- 425 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
CEMAAT VE CEMİYET
Cemaat ve cemiyet suyunu ve özünü Kur’an ve Sünnetten almalıdır. Cemaat ve cemiyetin Hâtemü’l-Enbiyâ olan yüce peygamberimizin bütün yaşayış tarzını kendi bünyesinde barındıracak bir elemanlar kütlesi olması gerekir. Bazı çıkarcıların ya da elit tabakaların menfi ve menfi olmayan yönlerinden kendilerini uzak tutarak, sadece ve sadece hakkın rızasını kazanmak olmalıdır hedefi. Allah’a teslim olarak, iki dünya mutluluğunu kazanmak için çalışmalıdır. Allah’ın rızanı sadece duvarlara yazarak değil, bütün insanlığın kalbine kazıyarak çalışmalıdır. Bu çalışmasında, sevgiyi daima zirvede tutabilmek için bütün enerjisini harcamalıdır. Bu vazifeyi yaparken, Allah’u Teâlâ’nın kendisini görüyormuş gibi yapması gerekir. Bunu biz, ihsan kelimesiyle açıklayabiliriz.
İnsanlar, ilk dört halifenin yönetim biçimini ideal örnek olarak almalıdırlar. Yüce Peygamberimizin ashabının yaşayış tarzını hayatımıza örnek kılmak için var gücümüzle çalışmalıyız.
Cemaat ve cemiyetlere sloganlar hâkim olmamalıdır. Eğer hayatlarına sloganları hâkim kılarlarsa toprağa kök salmayan bir ağaç misali sonları çok yakın olacaktır. Kitleleri arkadan sürükleyebilmenin iki yolu vardır. İki seçenekte de kitleler arkanızdan gelebilir. Lakin siz arkanızdan gelen kitlelere, kapsamlı ve iyi yöneticilik yapabilmenin yollarını aramalısınız. Yoksa arkanızdaki kitleler kaybolurlar.
Âlimler peygamberlerin varisleridir. Cemaat ve cemiyetlerin davalarına sadakatlarını kendi bünyelerinde barındırmaları gerekir. İslam’ın bütün ahkâmını kendi bünyelerine uyguladıktan sonra, çekirdek olan aile toplumun düzeltilmesi için başlangıç noktası olmalıdır.
Cemaat ve cemiyet, deryalara akan kanallar ya da ırmaklar gibi olmalıdır. Cemaat ve cemiyetler, batıl olan yaşam tarzları veya bunun benzeri yaşayış tarzlarından uzaklaşarak İslam’a ve İslam’ın güzel ahlakına yöneltilmelidir. İşte cemaat ve cemiyetin elemanları bu yönden İslam’ı hayatlarına tatbik edenler kitlesiyle örülü olmalıdırlar. Bu kişiler, arının bal yapabilmek için Rabbimizin emirlerini gözeterek en akıl almaz başarıyı nasıl gerçekleştiriyorlarsa İslam için çalışan şahıslar da bu başarıya giden yollardaki engelleri bıkmadan, usanmadan sabır ve sebatla aşarak hedeflerine varmak için çalışmalıdırlar.
Tebliğ ve tebliğcilik vazifesini unutarak kendi heva ve hevesimize dalarsak kaybedenlerden oluruz. Dava haktır kaybetmez. Kaybeden sadece ve sadece biz oluruz. Başarısızlığımızın kendi gafletimizden dolayı ortaya çıkmasını pekâlâ görürüz. Yaptığımız çalışmalardan hemen sonuç beklemek büyük hatadır. Sonuca giden yollardaki engelleri aşmayı başarırsanız, davanıza daha sımsıkı bağlanmanızı sağlayacaktır.
Müslümanın günü gününe eşit olmamalıdır. Her gün bir kişiye daha İslam’ı tebliğ etmenin yollarını aramalıyız. “Allah dilediğini hidayete erdirir.” Hidayete erdirip erdirmemek bizim elimizde değildir. Bu hidayet meselesi yüce Rabbimize bağlıdır. Lakin biz, kişinin İslam’ı kabul edip etmemesi hesabıyla yola çıkmamalıyız. Biz, elimizden geldiği kadar İslam’ı herkese anlatacağız, sonucu tevekkül ederek yüce Allah’a bırakacağız.
Bir cemaatin veya cemiyetin her şeyden önce samimi ve içtenlikle tebliğci olması şarttır. İslam’ı anlatırken ondan hiçbir şeyi eksik bırakmaksızın anlatmalıdır. Biz, kişilere İslam’ı anlatınca, insanlar neyin doğru, neyin yanlış olduğunu fevkalade fark edeceklerdir. Bu işe imandan başlanılmalıdır. İlkönce, İslam ve onun prensiplerine inandırmak gerekir. Bu, şahsı yolun yolcusu konumunun en üst seviyesine yükseltecektir.
Cemaatler bir yere toplanmış olarak belirli bir kitlenin peşine takılarak körü kürüne gitmemelidirler. İslam’ın çatısı altındaki kardeşlerimiz, bu konuları çok iyi düşünmek zorundadırlar. Biz şahsi ve menfi bir hareketten Allah’a sığınarak şeytanın tuzaklarına yakalanmamalıyız. Allah’ın ipine sımsıkı sarılmamız gerekir. Birbirimizi daima hakir düşürerek, düşmanlarımızı güldürmenin âlemi nedir? Allah’ın düşmanlarını güldürmeye ve kendimizi vahim bir duruma düşürmeye kimin hakkı vardır?
Bu görevi, her Müslümanın oturup düşünmeli ve düşüncelerini hiç çekinmeden söylemelidir. Bunu da birbirimize danışarak şura yoluyla yapmalıyız. Bizim, kendimizi seçtirmek için bütün maddi ve manevi gücümüzü sarf etmek yerine, dört halifenin nasıl seçildiklerini iyi analiz etmemiz gerekir. Bizim çalışmalarımızın gerçekleşmemesi, samimiyetsizliğimizden ileri gelmektedir. Güven ve samimiyet bir Müslümanın kalkanıdır. Bize görev verilirse, bu işin başına o zaman geçebiliriz. Görev alınmaz verilir, prensibiyle bu işin ciddiyetini anlamak zorundayız.
Müslümanlarda vahdetsizlik hastalığı vardır. Bu vahdetsizlik, sadece kendi memleketimizde değil bütün İslam âleminde göze çarpmaktadır. Misyoner ve Siyonistlerin tahriklerine katılan bazı İslamî guruplar, âdeta Müslüman avına çıkmışlardır. Bunun en bariz örneği şu günlerde gözümüze çarpmaktadır. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle meydana gelen olayları örnek olarak gösterebiliriz. Emperyalizm devletler, her petrol kuyusunun başına birer aşireti yerleştirerek sanki o petroller onlarınmış gibi harekete sevk etmişlerdir. Hatta ve hatta onlarda şu intibah uyanmıştır. Bizi bundan engellemeye kimsenin gücü yetmez. “Arkamızda Emperyalizm ve Siyonistler bulunmaktadır” diyerek yola çıkanlar, kendilerinin güvende olduklarını zannederler. Allah’u Teâlâ, bütün Siyonist ve Emperyalistleri mallarıyla, mülkleriyle yerin dibine geçirecektir. Çünkü onlar, zevki sefaya dalmışlardır. Her türlü ahlaksızlıkları yaparak ve haksız servet edinerek milyonlarca Müslümanın kanını emmişlerdir. Müslümanların kanlarını emmeleri, Siyonist ve Emperyalistlerin yardım etme metotlarıyla bu işlemi daha da yoğunlaştırmışlardır.
Biz, hak ve adaletten uzak böyle bir yönetim istemiyoruz. İşte bu yüzden İslam vahdeti altında toplanmamız gerekir. Hâlâ bunu anlamıyorsak imanımızda zayıflık var demektir. Hâlâ benim cemaatim doğrudur. “Vay siz suçunuzu bastırıyorsunuz” sloganlarıyla bir kez daha kâfirlerin ve münafıkların ekmeğine yağ sürmüş olursunuz. Dünyada İslam birliğini kurarak, en kutsal İslam davamızı sırtlanmaya çalışmalıyız. Birbirimize harcayacağımız kötüleme ve yerme enerjisini kâfirler ve münafıklara karşı kullanırsak, Allah’u Teâlâ’nın istemiş olduğu bir kul olmuş oluruz…
03.12.1990
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.