- 375 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
GENÇLER
Kişinin imanın gerçek tadına varabilmesi için Allah’ın kitabını ve Hz. Peygamber’in sünnetini çok iyi anlayıp bilmesi ve yaşaması gerekir. İhlaslı anne baba; sâlih evlat yetiştirmek için İslâm çemberi içinde rüya görmeksizin evlatlarına iyi tahsil verdirebilmelidir. Bir gencin ideolog örgüsünün ilk mektebi, kendisini kucaklayan ailesi ve evidir. Anne ve babası ona kucak açarak çağın hurafe, batıl inançlarından uzaklaştırarak, bu çağın sapıklıklarının zararlarını evlatlarına bir bir anlatmalıdır.
Bu kutsal görevi, anne baba çocuğun doğumuyla yüklenir. İnsan, doğan çocuğuna iyi bir isim koyarak bu işe besmeleyle ve Rabbine şükrederek başlamalıdır. Çocuğun belleğinin, bir kaset gibi etrafında olup bitenleri algıladığını gözden kaçırmamak gerekir. Çocuğun ilk mektebi evidir. Evinde gayri İslâmi faaliyetlerin olması ya da olmaya devam edecek olması çocuğun istikbaldeki hayatına da yansıyacaktır. Onun için ilk mektebi, Kur’ân ve Sünnet ile döşememiz gerekir. Çocuk edep ve hayâ yönünden tam İslâm’a uygun bir yaşam tarzıyla örgütlenmelidir. Mümin, güzel sözlü ninniler söylemelidir kulaklarına büyüttüğü biricik çocuğunun. Yoksa çirkin sözler ve küfürler, çocuğun beynine yapışmış sülük gibi kanını emdikçe emer…
İlkokul çağı, çocuğun erişilmez zekâsının bir fidan gibi boy atmaya başladığı dönemdir. İlk mektep dediğimiz aile ocağıyla ikinci mektep olan ilkokulda birbirine tezat teşkil eden bütün kavram mefhumlarından arındırıldığı zaman, çocuğun zekâsı iyilik ve güzellik paralelinde gelişecektir.
Bu vazife, burada sona ermemektedir. Aile çekirdeği; tam bir tabaka olmalıdır. Aile, çocuğunu daima takip ederek onun gayri İslâmi hareket ya da arkadaş çevresine derhal engel olmalıdır. Bu zaman diliminde, gittiği yolun ve öğrenmeye çalıştığı dünyanın diken, toz duman, bataklık ve sapıklıklarla dolu olduğu bir bir anlatmalıdır. Bu dönemde anne ve baba, çocuğuna İslâm’ın prensiplerini, en derin ve en iyi anlayacağı şekilde sunmalıdır. Onları; namaz ve cemaat ilişkisi şuuruyla beslemelidir. Kuru laf kalabalıklarıyla onların zinde zihinlerini doldurmak yerine yaşayarak, tatbik ederek göstermelidir.
İlkokulda; anne ve baba çocuklarını eğitim öğretim veren hocaları hakkında bilgi toplamalıdır. Çocuklarına kimlerin hizmet edeceğini bilmelidir. Göreve layık olmayan hocaları veya çocukların beyinlerini bir takım sapık ideolojilerle bulandırmak isteyen hocalara fırsat vermemelidir. Bu yaptıkları hareketlerin İslâm’a uymadığını onlara deliller göstererek anlatılmalıdır. Hocaların da İslâm’a sarılmaları sağlanmalıdır. Bu ümitlerle yola çıkılarak onların da hidayete ermeleri için yüce Rabbimize dua edilmelidir. Bunun için de yapılması gerekenler yapılmalıdır. Bir hayvan; dağda, taşta yavrusunu tek başına bırakamadığı gibi anne baba da küçücük körpelerini en kötü yükümlülük ve şartlar altında koruyacaktır.
Bin bir zahmet çektikten sonra ilkokul devresine kapatan minik gençler, İslâm kültürüyle dolmuş olarak, ortaokulun biraz daha zahmet ve yükümlülük isteyen havuzuna atılması gerekecektir. Lakin yüzmeyi bilmeyen ve onun hatalarını kendi bünyesinde hissetmeyen genç, yaşını yeni tomurcuklanmaya başlamış bir fidan gibi hissetmezse; açmayan, yeşermeyen ve etrafına İslâm’ın prensiplerini anlatmayan bir genç olarak yok olacaktır. Ya da yaşayan bir ölü konumuna düşecektir…
Ortaokulda öğretmen öğrenci ilişkisinin samimiyetsiz olması düşünülemez. Unutmayalım ki İslâm’ın dışındaki her şey samimiyetsizliktir. Fikri olmayan bir öğrenci, kendini İslâm dışı herhangi bir tarzda olan fikirlerin kucağına atacaktır. Bunu ya bilerek ya da bilmeyerek yapacaktır.
İlkokul ve ortaokul, öğrencinin gelecekteki hayatının temellerinin atıldığı bir dönem olarak ele alınabilir. Bu temel, İslâm’ın dışındaki herhangi bir ideoloji veya fikirden uzak durarak atılmalıdır. Bunun yegâne çaresi de Kur’an ve Sünnettir. Bu yüzdendir ki buradaki şuurlu öğretmenlere gerçekten büyük işler düşmektedir. Ayrıca Müslüman halka da büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir.
Bizim su ve ekmek gibi haddinden fazla ihtiyaç duyduğumuz bu nevalar, aslında hocalarımız ve öğretmenlerimiz olmalıdır. İmam ve öğretmen, İslâm’ın bütün ahkâmının bilinmesi yönünde çaba sarf etmelidir. Filizlenmiş gençlerimizi zehirlemeye çalışan akrep ve yılan başlı, münafık ve kâfirleri çok iyi tespit ederek işe başlamalıdır. Ortaokulun bağı, hâlâ ana mektebi plan erleriyle bağlarını koparmış olarak değil, okunu daha da kuvvetlenmiş olarak ileriye sürmelidir.
Günden güne, aydınlık zekâ paralelindeki gençliğin dinamik enerjisi etrafında örgü örerek adeta etten kemik oluşturulması gerekir. Bütün bu mefhumlar, İslâm’ı yaşamak ve yaşatmaktan ibarettir. Mümin, Kâfirlere taştan daha sert, Müslümanlara pamuktan daha yumuşak davranarak ihlasıyla kendini gösterir.
Ortaokul ve lise kurumları birbirlerinden ayrılmaz parçalardır. Yalnız lisenin yaş ve olgunluk çemberi daha da geniştir. Çünkü gençlikte kan, en hızlı dönemindedir. Şimşek gibi akar ruhun derinliklerine.
Olaylardan hemen sonuç almak isteyen gençler, sabrın salahiyetinden bi haber olarak yaşar. Burada genç tabakaların enerjileriyle âlimlerin sabrı arasında bir köprü kurulmalıdır. Unutulmamalıdır ki, gençlerin enerjileri bir devletin hayat damarıdır. Devleti için enerjisini dolduran her genç, bilge insanlarla iletişim kurarak ümmetin refahı için mücadele vermelidir. Böylece gençliğin, zulmün çarklarını tek tek durduğunu göreceğiz.
Sistem, genç ve yaşlıların enerjilerini nereye kullandığını çok iyi tespit etmelidir. Bu enerji, İslâmi bir hayat için mi yani Kur’an ve Sünnet için mi yoksa batıl için mi kullanılmaktadır? Genç enerjisini hangi yönde kullandığının hesabını iyi yapmalıdır. Her gün yatağımıza uzandığımızda; gencimiz, yaşlımız, kadınımız, kızımız, erkeğimiz ve bütün insanlar bu konu üzerinde düşünerek uykusunu makaslamadır. Eğer vicdanımızı Allah ve Resûlünü memnun etmeyecek bir şekilde hareket ettirirsek, tekrar bir daha o uykudan uyanamayız.
Ölüm, bizim aynamız olacaktır. Yaptığımız bütün amellerin mahsulleri daha kabre konmadan önümüze çıkacaktır. Evet, şöyle bir düşünmeliyiz; kabrimiz cennet bahçelerinden bir bahçe mi ya da cehennem çukurlarından bir çukur mu olacaktır? Daha bitmedi. Kabir azabından sonra kıyamet ile başlayan ahiret hayatı, amellerimizin mizan terazisinde hafif gelip gelmeme korkusu, beynimizde hep sorular yumağı olarak duracaktır. Ebedi hayatımıza her zaman hazırlıklı olmamız gerekir. Bu ebedi hayata hazırlanabilmek için yaşamı ve ölümü iyi tanımamız gerekir. Amellerimizi Allah ve Resûlünü memnun edecek biçimde yapmaya büyük itina göstermeliyiz.
İslâm’ı özümseyebilmemiz için İslâm’ı kendi bünyemizde yaşamamız gerekir. Akrabalarımıza, ailemize, köyümüze, ilçemize, ilimize ve vatanımıza dahası bütün dünyaya İslâm’ın güzelliklerini anlatmalıyız. İslâm’ın nuruyla bütün dünyayı aydınlatmalıyız. Siyonist ve Emperyalist güçlerin ayrıca münafık tahrikçilerin bizi bizden koparma metotlarını bertaraf etmemiz gerekir…
03.10.1999
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.