- 482 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İlk Yerli Operamız : "ARAP ALİ DESTANI"
Gazimağusa Rauf Raif Denktaş Kültür Ve Kongre Sarayı bir tarihe tanıklık yaptı geçtiğimiz Cumartesi gecesi…
Bu salonda belki ilk defa bir eser, bu kadar uzun bir süre ayakta alkışlandı. Belki de bir eser, ilk defa bu kadar çok seyirciyi salona taşıdı… Oturacak yerler doldu… Aradaki boşluklar dahi oturulacak yer olarak kullanıldı… Hani derler ya “İğne atsan yere düşmez” işte öyle bir durum yaşandı salonda…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı bünyesinde kuruluş çalışmaları devam eden Devlet Opera ve Balesi (KKTCDOB) KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Müdürlükleri ile Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Kültür Dairesi Müdürlüğü ve Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları iş birlikleri ile hazırlanan ve KKTC’nin ilk yerli opera eseri olma özelliğini taşıyan “Arap Ali Destanı” 21 Eylül 2019 tarihinde Saat 20:00’de Gazimağusa Rauf Raif Denktaş Kültür ve Kongre Sarayı’nda sahnelendi.
İzleyiciler arasında KKTC Başbakanı Sayın Ersin Tatar, Meclis Başkan Yardımcısı Sayın Zorlu Töre ve UBP Genel Sekreteri Mağusa Milletvekili Sayın Hamza Ersan Saner Beyler de bulundu.
İki gün önce de yine burada ilk gösterimi yapılmıştı. Ben, ikinci gösterime gidebildim. İyi ki de gitmişim. Yoksa böyle müthiş bir eseri görmekten mahrum kalacaktım.
“Arap Ali Destanı” beklediğimden de çok üstün bir eser olarak çıktı karşıma. Ne yalan söyleyeyim bu kadarını beklemiyordum. “Sıradan, basit bir opera olacak” diye gitmiştim salona. Ama hiç de öyle olmadı. Operayı izledikten sonra böyle düşündüğüm için kendimi ayıpladım.
Eser, her haliyle mükemmeldi. Mükemmelin de ötesindeydi. Her şey ustaca düşünülmüş ve büyük bir profesyonellikle tasarlanmıştı. Müziklerden tutun, kostümlere, dekoruna, ışıklarına kadar her şey çok güzeldi. Hele de canlı orkestra, mükemmelin de üstündeydi. Öyle ki “Orkestrayı mı dinlesek, oyuncuları mı izlesek?” şaşırıp kalıyorduk.
“Arap Ali Destanı” çok kalabalık bir ekip olarak karşımıza çıktı. Yani dev bir proje olmuş desek yalan olmaz. Çok amaçlı bir proje olduğu için tam bir işbirliği sergilenmiş. Görev alanların tamamını kutluyorum. Çünkü görevlerini en iyi şekilde yerine getirdiler. Alkışı ve takdiri fazlasıyla hak ettiler. Çünkü oyuna çok büyük emek vermişler. Oyunu, titizlikle ve sabırla hazırlayıp gösterime sunmuşlar. Kısacası hepsi Kıbrıs Türk Kültürüne bir tarih yazdılar…
“Arap Ali Destanı" 2 perdelik Opera olarak hazırlandı. Bestekar Ali Hoca tarafından bestelendi. Ve Orkestra şefi olarak da görev yaptı. Liberetto Havva Tekin. Sahne Yönetmeni Aytaç Manizade Dekor Kostüm, Özlem Yetkili, Koro Şefi: Murat MENKET, Işık Tasarım: Oğuz Murat YILMAZ, Koreograf: Özlem KOFALI, Reji Yardımcısı: Ufuk Gökhan KÜÇÜK, Korrepetitör: Esra POYRAZOĞLU ALPAN, Koreograf Yardımcısı: Ayça İNAL ABDU imzalarını taşıdı.
Oyunda Arap Ali rolünde, son zamanlarımızın operada sesi oldukça yükselen Tuğrul Enver TÖRE görev aldı. Adeta oyun O’nun üzerine kurulmuş ve O’nun için bestelenmişti. Büyük bir performansla Tuğrul Enver Töre kardeşimiz bu görevi büyük bir başarı ile yerine getirdi.
Diğer bir oyuncu ise Seniha rolünde Sermin Dikmen Töre vardı. Aynı zamanda Tuğrul Töre’nin eşi olan Sermin Töre ile üniversite yıllarında tanışarak evlenmişler. KKTC’ye gelerek Devlet Opera Ve Bale kurma çalışmalarına başlamışlar. Ve “Arap Ali Destanı” da onların ilk göz ağrıları oluyor bu yolda… Her ikisinin de performansları olağanüstü idi. Operadan hiç anlamayan biri olarak bu iki sanatçıyı büyük bir keyif alarak izledim. Sanki de defalarca opera izlemiş, operayı çok iyi bilen bir kişiyim sandım kendimi… Yani, bir sanat ancak bu kadar güzel icra edilebilirdi…
Oyunda önemli görevlerden biri de MEYHANECİ MUHTAR idi. Bu rolü de Arda AKTAR üstlenmiş. Ben, çok başarılı buldum. Eser, çok kalabalık olduğundan tüm görev alanları burada dile getiremeyeceğim maalesef. Bu nedenle diğer sanatçılardan özür diliyorum.
Eser, orkestra sanatçılarının sahne önünde yerlerini almaları ile başladı. Ve kendimizi bir anda orkestranın büyülü tınılarında bulduk. Perde açıldı.
Liman olduğu anlaşılan sahne (Mağusa Limanı) mavi bir tonla ışıklandırılmış. Deniz manzarası oluşturuyor adeta. Yukarıdan aşağı asılan balık ağı da limanda olduğunuzu haykırıyor size. Ve çalışan liman işçileri… Gemilere sandık taşıyorlar, yük taşıyorlar. Hummalı bir çalışma müzik eşliğinde gözler önüne getiriliyor.
Tabii insanın olduğu yerde haksızlık olmazsa olmaz. Emeğe saygısızlık, hak yeme mutlaka oluyor insanın bulunduğu yerde. İşte limanda buna şahit oluyoruz.
Limanda işçilere paralarını ödeyen Kaptan Ağa, bazı çalışanlara ücretini eksik veriyor. Tabi buna itirazlar gecikmiyor. Haksızlığa hep karşı olan Ali, arkadaşlarının uğradığı bu haksızlık karşısında susmuyor ve görevli kişi ile tartışıyor. Sonucunda kavga ediyor. Adamı dövüp içeri atılıyor. Kaptan Ağa şikâyetçi olup Ali’yi tutuklatıyor. Ali, haksızlığa uğrayan arkadaşlarının haklarını aramak için gözünü kırpmadan kavgalara giren cesur biridir… Kavgayı da seven biri olarak karşımıza çıkıyor…
Oyun olur da aşk olmaz mı? Tabii ki olmaz. Ali, limanda çalışırken, Seniha görünür. Aralarında gizli bir aşk olduğu seyirciye hissettirilir. Seniha kaybolur… Bu aşk, ilerde evliliğin habercisidir.
Ali, her iş çıkışında Muhtarın Meyhanesi denilen yere gidip biraz eğleniyor. Dostlarıyla burada birkaç kadeh içki içip sohbet ediyor. Şarkılar söylüyorlar. Burada Kıbrıslı Türklerin adaya ne kadar bağlı olduklarını, kendilerini adalı gördüklerini ve bu memleketin bir evladı olduklarını, bu adayı da kimseye bırakmayacaklarını başarılı bir şekilde ortaya koyarlar. Buradaki şarkılar oldukça anlamlıdır bizim için…
Ali’yi arayanlar veya onunla kavga etmek isteyenler Onu hep Muhtarın Meyhanesinde buluyor. Ali de asla kavgadan kaçmıyor. Ailesi, bu durumdan rahatsız olduğu için Ali’yi evlendirmek isterler. Çözüm ancak bundadır. Zira evlilikte keramet vardır…
Düğün sahnesi oldukça başarılıdır. Bale ve opera burada bütünleşmiştir. Danslarla ve şarkılarla mükemmel bir sunum ortaya çıkar. İzleyici büyük bir keyif alarak izler bu sahneyi.
İkinci perdede, Ali üçüncü kez baba olmuştur. Ama gelin görün ki Ali, eski huylarından bir türlü vaz geçmemiştir. Meyhaneye gitmekten, orada kavgalar yapmaktan geri durmamıştır.
Bir gece İngiliz askerleri ile takışır ve onları bir güzel döver. Askerler bunu hazmedemez ve intikam almaya yemin ederek oradan ayrılırlar.
Oyun sonunda İngiliz askerlerinin pusu kurarak Ali’yi kalleşçe haklamalarına şahit oluruz. Son bölümdeki bu kavga sahnesi büyük bir başarı ile verilir izleyiciye. Müzik ve ışık eşliğinde izleyenler adeta nefeslerini tutarak sahneye odaklanır. Müzik, ışık ve oyuncular, tam bir uyum içindedir. Hareketlilik ve canlılık gittikçe hızlanır. Sonuç?
Sonucu hepimiz biliyoruz.
Oyunun son bölümünde ağlamayan, gözyaşlarını dökmeyen seyirci kalmamıştır diye düşünüyorum…
Meyhaneci Muhtarın yüreğimizi yaralayan şarkısı, Annenin feryadı, babanın ağlaması, Seniha’nın haykırması…
Mağusa Limanı Şarkısı hiç bu kadar güzel okunmamıştı…
Mağusa Limanı Şarkısı hiç bu kadar yürekler yakmamıştı…
Mağusa Limanı Şarkısı, hiç bu kadar yüreklere akmamıştı…
Mağusa Limanı Şarkısı hiç bu kadar ağlatmamıştı…
Dakikalarca gözümüz yaşlı olarak ayakta alkışladık tüm emeği geçenleri…
Mağusa, Mağusa olalı böyle güzel bir oyun izlememişti…
Herkesi bir kez daha kutluyor, emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
Umarım bu oyun sadece burada kalmaz. Türkiye’de, İngiltere’de ve Dünya’nın birçok yerinde sahne alır…
Bu oyun ile milyarlarca verip yapamadığımız ülke tanıtımını da yapmış oluruz böylece…
İzleyenler, oyunda kendinden bir çok şey buldu. Eser, her haliyle buram buram Kıbrıs Türk Kültürü kokuyordu.
Oyunu izleyemeyenler işini gücünü bırakıp, nerede sahneleniyorsa mutlaka gidi izlesinler. Yoksa çok şey kaybederler…
Zira bu eser kaçırılmaz bir eser...
Sonra pişman olmayın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.