İnsanlığımızı Sorgulamamız Gerekli
İnsanlar öğrendikleriyle, alışkanlıklarıyla, korkularıyla, güçleriyle… Karşısındaki insana adalet verebilir ancak! İnsanlar benim diyorsa, ben doğruyum diyorsa, benim dediğim olacak diyorsa etrafına nasıl bir adalet dağıtabilir ki? Aslında hep adalet beklentisi içindedir, kendi yaptıklarına bakmadan, başkalarına adalet vermeden adalet beklentisi içindedir.
İnsanlar, merhamet, duygusallık, duygudaşlık ilkelerini kaybetti… Her düşündüğü hedefi, hayal ve umutları maddesel ve ego üzerine kurguluyor. Kimse kimseye sabır edemiyor. Bir zarar görse, intikam peşinde oluyor. Affediciliğimizi yitirdik. Hiç kimse karşısındaki adamın nasıl bir ruh halinde, neler yaşadı da bu hale geldi, anlattığı dertlerini dinleyip inanma yolunu tercih etmiyoruz.
Ağlayan birini görsek, ondan nasıl bir menfaat bulabiliriz, bir tekme de nasıl atabiliriz hesabı içindeyiz. Düşenin dostu olmaz ya, işte olmuyorda. Yolda bir yaralı görsek, yahut eşine tabanca ya da bıçak çekeni görsek film seyreder gibiyiz, görmüyor muşuz gibi davranıyoruz.Nereye baksak görmüyoruz nereden işitsek duymuyoruz, hep ben haklıyım der gibi, karşımızdakinin hakkına tecavüz ediyoruz. Aynı şeyler başımıza gelse veryansın ediyoruz, neden gören duyan yardım eden yok diyoruz. Birbirimize aynayız, bugün hangi dert başkasının başına gelmişse yarın bize de gelebilir demiyoruz. Varsa yoksa eğlence, varsa yoksa döğüş tekme dövme, varsa yoksa gününü gün etme telaşındayız.
Ancak bunu kaldıracak ne beden var, çünkü yaşlanıyor ne de görmediğimiz haklısızlıkların vicdanımıza dokunmasına engel olacak kalbimiz. Bakıyoruz üç günlük mutluluktan sonra hasta olmuşuz, çare diye görmediğimizden, duymadığımızdan medet bekliyoruz. Onlarda aynı şekilde davranınca, Rabbimizi hatırlayıp, şifa ver Yarabbi diyoruz. Rabbim, sizin yaptıklarınıza sabırlı, aklınızı başınıza devşirirsiniz belki diye yine şifa veriyor… Yeniden diriliyorsunuz. Ama değişmiyorsunuz. İnsan beşinde ne ise yetmişinde o olur hesabı…
Rabbim de size bir ömür katlanıyor. En sonunda yeter diyor ve ecel ile bu dünyadan alıyor sizi. Aradığınız adalette vermediğiniz adalette sorgulanıyor. İşte diyorsunuz gerçek adaleti en sonunda gördüm. Sonu iyi de olsa kötü de olsa o adalete razı oluyorsunuz… O adaletten ilham alıp dünyada bunu tesis edeceğim deseniz de Rabbimden kabul görmüyor. Berzah bir perde ve ayırıyor seninle yaşayanları…
Allah affeder ben affetmem diyenler, görüyor işte gerçek adaleti. Nasılmış affediciliği ve rahmeti… Kurdukları senaryonunda üzerinde onu yutan senaryo olduğunu görüyor. Eğer siz karşınızdaki insanı affetmezseniz, nasıl Allah’tan affedicilik beklersiniz ki… Nasıl sorgularsınız ve mahkum edersiniz? eğer siz yapıcı olmazsanız, size karşı kim yapıcı olabilir ki?
Adalet isterken, siz adalet veriyor musunuz diye düşünün. Hatta bırakın başkasına yaptığınızı, sigara, nargile, içki içerken, aşırı yerken kendi bedeninize nasıl haksızlık yaptığınızı iyice düşünün. Siz gerçek arkadaşınıza adaletli olmazken başkasına nasıl adaletli olursunuz ki, değil mi? Siz kanser olduğunuzda bedeninizden adalet isteyebilir misiniz?
Kendinize ve çevrenizi adaletli davranın, bu sizin iyiliğinize ve öbür dünyanızın da kurtuluşunuzunda sebebi olacaktır inşallah.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Günümüzde eleştiri işin en kolay tarafı... Milleti iğneleriz iğneleriz de çuvaldızı bir türlü kendimize batırmayı beceremeyiz... Elektronik aletlerin, başta cep telefonu, bilgisayar, televizyonun esiri olduk insanlık olarak bu da ilişkilerimizde tek düzeliğe itiyor bizleri... Komşuluk neredeyse ölmek üzere otuz kırk katlı apartmanlarda... Dediğiniz gibi düşene bir tekme de ben vurayım düşüncesinde insanlar. Sokakta oynayan çocuk kalmadı, velhasılı doğallığımızı yitirdik, makinelerin güdümünde biz de robotlaştık gibi geliyor... Savaşları ölenleri televizyonlardan seyrediyoruz da kılımız bile kıpırdamıyor, yazıkları olsun böyle insanlığa... Manidar bir yazıydı...