ESKİ ÇENGELKÖY VE ESKİ ÇENGELKÖYLÜ'LER...
Biz eski Çengelköylüler, Çengelköy’ün o bakir yüzünü keşfedenlerdeniz evvelallah. İstediğimiz bahçeye girip, istediğimiz meyveleri ağacından yemişiz. Çınaraltı’ndan bir kayık indirip nevalelerimizi alarak, Bebek Gazinosuna kürekle gidip, keyif çatmışız. Hamallar iskelesinden vapur iskelesine yüzüp dönüşte kırmızı dubada dinlenmişiz. Norveç Sefaretinin yanında ki kütüklerin üzerinden torpilleme suya atlamışız. Hamam çeşmesinden kana kana su içmişiz, Havuzbaşı parkında salıncakta sallanıp sallanıp kendimizi havalara fırlatmışız. Kızılderililer gibi kafamıza tüy takarak, parkın bahçıvanı Bahattin amcanın öbek öbek topladığı, çınar yapraklarını yakıp, dumanlarla haberleşmişiz.
Manav Necip abinin meyvelerinden tatmışız. Manav Halis’in hamyenenleri’nden (Çikolatalı hurma) araklamışız. Doktor Halim amcaya her derdimizi anlatıp, derman aramışız. Çocukluk doktorumuz Dr. Eleni teyzeye muayene olmuş, terazisinde tartılmışız. Dr. Robert’e muayene olmuş, Dr. Metin Çetinel ile en mahrem sırlarımızı paylaşmış, akıl almışız. Çengelköy’ün lâle, yabani sümbül, Arap sümbülleri, katmerli sümbüller, beyaz ve mor leylâklar, çiğdem, nergis, gelincikler, sarı hardal, aksoğanlar, sarı ve beyaz papatyalar, şâkayık, şebboy, karanfiller, mis gibi kokan beyaz zambaklar, rengarenk manolyalarını koklamışız.
Ayazma’da Ben, Stavro, Tati, Baba Tahir ve Haluk’dan oluşan orkestramızla çalmışız. Ayazma şenliklerine katılmışız. En büyük yortu ise sevgili Marikula abla’dan öğrendiğim 27. Temmuz günü kutlanan yortu katılmışız. O gün İstanbul’un hemen her semtinden akın akın gelen Rumlar ve Çengelköylü Türkler’de bu Yortu’lara katılırlarken, yanlarında olmuşuz.
Sevgili Çengelköy, Rum arkadaşlarımızdan ve köyün ileri gelenlerin den bazılarının isimleri şöyleydi; "Yorgo, Marika, Eleni, Kiça, Kozmo, Fraso, Marikula, Victor, Fofo, Lefko, Fando, trompetçi Andon, Andon Sitiras, İlya usta ve oğlu Gogo, Sevasti, Lemonya Salitas, Taki, Andreas Avitoğlu, Stavro,Tati ,Lemonya, Menolas, Yorgo ve sevgili Tanasis Kiryako, idi. Hatta bu Tanasis az değil di hani,sen tut Çengelköy’ün en tanınmış ailelerin den olan Rahmetli Kasap Kadri’nin kızını al kaç... Aman Allah’ım! Kızın ağabeylerinin o zamanlar hızlı zamanları, bunları nasıl arıyorlar biliyor musunuz, yani bu kadar olur. Neyse, tabii bulamıyorlar, bizler ağabeylerini, mümkün olduğu kadar sakinleştirmişiz.
Kırmızı yumurtalar (bu kırmızı yumurtaları benim o zaman ki kankam olan bakkal Cevat abi’nin oğlu Hakkı Çobanlı ile onların Deftardaroğlu mahallesindeki eski ahşap evlerinin,büyük bahçesinin bir köşesinde sıcak suya kırmızı toz boya atarak boyar, rahmetli bakkal Cevat’da bu yumurtaları o gün köy’e gelen Rum vatandaşlara satardı)tokuşturulur, börek, çörek, kaşar peyniri dağıtılır,bir köşede , L A T E R N A (kolunu ritmik bir biçim de düzenli olarak çevirince çeşitli müzikler ve oyun havaları çalan bir çeşit müzik dolabı)...
Laterna’nın kolunu çeviren usta’nın Laterna’sından çıkan nağmelerle, güzel Rum kızları sirtaki ve oyun havaların da benim diyen dansözlere taş çıkartırcasına kıvırtarak, (ah sevgili gençler, o kızlar var ya o kızlar… O çapkın çapkın davetkar gözlerle bakıp, gülümseyen, fettan kızlar, öylece büsbütün pervasız, neşe dolu, bütün bakışların kendilerin de olduğunu bilerek) oynayıp dururlardı. Biz gençler daha sabahtan ayazma da yerlerimizi alırdık. Ekip her zaman ki gibi sağlam olurdu evvelallah. Çok güzel unutulmaz arkadaşlıklar ve dostluklar kurduk, yazıştık, dertleştik kısacası kaynaştık…
Sabah işe gitmek için iskeleye girdiğimiz de İskeledeki kanepesinde oturup başını iki yana sallayarak bağıran; "Boş Geçmeyelim Beyler" diyen ve geleni ayak sesinden tanıyan hafız amcayı unutmayız. muhtar Melahat Dağlar hanım teyzeye çook işimiz düşmüş, son olarak oğlum Hasan’ı Havuzbaşı İlkokuluna o yerleştirmiş. Nail Dudkun abinin mis gibi kokan, tertemiz dükkanından çook alışveriş etmişiz. Annem ve teyzem Manifaturacı Adnan amcanın dükkanı’nın bir numaralı müşterisiymiş.
Rahmetli Babam Cemil Tuna Kasap Kadri amcanın dükkanına girince, hemen çilingir sofrası kurulur ve Kadri amca siparişleri önce yazar, sonra paketlermiş. Helvacı Osman amcayı, o zamanlar ’Kuleli’de okuyan, büyük oğlu rahmetli Ahmet abiyi çok iyi tanımış ve küçük oğlu Muhsin’le sınıf arkadaşı ve kanka olmuşuz. Bakkal Hüseyin Aksu amcanın oğulları Ahmet ve Optik Nezih bizim hem Haydarpaşa lisesinden, hemde Çengelköy’den kankalarımızdı. Aydil ve Aydın abilerimizin babaları sütçü Ahmet amcanın sütünü ve yoğurdunu yemişiz, Çengelköy iskele sokağındaki Ecz. Ziya Hekimhan’ın ’Hekiman Eczane’si’den çook ilaç almışız. 1955-60’lı yıllarda doktor reçete yazar ve eczacıda o reçeteye göre hassas terazisinde bu ilaçların ham maddelerini tartarak hazırlardı, öyle hazır ilaç pek yoktu...
Çengelköy muhtarlarından, Niyazi Alpaslan amcanın manavına girmiş eşi Nadire hanımı ve büyük oğlu Kadri ve küçük oğlu Bülent abi ile arkadaş olmuşuz. Pehlivanoğulları’nın hem ilk nalbur-iye dükkanına ve Ecz. Emine ve Dr. Halim amcanın; ’Erdem Eczanesi’ni devir aldıkları ’Arçelik Bayii’ dükkanından alış veriş etmişiz. Mehmet, Ahmet Pehlivanoğlu ile arkadaş olmuşuz. Çengelköy Muhtarlığı hizmetini burada sürdüren, muhtar Ahmet Acundatek amcadan ’İkametgah Adresi’ ve ’Nüfus kayıt pusulası’ almışız.
Rahmetli İlya ustayı örneğin bir musluk tamiri için eve çağırdığımız zaman, hem tamirini yapar, hemde nasıl yaptığını da öğrenmişiz. Tenekeci Lütfü amca ve oğlu Behçet’in dükkanı’nın da sobamızı tamir ettirmişiz. Çınaraltı’nda soba borusu üreten, Ferforje Kadir’in babası Mustafa Çelik ve dayısı Ayhan abiden çook borular almışız. Ayhan abiden çok bisiklet kiralamışız’da ücretini paramız olduğu zaman ödemişiz. Hamallar iskelesinden veya Çınaraltı’ndan izin alarak, çok kayık veya motor indirip, Boğaziçi ve Bebek Belediye Gazinosu’ sefaları yapmış, dönüşte kayığımızı tertemiz yaparak, tekrar yerine koymuşuz.
Hamallar iskelesine yüzerken, buradan Nato yolu üzerinde yapılan inşaatlara ’Deniz Kum’u alarak taşıyan kamyonlara asılarak, eski adı; ’Nato Yolu’, şimdiki adı, ’Prof. Dr. Beyhun Akyavaş’ bulvarından, taa Ümraniye’ye kadar gitmişiz. Dönerken’de kararan hava yüzünde kurt köpeklerinin saldırısına uğramışız. Yenimahalle’de oturan bakkal Ali amcanın oğlu Ömer ile kanka olmuş ve onların eski ve otantik ahşap ’Rum Evi’n de çok kafaları çekmişiz. Eski Ortodoks Rum amcalarımızdan ’Lefko’dan, ’Bekârderesi’nin isminin, aslında ’Bekârlar Deresi’ olduğunu öğrenmişiz.
Bu dereye eski Çengelköylü Rum’ların, bekâr kızlarını ve oğullarını getirip, bir tür; ’Görücüye Çıkarma’larını dinlemişiz. Kızlar oğlanlar, anneler ve babalar bakışır anlaşırmışlar. Tıpkı biz Türk’ler de hamam görmecesi gibi, annesi veya teyzesi kızı alır hamama götürür ve oğlan anaları kızın endamını görür ve karar verirmiş. Biz sabah işe giderken, ilk önce ’Sabah Ezanı’nı, sonra kilisenin sekizde çalan çanını duyarak, 8.35 vapuruna binmişiz. Bu vapur Çengelköy’den sonra, Beylerbeyi, Kuzguncuk ve Eminönü’ne varır ve çok kalabalık olurdu. Biz ilk binenlerin yerleri belliydi, herkes yerine otururdu. Birisi gelmeyince; ’Acaba Hasta’mı diye merak edenlerdeniz.
Hamallar iskelesinden Çengelköy iskelesine yüzerek gidip, iskelenin altından çok izmarit tutmuşsuz. Bazen vapur iskeleye yanaşınca çaktırmadan vapura tırmanıp, Çınaraltı gazinosunun önünden, bizleri çaktırmadan izleyen manitalarımızın önünden vapurdan; ’Arap Kamil’ atlamış havamızı atmışız. Havuzbaşı veya hamallar’dan denize girerken, önümüzden geçen vapurların kaptanları tarafından, düdüklerini çalarak selamlanmışız ve selam vermişiz. Vapurların bıraktıkları siyah dumanın kokusunu ciğerimizde duymuşuz. Biz hiç Çengelköy salatalığı’nın kendine has kokusunu içmiş, hafif o acımsı tadını damaklarımıza yerleştirmişiz.
Havuzbaşı parkına gelen, ’Kuleli Askeri Lisesi’ boru, trampet, bando ve tüfekli öğrencilerinin, yanından yürüyüp Havuzbaşı parkına gelmişiz. Öğrencilerin aynı hizada yere bıraktıkları, çaktırmadan boruları öttürüp trampetleri çalıp, büyük davullara vurmuş sonrada komutandan fırça yemişiz. Dinlenme molasından sonra Kuleli’ye yuvalarına dönen öğrencilerin yanında, Kuleli’ye kadar gitmiş ve okula yaklaşınca, bando eşliğinde ’Kuleli Askeri Lisesi’nin; "Deniz Senin, Toprak Senin, Gök Senin, Zafer Olsun En Mukaddes Emelin" diye başlayan marşını birlikte okumuşuz. Kuleli’leri ’19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’n da İnönü stadına, ’30 Ağustos Zafer Bayramı’n da Vatan Caddesine, vapura bindirip göndermişiz, mezun olan öğrencileri, ’Harbiye Marşı’ ile Harbiye’ye göndermiş, Çengelköy’lüleriz.
Yaz aylarında Anadolu yakasında ki bütün açık hava sinemalarına gitmişiz. Üsküdar, Salacak, Kuzguncuk, Beylerbeyi; ’Sadi Tek, Kulüp, Yıldız Sinemaları’na, Çengelköy; ’Yelşilpark, Yeni ve Nur Sinemaları’na, Anadoluhisarı; ’Yaka ve Göksu Sinemaları’na, Kanlıca, Paşabahçe ve Beykoz Sinemaların’da yâr bulmuş, yâren olmuşuz. Kış aylarında Beyoğlu, Kadıköy, Üsküdar; ’sunar, Yeni, Lale ve Üsküdar Sinemaları’na, Beylerbeyi kapalı Kulüp Sineması, Paşabahçe kapalı sinemalarına gitmişiz. Bu sinemaların bazılarında yerli ve yabancı grup ve sanatçıların çook konserlerine gitmiş, sahnelerinde dans etmişiz. Harbiye, Bağdat, Kadıköy ve Üsküdar diskoteklerinde, çok saç sallamışız.
Bizler Çengelköy’ü yudum yudum sevenlerdeniz, manolyasını, gülünü, papatyasını, gelinciğini, karanfilini, zambağını, leylâğını, mor salkımını, çamını ve kozalağını koklayanlardanız, ’Hamam, Lahana, İskele, Havuzbaşı, Yenimahalle, Güzeltepe çeşmeleri’nin ve Ayazma Pınarı’nın suyundan içenlerdeniz, meyvelerini, sebzelerini, yemişlerini ve Çengelköy Badem’ini tadanlardanız, bizler Çengelköy’ün eski balıkçıları; "İbrahim Ülcan (Horozoğlu Reis ), oğulları Ülkü, Ayı Nuri ve Kaya abi, Kuleli’li Arap Arif, Beyciim, Sefa Reis, Tatar Nevzat, Lüp Mustafa, Orak reis, sarı Hasan, Karga Halit, Alamanyalı Mustafa, Orkut Reis, Berber Tevfik’i, Faruk Erözcan, Tarık Abi, Kepaze Mustafa, Avukat Burhan, Kara Murat, Sarı Ener, rahmetli Baba Tahir, Baron Mustafa, Kutnur abi, Lüfer Semih, Deli Vedat, rahmetli Vural, Dursun Reis, Tuncay Kaptan, Sucukçu Mustafa, Suat ve eşi, Sadi Reis,Tuncay abi, Avcı İbrahim, Ergün Abi, Cengiz, Zekeriya (Zeki), Bekir abi, Kuleli’li Mustafa ve Hayati ve Naci kardeşleri tanıyanlardanız. Kuleki caddesinin başındaki eski BP benzincisinde yıllaca çalışan Sıtkı ve eşi Cemile Şentuna’ların kardeşleriyiz...
Bizler Çengelköy’ün eski meşhur şoförleri; "Yaşar abi 59 Plymouth, Anten Necati 54 Dodge, İsmail, Hüseyin ve Abdurrahman Çakmak kardeşler 64 Chewrolet, Fantomo Yılmaz Buick, Mastori Mazhar 49 Plymouth, Şişko Ali ve Kont Bekir 59 Plymouth, Deli Kemal 56 Dodge ve 51 Dodge, Sarı Selim 58 Chewrolet, Romalı Halit 64 Chewrolet, Kel Sabri 48 Plymouth, Hulki Baba 51 Plymouth, Deli Jilet Ertuğrul 56 Plymouth, Mükerrem ve Nejat abiler 59 Fort, Galeksi Eyüp 51 Deseto, Anadol Ömer, Gogocu Kamil 48 Plymouth, Tilki Feridun 48 Dodge, Faysal Abi 59 Chewrolet, Sucu Zeki 54 Plymouth, Köse Kamil 55 Chewrolet, Co Cengiz 64 Plymouth, Olgun ve Oktay abiler 56 Plymouth, Manav Necip 48 Plymouth, Coşkun abi 55 Plymouth, Baş Çavuş Nusret baba 54 Chewrolet, Bakkal Yaşar 58 Chewrolet, Şarapçı Doğan 48 Chewrolet, Ahmet abi 48 Plymouth, Hacı Hayri 48 Plymouth, Besim Abi 56 Rampler, İstafo-Takarov, Güngör Işık, Edip Abi, Erdoğan Ürkmez Osman ve Nuri Ayanoğlu, Sucukçu Mustafa ve ortağı Ayı Muharrem 48 Plymouth, sevgili Nemci ve Naci’nin babaları Lütfü Amca 54 Plymouth. Ayrıca Havuzbaşın’da oturan ve Kadıköy yönünde 54 model Deseto dolmuşuyla çalışan, siyah deri pantolonlu bir bayan şoförümüz de vardı. Çengelky - Talimhane arasın da çalışan bir minübüste, rahmetli Mehmet amca ve oğlu Melih abi. Ayrıca iki otobüs işleten Cangıl Mıstık Sarıhasan’ı da bilenlerdeniz...
Bizler, "yeni sinemanın sahibi Turan Togar ve damadı, Veysel abiyi, eski Çengelköy İskelesinin yanında ki, büfenin sahibi Niyazi amcayı ve oğlu “Simon Taner”i, Valiyi, Deve Erdoğan’ı, Kepaze Mustafa’yı, kunduracı Yılmazı ve elektrikçi Yılmaz ağabeyleri, kürt İsmet”i, Nur sinemasının sahibi Sabahattin abi ve eşi Hikmet ablayı, Kurukahveci Haldun abiyi, İskele gazinosunun eski sahibi, Mehmet abi ve eşi Mennan ablayı, Duman Amca’yı. 1058 - 60’lı yıllarda, Üsküdar - Beykoz arası çalışan belediye ve halk otobüsleri ücretleri, hat’tan hat’a değişiyordu. Beykoz’dan öğrenci bileti Çengelköy’e kadar 15 kuruş, eğer Havuzbaşı’n da inerseniz 20 kuruş olduğu günleri görmüşüz. Gaffur’un mercedes ’Halk Otobüs’ü ile "Belediye Otobüs’lerinin yarışlarını izlemişiz. 15 kuruş verip, 20 kuruşluk ücreti olan Havuzbaşı’n da inmiş ve biletçiden tokat yemişiz.
Arkadaşlarımız Necmi ve Naci Çelik’in babaları eski Çengelköy dolmuşçularından Lütfü ve anneleri Aliye Çelik’i, Kemaletttin Tuğcu ve kardeşi Faik ağabeyi, arkadaşımız Turhan (benli Turhan) babası, Halit ve annesi Ferdane teyzeyi, Vecdi Bingöl’ü, ünlü söz yazarı, Ali Tekintüre’yi, Optik Nezih’i, Mangal Bekir’i, Markoyu, Menoyu, deli Ahmet’i, Esperanzayı, burunsuzu, Vahit, Yüzbaşı Muvaffak’ı, Havuzbaşı’lı Atam’ı, Suphi abiyi, Turan Yarış enişteyi, şoför Apo’yu, Orhan abi ve İlhan abiyi, Küçük fırının sahibi, İsmail abi, eşi ve oğlu Mutlu’yu, Nihat Gürsoy’u, Deli Vedat’ın oğlu Murat’ı Ferforje Kadir’in babası Mustafa abi ve annesi Emine teyzeyi Mustafa Günsay’ın (Baron) babası Rafet beyi ve annesi Gülten hanımı, arkadaşımız Bahri Bayraktar’ı Turgut Özipek abiyi", tanıyanlardanız...
Bizler Hak’kın rahmetine kavuşmuş ve şimdi aramızda olmayan; ""BabaTahir’i, elektrikçi Yusuf, Turgut Sever, Oktay Barkman abimizi, Çengelköy balıkçısı Suhpi ağabeyi, Ciğerci Mehmet abiyi, berber Nuri’yi, Yaşar abiyi, ve Nusret babayı, Anten Necati ağabeyi ve oğlu sevgili Mümin’i, Hayrullah amca ve oğlu Oğuz’u, Temel amcayı, Aytaç Kotil’i, Muammer, Gülşen ve İlhan Çındemir’leri, Lüfer Semih babası Sabri amca ve annesi Füsun teyzeyi, polis Enver amca ve Sühendan teyzeyi, Polis Yusuf amcayı ve eşi Fatma ablayı.
Çengelköy’ün eski zıpkın delikanlılarından Sezai’yi, Optik Nezih’i, kepekçi Muharrem amcayı ve eşi Hacer ablayı, Davut Başaran ağabeyi, boksör Erol’u, Can Baba’yı,İlya Ustayı, Lefko ve Pando amcaları, Fenerbahçe ve Çengelköy’ün efsanevi başkanı Hasan Özaydın’ı, Mikro Hüseyin’i, maymun Erol’u, Hakkı Bey amcayı, Dayı Erdoğan’ı, İlkokul öğretmenimiz Resul Hocayı, gülcü Mustafa’yı, aygaz Mustafa’yı, kanun Mehmet”i, köfteci Recep ustayı, köpekçi Taner’i, Arap İhsan”ı, Arap Apti’yi, Mete ve Leyla Cumhurcu’yu", bilenlerdeniz.
ÇENGELKÖY VE ESKİ ÇENGELKÖYLÜ AKKAYA KARDEŞLER...
Çengelköy Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yalçın Soysevinç anlatıyor; "Çengelköy Muhtarı Can Cumurcu’dan telefonumu öğrenen Nuran Akkaya telefonda ben Metin Akkaya’nın kız kardeşiyim 70 yıl önce doğduğum evde benimle ve küçük kardeşim Hüseyin’le kahve içmeye gelir misin dediğinden birkaç gün sonrası Kuleliden geçiyordum.
Yanımda Can dostum Can Tütüncü de varken ve yürürken evlerinin karşı kaldırımından seslendim Nuran hanım ! ve cevap geldi buyurun kimsiniz ben kendimi Çengelköy Gazetesinden Yalçın Soysevinç olduğumu söyleyince içeriye harika manzaralı eve buyur edildik.
Çengelköy Kuleli Askeri Lisesinin komşusu Nuran Akkaya’nın konuğu olduk ve anlattıklarını dikkatle zevkle dinledik. Haydi kulağımızı şimdi hep beraber Nuran hanıma verelim"...
Eski Çengelköylü Nuran Akkaya anlatıyor; "Ben 1949 doğumluyum burada doğmuşum ağbim Nurettin Akkaya 1941 de diğer ağbim Çengelköy’ün kadın kuaförü Metin Akkaya 1946 da burada doğmuş diğer küçük kardeşimiz Hüseyin ise Paşabahçe de doğdu.
Babaannem Sinop da Kuvayi Milliye ye katılmış ve savaşa Mustafa Kemalin yanında katılmış çok güzel hatıraları olan bir kadındı. Tabancası tüfeği daha yakın zamana kadar duruyordu her nasılsa sahip çıkamadık kayboldu.
Çocukluğumuz çok zevkli geçerdi Kuleli’den denize atlar karşı kıyıya yüzer Galatasaray adasında dinlenmek için çıkardık, orada kulüp sorumlusu Yavuz bizi karşılardı. Bazen Küçüksu’dan atlayıp Emirgan’a yüzerdik. O akıntılarla girdaplarla başa çıkardık.
Ayhan Işık yıllarca komşuluğumuzu yaptı Sadri Alışık ise daha çok uzun süre komşumuzdu rahmetli babam Hasan akaya ile çok iyi dostluğu vardı beraber rakı içmeye muhabbet etmeye bayılırlardı, yaşlandıklarında camiye de beraber gitmeye başlamışlardı. Sadri Alışık uzun yıllar boğazın keyfini çıkardı.
Göksu deresinde de denize girer dere kenarında güneşlenenlere katılırdık. Küçüksü çayırı ve dereler tertemizdi.
1970 de eşimle beraber Almanya’ya gittim 37 yıl orada yaşadım çalıştım çocuklarımı büyüttüm Bayer Kimya fabrikasında iki elime de kimyasal madde bulaştı iki elimin iç kısımları cılk yara oldu hiçbir tedavi işe yaramadı. Erzurumda bir havuzda balıklar elimi düzeltti bunu Almanya da ki sağlık kurumlarına ilettim ve o havuz ve balıklar tedavi amaçlı listelere eklendi. Bu balık tedavisine Metin ağbimin eşi Sabiha ile beraber gidip 21 gün kalmıştık.
Çengelköy İskelesine gemi yanaştığında kaptan köşküne çıkıp en tepeden hareket eden geminin yarattığı anafora atlamak en büyük zevklerimizden birisi idi. Gemici İsmail amca bizi kızılcık sopası ile kovalar belki başımıza bir iş gelmesin diye bize kızar özellikle bana kız halinle utanmıyor-musun gemilerden atlamaya diye bağırırdı. Sadullah Paşa yalısının duvarlarının dibindeki kayalardan midye çıkarır afiyetle yerdik.
Bana çocukken ’kaz çobanı’ derlerdi neden mi? Bu ev 880 metrekare bahçemiz o zamanlar yol bu kadar geniş olmadığından daha bir büyüktü. Bahçede 20-25 civarında kazımız olurdu onlarla çoğunlukla ben ilgilenirdim. Beraber denize girerdik bir akşam saydığımda birinin eksik olduğunu fark ettim aradım taradım Postacı komşumuzun oğlunun kazımın birinin ayağını kırdığını öğrendim ve bunu ona fena ödettim kazlarımı çok severdim, çocuğun dayak yemesi ve kafasının da yarılmasından dolayı babama şikayete geldiler, babam bana kızarak şöyle demişti “iki oğlum var ama en çok senden çektim be kızım “
Babaannem Sinop’tan İstanbul’a geldiğinde buraya yerleşmiş. Annem ile babam ise Çanakkale de görevli ailelerin çocukları olarak orada tanışıp evlenmişler ve sonra yine Çengelköy’e gelmişler.
1950’ li yıllarda denizden topladığım yengeçleri yol kenarına dizerdim, tekrar denize atardım. Nihal Arda komşumuz ve arkadaşımdı bana takılırdı, yengeçlerle arkadaşlık yapıyorum diye. Yıllar sonra Beylerbeyi’nde sahne alan Nihal’i izlemeye gittiğimde masaya yengeç getirdiler, çocukluğum geldi aklıma ve elimi sürmeden geri gönderdim. Arkadaşlarımı tabakta görünce çok fena olmuştum. Bir ara Ermeni kiracılarımız olmuştu onların kızı ’Margarita yengeçleri’ haşlamaya kalkışmıştı, hepsini kurtarıp denize attığımı dün gibi hatırlıyorum.
Şu sıralar ’Yakamoz Restoran’ın olduğu yerde camiye bitişik bakkal Burhan abi vardı, yazın tekne ile ona karpuz gelirdi, ona karpuzları taşırken yardım eder ve elden ele atıp dizmesine yardımcı olurduk. Bir iki tane de denizin kenarına saklardık sakladığımız karpuzları hep beraber yerdik. Burhan’ın oğlu savaş da bize katılır ekmeğimizi de ona aldırırdık.
Doğduğumuz büyüdüğümüz evimiz asla bozulmayacak evimiz müze gibi korunacak. Bunu işaret dili ile ablasına söyleyen Hüseyin Akkaya idi. Hüseyin ve Metin bir gün balığa çıkarlar Hüseyin tuttukları kofanayı öpeyim derken balık dilini ısırmaz mı?
’Beylerbeyi Sarayın’ın bahçesinde duvar dibinde devasa bambular, o yıllarda balık tutanların hayallerini süslermiş. Kayıkla oraya giden Nuran hanım ve kardeşleri bambuları gizlice keser, sandala atar kaçarlarmış. O zamanlar bir tane bekçisi olan sarayın bambuları balıkçılara ’sıyırtmaç’ için olta takımı olmuş"...
Yalçın Soysevinç; "Nuran Akkaya çok sıcakkanlı bir İstanbul’lu, anlattıklarının bazılarını 80 yaşında ki annem de anlatmıştı. O 1939 Ankara doğumlu ama çocukluğu gençliği özellikle yazın yalılarda yazlık olarak tutulan yalılarda geçmiş. Çok duygulandım ne mutlu ki boğazın güzelliklerini yaşayanlar var anlatıyorlar bizde sizlere iletiyoruz.
Bahsi geçen Metin Akkaya abimiz de Çengelköy’ün sevilen kişilerinden birisiydi, Çengelköy’ün ilk kuaförlerinden olduğu için, Çengelköylü bayanların hemen hepsini, eşlerini ve çocuklarını tanırdı. Onunla selamlaşmadan geçmez ve ’yakışıklı’ diye takılırdım kendisine. Ata 2 sitesinden komşum da olan Metin ağabeyi kaybettiğimizde çok üzülmüştüm. Allah rahmet eylesin. Ben ve pek çok Çengelköylü hala yazın Kuleli den denize zevkle giriyoruz eski tatları yaşamaya çalışıyoruz. Ne mutlu İstanbul’u Üsküdar’ı Çengelköy’ü sevenlere"...
Sevgili Çengelköy, İlkbaharla beraber, artık Çengelköy’de yeme, içme, mesire ve piknik dönemi başlar. Erguvanla birlikte köyün bahçelerini, mis kokulu leylaklar doldurur. Taa ki, “Filbahri”nin zamanı gelip, onları bastırıncaya kadar… Ancak bu iki çiçeğe de rakip olabilen, hanımeli ve yasemindir. Ayrıca, Çengelköy seraların da, bütün çam çeşitleri, bonzayi, kır elli yıllık zeytin, krizantem, orkide ve değişik renklerde manolya ağaçları yetiştirilmektedir.
Köyümüzün kuşlarına söyle bir bakacak olursak; bülbüllerin sahnesi, Çengelköy mezarlığı ve Havuzbaşı “zurnacı kayası” sırtlarıdır. Ancak eski Çengelköy’de baharın geldiğinin ilk habercisi “Çaylak” kuşuydu. Sonbaharın habercisi ise, “Kasım Sakaları” idi. Martılar ki, Çengelköylü balıkçılar onların tüylerinden çapari yaparlar. Sığırcıklar, karatavuklar, çulluklar avlanarak tüketilen kuşlardı. Kargalar, serçeler, kumrular (Cennet Kuşları), saksağanlar, baykuşlar, puhu kuşları, güvercinler, beyaz güvercinler, ördek, tavuk, horoz, hindi, yabani kanaryalar, yeşil papağanlar, çalı kuşları, yalıçapkınları, karabataklar, kırlangıçlar ve leylekleri, hatta son on beş yıldır Çengelköy semalarında dolaşıp duran yeşil papağanları sıralayabiliriz...
Tunacan / Hüseyin A.Tuna
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.