- 750 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE'DE SOSYAL ÇÖZÜLME TEHLİKESİ OLARAK ALEVİ/SÜNNÎ AYRILIĞI
’’Sosyal çözülme’’ kavramı, ’’Sosyal bütünleşme’’nin zıttını teşkil eden bir kavramdır. Bir ülkede sosyal bütünleşmeyi sağlayan şartlarda bozulma başladığı zaman, sosyal özülme de başlar. Bundan ötürür sosyal çözülmeyi anlayabilmenin yolu sosyal bütünleşmeyi anlamaktır.
Sosyal bütünleşme, ’’işleyiş bütünleşmesi’’ ve ’’mana etrafında bütünleşme’’ olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar. Diğer bütünleşme tipleri, bu iki tipin tali şekilleri olarak kabul edilebilir.
’’İşleyiş bütünleşme’’nin sadece iş bölümü olarak anlaşılması doğru değildir. Çünkü işleyiş bütünleşmesi başka bir ifade ile de fonksiyonel bütünleşme bir ülkede faaliyet dallarının birbirini tamamlamasına ilaveten, devletin kararları ile halkın bu kararlara uyma temayüllerinin, kanunların birbirini işleyişlerini zorlaştırmayacak şekilde gayelerinin, cemiyeti bir işleyen bütün haline getirmek üzere bütünleşmesidir.. Bir ülkede, herhangi bir kanun, halkın tüketici olarak korunmasını öngören hükümlere sahip olduğu halde, başka bir kanun tüketiciyi sömürenlerin cezasını çok hafif bir şekilde tesbit ediyorsa, o ülkede hukuk işleyiş bütünleşmesi yok demektir. Aynı şekilde, devletin planlama otoritelerinin aldığı kararlara mesela vasat kabiliyetli çocukların ara insan gücü olarak yetiştirilmeleri şeklindeki bir karara ve vasat kabiliyetli çocuklarına yüksek tahsil yaptırmaya gayret ediyorsa, planların uygulanmasında güçlük çıkar. Böyle bir ülkede işleyiş bütünleşmesinin varlığı söz konusu edilemez.
İşleyiş bütünleşmesi aynı zamanda temel şahsiyet tipinin, ülkenin her yerinde aynı olmasını zaruri kılar. Bilindiği gibi temel şahsiyet, her cemiyetin kendi değerlerine göre tayin edilmiş ’’iyi’’ ve ’’doğru’’ standartlarına uygun düşen asgari müştereklerde, birbirinin aynı olan, yaygın bir şahsiyet tipidir. Bu tipin teşekkülünde temel kuvvetler ve iç güdüler değil, kültürün yarattığı normlar etkili olur. Hatta bazı kültürlerde iç güdüleri yenmeyi emreden değer hükümleri, temel şahsiyeti tayin eder.
Temel şahsiyet , şahsiyetin bölgeye, dile ve renge göre değişmeyen yaygın alt bölümüdür. Bu bölümün üzerinde şahsiyetin değişken bir karakter taşıyan bir üst bölümü vardır ki, nisbeten kapalı cemaat hayatı oluşturan yerleşme noktalarına sahip ayrı ayrı bölgelerin mevcut olduğu ülkelerde, bölgeden bölgeye, derinin rengine göre oluşmuş kastvari ayrımların göze çarptığı memleketlerde ayrı renk gruplarının birinden öbürüne ve her grupta bunların alt orta ve yukarı sınıflarından her birine göre farklı özellikler taşır.
Hemen her ülkede , temel şahsiyeti oluşturan müşterek/genel karakterler, dinin şekillendirdiği değerlere göre teşekkül eden örf ve adetlerin etkisini yansıtır. Ne var ki değerlerin anlaşılması bölge farklarına olduğu kadar, her bölgedeki çeşitli inanç gruplarının bu değerleri anlayış farklarına göre de farklı üst şahsiyet tabakalarının oluşmasına yol açabilir., İşte bu üst tabakayı meydana getiren yorumlar ne kadar saptırılmış değer anlayışlarına dayanır hale gelmişse, temel şahsiyetin yaygınlık özelliği o kadar tehlikeye girer. Çünkü anlayış farkları o kadar büyür ki , bu farklı anlayışların müşterek bir temele oturtulması artık imkansız hale gelir. Bu da asgari müştereklerden mahrum olmaktan kaynaklanan bir sosyal çözülme durumunu ortaya çıkmasına yol açar. Mesela bir kültürün kadına saygı değer hükmü , çeşitli gruplar tarafından o türlü zıt yorumlara tabi tutulabilir ki , bu yorumlara dayana grupları hepsi de aynı değere dayandıklarını zannetmelerine rağmen her iki taraf da temel değeri çarpıttıklarının farkına varmaz hale gelmiş olabilirler. Eğer kadına saygı değer hükmünü bir grup onu eve haps ederek evde oturtmak , aşırı ölçüde kapatmak ve böylece ona saygınlık kazandırdığını zannetmek hatasını işleyerek yorumluyorsa , diğer bir grup ise müstehcen filmlerin sex sahnelerindeki gibi çırılçıplak görünmesini hürriyet olarak algılıyorsa her ikisi de kadınla ve kadın haklarıyla ilgili değerleri çarpıtma da musammaha hudutlarını aşmış bulunmaktadır.Müşterek bir çarpıtmanın sahipliğinde de bulunurlar.
Buraya kadar belirttiğimiz genel mülahazalar aslı yorumun , Alevi / Sünni ayrılığını ilgilendiren ayrıntılar değildir.Fakat bu genel izahlar herhangi bir kültürün müşterek zeminini oluşturan değerlerinin yanlış algılanmasıyla, sosyal bütünleşmeyi sağlamaya yarayan temel şahsiyetin nasıl tek temel olmaktan çıkarılıp sosyal sosyal çözülmeye yol açabildiğini göstermektedir.
Şimdi konunu eğilimli düşüncesinden bahis edebiliriz.
Kökleri çok eski tarihlere dayanan Alevi, Sünni ayrılığının izahlar halinde ele alınması iki grubun ikisininde İslami değerlerin yozlaştırılması neticesinde ortaya çıktığı ifade edilebilir. Bundan ötürü hiç bir grubun, öbürüne karşılık üstünlük iddi ası güderek onu her açıdan kendine benzetmesiyle , temel şahsiyet tipini kendi yorumlarına göre tayin edip , böylece sosyal bütünleşmeyi sağlayabilmesi mümkün değildir.
İLK ÖNCE İKİ SORU CEVAPLANMALIDIR?
1) Türkiye laik bir ülke olduğuna göre İslami değerleri yozlaştıran gerek Alevi gerek Sünni vatandaşlarımızı kendi inançlarında serbest bırakmalı değil miyiz?
2) Türk olmaları bu iki grubun bütünleşmesi için yeterli değil midir ki, müşterek İslami değerler anlayışı açısından da kimlikte aynı vatandaşlığı taşıdığımız halde dinsel olarak vatandaşlık sorusunu demokrasi kavramında tercih ederler mi?
EMİNE SEZEK AKBAŞ
26/09/2019 perşembe
YORUMLAR
İLK ÖNCE İKİ SORU CEVAPLANMALIDIR?
1) Türkiye laik bir ülke olduğuna göre İslami değerleri yozlaştıran gerek Alevi gerek Sünni vatandaşlarımızı kendi inançlarında serbest bırakmalı değil miyiz?
2) Türk olmaları bu iki grubun bütünleşmesi için yeterli değil midir ki, müşterek İslami değerler anlayışı açısından da kimlikte aynı vatandaşlığı taşıdığımız halde dinsel olarak vatandaşlık sorusunu demokrasi kavramında tercih ederler mi?
Güne taşınan önemli ve güzel bir konu. Bilmiyorum, kimin başına geliyor ayrım ve ayrışma ilk önce bunu kınarım. İnsana insani değer vermeyenler de vardır da, bir toplumun bütünlüğü veya ülke bütünlüğünü bir arada tutan esas isim "İSLAM"dır. Mezhepler ise birbirini itici yaptırımlar sergileyebiliyor. Sadece Türk olmaları değil, Ne Mutlu Türküz. Fakat bütün ilkeleri ayrıştıran zihniyetlerin bu zamanında, parçalanmışsa insanlık, önce insan olmak önemli, insan olduğunu hatırlamak önemli, ilkelerde ve dinimiz olan İslamda ayrımcı olmamak önemli. Her bir ilke sadece bir başlık altında bir kitap değildir. İlkeler bir bütündür, işte bunları ayrıştırmamak, sen şusun sen busun demeden Türk olmaktır.
Güzel, manidar ve anlamlı yazı örneğiydi eseriniz.
Saygı Selamlar
Türk Kızı(Emine Sezek Akb
İslami değerlerle bağdaşmayan bir laiklik ancak çarpıtılmış bir laiklik anlayışı olabileceğini TÜRK töresinin dahi İslami esaslara uygun olduğunu , bu itibarla İSLAMIN hakikatinden uzaklaşmanın, Türklükten de uzaklaşma olacağını ,Türklük şuurunun kültür meselesi ,Türklük ise biyolojik özellik olduğunu anlatabilirim. Emine Sezek Akbaş