- 818 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Kitabım Geldi
İki gün önce kuşluk vakti telefonum çaldı.
Arayan can dostum, kel’im, Ağabeyim Bedri Tokul’du. Ev adresimi istedi. Koca Kurt’un herhalde bir düşündüğü var dedim. Verdim adresi.
Bu sabah gene kuşluk vakti falan sitemizin güvenliğinden aradılar “PTT kargon var” diye. Kargodan bir kitap çıktı. İsmi “DÖRT DÜĞME”, yazarı Bedri Tokul. İmzalı. Hazine değerinde.
Çocuklar gibi nasıl sevindim, nasıl sevindim anlatamam. Gözlerim doldu, boğazım düğümlendi.. Hep sen mi duygulanacak, ağlamaklı olacaksın CAN DOST. Ne kadar teşekkür etsem azdır..
Başladım okumaya.. BALDAN DAMLALAR..
Ne demişler kısmı var. Yenge demiş ki:
EŞİM:
Geçersin bilgisayarın başına; ne yazarsın bilmem. Bildiğim bir şey var. Sen beni seversin. O da bana yeter zaten.. (Şu arılığa, şu duruluğa bakar mısınız? Anadolu insanımız bu işte..)
PC ‘Cİ OSMAN:
Ben olmasaydım sen bu kitabı zor ortaya çıkarırdın. Ama hakkım sana helal olsun Bedri amcacığım.
Kitabın girişindeki ÖN SÖZ yazısını buraya almak istiyorum (o bile müthiş güzellikte):
ÖN SÖZ
Öğretmenim yanına çağırdı:
“Bu Yaşar Kemal’in –İnce Memed- romanı. Bunu oku. Ne anladıysan yaz getir.”
Derslerimi bitirdikten sonra okuyordum. Çok gece ışık söndürülüp yatıldıktan sonra da, evimizin penceresinden sızan sokak lambasının ışığında okumaya devam ettim. Bitirdim.
Ne anladığımı yazdım:
“Neden İnce Memed Abdi Ağayı öldüremedi ki? Neden Abdi Ağa var?
Neden Abdi Ağalar var?”
Öğretmenim:
“Başka şeyler oku. Okumaya devam et. Okuduklarını bana anlat:
Anlattım.
“Hazreti Ali’nin KAN KALESİ CENGİ ni okudum. Babam dedeme okuyormuş. Evde başka kitap yok ki öğretmenim”
Güldü.
Kitaplar verdi.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın; OTUZ BEŞ YAŞ,
Necip Fazıl Kısakürek’in; SAKARYA TÜRKÜSÜ,
Faruk Nafiz Çamlıbel’in; HAN DUVARLARI şiirlerini ezberletti bana.”
“Şimdi de yazacaksın. Ne istiyorsan yaz.
Hayat bu nelere alışmadık ki?
Gama, kaygıya kedere
Yalın ayak, beş parasız gezmeye
İşin en kötüsü de sevip de sevilmemeye
Güldü:
“Sen aşıksın oğlum. Daha çok erken. Ama aşk bu. Ne zaman, nasıl geleceği belli olmaz. Gelince de kimini mecnun eder, dağlara salar. Kimini lal eder, dilini kurutur. Kiminin de elinden tutar. Dört mevsimi yaz eder.”
Okul bitti.
İmtihanını kazandığım okula başladım. (O zaman-sınav- kelimesi de yoktu.)
Mezun oldum. Geldim. Öğretmenimin elini öptüm.
Sevindi.
“Artık ekmeğimi buldum diye, okumayı, yazmayıbırakma. Yüksekleri de oku.”
Dediğini de yaptım.
Yıllar sonra iki fakülteden aldığım diplomalarım elimde, Öğretmenime koştum. Ölmüştü.
Sahiller, ormanlar, çay bahçeleri, benim için kitapçılardı artık.
Okumak ekmekti, suydu.
Maaşımın dişe dokunur bir bölümüyle kitap alıyordum. Yazmak mı?
O öğretmenimin emriydi:
Duygulandım. Duyguları yazdım.
Dinledim dinlediklerimi yazdım.
Güldüm. Gülmeleri yazdım.
Ağladım. Ağlamaları yazdım.
Sevdim. Sevmeleri yazdım.
Hayaller kurdum. Yaşanmış gibi yazdım.
Ve… en önemlisi de yaşadıklarımı yazdım.
Yazdıklarım benim birer evladım. Yüreğimin sesi, gözümün nuru, kalemimin izi”
Günlerden bir gün, o günün yirmi dört saatinden her hangi bir saat. O saatin her hangi bir dakikası. Verilen nefes, bir daha alınamayacak…
Üç evlat, dört torundan sonra en kıymetli hazinem bu yazdıklarım. Okuyun beni…
Saygılarımla.
Bedri Tokul
**
Okuyacağız elbet..
Sen yaz yeter ki..
Elinden ve kelinden öpüyorum CAN DOSTUM, AĞABEYİM..
Suat Zobu
.
YORUMLAR
Ne güzel yazdıklarını hayatta ilmek ilmek süzdüklerini, sevinçlerini, hüzünlerini, dostluklarınız, sevdalarını bir kayıt altına alıp kitaplaştırmak... Ne güzel bir dosttan imzalı kitabını almak... Kutlarım yürekten Bedri Hocam ve Suat Zobu kardeşi tabi ki...
Ahmet Zeytinci tarafından 9/28/2019 3:42:35 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ahmet Zeytinci tarafından 9/28/2019 3:43:15 PM zamanında düzenlenmiştir.