- 570 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Pazar Sabahı
Bir Pazar Sabahı
Hiç unutmam! Hafızamın, çocuk yaşlarıma denk gelen, en silik yıllarına ait, en parlak hatıramdır. Yedi yaşımda falanım, bilemedim sekiz... Günlerden pazar olduğu aşikar, çünkü herkes evde... Annem, babam ve benim büyüğüm olan dört ablam, bir de abim, altı kardeşin en küçüğüyüm anlayacağınız. Bana sonçe derler!.. Yıllar sonra idrak ettim ki; önemli bi’şey değilmiş bu sonçe!... Neyse; sonuncu olmakmış meğer. Ben kimseyle yarışmadım ama, kader bana o sonu yazmış işte. The Sonçe :)
Bizim aile biraz yaygarayı severdi... Babam, rahmetli çok mülayim insandı da; annem ve ablamlardan biri, ne yalan söyleyeyim, dünya insanı değil gibiydiler. İki odanın, her köşesine serpilmiş sandıklı divanların ve kanepelerin dili gibiyim şu an. Kendime acıyasım var. Soğuk kış sabahında, herkes kendi yorganına sımsıkı sarılmış istirahat gününün tadını uykuyla ödüllendiriyor iken; annem, soba dumanını çıkarma, evi havalandırma bahanesiyle, bütün pencereleri açıyor, ablamla birlikte yorganları üzerimizden alıyor. Nasıl uyanmazsın?
Eylemi, gürültüsü, helası derken; Beş dakika sonra her şey normale döner. Gürül gürül yanan soba her odayı ısıttığı gibi, pazar kahvaltısı için de, ekmekler kızarmaya başlar. Eksik gedik için, bakkal sineması başlar. Sinema diyorum ama, kısa film gibi, çabuk bitmesi lazım. Yumurtalar alınacak ve daha kaynayacak gibi... Hemen bir gönüllü çıkmaz ise, tam bir facia... Ben çok küçük olduğumdan, bana kimse dokunmaz ama, bir üstüm çok sıkıntı çeker bu konuda. Güzel ablam benim, haksızlığa tahammülü olmadığından; neden hep ben? Sorusunu, odanın kuytu köşesine sinmiş, iki cılız omuz arasında sıkışmış gamzeleriyle, tıpkı bir devrimci direnişinde gibiydi... Ama bizim ailede, gücün gücüne tapan, ona destek veren faşolarda vardı ki; ablamın bu direnişi çok kısa sürüyordu...
Tek tesellimiz, beş dakika sonra her şey unutuluyor ve kaldığımız yerden devam ediyorduk aile saadetimize. Sobanın hemen yanına kurulmuş yer sofrası. Televizyonun sesi, onu getir, bunu götür, Tom ve Jery derken; kızarmış ekmekler tepsiye doğranmış, dumanı tüten tarhana dökülmüş, üzerine tulum peyniri rendelenmiş mi? Kokusu şimdi bile burnumda!.. Herkes çala kaşık ortadan yerken; çizgi filmin reklam arasında, tatlı kaşığıyla tarhananın tadına bakma fırsatını buldum ya; reklamın bitmesini beklerken, tarhananın bittiğini gördüm. Küçük tepsi bom boş kenara kalkmış. Çaylar konulmuş, doymayan büyük başlar ekmeklerine yağ sürüp, peynir zeytin yumurtayla, büyük tepsiyi gagalamaya devam ediyordu...
O yıllarda esnafın duvarında, kimi ev ve takvim yapraklarında olan, pörtlek gözlü, siyah beyaz bir çocuk fotoğrafı vardı... Hani gözleri yaşlı! Hatırlamışsınızdır... Hangi ruh hali, ağlayan çocuk resmini beğenerek duvarına asar? onu da anlamış değilim ya; Ben de o çocuk gibi, sofranın başında gözleri yaşlı, tadı damağımda ağlamaktayım. Bütün aile bireyleri, benim bu halimle öyle mutlu oldular ki; havaya bakacağına, önüne bakıp çorbanı içseydin, kakara kikirisine büründüler... O alaycı kahkahaları unutmak mümkün değildi!...
Belkide ilk devrimci isyanımdı!... Annemle göz göze geldik. Ben çorba istiyorum dediğimde, bittiğini ve peynir ekmek ile kahvaltı yapmamı söyledi. Bana çorba yap dediğimde; tencere mutfakta, git kendin yap dedi... Koşar adım mutfağa gittim. Ağlamaklı halim devam ediyordu ama, bir o kadar kızgınlığım da vardı... Sandalyeyi ocağın önüne çekmiş, ocağı yakmış, tencereyi üstüne koymuştum bile. Tam da, o andan sonra ne yapacağımı düşünüyordum ki; mutfak kapısında annem belirdi. Yüzündeki o alaycı ifadeye, biraz merhamet eklenmiş, biraz da endişe. Bir yandan da, usulca nasıl yapacağımı anlatıyordu. Bendeki ağlamaklı ifade, çoktan kendini alıp uzaklara gitmiş, yerini tuttuğunu koparan, kafaya taktığını yapan kimliğe bürünmüştü bile. Bunu en çok annem söylerdi bana. O gün, o çorbayı yaptım, üstüne peynir rendeledim, salonun ortasına kuruldum. Hem yedim, yerken de western filmini seyrettim.
Tam kırk yıl geçti aradan. Bu süre zarfında, birçok kez kafaya taktığım şeyleri yaptığımı, yaşanan olaylar ve neticelerinde annem hep söyledi bana. Çoğu zaman da söylendi kızgınlıkla... Küslükler, dik duruşlarım oldu yalnız başıma... Sizler, benim Feride’m şiirimi okuduğunuzda, sevgiliye yazılmış zannedebilirsiniz, eyvallah! Annem Feride... Neredeyse, iki yıl oldu güzel annemi kaybedeli...
Off Yaaa... Tam kırk yıl geçti aradan ama; annemin babamın yokluğunun yanında değişen hiçbir şey olmadı, iyi mi!
Kimi büyük tepsiyi gagalamaya devam ederken; kimi kendi çorbasını yapmaya devam ediyor!..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.