- 338 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Baba
Baba
’’Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar, aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.’’
Cemal Süreya
İnsanın hayatında öyle anlar vardır ki, tarifi kolay kolay yapılamaz. Bu bazen daha beş dakika önce konuştuğun en yakınının yokluğudur, bazen de uzun zamandır görmediğin ama özlemini duyduğun sevdiğinin yokluğudur.Her ikisinin de ölümü ağır gelir yüreklere. Hele ki, üzerinde yılların özlemi var ise ve bu acı haberi sevdiklerinden kilometrelerce uzakta bir başınayken aldıysan senden daha güç durumda olanı yoktur dünyada.
Acını paylaşabileceğin kimse yoktur yanında. Soğuk duvarlara ağlar durursun saatlerce. Sonra apar topar bir bilinmeze doğru yola çıkarsın. Ayakların geri geri gider. Sen mi onları taşırsın,yoksa onlar mı seni taşır bilinmez. Gözyaşların sel olur ama sen farkına varmazsın bile.Her zaman gidip geldiğin yol daha bir uzamıştır. En sevdiğini, en değer verdiğini son bir kez görmeden kaybetmenin acısı vardır yüreğinde. Acabalar sarar beynini o an?Ama bunların hiçbir önemi kalmamıştır artık. Çünkü senin için en uzun ve en karanlık gece başlamıştır bile. O kadar uzundur ki o gece, şeb-i yelda utanır ben uzun geceyim demekten. Öyle ki saatler geçmek bilmez, sabah olmaz bir türlü.
Hoş, sabah olsa ne olacak diye bir düşünce belirir kafanda. Haklısındır ama çaresizlikten bir şey gelmez elinden. En uzun gecenin ardından en acı sabaha uyanacaksın. Gözlerin kan çanağına dönmüştür uykusuzluktan, ağlamaktan. Yılların yorgunluğu okunur gözlerinden. Anılar bir film şeridi gibi gözünün önünden geçer ve yüreğin sıkışır bir köşede. Ağlamak, sadece ağlamak istersin o an. Ama onu bile çok görürler sana. Ağlamaman gerektiğini kafana çivi gibi çakarlar. Sen güçlü olmalısın mesajını verirler o halde bile. İki arada bir derede kalırsın. En sevdiğine hasret olmanın acısı daha bir sızlatır yüreğini. Keşkeler, pişmanlıklar sarar düşüncelerini. Oysa ne çare, her şey bir anda olup bitmiş ve geriye ölümün o soğuk yüzüyle, hasretin verdiği acı bir tablo kalmıştır sadece. Yıllar, yıllar geçse de unutulmaz o soğukluk ve acı. Zaman hiçbir şeyi unutturamaz insana zaten, sadece acını hafifletir ve o acıyla yaşamayı öğrenirsin her an, her dakika. Biz buna ölümün sessiz yüzü diyoruz. Çaresizsin ama elinden bir şey gelmiyor kabullenmekten başka.
Bu düşünceler içinde bir ceset gibi dolanırsın ortalıkta. Her kafadan bir ses çıkar, sen hiçbir şey anlamazsın. Sırtını dayadığın o çınara veda vakti gelmiştir artık.Şöyle eğilip yanına son bir kez sarılıp dertleşmek istersin. Ama bunun için kimselerin olmadığı bir köşe bulamazsın. Gözyaşlarınla baş başa kalır, sessizce seyredersin olan biteni. Senin dışında herkeste bir telaş vardır. Nedir bu telaş, bu acele diye sorar durursun kendine cevabını bİlmeden. Sonra şairin mısraları yetişir imdadına:
’’Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.’’(N.Fazıl Kısakürek)
...
Mısralar dolanır dilinde durmadan, kabullenmen gerektiğini anlarsın. Ama kabullenir misin, işte orası bilinmez. Sen bu düşüncelerin içinden kaybolmuşken ’’emanet’’ hazır olmuştur bile. Artık emaneti yerine teslim etme vaktinin geldiğinin hissedersin. Etlerini lime lime ediyorlarmış gibi gelir sana. İçinden bir şeyler kopar gider, hem de ta en derinden. O an farkına varırsın, canından çok sevdiğin ’’can’’ının üzerine durmadan toprak attıklarını. Sanki çıkmak isterse bile çıkamasın diye durmadan atarlar. Elin kolun tutup gözyaşların da fırsat verirse bir iki kürek de sen toprak
atarsın o en sevdiğinin üstüne. Hiçbir şeyin anlamı yoktur o an senin için. Etrafın her zamankinden daha kalabalıktır. Hissetmezsin seni varlığıyla sarıp sarmalayan çınarın yokluğunu. Emanet teslim edilince ait olduğu yere, herkesi bir telaş sarar yeniden ve adımlamaya başlarlar geldikleri yolları. Yüzlerde görevini yapmanın sevinciyle ölümün soğukluğu sezilir.
İşte o vakit, yüzlerdeki soğukluk yalnızlığını hissettirir sana. Giderken iğne atsan düşmeyecek dediğin kalabalık dönüşte tarumar olmuş, çil yavrusu gibi dağılmıştır dört bir yana. Adımlar bir bir uzaklaşır senden.Yağan yağmura karışır gözyaşların ve evine gidersin ürkek adımlarla. Gözler birden sana çevrilir.Evin direği baban, atan yoktur artık. Tüm yük senin omuzlarındadır. Bu ağır sorumluluğa ne hazırsındır ne de alışkın. Ama hayat işte bazen seçim şansı sunmuyor insana. Hiç ummadığın anda yenilen bir gole benzetiyorum, insanı ansızın yakalayan acı olayları. Öyle zamanlarda hayat yediğin golün şokunu unutup ayağa kalkman gerektiğini hatırlatır sana. Ya ayağa kalkıp mücadele edeceksin ya da yeni goller yemeye devam edeceksin. Hayat çok acımasız öyle değil mi? Daha acını bile yaşamadan mücadeleye başlarsın,başlamak zorundasın. Çünkü acısıyla tatlısıyla hayat devam ediyor. Üstelik senin kolun kanadın kırıkken uçmanı beklercesine.
Sonuç olarak değerli dostlar, dünya var olduğundan beri ölüm de var. Hiç ummadığın anda, beklemediğin bir zamanda karşına çıkıyor hem de. Ve en sevdiklerimizi bizden söküp alıyor. Kelimeler boğazımızda düğümlenip kalıyor o zaman içimizi yakarcasına. Ama kaybettiğimiz ister uzak olsun, ister yakınımız olsun bizi derinden sarsıyor. Geriye onlarla yaşadığımız üç beş tatlı hatıra ve yapamadıklarımız kalıyor. Onun için herkes yanındakine, sevdiğine,değer verdiğine sanki bir daha görmeyecekmiş gibi bakmalı, sevmeli ve değer vermeli şu ölümlü dünyada.Pişmanlıklar, keşkeler sarmamalı hiçbir zaman dilimizi. Herkes sevdiğinin hayattayken bilmeli değerini. Bu bazen bir baba olur arkanızda dağ gibi duran, bazen bir ana olur merhamet timsali, bazen bir eş olur hayatını paylaştığın. Ölüm sizden uzak olsun diyemiyorum, çünkü mutlak sondur ölüm. Her nefis ölümü tadacaktır elbette. Ama en azından acınız hafif olsun, yüreğinizde pişmanlıklarınız, keşkeleriniz olmasın hiçbir vakit. Kim bilir o zaman ölüm bile güzel gelir insana. Hoşça bakın zatınıza.
Necati Dilek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.