- 648 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MASAL
Tuzağa düşen kaçkın imgeler baş tacı mevsimin, aşka kılıf biçenler elbet sevmiyorlar mazide saklı evveliyat gibi.
Gelişin penceresinde yorgun düşler, teyakkuzun dik alası sözcük iklimleri, yan çizen bir sevdalı mazlum göğe de sığınan rahmetin efkârına ömür biçen beyitler.
Külüstür dünün servise çıktığı gece.
Gecenin methiyesi halis munis günce
Sevdalı eksen şaşalı ölüm
Azığa alınan bunca hüküm
Kör noktası bedellerin
Surlara sızan ölümlü şiir gibi
Aksinde rahmetin
Şair olmaya ne gerek
Sevmek illa ki zaruri.
Kıyısından köşesinden nasiplendik şiirin, tık nefesli bulutlar kadar olamadık, azizim.
Bir çömdük.
Bir sustuk.
Bir de astığı astık kestiği kestik laneti de dillendirdi mi düş cambazları.
Haznesinde ölüm var; tufan var; tüten duman var.
Vapurun acı çığlıkları, aşka rahmet biçen sevdalı şehir gibi beynamaz iskelesinde mavi göğün şimdi çaput b/ağladık geceye ve hicabı da kondurduk başköşeye.
O minval ki aksayan ayaklarında şiirin.
O devasa hürmet ki sevdalı azizenin şirin gölgesi gibi.
Balyalarca hüzün yığdık şehrin girişine ve minicik bir yüreğe kocaman şehirler yığdık sevdalı İstanbul’un gölgesinde uçuşan martıları da askıya aldık ne de olsa askıntı idiler atılan her simit lokmasına.
Gün olduk, sevgili.
Güven olduk sevdiğimizden beri.
Şerh düştük özleme ve kocaman bir es verdik ölüm öncesi.
Dikenli saksı, açmayan gülün de hüznü çökmüşken güne bir şiir diledik bir de fidan diktik betonların içinde kalan o bir karış toprak parçasına ne de olsa topraktan gelmiştik ve toprağa b/akıyordu yüzündeki kirleri sevgiyle aklayan bir soydan geliyorduk peygamber soyundan gelmenin de hikmeti ile sevdalandık biz ömre, serleri serdik sırları ektik aşk niyetine ve aşka biat tutsaklığımızı sehven kabullendik.
Halis munis gölgeler g/ördük.
Aklıselim adamlardan yana başı yana düştü mazlum kadının ve çocuk olmanın verdiği neşe ile görmezden geldik o şehveti ve nefreti hep saf tutmuşluğun izi kalmıştı yüreğin paçasında kalan son izi de ütüledik; üfledik içimize güneşi ve güneşi kovdu gece geceyi de çaldırdık şehrin ölü bekçisine.
Sevdalı beyitler diktik aşkın açan yüzüne ve gülümseyen tanrılar sunduk aksinde ruhun sevdalı Rabbine beyhude düşleri gömdük bu sefer.
Bir buluttu peyda olan güne devrik bir cümle muamelesi yapan.
Bir şimşekti çakan yüreğin közünde ölümü bekleyen aşık gibi: maşuk kadar kaygılıydık ve örtülü gerçeklerin de perdesini çektik tıpkı mahremiyetin kutsallığına leke süren laneti de sonlandırsın diye Yaratan.
Bir sefasını sürmüştük ki acıların.
Lenduha düşlerin köküne kibrit suyu döktük ve parladı yer gök aşka şahikalar dadanırken içimizdeki masumiyet ile söndürdük yangını.
Seher vakti.
Ölüm vaktiydi madem sabahın öncesinde namaza durduğumuz karanlığı nasıl ki rahmetiyle aydın kılmıştı İlahi Gücün seferberliği ile yaşlarımızı biriktirdik Nisan tasında ve yasımızı pışpışladık bir katresi dahi eksik olmayan hüzünle nikâh kıydık Allah katında mubah olan her sevdayı ve dileği kutsayana sunduk içimizi, dirliğimizi saklı tutsun diye efkârı uyuttuk emsalsizliğin coşkusuna banan tadında ölümün de rengini unuttuk her düştüğümüz derdi savsaklamak adına daha çok sevmeyi şiar edindik.
Yetindik.
Belki de yetemedik.
Yerildik de.
Yendik illa ki iblisi.
Karaçalı misali aşkı öteleyen.
Aşk misali hicabı körükleyen.
Bir düş pazarında izahı yoktu madem gerçeklerin.
Susku idi esir düştüğümüz.
Sancı idi uykumuzda bize eşlik eden.
Araf’ı g/ördük ve gittik daha çok yol gittik ta ki bitik yüreğimizde kalan son kırıntıyı miras bırakırken çocuklarımıza efkârı diktik yakasına dünün, aşkla ihya edilesi ömrü de kepaze edenlere ithaf ettik ölgün günü.
Şehrin sancağında kan vardı.
Kanda gurur ve öfke vardı.
Gururla yürüdük gururumuza da yenik düştü düşmanlar.
Saklı olan hangi beyitse unuttuk.
Unuttuğumuz hangi koruk düş ise koyuverdik acıyı tüten sevgiye de figanlar yükleyip köpüren denizi duru suya çevirdi Yaratan ve deniz yarıldı ortasından ikiye.
İnançla şerh düştük hayata gözümüzden uyku aksa da yürüdük başımız dik ne de olsa aşımızda saklıydı ümit.
Bir sevdalı beyit.
Kimine göre yenilgi.
Aşkın tezahürü her yılgın imgede yeniden doğdu güneş, dirlik birlik çağrısını duyan da eşlik etti bu gizeme.
Peygamberler şehri idi müridin yası.
Aşkın da bekası idi iksirli hayaller.
Göğe kulaç açan Anka kuşundan çaldık kanatları ve uçtuk Hazerfan Çelebi misali.
Kundaklanan yangın.
Kuduran iblis.
Kuzgun misali yorgun urban.
Sevdalı methiyelere dizdik boncuk misali ölümün ön sözünü ve şair şerh düştü:
‘’En doğru masal anlamadan korktuğumuzdur.’’
Anlamıştık bir kez ve anlatmaya doyamadık.