- 664 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
BİRBİRİMİZE BU KADAR DÜŞMAN OLMAMIZIN SEBEBİ ÇAVDAR MAHMUZU OLABİLİR Mİ?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BİRBİRİMİZE BU KADAR DÜŞMAN OLMAMIZIN SEBEBİ ÇAVDAR MAHMUZU OLABİLİR Mİ?
İnternette tesadüfen gördüğüm bir yazı ilgimi çekti. Yazının başlığı ‘’1951 Pont Saint Esprit-Lanetli Ekmek Olayı’’ idi.
‘’Saint Esprit’’ pek yabancı gelmiyordu. Hafızamı yoklayınca hatırladım. Evet, İstanbul’daki Notre Dame de Sion Fransız Lisesinin bahçesi içerisinde bulunan tarihi bir kilisenin adıydı ‘’ Saint Esprit’’ Yazdığım bir yazıda bu okulun bahçesinde, bu kilisenin önünde barışsever papa olarak bilinen Papa XV. Beneditus’un bir heykelinin bulunduğundan, bu heykelin oraya dikilmesi için zamanın padişahı VI. Mehmet Vahdettin’in para yardımında bulunduğundan bahsetmiştim. O bakımdan başında ‘’Pont’’ olsa da ‘’Saint Esprit’’ İlgimi çekmişti. Ayrıca bir de lanetli ekmek vardı işin içinde.
Her gün milyonlarcasını çöpe attığımız ama yine de yerde gördüğümüzde eğilip alarak öpüp başımıza koyduğumuz ve ayaklar altında ezilmesin diye insanların ayak basmayacakları bir yere taşıdığımız en kutsal nimet olan ekmek nasıl lanetli olabilirdi ki. Merakla okumaya başladım yazıyı.
Fransa’nın Rhone Nehri kıyısındaki şirin köylerinden biri olan Pont Saint Esprit’te 15 Ağustos 1951 de birdenbire garip bir olay olur. Öncelikle 300 nüfuslu köyün tamamında mide bulantıları, kusma,baş ağrısı, uykusuzluk halsizlik görülür ancak rahatsızlanan insanların bazılarında rahatsızlıklar bu kadar basit değildir.
Bazı köylüler ejderha gördüklerini iddia ediyorlar, bazıları yılanların kendilerine saldırdığını söylüyordu. O dönem 11 yaşında olan Charles Granjhon evinden çıkıp büyük annesini boğmaya çalışıyor, bir işçi olan Gabriel Validire ise kendisinin öldüğünü iddia ediyordu. Validire’ye göre hem kendisinin hem de arkadaşının kafası bakırdan yapılmıştı ve karınlarını yılanlar yemişti.
Bir başka kadın ise kaplanların kendisini yediğini iddia ediyordu. Köy tam bir tımarhaneye dönmüştü. Yaşanan bu akıl almaz olaylar artınca yetkililer ve doktorlar olayı araştırmaya başladılar. 250’den fazla kişi takip altına alındı ve 50 kişi kontrol edilemediğinden akıl hastanesine yatırıldı.
Akıl hastanesine yatırılanlar orada da boş durmadı, kalbinin yerinden çıktığını iddia edip yerine koyulmasını talep edenler bile vardı.
Hatta olaylardan 8 gün sonra akıl hastanesindeki bir kadın çığlıklarla kendisini 2. kattan aşağı attı ve düştükten sonra koşmaya başladı. Kendisinin bir uçak olduğunu iddia ediyordu.
Belli ki tüm köyü birden etkileyen bir şey olmuştu. Yapılan araştırmalar gösterdi ki bütün köyün ortak özelliği aynı fırından çıkan ekmekleri yiyor olmalarıydı. Araştırmayı yapanlar bu sonuca ulaşıncaya kadar köy halkından elli kişi akıl hastanelerine kaldırılmış, yedi kişi ise ölmüştü. Ülke resmen şoktaydı.
Sonuçta bütün gözler, ekmeklerin yapıldığı fırına çevrildi. Fırıncı Roch Briand ekmeklere ergot mantarı denen bir bir mantar karıştırmıştı ve bu mantar hepimizin bildiği LSD denen uyuşturucunun yapımında kullanılan bir mantardı. ( Ya da LSD nin etkilerini yapabilecek bir özelliği vardı.) [ Ergot mantarı denen şey aslında çavdarda oluşan sıradan görünümlü parazit türü bir mantarmış ve Türkiye’de buna çavdar mahmuzu deniliyormuş.]
İyi de bir insan durduk yerde niçin bütün köy halkını zehirlemeye kalksın ki? Öyle ya neticede üç yüz nüfuslu bir köy ve mutlaka köylüler birbirleriyle akraba. Roch Briand akrabalarını niçin topluca zehirlemeye kalktı?
Bu sorunun net cevabı bulunamadı hiç bir zaman. Aynı şekilde ergot mantarı denen bu nesnenin fırının yüksek ısısı karşısında bile ölümcüllüğünden bir şey yitirmemiş olması, yendikten on iki gün sonra bile insanları öldürebilme özelliğine sahip olabilmesi hep kafalarda soru işareti olarak kaldı ancak kafaları asıl kurcalayan husus çok daha farklıydı:
Evet, Ergot Mantarı, ya da bizim tabirimizle Çavdar Mahmuzu, kullanuldığı takdirde insanlara halüsinasyonlar gösterebilen bir etkiye sahipti ve o gün için Avrupa’da tek LSD üretimi yapan ilaç firması Pont Saint Esprit köyüne sadece 100 Km uzaklıktaydı.
Bu olaydan iki yıl sonrasına kadar olay hakkında çeşitli tezler üretilse de Saint Point Esprit olayından iki sene sonra yine bir Fransız vatandaşı olan Frank Olson, kaldığı otelin 13. Katından atlayarak intihar edince Saint Point Esprit köyünde neler olduğu daha bir netleşmeye başladı.
Frank Olson gönüllü bir kobaydı. Kendi hayatıyla kumar oynamıştı adeta.
CIA nin MK-Ultra adını verdiği ve zihin kontolünü amaçladığı bir deneyde Frank Olson üzerinde deneyler yapılıyor ve bu deneyler esnasında kendisine LSD veriliyordu.
Zamanla bedeni de ruhu da CIA elinde oyuncak haline dönüşen Frank Olson, hem yaşadıklarına dayanamadığı hem de bu insanlık dışı deneyleri tüm dünyaya duyurmak için intihar etmişti.
Peki bu olayın 1951 de Port Saint Esprit’te yaşananlarla ne ilgisi vardı?
İntihar olayını araştıran yetkililer bu olayı araştırırken oldukça ilginç bazı belgelere ulaştılar. Bu belgelerden birinde bir CIA ajanı ile yukarıda bahsettiğim LSD imal eden ilaç fabrikası arasında yapılmış gizli bir sözleşmenin metnine ulaşıldı. Bu sözleşmeye göre ilaç firması ile CIA, MK-Ultra projesi için birlikte çalışmaktaydı. Yani açık ve net bir şekilde söylemek gerekirse CIA , Pont Saint Esprit köylülerini topluca kobay olarak kullanmıştı.
İşin daha da ilginç tarafı CIA bu deneylerini öyle çok da gizli saklı yapmıyordu ve 44 ü üniversite olmak üzere toplamda 80 enstitü bu proje için çalışıyordu. Projenin amacı da güya şunlardı(!)
1-Halkın gözünden düşülmesine neden olacak kadar mantıksız düşünmeyi ve düşüncesizliği tetikleyen maddelerin geliştirilmesi.
2-Mantıklama ve algılama süreçlerini yavaşlatan maddelerin geliştirilmesi.
3-Kullanıcının daha hızlı veya yavaş yaşlanmasına neden olacak maddelerin geliştirilmesi.
4-Alkolün etkilerini tamamen silecek bir ilacın geliştirilmesi.
5-Kamuflaj ve taktik amaçlı, bilinen hastalıkların tüm belirtilerini yaratan; ancak istendiği zaman durdurulup bu etkilerin geri dönebilmesine neden olan ilaçların geliştirilmesi.
6-Geçici veya kalıcı beyin hasarı ve hafıza kaybı sağlayan ilaçların geliştirilmesi.
7-Baskı, işkence ve hayati ihtiyaçlara olan direnci arttırıcı ilaçların geliştirilmesi.
8-Kullananın o anda ve öncesinde olan olayları kalıcı ya da geçici olarak unutmasına neden olacak maddelerin geliştirilmesi.
9-Şok ve kafa karışıklığını geçici ya da kalıcı, kısa ya da uzun vadede yaratabilecek maddelerin ve fiziksel yöntemlerin geliştirilmesi.
10-Bacakların felç olması veya akut kan yetmezliği gibi fiziksel yetersizlikleri anlık olarak yaratabilecek ilaçların geliştirilmesi.
11-Vücutta su kabarcıkları yaratabilecek kimyasalların geliştirilmesi.
12-Bireyin davranışlarını, arzu edilen bir diğer bireye bağımlı kılacak şekilde değiştirecek ilaçların geliştirilmesi.
13-Sorgulama mekanizmalarını iptal edecek, mantıksal düşünmeyi engelleyecek ilaçların geliştirilmesi.
14-Hırsı azaltacak ve genel çalışma verimliliğini düşürecek ilaçların geliştirilmesi.
15-Görüş, duyma, vb. duyusal becerileri köreltecek ilaçların geliştirilmesi.
16-Sonrasında kalıcı hafıza kaybı yaratan, ani bayıltma işlemini yapabilecek ve yiyeceklere, içeceklere, havaya karıştırılabilecek bir ilaç geliştirilmesi.
17-Belirli bir fiziksel aktivitenin yapılmasını tamamen engelleyecek bir ilacın geliştirilmesi.
CIA ve İnsanlık adına bir şeyler geliştirmek? Kargalar bile güler.
Şimdi denilebilir ki ‘’Olayın bizimle alakası ne? ‘’
Pont Saint Esprit olayını okuduktan sonra kafama takıldı. Bizim millet olarak adeta çıldırmış olmamızda, birbirimizi düşman görmemizde şu çavdar mahmuzunun bir rolü olabilir mi? Birileri bize çaktırmadan ekmeğimize, unumuza çavdar mahmuzu katıyor olabilir mi? Gördüğümüz tüm halisünasyonların sebebi bu olabilir mi?
Olur mu? Bal gibi olur. Yoksa ne diye ülkemiz dört bir taraftan işgal edilmeye çalışılırken birbirimize dört elle sarılacağımıza birbirimizin gırtlağına sarılalım ki?
YORUMLAR
Güvensiz insanlar olduk ve sevgiyi küçümseyen.
Çok bilgilendirici bir yazı daha kaleme almışsınız.
Ve evet, arkadaşımın da vurguladığı üzere küçük kardeşinin ölümüne sebebiyet veren ağabeyi.
''Olur mu? Bal gibi olur. Yoksa ne diye ülkemiz dört bir taraftan işgal edilmeye çalışılırken birbirimize dört elle sarılacağımıza birbirimizin gırtlağına sarılalım ki?''
Olur mu olur?
Olur hani.
Teşekkürler hocam yarattığınız beyin fırtınası adına.
Saygılarımla her daim.
Ve elbette:
Yürek dolusu tebrikler, sayın hocam.
Değerli hocam, "Hiçbir iyilik cezasız kalmaz" sözünü biliriz...
Birini şımartmak, tepenize çıkartmak, başınıza bela etmek istiyorsanız iyilik yapacaksınız...
Daha beterini istiyorsanız terörize edenine karşı yumruğunuzu indirirsiniz; bölünmüş yolları, havalimanlarını, tünelleri, modern hastaneleri ve daha saymakla bitmeyecek hizmetleri sunarsınız...
İnsanları Seveceksin (Cüneyt Arkın) filminde bir sahne vardır...
Sübyanlarla azılı mahkumları ayıran demir parmaklıklardır sadece... Azılı mahkumlar, sübyanları kendi aralarında paylaşırlar...
Ahır gibi bir yerde oğlan çocuklarını düzeceklerken Cüneyt Arkın çıkar ortaya...
Bir ona! Bir buna!... Vurdukça sapıkları devirir...
Birden bir acıyla belini tutarak arkasını döndüğünde, kendisini bıçaklayan oğlanı görür...
Kusmaya başlar...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Biz yine de iyilik yapıp denize atmaya devam. Balık bilmezse Halık biliyor ya...
Selam ve sevgiler.
Önce Pont Saint Esprit'nin nüfusuyla başlayalım: Kasabanın nüfusu 1946 da 4149, 1954 te 4925 kişi. Pek o kadar da 300 kişilik bir köy değil.
Olayın ardında uzun süre buğday tohumlarının mantar kapması yüzünden olduğu düşünülmüşse de, 2008 den beri zehirlenmeye çavdar ununun beyazlatılması için yasadışı şekilde kullanılan triklorit nitrojenin yol açtığı düşüncesi ağırlık kazanmakta.
Tabi ki komplo teorilerimiz de eksik değilse de,1947 de kurulan, 1950 de 1000 kadar çalışanı olan CIA'in 1951 de böyle projelere harcayacak para, zaman ve personeli olduğunu düşünmek pek olası görünmemekte. Antropolog Bernd Rieken dediği gibi: 'Günümüzün laik toplumunda bile (geçmişin) şeytan ve ifritlerinin yerine geçirilen öcüleri görmek mümkün. Söz konusu olayda da bazı insanların akla gelebelicek her türlü kötülüğü yapacağına inanmaya hazır olduğu CIA bu rolü oynuyor'
Kültürümüzde hem bireysel olarak, hem de topluca suçu dışarıda arama eğilimi çok yaygın. Evliliğini yürütemeyen 'Mutlu olmamızı istemeyenler var' diye yakınıyor, işini iyi yapmayan yükselmeyince 'Önümü kesiyorlar' diye şikayet ediyor, toplumsal olarak suçlu aramanın örneklerine girmek bile istemiyorum. Zaten yazınızın finali benim söylemek istediğimi gayet güzel özetlemiş:
'Olur mu? Bal gibi olur. Yoksa ne diye ülkemiz dört bir taraftan işgal edilmeye çalışılırken birbirimize dört elle sarılacağımıza birbirimizin gırtlağına sarılalım ki?'
Saygılarımla.
İlhan Kemal tarafından 10/7/2019 5:25:02 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Öncelikle yaptığınız açıklamalar için oldukça teşekkür ederim. Köyün nüfusu hakkında verilen rakamlar işin doğrusu bana da biraz şüpheli gelmişti ama başka bir kaynak da bulamadım. Zaten sanırım o kısım çok da önemli değil. Asıl önemli mevzu CIA.
Bu sitede maalesef resim paylaşamıyorum. Ya da bazı resimleri kabul etmiyor site. Oysa bir başka sitede paylaşmıştım Fransızların da Pont Saint. Espritte yaşananlar ile ilgili olarak CIA dan şüphe ettiklerini. Zaten yazı içinde de belirtmişim bunların henüz daha kanıtlanmadığını. Öte taraftan kabul etmek gerekir ki bir işte CIA nın parmağı varsa tüm deliller önünüzde olsa dahi onu kanıtlamanız neredeyse imkansızdır.
Selam ve saygılar.
İlginç bir bilgi yine... Bütün millet üstünde bu kadar etkili olur mu, olmaz mı? Sanmam böyle bir şey olsun, ama yine de açık kapı bırakmak lazım. Zihin kontrolü ya da kitleleri bir şekilde etkilemek, istihbarat örgütlerinin çoğu zaman ilgi alanı içinde olmuştur... Her ne kadar kimyasal silahların kullanılması uluslar arası antlaşmalar ile yasaklanmış ise de Sam Amca için bunun hiç bir önemi ve geçerliliği yoktur... Kutlarım Sami Hocam manidar bir yazıydı...
sami biberoğulları
Hocam muhteşem bir yazı
ancak bu sorgulamaya ilk kendinizden başlayabilirsiniz bence;))
Neden derseniz bir kişi önce aynaya bakabilme cesareti gösteremiyorsa yazdıklarının söylemlerinin doğru olsa dahi karşıdakine bir yansıması olamaz
nice saygılarımla
sami biberoğulları
Ben de bu ülkede yaşıyorum ve ben de ekmek yiyorum. O halde bu sorgulamaya öncelikle kendimden başlamışım demek ki öyle değil mi?
Selam ve saygılar.