- 999 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Erzincan Yöresi Alevileri
Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nden sınıf arkadaşım olan Sayın Dr Filiz Kırbaşoğlu’nun yazdığı “Erzincan Yöresi Alevileri İnanç Sistemleri Dinsel Geleneksel Yaşam Tarzları” adlı kitabı elime geçti. Öncelikle kitabı imzalayarak adıma gönderen Sevgili arkadaşım Dr Filiz Kırbaşoğlu’na çok teşekkür ediyorum.
Kitap, Zafer Yayınevi tarafından Mayıs 2019 yılında Erzurum’da Zafer Medya Matbaası’nda basılmış. Birinci hamur kuşe kâğıt olduğundan çok kaliteli bir basımı var. Eser, resimlerle de bol bol desteklenmiş. Tamamen Erzincan Yöresi’nde yaşayan Alevilerin geleneklerini, yaşam ve inanç biçimlerini anlatıyor.
Dr Filiz Kırbaşoğlu, eseri hazırlarken belgelerden olduğu gibi canlı kaynaklardan da faydalanmış. Bu alanda birçok kişi ile konuşmuş. Alevilerin önde gelen insanlarıyla, onlar için büyük değer taşıyan dedeleriyle yüz yüze görüşmüş ve röportajlar yaparak eserine kaynak oluşturmuş.
Eser, 2 Bölümden oluşuyor. 432 sayfadan ibaret.
Giriş bölümünde “Alevilik nedir?”, “Nasıl olmalıdır?”, “Alevilik İsmi nereden geliyor?”, “Rotası”, “Anadolu’ya Gelmesi”, “Yayılması”, “Bektaşilik” ve “Kızılbaşlık” bölümleri yer alıyor.
Birinci Bölümde “Cem”, “Cem Evleri”, “Mürşid”, “Pir”, “Dede”, “Rehber”, “Erzincan’daki Dedeler-Hocalar”, “Müsahiplik”, “Dört Kapı Kırk Makam”, “Üç Sünnet Yedi Farz”, “Muharrem Ayı-Aşure”, “Ocaklar”, “Bayramlar”, “Ramazan”, “Oruç”, “Abdest Anlayışı”, “Namaz” gibi konulara yer veriyor.
İkinci Bölümdeise: “Geçiş Dönemleri”, “Geleneksel İnanışlar”,” Dua-Beddua”,” Kılık –Kıyafet”, “Sayılar”, “Alevilikte İnsana Bakış” “Kadın”, “Çocuk Yetiştirme”, “Alevilerin Atatürk’e Bakışı”, “Sanat”, “Rivayet-Efsane-Masal”, “Alevilere Yöneltilen Eleştiriler” bölümleri yer alıyor. Son kısım Ekler bölümü olarak ayrılmış.
Filiz Kırbaşoğlu, eserin önsözünde “Erzincan Üniversitesi’ne geçeceğim zaman, Erzincan’da yaşayan Alevilerle ilgili bir çalışma olmadığını görünce bu kitabı hazırlamaya karar verdim.
Alevilikle ilgili bir çalışma yapmak istememin en büyük sebebi ise Aleviliğin eski Türk kültürünün izlerini taşıdığına olan inancımdı. Bu çalışmamla hem bu izleri sürmeyi; hem de Erzincan’da yaşayan Alevileri, yakından tanıyıp bilim dünyasına tanıtmayı amaçlıyordum.
Erzincan’daki Alevilerin inanç sistemleri nasıldır? Nasıl ibadet eder, günlük hayatlarını nasıl yaşarlar? Gelenekleri, duyguları, düşünceleri ne şekildedir? Hazırlanan bu kitabın bütün bu konulara ışık tutmasına çalışılmıştır.”diyor.
Görüldüğü gibi Dr Filiz Kırbaşoğlu, ciddi bir gayret ve bilimsel bir çalışma ile bu eserine hayat vermiştir. Eserini meydana getirebilmek için usanmamış, bıkmamış, aylarca, yıllarca ev ev, köy köy, şahıs şahıs gezerek malzeme toplamıştır. Zira bu anlayış, edebiyat alanında çok önemlidir. “Gitmediğin yer senin değildir” derler. Önsözde de belirtildiği gibi “İnsan, bilmediğinin düşmanıdır.” Bilgiye ulaşmazsan, bilgiye gitmezsen karanlıkta kalırsın ve asla dünyan aydınlanmaz. Kulaktan dolma bilgilerle de bir yere varılamayacağına göre, en güzeli bilginin kaynağına ulaşmaktır. Yazar da bu yola başvurmuştur.
“Aleviliğin Ali taraftarı olduğunu, Ali’ye bend olmak, Ali’nin yolunu sürmek demek olduğunu” belirten Kırbaşoğlu, aynı zamanda “Aleviliğin bir kültür, bir inanç olduğunu söyleyerek, insanlığın özü olduğunu” anlatıyor.
“Aleviliğin aslı Kur’an’la başlar. Alevilik inancı Allah’a kul, habibi Muhammet Mustafa’ya ümmet, Aliyü’l-Veliyullah’a talip, soyuna taraf olmak, ehlibeyti sevmektir. Hz Ali’nin Hz Muhammet’in vekili, halifesi, imamet kapısının başı, velayet kapısının şahı olduğuna inanmak, Ali evinin İslam-tasavvufi inancı ile hareket etmektir. Hz Ali’nin adaletinden, onun insani değerlerinden ayrılmayıp yüreği insan sevgisiyle dolu olarak bütün canlıların hak ve hukukuna saygı duymaktır.”diyor. (sayfa 15)
“Alevilik, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmamak, bütün inançlara saygı ve hoşgörüyle bakmaktır. Sevgi, hoşgörü, paylaşım duygularıyla hareket ederek kinden, kibirden, kötü duygu ve davranışlardan uzak olmaktır.
Emeği kutsal bilip ilim, irfan ve marifet sahibi bir toplum yaratmak için çalışmak, insana ve insanlığa hizmet etmeyi ilke edinmektir. Hakk’ı insanda, insanı da Hak’ta görüp Hz Ali soyuna dost olana dost olmak, düşman olandan uzak durmaktır. Zalimin zulmüne karşı mazlumun yanında yer almaktır.” diye devam ediyor.(Sayfa 16)
Eserde,”Alevi Nasıl Olmalıdır?” bölümünde “Her Alevi-Bektaşi eline, beline, diline sahip olmak zorundadır. Adam öldürmemek, yaralamamak, dövmemek, hırsızlık yapmamak, güveni kötüye kullanmamak, kimsenin malını gasp etmemek, başkalarının hakkına tecavüzü kapsayan her türlü işten sakınmak, elini hangi koşullar içinde olursa olsun kötülüğe uzatmamak, yalan söylememek, yalan şahadette bulunmamak, sövmemek, başkalarını gıyabında çekiştirmemek, ayıp ve çirkin konuşmamak, ırz ve namusa saldırmamak, zina yapmamak, sarkıntılıkta bulunmamak, tüm kadınlara bacı gözüyle bakmak.” şeklinde anlatıyor. (Sayfa 16)
Alevilikteki en büyük gayenin “İncinsen de incitme”anlayışı olduğu belirtiliyor. (sayfa 17)
Eserde, Alevilerin Osmanlı Döneminden sonra da uzun süre mahkemelere gitmedikleri, kendi sorunlarını, kendi içlerinde Cem evlerinde uzlaşı yoluyla hallettikleri belirtiliyor. Bu da insanların sevgi, saygı ve hoşgörü yoluyla tüm sorunları çözeceği, halledemeyecekleri bir şey olmadığını ortaya koyuyor.
Cem töreninin çok eskiye dayandığı, Cem töreninin kaynağının Kırklar Meclisi olduğu belirtiliyor. “Hz Muhammet, Cebrail’in kılavuzluğunda Miraca gider. Allah’la doksan bin kelam danışırlar. Geri döndüğünde Cebrail vasıtasıyla Kırklar Meclisine de uğraması söylenir. Hz Muhammed, Kırklar Meclisi’ne gider. Kapıyı çalar. Peygamber olduğunu söyleyince içeridekiler bir ünvanla girmesine izin vermezler. Cebrail tekrar gitmesini söyler. Yine almazlar. Üçüncüsünde Cebrail’e Allah’tan bir nida gelir. Cebrail der ki: “Ya Muhammed, o kapıya git, peygamberliğini söyleme. Ben, fakir, fukara, yetim bir insanım, de” Tekrar gider, fakir fukara olduğunu söyleyince içeri alırlar. Gelen üzüm tanesini Hz Muhammed’e verirler. O da kırka böler. Üzüm suyunu içerler. Semah dönerler. Hz Muhammed de bu semaha katılır. İşte cemin bu Kırklar Ceminden kaldığına inanılır.” (Sayfa 23)
Alevilikte kul hakkı çok önemlidir. Ceme giderken aile fertleri ve komşularla barışık olunmalıdır. Eş ve çocuklar birbirlerine dargın, küskün olmamalıdır. Önce aile içinde rızalık alınması gerekir. Komşu hakkı da çok önemlidir. Komşuların da rızası alınmalıdır. Küslük, dargınlık varsa Cem başlamadan bunlar barıştırılır. Dede, herkese sorar. Der ki “Birbirinizden razı mısınız? Birbirinizde haklarınız var mı?” Çünkü ceme kesinlikle dargın olarak başlanmaz. Kimse, ceme düşmanca duygularla girmez. Eğer küskünler o gün orada barışmazlarsa dede onları cemden çıkarmak zorundadır.
Hatta herhangi bir canlıyı incitmişse, ne olursa olsun onun gönlünü de almalıdır. Bir cem sırasında dede kul hakkıyla ilgili sorusunu sorar. Topluluktan biri kalkıp der ki: “Ben, geçerken komşunun köpeğini bana havladı diye taşladım.” Bunun üzerine dede: “Kalkıp gideceksin, o köpekten özür dileyeceksin” der ve iki şahitle birlikte gönderir. (sayfa 26-27)
“Cemlerin amacı insanların kaynaşmasını, birlik ve beraberlik içinde olunmasını sağlamaktır.”
“Cemler, genelde perşembeyi cumaya bağlayan günlerde yapılır. Perşembenin bir bölümü ve Cuma mübarek gün sayılmıştır. Ceme en güzel ve en temiz elbiseler giyilerek gidilir. Abdestsiz gidilmez. Genelde eller göğüse götürülür. Allah’ım sen yaratıcısın, ben de yaratılmışım. Sen halıksın, ben mahlûkum. Dilimle ikrar ettim, kalbimle tasdik ettim, anlamındadır. Yani kabullenmedir. Başını secdeye koyan can, başım ile yolum ile benim değil seninim. Başım ile malım ile Hak meydanındayım, demek istemektedirler. Bir nevi özgür iradesiyle hesaplaşması, kendi kendine öz eleştiri yapmasıdır. Mahkeme olmadan, başkasının şahitliğine gerek kalmadan kendi özünü dara çekmektir.” (Sayfa 30)
Eser, Alevileri her yönüyle ele alıp incelediği için bu sınırlı köşe yazımızda maalesef hepsine yer veremiyoruz. Ama Alevilik hakkında başvurulabilecek bilimsel araştırmalarla hazırlanmış bu eserin mutlaka okunması gerektiğini ve meseleyi kaynağından öğrenmeniz gerektiğini düşünüyoruz.
O nedenle kitabı almanız ve bir an önce okumanızı salık veriyoruz. Kitabı, halen Erzincan Üniversitesi’nde görev yapan arkadaşım Dr Filiz Kırbaşoğlu’ndan veya Zafer Medya Yayınevinden isteyebilirsiniz. Adresi de Yenikapı Caddesi Kadıoğlu sok. No 1 Yakutiye Erzurum. Tel: 0442 234 22 85
Hepinize iyi okumalar dileklerimle…
Kitapsız kalmayınız. Unutmayınız ki Dünyada en iyi dost kitaptır…
YORUMLAR
Değerli Dost.
Kısmen tanıttığınız kitap öyle anlaşılıyor ki değerli bir kitap. Bir araştırmaya dayandırılmış ve oldukça emek harcanarak kaleme alınmış. Bu açıdan konuya ilgisi olanlar tarafından okunması tavsiye edilir mutlaka.
Ancak, yayın dünyasında Aleviliğin Hz. Ali ile uzak yakın ilgisi olmadığını iddia edenler de var ve onların sundukları bir sürü delil de var. Mesela bu iddia sahiplerinden biri de Erdoğan Çınar'dır.
Erdoğan Çınar Aleviliğin Anadolu'da Hz. Ali'den çok çok önce var olduğunu, Alevilere Osmanlı döneminde bile hep ''Işık Taifesi '' Dendiğini, kendilerine yapılan baskılar yüzünden Muhammed- Ali- Ehlibeyt üçgeni içerisinde kendilerini gizlediklerini, en azından Müslüman görünerek bu baskılardan bir nebze kurtulmak istediklerini ve benzeri daha bir sürü şey yazmıştır o kitabında. İşin garip tarafı da bugün '' Alisiz Alevilik '' dediğimiz bu akıma mensup olanlara Sünni Müslümanlar çok sert tepki gösterirken Ali ile bütünleşmiş Aleviler oldukça hoşgörü göstermektedirler.
Buna bizzat şahit şahit oldum. '' Ali dediğin daha dünkü çocuk. Biz ondan çok daha önce vardık'' Diyen ve kendisini ''Kızılbaş '' olarak ifade eden bir kişiye Alevi olduğunu bildiğim arkadaşlarım hiç bir tepki göstermediler.
Sanırım Aleviliğin birden fazla tanımı var.
Selam ve saygılar.