ÇALMADI TELEFON ÇALMAYACAK GALİBA:
ÇALMADI TELEFON ÇALMAYACAK GALİBA:
Uzun zaman olmuştu kimseye günaydın demeyeli… Birden kendimi kötü hissettim ve güne, önce kendime günaydın dedim sonrada , tülü hafiften yana çekerek dışarıya baktım ve sonra da cam kenarında sıkıştırdığım o küçük aynaya baktım..
Bu günaydın belki kendime, belki insanlara, bekli de yaşadığım şehre, yani İstanbul’a yeniden bir merhaba diyebilmekti beklide.
- Sabah, içimde bir şeyler uyanmıştı. İçimde bir şeylerin kıpırdadığını hissedebiliyordum. Yatağımdan da kalkmak istemiyordum aslında. Şimdi olmaz en azından kendini topla ve kalk şu yataktan. Hadi topla kendini bu kadar çabuk pes edemesin sen; hadi son bir hamle daha yap, son bir kez daha kararını gözden geçir bakalım, hadi topla kendini ve kalk şu yataktan. Nasılsa diptesin, buradan çıkmayı başaramam diye düşünüyor olsan bile, bundan daha ötesi neresi biliyorsun, hadi son bir hamle daha yap hadiii
Hızla yatağımdan kalkıp doğruca banyoya girdim, elimi yüzümü yıkarken başımı kaldırıp bir kez daha baktım aynaya ve bu kadar içten, bu kadar samimi bir şekilde bakmamıştım kendime. Ayna da kendime, daha yeni tanışıyormuşuz gibi baktım.
O an, tam olarak ne düşündüm bilmiyorum ama şunu yaptım, her zamanki gibi gözlerimi kaçımdım ve gizlendim.Birden bir endişe bir telaş sardı beni, acele bir işim varmış gibi davranıyor kaçmak, kurtulmak istiyordum bana sorular soracak endişesiyle. Aynada ki ben, bana soracağı soruların yanıtı var mıydı bende? Bana ne sorabilirdi ki? Belki de bunu öğrenmemek için kaçtım aynada ki benden.
Çay demlemek için ocağa koyduğum su kaynamıştı. Çayımı demledim Bir yandan kendime kahvaltı hazırlıyor, diğer yandan kafamdaki sorulara cevap arıyordum ama öte yandan da bulacağım cevaplardan da korkuyordum açıkçası. Çay demlendi, öyle ahım şahım kahvaltı yapacak çok şey yoktu dolapta.
Kahvaltımı yaparken aklıma Nafize geldi. Nafize benim, eskiden oturduğum mahallede yirmi yıllık komşumdu. Yaşça benden epeyce büyüktü ama olsun bu hiç sorun olmadı aramızda ve bu arkadaşlığımız hiç kesilmeden uzun yıllar devam etti.
..Son birkaç gün benim için çok yorucu geçmişti. Ne yapabilirim diye düşündüm ve sonunda kendimi Nafize’nin evine attım, hem bir soluklanır, hem de bir çay içerim düşüncesiyle. Kapısını çaldım, kapıyı kendisi açtı ve beni çok sıcak bir şekilde karşıladı. Evde kimse yoktu, komşum evde yalnızdı. Komşuma, şöyle bir baktım yukardan aşağı, bana çok çökmüş gibi geldi. Yaşı altmışın üzerindeydi ama yine de bu kadar çökmesi normal miydi bilemiyorum. İlk bakışta çok şaşırdım, komşumun üstü başı da oldukça dağınıktı ama evin içerisi sımsıcaktı.
Doğalgaz bağlı olmasına rağmen komşum hala daha kömür yakıyordu.’’ Isınamıyoruz, hem de çok para geliyor’’dedi. Ben ise uzun zamandır ilk kez böylesi bir sıcak görüyordum. Üstümü çıkarır çıkarmaz şöyle bi uzandım, oh be bu ne rahatlık böyle dedim komşuma. Komşum, diğer odalardaki koltukları da göstererek, ‘’bunları da yeni aldık çok rahat koltuklar’’ dedi. Oysa benim söylemek istediğim o değildi ama oymuş gibi baktım ve güle güle kullan koltuklarını dedim… Hoş beş ederken, çok yol yürüdüm, oturunca ne kadar çok yorulduğumu fark ettim desemde komşum duymadı bile., Çayı demledi ve yanında da kahvaltılık bir şeyler getirdi, bir sürü çeşit vardı masada. Masaya bakınca içimden bir trenin geçtiğini hissettim, beni beklemiyordu bu kadın dedim çimden. Sonra kendi mutfağımı gözden geçirdim hemen -hemen hiçbir şey yoktu dolapta,güya işim vardı ve ben bir iş yeri sahibiydim.
Komşumda benimle birlikte oturdu masaya; oda kocasının hastalığından dolayı doğru dürüst yemek yiyemediğini söyledi ve devam etti konuşmasına.’’Çok gelen giden oluyor onlara hizmet etmekten dizlerime derman kalmadı’’. Bir yandan kocasını, bir yandan da kocasının akrabalarını, vede kocasının ilk karısından olan çocuklarını anlatıyor onlardan yakınıyordu Hem kahvaltılık bir şeyler atıştırıyorduk, bu arada da bana içini döküyordu.
Komşumun anlattıkları dert falan değildi, ama ne yapsın ona göre çok dertti ve o da onlarla mücadele ediyordu.
Kocası epey hastaydı. Komşum, daha kocası hayattayken mal derdine düşmüştü bile ve oturdukları evi kendi üzerine yapmasını istiyordu kocasından ama kocası buna yanaşmıyor, öteki çocuklarıma bunu yapamam diyordu.
Kocası,’’Ben ölsem bile size bir ev kalıyor, benim maaşımı da alacaksın, oğlunun da bir işi var daha ne istiyorsun’’,deyip tapuyu karısının üzerine vermemekte direttiği için aralarında sorun yaşanıyordu… Komşum anlattığına göre oğlunun iyi bir işi varmış hem de aylığı da iyi imiş Türkiye koşullarına göre. Oğlu askerliğini de yapmıştı üstelik tek bir derdi kalıyordu geriye o da oğlunu evlendirmek. Komşuma, bu kadar dert etme sen onu da yapar yakında oğlunu da evlendirirsin dedim… Yani, demem o ki, komşum her halükarda kendine yetebilir durumdaydı. Elbette bütün bunlar kocasının yerini doldurmayacaktır ama en azından bu yönden rahat olacaktır, az şey midir günümüz Türkiye’sinde bir kadın için.?
Ah keşke benim sorunlarım da bu kadarcık olsaydı. Elbette ki onun penceresinden bakarak böyle bir değerlendirme yaptım; komşuma göre sorunları çoktu, onun konumuna göre çoktu tabi ki de
. Komşum, anlattıkça ağladı, ağlayınca da rahatladı. Kocası yoktu, canı sıkılmış dışarıya biraz dolaşmaya çıkmıştı. Komşum, kocası yokken arkasından atıp tuttu, saydı da saydı ve adama demediğini bırakmadı. Ara-ara saate bakıp, ‘’şimdiye kadar gelmeliydi geç kaldı, başına bir şey gelmiş olmasın’’, deyip endişesini dile getiriyordu ama yinede bana çaktırmamaya çalışıyordu. Endişe etmesi çok normal bir davranıştı ve üstelik kocası hastaneden daha yeni çıkmıştı. Kısacası bu kadınları,daha doğrusu bu insanları anlamak kadar zor bir şey yoktur şu dünyada.
Komşum, zaman geçtikçe daha bi endişeleniyordu ve iyice merak etmeye başlamıştı ki kocası geldi. Komşum, Kocası gelince nasıl sevindi, yüzündeki o tuhaf ifade bir anda değişmiş mutluluğa dönüşmüştü. Bu harika bir duygu olsa gerek.
Ben artık bu tür duygulardan haberdar değildim. Mutluluk denen şey donmuş bir cam gibiydi benim için. Asla o camın arkasını göremeyeceğim. Ne yalan söyleyeyim, içim cız etti, sanırım biraz kıskanmıştım ve bu ilk kez oluyordu.
Sıkıntılıydım, moralimde bozuktu aslında. İyi şeyler duymaya o kadar çok ihtiyacım vardı ki, elbette ki bunları ondan, yanı komşumdan duymak mümkün değildi. Ama içim bir garip olmuştu yine de ve ince bir acı geliyordu yüreğimin ta derinliklerinden.
..Komşumun evinden bir an evvel kalkıp gitmek istiyordum ama okadar çok ısrar ediyorlardı ki bana kalmam için,yinede kalamadım. Canım eve de gitmek istemiyordu. Aslına bakarsanız, canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Canım o an yalnız kalmak istiyordu, sanki etrafımda çok kişi varmış gibi. Zaten yalnızdım, başka yalnızlık nasıl oluyor bilmiyorum.
Onca ısrara rağmen kalmayıp eve geldim, eve geldim ama ben hiç rahat değildim ve ben yok olmak istiyordum. Bir şeyler yapıp kafamı dağıtayım diyordum ama bir yandan da hiçbir şey yapmak istemiyordum. Sağda solda ne varsa kırıp dökmek, parçalara ayırıp atmak istiyordum, sanki sağda solda çok şey varmış gibi
Ev çok dağınıktı; ortalığa serilmiş çamaşırları topladım, kirlileri makineye attım, bir bez alıp halının üzerini de sildim ki bu hiç âdetim değildir. Bütün bunları yapmak istediğimden değil, sadece o an ki ruh halimi rahatlatmaktı amacım.
Yemek, dedim kendi kendime, ben yemeyecektim ama ya çocuklar? Onlara da bugünlük yumurta kırarım artık diye düşündüm. Ya ben ne yapacağım? Ben hiç iyi değildim, karnım ağrıyor midem bulanıyordu. Öylesine kusmak istiyordum ki, içimde ne var ne yok çıkarıp atmak istiyordum. Kendimi bilmez bir halde sağa sola dolanıp duruyordum. Daha önce ördüğüm ve hiç giymediğim hırkayı elime aldım söktüm ve yeniden örmeye başladım ama bu bana çare olmadı Bu bendeki çok farklı bir şeydi ve canım yanıyordu, canım acıyor kendi kendimi boğmak istiyordum. Birkaç günden beri gelişen olaylardan dolayı çok yorulmuştum, yattım, yatınca da hemen uyudum zaten. Bir ara uyandım ve saate baktım,saat gece yarısını biraz geçmişti.Bekledim telefon çalar diye ama çalmadı,çaldı da ben mi duymadım yoksa?Yok daha neler, okadar ağar değil uykum hem de çalmasını beklediğim bir telefon varsa asla okadar derin uyumam ki,uyuyamam zaten,deyip kendi kendime konuşuyordum deldiler gibi..
Çalmadı telefon, aramayacak galiba? Ya arasana, ya çalsana lanet olası telefon diye bağırdım. Aramayacak, hem neden arasın ki?
Geçmişe yolculuk yapar gibi, her şeyi kontrolden geçirdim kare kere. Neleri saklamış, neleri sıkıştırmıştım o aylara. Acaba telefonun kablosu mu çıktı? Deyip kontrol ettim, hayır aramadı, aramayacak galiba.
Ona ulaşmanın hiçbir yolu yoktu, eski hattını iptal etmiş, ev telefonunu da vermemiş bu yüzden ipler gerilmişti aramızda. Perişan bir haldeydim, sanki bir yerde mahsur kalmışım gibi…
Gündüz Yavuz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.