- 386 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
SONA ERERKEN
Günler, aylar ve yıllar hızla geçmektedir. Tarih 31 Aralık 1991 ömrümüzden bir yıl daha geçti acı ve tatlı yönleriyle. Bazen sevinçli olduğumuz günler, bazen de üzüntülü olduğumuz günler oldu. Geçmez dediğimiz günler su gibi geçti gitti. Bu bir yıl içinde dünyada ve Türkiye’de çok şeyler olup geçti ve gitti. Acıların yenilerine yenileri eklendi…
Sovyetler Birliği dağıldı. Bu dağılan yerlere bir takım devletler kuruldu. Kurulan devletlerin sayısı on bir cumhuriyetten oluşmaktadır. Ayrıca kurulan devletlerin içinde Müslüman Türk devletlerinin bulunması bizim açımızdan sevindiricidir. Rusya’nın yetmiş yıldır sömürü hortumunda sömürülmüştü Müslümanlar. Ne yazık ki bu zaman zarfında Türkiye de orada bulunan Müslüman Türk devletlerine sahip çıkamamıştır. Orada bulunan bazı Müslüman Türk devletlerini fundamentalist bularak zaman zaman yardım etmemiştir. Onların bağımsızlığı için değil de onları bu akımdan kurtarmak için yardım edeceğini açıklamıştır.
Batılılaşma süreci içinde bulanan bir ülkeden başka bir şey beklenemezdi. Zengin petrol yataklarının ve doğalgaz rezervlerinin bulunduğu yedi iklimi bağrında barındıran bu ülkeleri Hristiyanlaştırmak için kamyon ve tırlar dolusu İnciller bedavadan dağıtılıyordu. O zaman bu duruma Müslüman ülkelerin sesleri çıkmıyordu. Dünya değişiminin yaşandığı şu günlerde; ülkemiz, Rusya dağılıncaya kadar Müslüman Türk Cumhuriyetlerini tanımama korkusu güderken, Baltık ülkelerinden Litvanya ve Estonya gibi ülkeleri Amerika’nın bu ülkeleri resmi olarak tanımasından yarım saat sonra bu ülkeleri tanıması sizce düşündürücü değil mi? Ülkemiz, Müslüman Türk Cumhuriyetlerini tanımaktan aciz bırakılıyordu. Rusya’dan dağılan Müslüman Türk Cumhuriyetleri günün birinde bizi neden geç tanıdınız diye sormayacak mı? Çünkü onların zor zamanlarında yanlarında olamadık. Hatta Azerbaycan’daki yaşanan olaylara karşı bile duyarsız kaldık. Onların Şia olduklarını söyleyerek adeta yüz çevirdik onlardan. Dünya bir buhran içerisindeydi. Emperyalistlerin Komünizmin himayesi altındaki zengin yer altı ve yer üstü madenlerine sahip ülkeleri sömürmesi gerçekten güçtü…
İnsan hakları, demokratikleşme, eşitlik ideolojileriyle Komünizmin evi üzerine uçuruldu. Sanırım Emperyalizmin en büyük korkusu, Rusya’daki Müslümanların bir İslam devleti kurarak, Kur’an ve Sünnetin ışığında yürümesiydi. Tabiî ki dünya, bunların ellerinde bulunan kimyasal silahların geri tepmesinden korkuyordu. Nitekim 1991 senesi sona ererken Rusya’daki Müslümanların gerçek bir İslamî sistem istememelerinde Arap ülkelerinin ve Türkiye’nin de katkısı vardı. Tarih gelecek onlar, bu politikayı yargılayacaklardır. Zannediyorum ki oradaki İslamî nizam, bilinçlenme ve şuurlanma diğer İslam ülkelerinden önce gerçekleşebilir. Bizim anayasamızda; “Türkiye’nin resmi dini yoktur.” Maddesi vardır. Bunu unutmamak lazım. Dünyadaki olayları izleyeceğiz ve göreceğiz. Rusya’dan ayrılan Türk Cumhuriyetlerinde İslami nizam, şuur, hak ve adalet hâkim olur inşallah.
Cezayir’deki seçimlerin sonuçları bütün tağuti rejimlere bir başkaldırının göstergesidir. Bu seçim sonuçları, Afrika’da doğan bir güneştir. Onlar çalıştılar ve Rabbim de çeşitli imtihanlardan geçirerek onlara layık olduklarını verdi. Cezayir liderlerinden Abbas Medeni ve Ali Belhac’ın başlattığı İslami hareket, nihayetinde zaferle sona erdi. Bu da seçimle Müslümanların demokratik haklarını nasıl kullandıklarını dünyaya göstermesi açısından çok önemli ve manidardır. Aynı amaçla çalışan Müslümanlar, Allah’ın ahkâmını ve adaletini dünyaya hâkim kılacaklardır. Tabi ki bunları yaparken Müslümanların İslam ahlakından, İslam düşüncesinden ve İslam hukukundan taviz verilmemeleri gerekir. Yaşayışlarıyla dünyaya örnek olmaları gerekir. Hak, hukuk, adalet ve liyakat konularında gereken ehemmiyeti vermeleri gerekir.
Cezayir’in eski başkanı Şadli b. Cedit ve onun heyeti, Cezayir halkının İslam’a susamışlığını görmemezlikten gelerek 1990 Haziranında seçimlere el koymuştu. Oysa Müslümanlar yapılan bu seçimlerde % 80’lik bir başarı göstermişlerdi. Şunu unutmayalım ki onların bir tuzağı varsa Yüce Allah’ın da onlara karşı daha büyük bir tuzağı vardır. Bu süreç içerisinde oluşan İslami hareket, batılıları ürkütmüş, yıllarca sömürdükleri ülkelerin ellerinden gitmesine dayanamayarak; laiklik, insan hakları, demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi argümanlarla yerli işbirlikçilerini kandırarak sömürü düzenlerini devam ettirmek istemişlerdir.
Batılılar (Emperyalistler); onlara ekonomik ve askeri olarak ellerinden gelen yardımı yapacaklarını taahhüt ediyorlardı. Tek gayeleri; İslam ülkelerinin sömürü çarkında, dişliler tarafından ezilmesi ve ayağa kalkamamasıydı. Cezayir’deki Fis’in başarısını onu tehdit etmekle işe başlayan ve konuda endişelerini dile getiren Fransızlardı. Onlar Cezayir’i Osmanlıdan kopardıktan sonra sömürerek bu güne kadar gelmişlerdir. Bu sebeple, sömürülerini ilelebet devam ettirmek istiyorlardı. Cezayir’in bu başarısı ve açılmış gülü; etrafındakilere hoş kokular saçarak Fas, Tunus, Mısır, Libya’yı ve diğer Afrika devletlerini yerlerinden sallayacaktır. Bunu yakında göreceğiz. Müslümanların Cezayir’deki bu başarılarına, kalbinde zerre kadar imanı olanlar sevinirlerken, imanı olmayan da lanetini ve kinini kusuyordu içinden içinden. Yüce Allah’tan (cc) oradaki Müslümanların başarıları için dualar edelim…
Yugoslavya’da yaşanan değişimler, Sırpların milliyetçi çabaları, onların bir devlet olmasına yetmedi. Oradaki cumhuriyetler de bağımsızlıklarını bir bir ilan ediyorlar. Sırp güçlerle Hırvatlar arsında cereyan eden iç savaş bir senedir sürüyor. Acımasız Batılılar, din kardeşleri Katolik Ortodokslara acıyarak derhal Yugoslavya’ya heyetler göndererek olayların yerinde incelenmesini istiyorlardı. Oysa Batılılar; Filistin’de yıllar yılı devam eden katliama ve on bir sene süren Rusların Afganistan işgaline alkış tutmaktan başka ne yaptılar? Tabiî ki orada bir Müslümanlar vardı. Akan Müslüman kanıydı. Sırada Bosna Hersek var. Bakalım İslam ülkeleri, Bosna Hersek’i hemen tanıyacak mı? Onlara yardım edecekler mi? Ömrümüz varsa bakıp göreceğiz…
Amaçlarının dünyada tek güç olduğunu gösteren Almanya, bütün baskılara rağmen adeta dünyaya meydan okuyarak Hırvatları resmen tanıdı. Çünkü Almanlarla Hırvatlar aynı kökenden geliyordu. Hadi Türkiye! Sen de Bosna Hersek’i hemen tanı. Sanırım Amerika Birleşik Devletleri tanıdıktan sonra tanıyacaktır. Yine bakıp göreceğiz. İşte diyorum ki, Türkiye’nin bu Müslüman devlete (Bosna Hersek’e) uzak kalması hiç de lehine olmayacaktır. Olaylara insan hakları yönünden değil de Laiklik yönünden yaklaşacaksa o zaman hiç yaklaşmasın, kendi başına terk etsin daha iyidir. İslam ülkelerinde, yıllar yılı laiklik adı altında kendi halkına zulümler yapılmadı mı? Yugoslavya’da bir iç savaş hâlâ devam ediyor. Zaman neyi gösterir bilinmez…
Amerika’nın tırnakları sökülmüş bir aslan görüntüsü verdiği söyleniyor. Uzaktan bakan onu pençeleri sağlam atılgan bir aslan zannediyor. Oysa yanılıyorlar. Karşısında yeni oluşumları buluyor Amerika. Amerika, İslam’ı kendi önünde düşman ve engel olarak görmektedir. Evet, zaten Rusya’nın parçalanarak Avrupa Topluluğuna ve NATO’ya müracaat etmesi İslam’ın kendi önlerinde bir set olarak durmasını önlemek içindir…
Afganistan şu son günlerde başkenti Kabil kuşatma altındadır. Oradaki kukla rejimin de sonu gelmiş bulunmaktadır. Değişmeyen tek yer Ortadoğu. Arapların bir birlik olarak ortaya çıkamamaları ve birbirlerini yok etmenin yollarını aramış olmaları, batıdaki makam ve mevki rekabetleri ve lider olma hıncının olması gibi etkenler, onları birbirlerine kâfirden daha düşman olma noktasına getirdi.
1992 yılında önemli bir gelişmenin beklenmediği bir gerçektir. Beklenmesi gereken bir nokta, İsrail’in saldırganlığına devam edip, topraklarını genişleterek kendi devletini işgal etmiş olduğu bu topraklardaki meşruluğunu bütün dünyaya kabul ettirmek olacaktır. Bunu da bekleyip göreceğiz. Körfez savaşının sonuçları, Ortadoğu’daki Arapların bir kukla yönetimde olduklarını ve kendi tuzaklarına takılarak bütün sermayelerinin emperyalistlere peşkeş çekildiği bir gerçektir. Ortadoğu’da petrol de kaynıyor ceset de. “Müslüman Müslümanın kardeşidir.” ayetinden ayrılan Müslümanlar, başkalarının kuklaları olmaya mahkûmdurlar.
Kuzey Irak’taki otorite boşluğu Türkiye’nin Güney Doğusuyla birleştirilmek isteniyor Batılılarca. Körfez savaşının tezgâhlanmış olması da buna bir sebeptir. Petrolleri kontrol altına almak, İsrail’i güçlendirmek, Arap birliğini bozmak, Dünyadaki İslami hareketlerin önünü kesmek ve Arap dünyasının geleceğini ipotek altına almak gibi nedenler emperyalizmin esas amaçlarındandır. Dünyada belli başlı cereyan eden olaylardı bunlar.
Türkiye’nin 1991 yılındaki en önemli olayı 20 Ekim 1991 seçimleridir. Adil düzenle halka kucak açan Refah Partisi halkın teveccühünü kazanarak oylarını artırdı. Fakat halk çoğunluk olarak vermedi. Yine de meclise girmesi ve fikir ve ideolojilerinin ne olduğunu göstermesi en önemli olaydır. Bir diğeri de muhalefette kalmasıydı. Böylece anlatabileceklerini baskı altında kalmaksızın halka duyurabilecekti. Zaten asıl gayesi de yapacaklarını halka duyurmaktı. Hemen iktidara gelse Refah Partisi adil düzen gerçekleştirir mi? Gerçekleştiremez, diyorum. Fakat gerçekleşmesi gereken yollardaki tıkanıklığı bir bir açar diyorum. Bilinçli halk kitlelerinin destek vermesi gerekir. Tabiî ki kazanılan bu haklardan bütün insanlar faydalanabilir. Bu zamanla halkın olgunlaşmasıyla mümkün olur. Onun için parti elamanlarına diyorum ki, sadece seçim zamanı çalışmayın, senenin her deminde çalışın, tek yönlü değil iki yönlü olarak çalışın. İslam’ı anlatın ve düzenin insanlara yapmış olduğu zulümleri anlatın. O zaman kendilerine anlatılan kimseler, destek verilmesi gerektiğini kavrayacaktır. Yoksa namaz kılmakla oruç tutmakla İslam’ı tam yaşamış sayılmayız…
Müslümanların siyasette var olduklarını dünyaya göstermeleri gerekir. Ülkemizde bilinen bir gerçek var; çeşitli cemaatlerin bulunmuş olmasıdır. Her şeyden önce Refah Partisinin cemaatler üstü olması gerekir. Eğer bir cemaatin partisi görünümünde olursa diğer cemaatler gerekli desteği vermezler. Onun için Kur’an ve sünnet şemsiyesi altında bütün cemaatleri barındırabilmelidir. Yoksa klasik sözlerle birbirlerini karalamaktan öte gitmez.
Gerçekten bütün cemaatler davalarında samimiyseler, Kur’an nizamını yaşamaları konusunda mutlak surette anlaşmış olmaları gerekir. Aralarında İslami Şûra kurularak ufak tefek anlaşmazlıklar giderilmelidir. Bu oluşumun meyvelerini verip vermemesi yine Müslümanların elindedir. Bunu 1991 yılında göremedik, bazı şahsi husumetlerden ve nefsani duyguların ön plana çıkmış olmasından. Her kim, hangi şartlar altında olursa olsun, hatasını gördü mü doğrunun yanında olabilmelidir. Onun için İslam hukuku partiyle de kısıtlı kalmamalıdır. Basın, yayın yoluyla, sivil toplum örgütleri ile iletişim kurulmalıdır. Ayrıca tebliğcilik metodu da asla terk edilmemelidir…
ANAP’ın muhalefete düşmesi, Doğru Yol Partisinin iktidarı ve SHP ile ortaklık kurması Türkiye’nin gündeminde olanlardı. Ülkemizde, her gün terör, trafik vb. durumlardan kaynaklanan ölümlerin olduğu da bir gerçektir. İslam kardeşliğini olmadığı yerde anarşinin olması kaçınılmazdır. Her insanın başına jandarma diksek de terör engellenmez. Şiddet, şiddeti doğurur. Esas jandarmalar kalplere dikilmelidir. Terör Güneydoğuda başını almış gidiyor. Büyük şehirlere de sıçramış bulunmaktadır. Tabiî ki burada en önemli etken Güneydoğu halkının İslam’dan uzaklaştırılmaya çalışılması ve milliyetçilik hareketleri terörün en önemli etkenleridir. Dış güçler, ekonomik sebepler de yine terörü etkileyen sebeplerdendir…
Benim kısaca 1991 yılı için diyeceklerim bu kadardır. Bunun içinde tabiî ki temenni ve isteklerimiz de vardır. Tek istediğim bilinçli bir gençliğin İslami vahdeti sağlamak için uğraş vermesidir. Bütün cemaatlerin, içlerindeki yetkili elamanlarına sesleniyorum; Kardeşlik ve sevgi köprüsünü siz kurun. Bu köprüde siz olun, yoksa gelecekte cezasını çakersiniz. Sadece kendiniz ve adamlarınız için çalışıp mücadele vermeyin. Ülkemizin bütün halkı için ayrım yapmadan çalışın ve mücadele verin. Ülkemizi Batının ve Emperyalizmin kucağından kurtarın. Zamanın neresinden dönersek kardır.
Enerji dolu kanımızı, birbirimize karşı değil ortakça düşmanlarımıza karşı kullanalım. Dış güçler ağızlarını açmış, bizleri parçalamak için çalışıyorlar ve fırsat kolluyorlar. Uyanık olalım, düşmanlarımıza karşı. Birbirimizi yiyip parçalamayalım. Yoksa kanserli birinin günden güne zayıf düştüğü gibi biz de aynı duruma düşeriz. Sonunda kendimizi yiyip bitiririz. Dünyadaki oluşumlara karşı duyarsız kalmayalım. Yoksa son pişmanlık fayda vermez. Ne mutlu Yüce Allah’ın razısını kazanmak için yaşayanlara…
31.12.1991
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.