- 453 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Toplumsal ayrışma, zıtlaşma, kutuplaşma nedenleri ve çözüm önerileri
Toplumsal ayrışma, zıtlaşma, kutuplaşma nedenleri ve çözüm önerileri
Devletlerin kitlesel zeminini oluşturan toplumlarda; gerekli-gereksiz, faydalı-faydasız, geçici-kalıcı,
global-lokal sosyolojik- siyasi-etnik- felsefi, dini nitelikte bir çok örgütlenme, toplanma, gruplaşma şekilleri vardır. Bunları genel anlamda listelemek gerekirse:
Aşiretçilik, milliyetçilik, mikro milliyetçilik, kafatasçılık, hemşericilik, etnik milliyetçilik, cinsiyetçilik, muhafazakârlık, liberallik, mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik, şeriatçılık, particilik, hizipçilik, inanç misyonerliği, batıcılık, doğuculuk, hilafetçilik, tarafgirlik, seçkincilik, cuntacılık, akraba kayırmacılığı, menfaatçilik, sınıfçılık, lobicilik, takımcılık, ümmetçilik, mehdicilik, inkârcılık, elitistcilik, asaletcilik, asilcilik, soyculuk, hiççilik, törecilik, küreselcilik,gelenekçilik mahallecilik…
Ve diğer düşünsel, dinsel, siyasal yaklaşımlar genel anlamda devletin ve milletin bölünmez birliğine, bütünlüğüne, güvenliğine derinden ve kalıcı zarar vermektedirler.
Bu oluşumlar, kime göre legal, kime göre gereksiz, kime göre yasadışı olduğu bireysel tercihlere göre değişmekle birlikte; denetim, yargılama, onaylama ve karar yetkisi, hukuk devletinde ilgili kurumlara aittir.
Elli farklı ulusal sorun listelesek, elbette bunun nedenlerini tek bir unsura bağlayamayız. Fakat tüm bu ayrı gruplaşmalar; demokratik, laik, sosyal hukuk devleti zemininde, anayasa meşruiyetinde kendine alan açamıyorsa, yasal dayanak bulamıyorsa, hepsinden ayrı ayrı ve birbirine zıt, adacıklar oluşur, toplum parça parça olur. Yutulmaya, ezilmeye hazır bir obje haline gelir. Dış güçlerin taşeronu olabilir.
“Demokrasi, hukuk ve özgürlük bağlamında herkes istediği örgütlenmeyi tercih edebilir” diye düşünülebilir. İlkesel olarak doğrudur. Bireysel tercihlerle; derneğe de, vakıfa da, partiye de, devlete de şekil verebilmeliyiz. Fakat her ayrışma ve farklı beklentiler; farklı şekiller ve kendince bir nizam üretmeye kalkıştığında, milletin en üst düzey yönetim organı olan devletin temelleri sarsılabilmektedir.
Yasama, yürütme ve yargı erkleri, ayrı ayrı ve tam bağımsız ve güçlü olduğunda, zaten hiçbir legal veya illegal yapılanma devletin bütünlüğüne zarar veremeyecektir.
Bireysel irade ve özgürlük ön planda olacak ve toplum; takım, ekip, kadro, birlik, birliktelik, dayanışma, yardımlaşma ve organizasyon ruhu ile anayasada karşılığı, toplumun genelinde kabul edilebilir bir zemini ile sistemin bir parçası olacaktır.
Kolektif ruh, birlikte yaşama, dayanışma, teşkilatlanma elbette bireysel tatmin, sosyalleşme, medenileşme, toplumsallaşma ve insanileşme için önemli ve gereklidir.
Demokrasi, hukuk, özgürlük, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü ile çelişmeyen bir yapılanma
ancak meşru görülebilir.
Bu kadar evrensel ve bilimsel bilgi ve ilke, deneyim olmasına karşın; ulusal demokrasi ve hukuk tarihsel serüvenimizde, “temsilde adalet, yönetimde istikrar, paylaşımda hakkaniyet” öngörüsüne/idealine maalesef tam ulaşamadık. Kitle hareketlerinin anatomisini, sosyolojik bakışla gözlemlediğimizde, çok farklı, realite ve rasyonaliteden uzak motiflerle de karşılaşmaktayız. Hepsinin elbette hukukta bir karşılığı vardır.
Sorunlar var, sorun olarak görülenler var, sorun yaratanlar var, sorunun devam etmesini isteyenler var, küresel ve tarihsel güçlerin körükleyerek devam etmesini istediği sorunlar da var.
Bunların bir kısmı inanç temelli, ırk temelli ve etnik temellidir.
Güvensizlik, doyumsuzluk, hazımsızlık ve bencillik girdabında, bu tür toplumsal sorunları arzu etmeden daha da büyütebiliyoruz. Ortalama bireysel bilinç yapımız, her türlü dış etkenin olumsuz etkisine açık gibi görülüyor.
Bir türlü çözülemeyen sorunlardan biri de “Kürt kimliği” meselesidir. Bu bir hükümet, devlet sorunu değil, adeta bir medeniyet sorunu haline gelmiştir. Tüm iyi niyetli girişimlere rağmen mesafe alınamamıştır. Terörle hak aramaya kadar varan, bu insanlık dışı hareketler, millet havuzu içerisinde,
demokrasi, hukuk, mantık, sevgi ve sosyal dayanışma ortak noktalarıyla ıslah edilerek, kalıcı bir toplumsal mutabakata bağlanabilmelidir. 500 Yıl önce İspanya zulmünden kaçan Musevilere kucak açan Anadolu insanı ve onun duygu ve düşünce dünyası, nasıl oluyor da kurtuluş mücadelesini birlikte verdiği, azınlık bile olmayan, kültürel ve yerel bir kimlikle sorun yaşayabiliyor?
Alevi, kürt, ermeni, rum alt kimliklerini özellikle ayrışma planına malzeme yapmak isteyen kuyruk acısı olan, emperyal güçlerin de olduğu unutulmamalı, çözüm ve uyum süreçleri buna göre planlanmalıdır.
Her boyutuyla detaylı şekilde araştırılmalı, raporlanmalı, tüm çözüm alternatifleri tartılmalıdır.
Siyaset dilinin yanında, sosyolojik verilere, bilimsel kriterlere, tarihi gerçeklere, kültürel motiflere,
farklı felsefi düşüncelere de ihtiyacımız vardır. Bireyin huzuru, toplumun güvenliği ve evrensel barış için yola çıkanlar; yanılabilirler, yanıltılabilirler fakat asla “yoruldum, vazgeçiyorum” diyemezler. Denebiliyorsa eğer, önceki adımlarıyla çelişirler. Siyaset, felsefe ve bilim tarihi bu tür arayış ve serüvenlerle doludur. Çalışan, üreten elbette hata yapacak/yanıl(tıl)acak ve yeni arayışlara girecektir.
Önerim, özlemim ve dileğim odur ki, kitaplarımda sıkça vurguladığım, “Ulusal Sosyal Bilimler Şurası” bir an önce oluşturularak, ilk gündem maddesi, “Kürt kültürel kimliği üzerine alınan mesafe, yaşanan sorunlar, çözüm önerileri” gündemiyle toplanarak, milletin geleceği, devletin kalkınması ve milli birlik ve beraberlik adına özgün/özgür yüksek bilinç ve kültür seferberliği ilan edilmelidir.
Ulusal sosyal bilimler şurasında, her alandan ve yeterince üye belirlenerek, geniş tabanlı öneri, tespit, bilimsel veri havuzu oluşturulup, tüm toplumun anlayıp kabul edebileceği dilde bir eylem planı oluşturulabilir. Romanya, Finlandiya, İsveç, G. Kore, Japonya, Almanya ve A.B.D’ nin kültürel değişme ve gelişmeleri nasıl başardıkları çok iyi incelenmelidir.
Aşağıda öneri olarak sunacağım akademisyen, yazar ve düşünürlere, yenileri de eklenerek,
gönüllü ve olağanüstü bir performans ile bu ve buna benzer toplumsal sorunlara bilimsel bir yöntem/öngörü ile hal çareleri aranabilir.
Ulusal Sosyal Bilimsel Şurasına önereceğim üyeler ve Çalışma Alanları:
Prof. Dr. Osman Can(hukuk), Prof. Dr. Mücahit Bilici (Sosyoloji), Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu (Psikoloji) Prof. Dr. Kemal Sayar (Psikoloji) Prof. Dr. Nevzat Tarhan (psikoloji), Prof. Dr. Zeki Özcan (felsefe), Prof. Dr. Afşar Timuçin (Felsefe)
Prof. Dr. Veysel Bozkurt (Sosyoloji) Doç. Dr. Ali Kemal Özcan (Sosyoloji) Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu (Hukuk) Prof. Dr. Sami Selçuk (hukuk), Taha Akyol (Hukuk), Prof. Dr. Ahmet Akbulut (İlahiyat)
Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu (mantık) Alev Alatlı (akademisyen-Yazar), Ali Bulaç (Sosyoloji)
Zülfü Livaneli (yazar), Hasan Cemal (Yazar) Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar (Felsefe-Psikoloji)
Nurdoğan Arkış (Sosyoloji) Prof. Dr. İoanna Kuçuradi (Felsefe) Doç. Dr. Polat S. Alpman (Sosyoloji)
Hasan Cemal (yazar) Prof. Dr. Nur Vergin (Sosyoloji)
Bu alan üzerinde araştırma yapmak isteyenlere de okuma ve araştırmalarına aşağıdaki kitapları da eklemelerini önerebilirim.
Yaşar Kemal (Binbir çiçekli Bahçe ve diğer eserleri)
Prof. Dr. Mücahit Bilici (Hamal Kürt kitabı ve diğer makaleleri)
Prof. Dr. Osman Can (Eserleri ve makaleleri)
Prof. Dr. Niyazi Berkes (Türkiye’de çağdaşlaşma)
Hasan Cemal (Kürtler adlı kitabı)
Doç. Dr. Polat S. Alpman (makaleleri)
Doç. Dr. Ali Kemal Özcan (Türkiye’nin Kürtleri)
Mehmet Uzun (Nar çiçekleri)
Eric Hoffer ( Kesin İnançlılar)
Sorun hepimizin ve bu tür toplumsal sorunlar çözüme kavuşmadığında, yenileri de eklenerek karşımıza çıkmaktadır. Araştırmacı bir sosyal bilimler okuru ve şair- yazar olarak konunun gereğine, önemine ve aciliyetine dikkat çekmeye çalıştım.
Duyarlı birey ve kurumların ilgisini çekeceğini umuyorum.
Bireysel sorumluluğumu, aşk ve heyecanla; bilim, mantık, felsefe, ahlak, adalet ve zarafet ekseninde
devam ettirme niyetindeyim.
Aynı yöne bakabilirsek neleri başaramayız ki?
12.09.2019
Ali Rıza Malkoç