- 786 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Mırafaalı Dava
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
.
Sizler bilmezsiniz de..
Bu anlatacaklarımı ben de bilmiyorum işin açığı.. Rahmetli Abdurrahman Amcamın, Rahmetli Ayşenin Ali’nin anlatımından alıyorum buraya. Ayşenin Ali öyle anlatırdı ki ağzımız açık dinlerdik. Burhan Ağabeyim lafı döndürür dolaştırır oraya getirir, anlattırırdı. Akşam oturmalarında falan en uzun soluklu anlatımıydı. Saatler süren efsaneleşmiş bir anlatım.
Rahmetli Abdurrahman Amcam derdi ki “Şeerli Cerekçinin İsiyin tarlayın kenarından bir sofra yeri kadar yer alsın birkaç yıla kalmaz tüm tarlanı ele geçirir..” Aman, aman.. Bizim köyden çok kişinin tarlasını elinden bağırta bağırta almış.
Bir zamanlar bu Cerekçinin İsiyin ile bizim de yolumuz kesişmiş. Bizim Karaoğlan Kırı’nda Yolun Arası için mahkemelik olmuşuz. Ve davayı İskilip Mahkemeleri’nde kaybetmişiz.
**
Ayşenin Ali:
Bizim bacanak Osman Mülazım yıllarca uğraştı. İskilip’e mahkemeye gitti geldi, gitti geldi. Cerekçinin İsiyinin karşısında kim dava kazanabilmiş ki..! Sonunda davayı Cerekçinin İsiyin kazandı tabii. Bizim bacanakta moral sıfır. Kendini koy verdi. Ama benim peşini bırakmaya hiç niyetim yok. O tarlaya bitişik benim de tarlam var. Bir iki yıla kalmaz benim tarlaya da el atar dürzü.
“Osman; Bacanak, gel yiğit bi abukat tutalım, bu işin peşini bırakmayalım” dedim.
- Geçti Bacanak, yapacak bir şey yok. Tarla elden gitti, dedi.
- Yok, dedim, ben bu işinen uğraşabildiğim kadar uğraşacağım..!!
İskilip’e gittim. Bizim abukattan başka abukatlarla konuştum. Birisi olumlu yaklaştı. “Ne yapalım, bize akıl ver” dedim. Yalvardım, yakardım, kapısında ağladım..
Abukat düşündü, düşündü “Ankara’da falanca abukat var. Yaparsa o yapar ancak. Sizin tarlayı kurtarırsa o kurtarır” dedi. Adresesini falan aldım. Köye gelince “bacanak sana bir müjdem var” dedim. “Ankara’ya gitmemiz lazım, bak Ankaradan şu abukatın adresesini aldım, kurtarırsa o kurtarırmış. Hemen Ankara’ya gidip bu abukatla konuşalım” dedim.
İnanamadı. Hele Ankara’ya gitmeyi hiç istemedi.
Günlerce başının etini yedim. Zorla götürdüm Ankara’ya. O zamanlar Ankara’ya yol iz yok, otobos motobos nerdee..? Eşekle gidip geliniyor ancak. 15 gün gidiş, 15 gün geliş. Gittik, abukatı bulduk, konuştuk. “Ben bu işi hallederim, şu kadar da paranızı alırım” dedi. Hık, mık tamam dedik. “Ben, dedi, abukat “murafaalı dava” açacağım. Duruşma gününden önce İskilip’e gelip dosyayı inceleyeceğim. Size de haber gönderirim. O tarihte Ankara’da olacaksınız” dedi.
Tamam dedik.
Biraz para verdik abukata, döndük geldik.
Bizim bacanak habire sokranıyor, “İmkanı yok kazanamayız, durup dururken başımıza iş açtın, bir sürüde mesarif ettik, falan filan..”
Aylar sonra abukat haber gönderdi. Şu tarihte, şu saatte Ankara’da olsunlar.
Gene eşeklerle düştük yola. Bizim bacanak yepyeni bir palto giymiş. Pantolonu falan da yeni, gıcır gıcır. Tam gizlengiçleri çekmiş üstüne. Ben bile bile eski püskü şeyler giydim (yoktu demiyor da). Ankara’ya vardık. Bizim bacanağın paltosunu, pantolonunu çeşitli yerlerinden yırttım. İçinden pamukları, astarları falan gözüküyor. Yırttıkça bizim bacanak göklere çıkıyor kızgınlıktan. “Ulan yepyeni elbiselerle hakim karşısına çıkarsan adam inanır mı senin zavallı bir fakir olduğuna..? Kendimize acındırmamız lazım” dedim.
Ertesi günü mahkemeye çıktık. 5 tane hâkim oturuyor. Mırafaalı Dava başladı. Bizim bacanağın üstü başı, hali perişan.. Benimki zaten dökülüyor..
Karşı tarafın abukatı konuştu, bizim abukat konuştu. Bizim bacanağa söz verdi hâkim. Kem küm, başka yok.
- Efendim ben konuşabilir miyim onun yerine dedim..
- Buyur konuş, dedi.
- Efendim şu gördüğünüz adam var ya, aynı zamanda benim bacanağım olur; fukaranın zavallının teki. Efendim bu adamın bu tarladan başka ekecek bir karış toprağı yok. Bunun 8 tane çocuğu var, iki de kendileri.. On nöfus bu tarlaya bakıyor. Yiyecek ekmeğe muhtaçlar. Az buçuk bizler yardım etmeye çalışıyoruz ama bizlerden gelen de yeterli değil. Hani derler ya ‘Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz’ o misal. Efendim bu tarla bu adamın elinden giderse aç kalacaklar. Yalvarırım n’olur bu garibanın tarlasını elinden almayın. Karşı taraftaki Cerekçinin İsiyin denilen adam şerefsizin, düzenbazın biri. Haksızlıkla insanların elinden malını mülkünü alan vicdansızın teki. Mağdur etmediği zavallı kalmadı. Yok-yoksul, öksüz-yetim kim denk gelirse çarpıyor ki, şimşek çarpmasından beter. Bunun yaptığı düzenbazlıklar sadece köylerde değil. Duyduğumuza göre İskilip’in içinde de bağ-bahçe, ev-bark ne bulursa çalıp çırpıyormuş. Senin anayacağın adam Firavunun Nemrutun önde gideni.. Patişah tohumu gibi astığı astık, kestiği kestik. Lan şart olsun kılıcının önü ayrı kesiyor, ardı ayrı kesiyor. N’olur hâkimim bu gariplerin geleceği, ekmeği aşı sizin vicdanınıza bağlı. İki dodağınızın arasında, yalvarırım yardım edin, dedim.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, aradan bir iki şey daha söyledim.
Bütün hâkimler doluktu. Abukatlar da ağladı ağlayacaklar.
Hâkimler kendi aralarında fısır fısır konuştular.
“Karar” dedi hâkim.
Gürpedek hepimiz ayağa kalktık..
“İskilip Mahkemesi’nin verdiği kararın bozularak tarlanın gerçek sahibi olan Osman ….’ya verilmesine oy birliği ile karar verildi..”
Sevinçten göklere zıpladık, birbirimize sarıldık..
**
Abdurrahman Amcama:
- Emmi bizim tarlayı Ayşenin Ali’mi kurtardı, diye sorardık.
- Yav bırakın Allaseniz, derdi gevrek gevrek gülerek.. Avukat güçlüymüş..!!
Mekanları cennet olsun..
Suat Zobu
(Yaşanmışlıklardan)
**
MURAFAA: Yargıtay’da duruşma.
Muddeabihin (dava konusu, iddia) parayla ölçülebilen bir değer olması halinde, her yıl değişen belli bir miktarın üzerinde kalan uyuşmazlıklarda, üst derece mahkemesinde temyiz edenin talebi ile yapılan duruşma. İlk derece mahkemelerindeki duruşmaların aksine avukat kişilere meslekten zevk aldıran türdendir. Taraf vekilleri sırayla konuşurlar. Avukat lafı çok uzatırsa üye hâkimlerden biri kibarca "diyeceklerini toparlamasını" ister. Miktarı yüksek olan her dosya için murafaa istenmesi gerekmez ancak misal Yargıtay’da murafaa talepli dosyalara öncelik verildiğinden ve de murafaa en fazla 1 saatinizi alacağından, işini bilen bir avukat dosya çabuk incelensin diye murafaa talep edebilir.
.
YAZIMI GÜNE ALAN SEÇKİ KURULUNA TEŞEKKÜR EDERİM..
.
YORUMLAR
Aslında yazıyı ilk asıldığında okudum. Sonra güne geldiğini fark edemedim. Ve bildiğin nedenlerle siteye pek girmiyorum. Alibaba'nın yorumuna tekrar geldiğimde gördüm. Okurken çok gülmüştüm. Çok sıcak bir dille çok hoş bir şekilde yazılmış ve günü hak eden bir yazıydı. Kısaca Suat Zobu'caydı...
Tebrikler kardeşim. Kalemine kuvvet.
Sevgiler saygılar kardeşim.
Hahh... Şöyle.
Gurban olduğum Gardaşım hahh şöyle...
Nasıl mutlu oldum bilemezsin.
Nasıl zevk aldım bilemezsin.
( yoksa bilir misin?)
Sanki bir yazı yazmadın da aldın beni karşına sohbet ediyorsun.
Çoktandır niye böyle yazılar yazmıyorsun Ki?
Tamam kabul şiir de ustasın.
Bak ne güzel tuttun yüreğimizden bizi sılaya götürdün.
Yaz heri bundan sonra böyle yazılarda yaz.
GARDAŞIM BENİM...
Suat Zobu
Ellağam yazmak daha iyi heri. Yazalım bakalım. Sen de yaz amma. Ben yazarsam her gün güne gelirim, sana ayıp olmasın diye yazmıyordum..
:)
Şaka şaka. Senin yanında esamimiz okunmaz. CAnım Ağabeyim..
Hasbelkader işte.
Ama yazacağım söz..
Elinden kelinden öptüm Ağabeyim..