- 419 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Allah takip etmeyi bırakır mı?
Yerli yapımlarda bazen öyle espriler(!) duyuyorum ki "Bunların senaristinin-yönetmeninin-oyuncusunun ayağı hiç mi camiye girmedi?" diye sormadan edemiyorum. Mesela; karakterlerden birisinin ahmak, diğerinin görece zeki tasarlandığı yapımlarda, ekürisinin yaptığı hatadan sonra sivri zekalımız şöyle diyebiliyor: "Allahım, yaratıyorsun, ama biraz da takip et!" Duyunca, her standart mü’min gibi, tüylerimin diken diken olduğu böylesi sözler %99’u müslüman olan bir milletin yerli yapımlarında nasıl yer buluyor?
Acayip. Hani, Vakı’a sûresinde, üslûbunda celal hissettiğiniz şöyle ayetler vardır: "Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa biz miyiz yaratan?" Fakat bu kadarcıktan belki o üslûbun tadı hissedilmez. Mezkûr ayetlerden bir kısmının daha meallerini alıntılayalım: "Şimdi ektiğinizi haber verin. Onu siz mi bitiriyorsunuz yoksa biz miyiz bitiren? (...) Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? Buluttan onu siz mi indirdiniz yoksa biz miyiz indiren? (...) Söyleyin şimdi tutuşturmakta olduğunuz ateşi. Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa biz miyiz yaratan?" İşte ben de buradaki üslûptan aldığım dersle sormak istiyorum:
"Bir an hizalarından şaşsalar kıyameti koparacak milyarlarca galaksiyi, o galaksilerdeki milyarlarca yıldızı, o yıldızlara tutunmuş milyarlarca gezegeni, kıldan ince ölçülerle döndüren siz misiniz, yoksa Allah mı döndüren? Vücudunuzdaki binlerce damarı, o damarların bağlandığı binlerce dokuyu, o dokulara bağlı binlerce hücreyi, saniyenin bindebiri hassaslıklarla idare eden siz misiniz, yoksa Allah mı idare eden? Evrendeki sayısız molekülü, o moleküllere bağlı sayısız atomu, o atomlara bağlı sayısız atomaltı parçacığı, anların da uzun geldiği zamansal aralıklarda gözeten siz misiniz, yoksa Allah mı gözeten? Neyinize güvenip böyle şeyler söyleyebiliyorsunuz?"
Bunları sormak isterim. Neden? Çünkü, hâşâ, Allah’a yapılan ’takip etmeme’ iftirasının ardında, kasıtlıysa kâfirane, değilse gâfilane, büyük bir cür’et vardır. ’Allah’ ne demek manasını kavrayamamak vardır. İslam’ın ’ilah’ tasavvurundan kopmuş bir ’yalnız başlangıçların ilahı’ vehmi vardır. Bu kafa ’big bang’i Allah’a verir de sonrasını "Saldım çayıra!" yapar. İnsanın yaratılışını Yaratıcıyla açıklar da hayatın devamı için daima gözetilmesi gereken yaratılışları ’Kendi kendine oluyor’a bağlar. Bunların varlık tasavvuru Allah’ı insana benzetmek üzerine kurguludur. Nasıl insan bir saati yapar, sonra bırakır, saat kendi kendine çalışmaya devam ederse; bunların tasavvuruna göre de; Allah evreni bir kerede yaratmış, sonra bırakmış, o kendi kendine çalışmaya devam etmektedir.
Bir saniye! Fakat? Fakat acaba ’ilah-evren’ ilişkisi ’saatçi-saat’ ilişkisinin birebir benzeri midir? Yani evrendeki sistem, saatte olduğu gibi, öncekinin aynısı ’tik-tak’lardan ibaret midir? Bu kadar tekdüze midir? Yoksa, kainat saatinin her zerresinde, saatçinin her an tekrar tekrar ’ilmi-iradesi-kudretiyle’ bizzat müdahalesini gerektiren, öncekinden apayrı/benzersiz, işler mi dönmektedir?
Oraya gelmeden bir Küçük Prens’e de uğrayalım istiyorum. Antoine de Saint-Exupéry’in tilkinin dilinden bize öğrettiği bir hakikate kulak verelim arzu ediyorum. Nedir o hakikat? Okuyanlar hemen anımsayacaklar: "Evcilleştirdiğin şeyden ebediyen sorumlu olursun." Evet. Hakikaten de, evcilleştirilmiş bir canlı, vahşi akranlarına kıyasla hayata tutunmakta daha ısrarsızdır. (Yahut buna ’körelmişlik’ diyelim.) Vahşi bir sığırı ormana bıraktığınızda, hatta çetin kış şartlarında bile, yazın sapasağlam bulabilirsiniz de; evcilleşmişini baharda bile yalnız bırakmaya korkarsınız. Peşine çoban takarsınız. Kafes kuşlarında durum daha da acıklıdır. Hasbelkader özgürlüğe kaçan evcil kuşların yaşam ömrü çok kısayken vahşi akranlarının, hatta bazen evcillerden daha da besili bir vücutla, senelerce hayata tutunduğu olur. Yani sanki evcilleşen hayvanlar daha da güçsüzleşir.
Hayvanların bu halinin bize öğrettiği önemli şeyler olduğunu düşünüyorum. Onlardan birisi kanaatimce şudur: Evcilleşmek muhtaçlığın artımıdır. Kim/neyi evcilleştirirse, kendisine, dolayısıyla bakıma daha muhtaç hale getirir. Bağımsızlığını kırar. Bu nedenle de tilkinin sözü hakikatin ta kendisidir: "Evcilleştirdiğin şeyden ebediyen sorumlu olursun." Zira onu artık ’kendi başına hayata tutunamaz’ hale getirirsin.
Peki, hayvanları bırakıp aslımızla yüzleşirsek, ya insanın ’evcilliği?’ Öyle ya! Bediüzzaman’ın da altını çizdiği şekilde, insanoğlu hayvanların en muhtacıdır, çünkü ihtiyaçlarının/düşmanlarının sayısı sonsuzdur. Hatta, yine sık kullandığı bir kıyaslama olarak, serçeden bile eksiktir hayvanî hayata tutunma anlamında. Mesela: Serçenin depresyonu yoktur. İşe girme telaşı yoktur. "Yarın ne yiyeceğim? Bayramda ne giyeceğim? Hanıma ne diyeceğim?" endişesi yoktur. İnsana dair birçok muhtaçlık serçenin dünyasına dahil değildir. Hani hadis-i şerifte de buyrulur: “Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül etseniz kuşlar gibi rızıklanırdınız. Onlar aç gider tok dönerler." Demek: Kuşların fıtratı hakiki tevekküle insandan daha müsaittir.
Buradan şuraya da sıçramak istiyorum: Aslında herşey muhtaçlıkları itibariyle Allah’ın evcilidir. Ne demek bu? Açayım: Madem ki; evcilleşme, vahşinin ihtiyaçlarını yalnız başına karşılayabilme yeteneklerinin köreltilip insanlara bağlanmasıdır. O halde herşey ’ilmi-iradesi-kudreti dışında karşılanan ihtiyaçları’ itibariyle Allah’a bağlıdır. Zaten ’Rab’ ism-i şerifi de bir parça bu manayı kasteder. Varlıkların yaratılış gayelerine doğru yürürlerken ihtiyaçlarının karşılanmasıdır Rububiyet. Terbiyenin içinde de bu mana vardır.
Bir çocuğun terbiye edilmesi insanlığının hakkını gelecekte verebilmesi içindir. Allah’ın mahlukatını terbiye etmesi de yaratılış gayelerinin hakkını verebilmeleri içindir. Ve, evet, biz Cenab-ı Hakkın ’Rububiyet’i itibariyle aslında evcil mahlukatıyız. Zaten onun haddini aşıp ’asileşebilecek’ mahlukatı vardır da ’vahşileşebilecek’ mahluku yoktur. Çünkü, Kur’an’da da buyrulduğu şekilde, kimse onun mülkünden çıkamaz. Yalnız kalamaz. Yalnızlığı kaldıramaz. Arızîlik Vacibü’l-Vücud’dan kaçmayı göze alamaz.
Çok dağıttım. Toparlamaya çalışayım: Biz, sığırın vahşisinden/evcilinden bahsedebiliyoruz, çünkü mülkümüz olmayan yerlerde yaşayan sığırlar var. Mülkümüz dışındaki mahlukatın sorumluluğunu almak zorunda değiliz. Onlar da bize muhtaç değil. Fakat birisi bu sorumluluğu almak zorunda. Zira canlıların muhtaçlığı değişmiyor. Yine rızık istiyor. Yine hayatta tutulması gerekiyor. Yine terbiyesinin, makamına göre, yapılması lazım. Arı, bir aslan yavrusu kadar annesiyle takılmıyor/avlanmıyor, ama görevini yapmada iki üniversite bitirmiş gibi başarılı. (Hatta daha başarılı.) Öğretmen gözükmese de eğitim var. Seçen görünmese de irade sahada. Sahibi görünmese de kudret iş görüyor. Hayatın ilim-irade-kudret yönlerini taşıyacak bir ’Rab’ ile mümkün bütün bunlar. Nereden biliyoruz? Zira fiilerin arkasındaki böylesi yükleri emanetçi canlıların kaldırması mümkün görünmüyor. Kuş beyinli güvercinin yuvasını ta nerelerden arayıp bulması kolay değil. İnsanoğlu bile yapamıyor bunu. GPS kullananlar hariç.
Hem daha da fazlası var. Bugün varlığın derinine inan bazı bilimadamları diyorlar ki: "Yapıtaşı dediğimiz herşey daha alt parçalara bölünüyor. ’Molekül’ diyoruz. Atom çıkıyor. ’Atom’ diyoruz. Proton çıkıyor. ’Proton’ diyoruz. Başka başka alt parçacıklar çıkıyor. Şu gidiş fenaya işaret. Herhalde herşeyin en altına indiğimizde madde diye birşey bulamayacağız. Bir yerden ötekine akan enerji dalgalarından ibaret olacak varlığımız."
İşin müslümancası: "Hayy’dan gelip Hu’ya gidiyoruz." Fakat bir kere değil. Her kere. Her an. İsm-i Kayyum penceresinden bakıldığında da gözüken bu: Her an yeniden yaratılıyoruz. Çünkü varlığımız arızî. Tıpkı aynadaki yansıma gibi. Kayyum olan Allah’ın ayakta tutmasıyla duruyoruz. Bıraktığı an yıkılırız. Hani, hikayedir, anlatılır: Bir şeyh müridlerine ism-i Kayyum’u anlatıyormuş. Çay dağıtan müridi de içinden diyormuş: "Nasıl Allah herşeyi her an ayakta tutar? Hiç mi uyumaz? Hiç mi dinlenmez?" Tam o sırada bir uyuklama gelmiş kendisine. Elindeki tepsiyi arkadaşlarının üzerine devirivermiş. Şeyh de dönüp demiş: "Bak, işte, eğer Allah bir an elini çekseydi, kainat da böyle birbirine girerdi!"
Hülasa: Arkadaşım, deistler büyük bir hata ediyorlar, çünkü ilim-irade-kudret üçlüsünün varlıkla alakası hiçbir an kesilmiyor. Ve Allah’ın mahlukatından bazılarını takip etmediğini iddia edenler de büyük bir halt yiyorlar. Çünkü, Allah’ın takip etmemesi ilahlığın kemaline yakışmadığı gibi, varlık onun takibi olmadan ayakta da duramaz.
Bir an bile duramaz. Var kalamaz. Hepimiz yaratamadığımız ihtiyaçlarımız itibariyle Allah’ın evcil mahlukatıyız. Samediyeti itibariyle, yani herşeyin ona muhtaç oluşu kaidesiyle, zaten ’evcil’ olmayan mahluku yok. Yaratılıp da ondan irtibatı kesilmiş hiçbirşey yok. Herşey devam ettirmesiyle var. Varlığıyla böyle anlar üzerinden yaratış ilişkisi kuran bir Allah’ın onları takip etmemesi mümkün mü? Yaratış ki ilgilerin en kuvvetlisidir. Allah hem varlığı yaratıp hem de ilgilenmiyor olabilir mi? Bu kadar da mı aklın yok senin? Sonra da "Ahmed niye kaba konuştu?" diyorsun. Asıl tokat atmadığıma teşekkür etmelisin. Hakediyorsun çünkü.
YORUMLAR
![avatar](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/148988.gif)
bir arkadaşımın annesi o kadar çok dua ediyormuş ki,
en çok ettiği dua da"
" Rabbim beni elden ayaktan düşürüp de kimseye muhtaç etme"ymiş
en sonunda yatalak düştü, ona da öf demeden bakan ben ateist evladı kaldı başında diyor..
şimdi zorlama bir yorumla eli ayağı ateist evladı olmuş demezsiniz sanırım..
bir de burada karşlıkvermiyorsa seni bir üst cennete yerleştirmek için duaları
duymuyordu diye verilen cevaplar var..
umarım z kuşağı camiden kurandan uzak kalır, arap dinine aldanmaz bizlerin aldandığı gibi..
saygılarımla..
esen kalınız.
![belkibirharfimben](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/209973.gif)
belkibirharfimben
![Yinsani](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/148988.gif)
Yinsani
herşey allah'tan der geçerler eni sonunda..
kötü bir şeyse şeytana suç atarlar,
iyi bir şeyse allah'a mal ederler.
ortada kaldıysa ahirette derler..
devletin dini olmaz der sanırım hz ali..
o yüzden camii imamlarınızın maaşını kesse devlet, kaçı devam eder acep imamlığa..?
böyle bir uygulama allah'tan mıdır,
şeytandan mıdır,
yoksa modern aklın; dini kendine mal ve mansıp için kullanmamaları için kim gerçek müslüman kim sahtekar ortaya çıkması için bir uygulaması mı olur..neden nafakalarını, cammi veya diğer tarikat müdavimleri toplayıp vermiyor imamlara müezzinlere..
ganimet olmasa cihata kaç müslüman gider?
keşke üstadım, herkes sizin gibi müslüman olsa yani ibrahim ethem gibi sarayı topu tüfeği malı sermayeyi bırakıp peygamber diyarına aşk için iman için gidiverse...
saygılarımla,
iyi geceler..
![belkibirharfimben](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/209973.gif)
belkibirharfimben
![Yinsani](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/148988.gif)
Yinsani
keşke sosyoloji bölümü okusanız( okudunuz mu emin de değilim) daha net anlaşabiliriz.
ben arayışımı bırakmam. arayışı bırakan insan ölü insandır veya put insandır..böyle olmamalıyız. islamda ve kuranda bulamadığımı gerçek modern yaşam kurallarınıi hukuk kurallarını islamın dışında bulabildim.
siz "lekim diniküm veliyediyn" dediğinizde zaten topluma ve sosyal bilime tüm kapıları kapatmış olmuyormusunuz? hal böyle olunca islamdan veya müslümandan millete ne fayda gelebilir?
o zaman yıllardır dile getirilen ve red edilen, islamın barış dini olduğu tezi de çöpe gidiyor. ki zaten müslüman ağırlıklı coğrafyalarda kargaşadan başka bir şey yok..
şöyle bir sonuç çılacak o zaman..
tarikat cemaat ve genel anlamda islam, tc ye kökünden karşı.
neyine karşı? bunu ben çözemedim tam olarak..
darül harp diyerekten her türlü kılığıa girmeleri dince zaten caiz. yani yolsuzluk hırsızlık adam kayırma, kendi dininden veya mezhebinden olmayanın malına canına kastetme sümen altı ederek caiz değil mi? işin derininde..
işte öncelikle çağı takip eden bireyin, milletin daha mesut ve birlik içinde yaşaması için de bu dinden kurtulunması gerekiyor..
bu yüzden benim sizi ikna etmem gerekiyor.
ben risale okurum, keşke siz de sosyoloji bölümü okusanız..
saygılarımla..
![belkibirharfimben](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/209973.gif)
belkibirharfimben
![avatar](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/141213.gif)
Gönül denizinde bizleri coşturup dalgasında her ferdin hissedeceği duygularını, düşüncelerini, dertlerini mısralarla ifade ettiğiniz ve bize sunduğunuz için sizi tebrikler ederim kardeşim,faydalı bir çalışma olmuş emeğinize sağlık takipteyim yeni eserlerinizi bizden esirgemeyin kardeşim Allah C.C.razı olsun selamlarımla.
![belkibirharfimben](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/209973.gif)