- 563 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
SORUMSUZLUK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Eğitim sistemi insanları yarış atlarına döndürmektedir. Not üzerine kurulmuş dersler, öğretme ve öğrenme arzuları ellerinden alınmış zavallı insanlar. Şimdiki öğrendiklerini unutmuş ve hülyalara dalmış insanlar. Öğrenciler; “Bir şu okul bitse, keşke dersler boş geçiverse, derslerde kopya çeksek, okula devam etmeden okulu bitirsek, şu öğretmenler ne can sıkıcı, dersleri hiç sevmiyorum, okulu sevmiyorum, bu gün okula öğrenciler gelmese, şu okulu hemencecik bitiriversek…” Arkasından öğretmenler; “Dersler çok sıkıcı, öğrencilerde edep ve hayâ kaldırılmış, tatil geliverse, dersim hemen bitiverse, problemli öğrenci olmasa, herkes çalışkan olsa, kimse zayıf not almasa, her öğrenci mükemmel olsa, saygının yanına uğrayan bile yok…” gibi arzu ve endişelerin kurulduğu cümlelerin ardı arkası kesilmez...
Öğretmen, dersten bir an önce çıkıp, bir el okey atmanın hayaliyle akşama kadar yanıp tutuşursa, eğitim adına mesafe kat edebilir miyiz? Bu durumda öğrenciler eğitimden soyutlanmazlar mı? Bu öğrenciler başarılı olurlar mı? Biz, ideal öğretmen olabilir miyiz? Biz şuurlu öğretmen olabilir miyiz? Dünyadaki eğitim sistemleriyle yarışabilir miyiz? Bilimsel ve teknolojik olarak uzayın derinliklerine yolculuk yapabilir miyiz?
Lüks arabalar ve daireler almadan bu dünyada yaşayamam kompleksleri yok mu? Dünya menfaatinin tutsağı olmuş insanları bu dünyevî hırs yiyip bitirir. Maddiyatın ağır bastığı terazinin kefesinde kalan zavallı insanlar. Lüks bir araba veya ev alacağım diye günlerini makaslayan gençler. “Şu emeklim geliverse de yan üstü yatsam” hayaliyle avunan memurlar. Ölüme bir adım daha yaklaşmanın anlamını kavramayan zavallı insanlar. Bütün dünyayı kazanma hırsıyla geçirilen zamanlar…
Yaşlı ağacın yerin derinliklerine saldığı fazilet damarları insanların beynini bir an bile meşgul etmekten vaz geçmiş. Yaratan unutulmuş. İbadetin çeşmesinden bir yudum bile yudumlamayan zavallılar dünyayı sarmış. Belki de hangi diskoteğe, eğlence yerlerine gidecek, hangi kız peşinden koşacaklar. Cehaletin arkasına saklanmış duygular ve düşünceler… Ya yaşlılara ne demeli. Hâlâ dalkavukluğu ellerinden bırakmış değiller. Dedikodu ve gıybetten hiç de geri kalmayan zavallılar. Saçlarına ak düşmüş, inan ki kafasında bir tek bile siyah saç tanesi bulunmayan ihtiyarlar, ne ile meşgul oluyorlardı? Hâlâ ne bıyık ne de bir sakal vardı, dudakları çenesine sarsılan ihtiyarlarda. Kadınlara benzemekten zevk alan bazı insanların geleceği pek parlak olmasa gerek. Âdeta kendilerini yirmi, yirmi beş yaşlarında genç gösterircesine saçlarında boyalar, boğazında zincirler, kulaklarında küpeler, kollarında kolyeler ile kadınlara benzeyen zavallı insanlar...
Hâlâ dünyanın heveslerinden kendilerini alamamış zavallılar. Annesinin, anneannesinin başörtüsü takmasıyla övünen bilinçsiz Müslümanlar. Ayda yılda bir cumaya giderler, onu da anlata anlata bitiremezler. Tuttuğu orucu bir yıl anlatırlar. Günümüzde pek de oruç tutan kalmadı ya. Yeri geldi mi size fetva vermekten geri durmazlar. Namaz kılmazlar, namaz kılanları eleştirirler; oruç tutmazlar, oruç tutanları eleştiriler; hacca gitmezler, hacca gidenleri eleştirirler; Zekât vermezler, zekât verenleri eleştiriler; Kurban kesmezler, kurban kesen Müslümanları cana kıymakla eleştirirler. Oysa bu insanların evlerinden en pahalısından et asla eksik olmaz. İşte böyle ikiyüzlülük, münafıklık yaparlar. Anlattıklarına bakarsanız kendileri en mükemmel Müslümandır…
Gittiği yere fitne tohumlarını saçan insanlara karşı hâlâ uyuyacak mısınız? Senin dünyada en faydalı yapabileceğin iş, zamanın gençliğinin terbiyesi değil midir? Sen gençliğinde İslam’a karşı bütün kin ve nefretini kus, şimdi de ben Müslümanınım diye aldatmaca camiye gidiyor görüntüsü ver. Sen beni kandırırsın ya yüce Allah’ı kandırabilir misin? Evet kardeşim! Ebedi hayatın için hiç hazırlık yaptın mı? Can köprücük kemiğine dayandı mı İslam’ın kisvesi altına bürünsen de kendini avutmaktan ve kandırmaktan başka bir şey yapamayacaksın…
Toplum bir koyun sürüsü haline getirilmiş. Nerede bir gölge görse, o yerin zararlı mı zararsız mı olduğuna bakmaksızın onun altına koşmak için can atıyor. Gölgelerde kendini yemek için bekleyen, aç kurtların olduğundan haberdar olmadan ve araştırmaksızın koşan insanlar. Bu his ve duygudan mahrum edilen bir toplum. Zinanın, sarhoşluğun, sigara ve uyuşturucunun, hırsızlığın, dolandırıcılığın, cana kıymanın, gayri İslami fiiliyatın normal karşılandığı bir toplum… Bireyler toplumu anlatmada ve yönetmede de başarısız kalıyorlar…
İçki içmesen, açılıp saçılmasan, kadın kız hayatın olmasa, kadına kıza takılmasan, gece hayatın yoksa ve daha doğrusu gayri meşru işlerle uğraşmasan mürteci oluyorsun, yobaz oluyorsun. Seni adam yerine koymuyorlar. Her türlü ahlaksızlığı yaptı mı çağdaş, medeni ve ilerici oluyorsun. Bu çağdaş ve ilerici geçinen zavallı insanlar, her zaman Müslümanlarla uğraşmadan edemiyorlar. Böyle bir toplumdan ne beklentimiz olabilir ki! Evet, sen onların dinlerini, inançlarını kabul etmedikçe, onlar seni asla kabul etmezler ayetin unutan Müslümanlar...
“Su uyur, düşman uyumaz.” atasözü ne kadar da açık bir şekilde bu konuyu aydınlatıyor. Filistin, Afganistan, Kudüs, Ayasofya Cami ve dünyanın her tarafında Müslümanlara yapılan zulme karşı yekvücut olamayan Müslüman kardeşlerim. Biz hâlâ başkalarına yem olmaktan kurtulamıyoruz. Ayasofya’nın açılması için ne gibi bir çaba sarf ediyoruz. Ayasofyalar ve Kudüsler, kendi kaderlerine terk edilmişken, başkalarının eyyamcılığını hâlâ neden yapıyoruz? Diyoruz ki; “Bu devletin, yüzde doksandan fazlası Müslüman olduğu halde bu duyarsızlıkta neyin nesi?” Müslüman, Müslümanın kardeşi olduğu beynimize kazınmalıdır. Komşusu açken, kendisi tok olarak yatan birinin bizden olmadığı emri dinimizce anlatılırken, biz neden kardeşlik köprüsünü hâlâ kuramıyoruz? Bu hadisin özünden günden güne, neden uzaklaşıyoruz ve uzaklaştırılıyoruz?
Evet, toplum, cemiyet ve insanlar bu gidişle hangi çukura yuvarlanmaktadır? Lağım mı desem, hendek mi desem? Mevzunun başında da belirttiğimiz gibi koyunların gölgelere koştuğu gibi bir koşu var batıla doğru. Oysa onların düşmanları olan kurtlar, çakallar, sırtlanlar, aslanlar vb. gölgede, siperde beklemektedirler. Biz koyunlar gibi yaşayan bir toplum olmak istemiyoruz. Kurt ve kuşlara yem olacak bir toplum olmak istemiyoruz…
Deveyi yardan atan bir tutam ot değil midir? Biz de birazcık menfaatimiz için hangi yönlere doğru yuvarlanmaktayız bir düşünün. Devenin aklı olmadığından dolayı bir tutam ot için yardan yuvarlanıyor. Ya bize ne demeli? Bize verilen akıl nimetini bir hayvan kadar kullanamayacak mıyız? Biz, aklımız sayesinde artık deve ve koyun olmaktan kurtulalım…
1990/ Konya