Futbol Çağımızın Deccalı Mi
-Bu haftaki maçlar çok heyecan verici. Sizin takımla oynayacağız bu hafta
-Doğru söylüyorsun. Sana göre ne olur skor?
-Sorduğun soruya bak. Dostuz ama maçta dostluk olmaz. Elbette bizim takım yenecek.
-Haklısın ama bence bizim takım yenecek.
-Var mısın iddiaya?
-Nesine?
-Bir takım elbisesine. Kim yenerse o alacak.
-Anlaştık.
Maç günü gelir. Trafik kitlenir, medya kanallarında gün boyu yorumlar yapılır, yaşam adeta durur. Hani desen ki taraftara, annen hastanede ölümcül durumda ve seni bekliyor, yine aklı fikri maçtadır. Ezan sesi çınlatır etrafı ama namaza gidilmez. Dillerde küfür eksik olmaz, sanki taraftarın arasında şeytansı provokatörler yer alır. Ellerine ne geçerse fırlatır yenilen takım. Adeta savaştan yenik çıkmış gibi yastadırlar. Yenen ise bir devleti fetih etmiş gibi kutlama peşindedir. İçkiler, kahkaha sesleri, arabalarla kornalar sokaklarda uykusuz bir gece geçirirler. Hatta ellerine geçen tabancayla ateş ederler sağa sola. Birçok kişiye bu atılan kurşunlar isabet edebilir, düşünmezler bile. Ölenler olur. Bu kişi belki çocuktur, belki yenilen takımı tutan bir taraftar bile değildir.
-Bizim takım yendi işte, ne zaman alacaksın benim takımımı.
-Ne takımı ulan! Yenildiğime mi üzüleyim parasızlığıma mı?
- Ben onu bunu bilmem. Sen söz verdin dostum. Bir iddiaya girdik ve alacaksın!
-Ben senin dostun falan değilim artık. Almazsam ne olur…
Belki bir bıçak ya da tabanca sesi çınlatır kulakları ve deler teni. Biri ölür mezara gider diğeri ise hapishaneye girer ve dostlukları bitiverir. Yuvalar yıkılmış, geride gözü yaşlı aileler bırakmışlardır…
Ömür çok değerli bir sermayedir değil mi? İnsanı bu kadar meşgul eden spor taraftarlığının özünde ne vardır? Bizi Allah’a koşturacak heyecanlar yerine niçin bu kadar basit bir olay bizi bu kadar etkileyebiliyor ki? Bunun cevabını hac vazifesini yaparken anlamıştım. Bende çılgın bir spor taraftarıydım. Takımımın maçlarını izler, her golde sesim dünyayı çınlatırdı. Oysa hacdayken, belli bir süre sonra ibadetin verdiği başka bir âlemi yaşamaya başlamıştım. İlgilerim kutsal mekânlardı. Kâbe’de ezan sesindeydi kulağım. O sesi duyar duymaz koşuyordum namaza. Namaz vaktini kaçırmak ve orada olamamaktı beni üzecek tek şey. Gözlerim Kâbe’de dilimde dualar, coşuyordum adeta o küçük görünen sonrada sonsuzluğuna şahit olduğum nurani karanlık renklere sahip Kâbe’de. Orada otuz gün kaldım. Takımımın ne sonuç aldığı beni ilgilendirmiyordu artık. Allah demişti ki, Deccalın giremeyeceği yerlerdir haramlar- Kâbe, Medine’de Hz. Muhammed’in(sav) kabri ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa. Deccal’ım Türkiye’de kalmıştı. Adeta mahşer provası oynanıyordu burada ve dünyanın her özelliği lanetlenmişti..
Şimdi yeniden vatanımdayım. Yine her şey futbol yaşadığımız gerçek içinde. Camiler değil, statlar doluyor. Sadece Cuma ve bayram günleri hatırlanıyor camiler ve insanlar birbirlerini ancak bu şekilde görerek hasret gideriyorlar böylece. Camiye gitmeyince kimse kimseyi tanımıyor. Kimse kimsenin derdinden haberdar değil. Kıl namazı ve hızlıca kaç oradan mesajıyla bitiveriyor cuma ve bayram namazlarını. Hutbelerde günün sorunlarına parmak basılmıyor. Namazlarda cemaat bilmediklerini imama soramıyor ve sorunlarını tartışamıyor. Kısacası ibadette ruh kalmamış. Sadece ayıplanırım ya da Allah’a karşı vicdanım rahat etsin diye geçiştirilen bir yer olmuş. Vakit namazlarında sadece emekliler var camilerde. Onlarsa, yaşı başı geçmiş, dünyadan vazgeçmek zorunda kalmış belki de evden kovulan ihtiyarlar…
Toplumda ahlaki çöküntü var. Herkes adaletini kendisi almak istiyor. Herkes heyecanını kendince yaşıyor. Kimse yan komşusunu merak etmiyor. Taraftarlık bir ortak alfabeye dönüştü adeta. Takımı için-vatanı için değil, ölmek isteyen bir nesil var şu anda. Yıllarca bölündü bu toplum kimseye bir faydası olamayan hiziplerle. Sağ-sol oldu. Alevi-Sünni oldu. Şimdi Türk-Kürt oldu. Aynı takımdaysa bu karşıt fikirli kişiler dost oldu statta. Sonra sokağa çıktı yeniden başka bir amaç için savaştı. Yıllarca ülkemizde Deccal başka bir isimle yaşadı. İmanımızı çaldı. Çalmaya da devam ediyor.
Lütfen inandığımız dinimizin mucize kitabı olan Kur’anı anlayarak, tefsiriyle çok okuyalım. Neye inandığımızın alfabesini öğrenelim. Bu kâinat Allah’ın, ölümlülerin değil, Deccal’ların ise asla. Bizim başımıza ne geldiyse millet olarak cahillikten, bize yapılan dayanılmaz ve dayatılan işkencelere karşı susmaktan geldi.
Futbol hayatımızda olmazsa olmaz olmamalı kısacası… Önce iş, aş, aile, ibadet sonra futbol… Selam ve saygılarımla.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Her ne kadar günümüzde bir çok insan, sporcusundan, antrenörüne, kadar ekmek yiyorsa da futboldan, artık bazı şeylerden gına gelmeye başladı futboldan dolayı... Televizyonlarda sabahlara kadar pozisyon tartışıyor arkadaşlar ve bundan da eşek yükü ile para kazanıyorlar, yazık çok yazık. Hakeza yabancı futbolculara dünya kadar döviz ödeniyor ülke kaynaklarından. Eskiden ben de fanatiktim, ama şimdi zerre ilgimi çekmiyor kim şampiyon olmuş, olmamış. Memleketin futboldan çok daha önemli meseleleri var. İnsanlar birbirine silah bıçak çekiyor, neymiş o başka takımdanmış bu başka takımdan. Ölmeye ölmeye ölmeye geldik diye bir tezahüratı kabul etmiyorum ben, hangi takım olursa olsun. İnsan vatanı ve dini için ölür ancak. Küfür zaten almış başını gidiyor. Maç seyredelim derken insanlar günah üstüne günah fiilleri işliyorlar. Yazık çok yazık kafasını sürekli futbol ile meşgul edip de hayatı sadece futboldan ibaret sananlara... Güzel bir yazı kutlarım...