaş, İnsan kal,
kaybet,
ne çıkar!
BARIŞ’A ÖZGÜ (7)
Her Gün;
"- Senmisin?" diye sorar bana Ayna,
üzülür-eksilirim.
Dünü düşünür;
"- Evet, benim!
diyemezsin.
Her Gün
biraz daha ölür Güneş,
milyonlarca patlamayla
soğur-küçülür Kardeş,
göremezsin.
Her Gece
uzaklaşır bizden Yıldızlar,
yaklaşarak Kara Deliğe,
çeker bizi de Ölüme,
direnemezsin.
Ya Ay?
Bir yarım, bir Dolunay!
Her Gün
Bilenir Bellek, Eskiyi görerek
"- Yenilmişim!" derim,
yeniden Karar veririm
Eşit, Hür ve Mutlu olmaya
Barış içinde yaşamaya.
Ne kadar sevinir Ayna,
bilemezsin!
BARIŞ’A ÖZGÜ (8)
Haydi Beyler, Cepheye,
Mutluluk Sırası sizde!
Dizilin, alın Silahları,
sormayın "Nereye?
Marş, marş!
"-Cephedekileri Geriye alın!"
"- Emret Komutanım!"
"- Misafir edin Evinizde!"
"- Elbet Komutanım."
Verin yorgun Ellerine
Televizyon Komandaları,
otursunlar sıcacık, doysun Karınları
çeşit-çeşit Dizeler ile
Arş, arş!
Haydi Beyler sıra bizde,
onlar rahat uyurken Evimizde,
üşüyelim Geceleri
bombalayalım Binaları, Öldürelim İnsanları,
dul bırakım Kadınları masum Ellerimizle
Haydi Beyler Kahraman olalım,
ağlayalım-ağlatalım
yaş, yaş!
Haydi Beyker,
yoruldu bizimkiler,
Lütfen, Egoist olmayın!
Yok iken Ekmek-Okul-Hastahane-Yatak,
kimden gelir bu "Top-Tüfek-Füze-Satalit-Uçak?
Diye
de
sormayın.
Düşünmek Yasak!
Haydi Beyler Cepheye,
Mutluluk Sırası bizde!
BARIŞA ÖZGÜ (9)
ŞİİRİN HİKAYESİ;
(*) Aşşağıda okuyacağınız Şiirin en son Satırında geçen "Blues"(=Mavi) Müzik Teriminin açıklamasıdır;
19.uncu Yüzyıllarda Afrika’da Köle Ticareti yapan Amerikalı’ların eline Esir düşen Siyah-Derili-Yurttaşların; Köle Kamplarında, Yolda, Gemide ve Amerika’da söyleyip-geliştirdikleri Çalgılı-Çalgısız-çok Sesli bir Muzik Çeşididir.(Wikipedia)
Afrika’da Güneşten yanmış bir Kayaya Sırtüstü yatmış Başını Omuzları ardında çapraz olarak bağladığı Kollarına dayamış siyah Derili bir İnsanın, engin mavi Göğe bakıp söylediği(=Çaldığı yada bestelediği) "Özgürlük-Hasret Esinlenmeleri" diye de tarif edilebilir.
Benim Gözlerim pembe.
Kendimce
kardeş-kaygusuz bir Dünya hayal ederim.
Benim Gözlerim sensin adil Dünya!
Akşam olunca
yorgun Göz Kapaklarım düşer,
seni düşlerim.
Uyanınca
Açık-koyu Ela,
siyah, kara Zeytin, Kestane, Kahverengi,
yeşil, mavi..
Göz Bebekleri
Dünya’ya bakar;
Savaş var!
Dazanamaz buna,
Damar-Damar-Kanlı Göz Küre, kızar,
Kıvılcım saçar, Hiddet kusar,
kahrederim
ama
Doğa gibidir
yem-yeşildir Gözlerim
Barışı arar hala,
Kardeşliği umud ederim.
Gözlerim
sensin Dünya benim!
"Blues" gibi mas-mavi
Özgür bir Planet ortasında kap-kara bir Köleyim.(*)
Göğün, Denizin Rengini görür
dertlenir
seni söylerim(*)
(*) Blues(=Blus okunur). Lütfen yukarıdaki "Şiirimin Hikayesi" Açıklamasındaki bu Muzik Teriminin Anlamını okuyunuz.
BARIŞ’A ÖZGÜ (10)
Sen
Sıla’da doğurduğum
202.nci Çocuğum.(*)
Büyüyüp-gelişecek,
belki benim gibi
Kitap olmadan
öleceksin.
Hiç Kimse görmeyecek, duymayacak, bilmeyecek seni.
Denize atılan bir Taş,
"Flaşşş" Sesiyle
Hacmin kadar
taşıracaksın Denizi
Yıllar-Yılı bekleceksin
Su-Yüzüne-Çıkmak için
Kristal Kum Tanesi, Çakıl Taşı Parlak
geçireceksin Ömrünü
Hatıralarda yaşıyarak.
Yüzbinlerce Yıl sonra
Tesadüf bu ya,
çıkarsan eğer bir Gün Kıyıya;
Emin ol,
eksilecek Deniz,
dahada büyüyecek Kara,
dolup-sıkışacak Hava
tabiki Basıncın kadar.
Böylece
şişireceksin Ciğerlerini İnsanların
Ağız ve Burun Deliklerinden girerek,
Kalp dirense de,
Kana karışacak,
Beyne ulaşacak,
Şiir olacaksın.
(*) Malta(1980), Can(1986) ve Timur(1990) Yıllarında doğan 3 Oğulumdan sonra, bu Şiir 2012’de doğan son olanıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.