- 382 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEHADETE YÜRÜYENLER-TİYATRO- TEK PERDE- DRAM-TRAJEDİ
ŞEHADETE YÜRÜYENLER
Yazan-Yöneten:
İsmail MALATYA
Tek Perde
Türü: Dram-Trajedi
ŞEHADETE YÜRÜYENLER
KARAKTERLER
1. Mehmet Dede (70 yaşında): .........................................
2. Tuna Hoca (35 yaşında): .............................................
3. Murat Abi (40 yaşında Mehmet Dede’nin oğlu): .....................................
4. Mustafa Bey (Bekar Kadın) (28 yaşında): ...................................................
5. Hakan Bey (30 yaşında): ....................
6. Zafer Abi (40 yaşında): ..........................................
7. Alperen (16 yaşında Murat Abi’nin oğlu): ............................................
8. Zeynep (12 yaşında Alperen’in kardeşi): .................................................
9. Polat (8 yaşında Hakan Bey’in oğlu): ...............................................
10. Burak (12 yaşında Zafer Abi’nin oğlu):......................................
BİR
SAHNE
Sahne Mehmet Dede ve Oğlu Murat Abi’nin ofisi olarak düzenlenir.
(Tüm oyuncular yaşlarına uygun olarak giyinir.)
(Sahnede tam ortada bir üçlü koltuk vardır, her iki tarafında birer tane tekli koltuk bulunmaktadır, tam ortada bir tane sehpa vardır. Yerde küçük bir halı vardır. Perde açılmadan önce sahnede Mehmet Dede, Murat Abi, Alperen ve Yılmaz vardır. Esat KABAKLI’nın “BİL OĞLUM” adlı Türküsü çalmaktadır. Müzik perde kapalıyken çalmaya başlar. Kısa bir süre sonra perde açılır. Müzik bitene kadar hepsi bir şeylerle uğraşır. Mehmet Dede teşbih çeker, Murat Abi gazete okur. Müzik bittiğinde: Mehmet dede üçlü koltuğun sağ tarafında oturmaktadır, yanında Alperen, Sağ taraftaki koltukta Murat Abi, sol taraftaki koltukta ise Yılmaz oturmaktadır.)
İKİ
ŞEHADETE KOŞANLAR
Mehmet Dede: (Elinde doksan dokuz tespih çekmektedir. Oğlu olan Murat Abi’ye döner.) Oğlum Tuna Hoca’ya telefon ettin mi?
Murat Abi: Dün aradım baba. Merak etme, müsait olduğunu, gelebileceğini söyledi. Anlayacağın, sen söyler söylemez aradım. Hem Tuna Hoca’yı hepimiz çok seviyoruz. Dolu dolu, donanımlı bir insan, sohbeti çok iyi. Bu arkadaş toplantısında mutlaka olmalı. Hem bizi hem de eşimizi dostumuzu bilgilendiriyor.
Mehmet Dede: Oğlu askerde miydi, askerden gelmiş miydi, askere mi gidecekti? Pek hatırlayamadım.
Murat Abi: Bilmiyorum baba. Soramadım. Yanlış hatırlamıyorsam biri askerden gelmişti de diğeri de gidecekti. Bu ay gideceğini söylüyordu galiba. Geldiğinde sorarız, öğreniriz.
Yılmaz: Ömer Abi mi, yoksa Ahmet Abi mi askere gidecek Dede?
Mehmet Dede: Bilemiyorum ki yavrum hangisi gidecek. Ömer mi, Ahmet mi onu bilemiyorum.
Murat Abi: Şimdi hatırladım. Evet evet. Ömer askerliğini yapmıştı. On Beş Temmuz kahbe darbe girişiminde Ankara’da silah altındaydı. Allah annesine, babasına bağışladı. Darbe girişiminden altı ay sonra teskere alıp geldi.
Mehmet Dede: Doğru doğru, hatta Ömer Halisdemir’in yerine ben şehit olsaydım da Peygamberimize komşu olsaydım, demişti. Rabbim bana şehit olmayı nasip etmedi diye üzülüyordu .
Yılmaz: Şimdi her şey netleşti. Bu da demek oluyor ki Ahmet Abi askere gidecek.
Alperen: Evet, öyle. Ahmet Abi askere nereye gidecek acaba? Gideceği il belli olmuş mudur baba?
Murat Abi: Nereye gideceğinin ne önemi var yavrum? Ay-yıldızlı al bayrağımızın dalgalandığı her yer vatanımız. İhtiyaç olursa hepimiz görev alırız vatan savunmasında.
ÜÇ
Mehmet Dede sağ yumruğunu havaya kaldırır, oturduğu yerden kalkar: Hep gideriz vatan için şehadete koşarız. Babam Trablusgarp Savaşı’nda, Balkan Savaşlarında, Çanakkale Savaşı’nda savaştı. Yıllarca gelmedi. Öldü sandık, beklemedik hatta. Tam ümidimizi kesmiştik ki iki tane asker eve getirdi. Sağ kolu, sol bacağı kopmuştu. Ben O adamın oğluyum. Bu vatan böyle kazanıldı yavrularım.
Murat Abi Mehmet Dede’ye sorar: Baba, amcam da yıllarca savaşmıştı galiba değil mi?
Mehmet Dede: Evet oğlum, Sakarya Savaşı’nın ardından Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ne katıldı. Geldiği zaman gözleri görmüyordu. Arkadaşının, kollarında şehit olduğunu anlatırdı.
Alperen’i anlatılanlar heyecanlandırır, ayağa kalkar, izleyicilere döner: Bu vatanı kimse bölemez! Bu vatanı kimse parçalayamaz! Bu vatan bizim!
Yılmaz aynı heyecanla kalkar seyircilere dönerek seslenir: Bayrağımızı indirtmeyeceğiz, ezanımızı dindirtmeyeceğiz.
Murat Abi babasını gösterir: Senin gibi bir babam olduğu için, (Oğullarını gösterir) Sizler gibi kızlarım olduğu için ne kadar gururlansam azdır. Bu vatan sahipsiz değil. Darbe girişimleri falan vız gelir. Terör örgütlerini maşa olarak kullananlar vatanımızı bölemeyecekler, amaçlarına ulaşamayacaklar. (Alperen’e döner.) Oğlum sen git de birkaç dükkan ilerideki komşumuz Mustafa Bey’i çağır gelsin.
Alperen: (Hemen yerinden kalkar.) Tamam baba, hemen gidip çağıracağım. (Der ve sol taraftan sahneden çıkar.)
Mehmet Dede Yılmaz’a döner: Yılmaz, yiğitler yiğidi yavrum.
Yılmaz: Efendim Dede, bir şey mi söyleyecektin?
Mehmet Dede: Sen de git Hakan Bey’i çağır.
Yılmaz çok sevinir: Yaşasın! Polat da gelir , ne güzel!
Mehmet Dede: Hadi oğlum, çabuk git söyle.
Yılmaz: Hemen gidiyorum, der sahnenin sol tarafından çıkar.
Kısa bir zaman sonra kapının zili çalar. Murat Abi yerinden kalkar kapıyı açar. İçeri Tuna Hoca girer. (Selamun aleykum, der.) Murat Abi, (Aleykum selam, der.)Tuna Hoca’ya sarılır: Hoş geldin Tuna Hocam, sefalar getirdin, der. Mehmet Dede oturduğu yerden kalkar, Tuna Hoca onun yanına gider, Tuna Hoca Mehmet Dede’nin elini öper, ve sarılırlar.-DÖRT
Mehmet Dede oturduğu yerin yan tarafını eliyle gösterir: Buyurun oturun Tuna Hocam. Tekrar tekrar hoş geldiniz. Nasılsınız? Afiyettesiniz inşallah.
Tuna Hoca: Teşekkür ederim Mehmet Dede. Şükürler olsun iyiyim. Sizler nasılsınız? (Murat Ab’ye döner.) Murat Bey, sizler de iyisiniz inşallah.
Murat Abi: Şükürler olsun bizler de iyiyiz. Sağlığımız yerinde. Sahi sizin Ahmet askere gitti mi tuna Hoca’m?
Tuna Hoca: Yok henüz gitmedi amcası. Kısmet olursa çarşamba günü gidecek, hatta birliğine götürüp biz teslim edeceğiz.
Mehmet Dede: Nerede yapacak askerliğini?
Tuna Hoca: Ankara’ya gidecek Allah nasip ederse. Ağabeyi Ömer de Ankara’da yapmıştı askerliğini. Malumunuz 15 Temmuz Kahbe Darbe Girişiminde silah altındaydı. Yanında arkadaşları şehit olmuş. Çok üzüldü çok. Bir de neye üzüldü biliyor musunuz?
Murat Abi: Neye üzüldü Tuna Hoca’m?
Tuna Hoca: Arkadaşlarım ne güzel şehit oldular. Şehadet şerbetini içtiler. Ben olamadım baba. Şehit Ömer Halisdemir’in, Şehit Ahmet Özsoy’un, Şehit Abdullah Tayyip Olçok’un yerinde olmak isterdim. Peygamber Efendimize komşu olmak isterdim. dedi. Uzun zaman kendisini toparlayamadı. Aylarca rüyalarında gördü O alçak darbe gecesini.
Mehmet Dede: Bu ülkenin ekmeğini ye, suyunu iç, devlet kademelerine yerleş, bu güzel Vatana ihanet et. Hain bunlar Tuna Hocam hain.
Tuna Hoca: Bunlar Amerikan uşağı Mehmet Dede, sırtımızdan vurdular bizi. İnsanlardan din adına para topladılar. İnsanlar dişlerinden tırnaklarından artırdılar verdiler. Onlar Amerika’ya kaçırdılar paraları. Şeref yoksunu çıktılar şeref.
Murat Abi: Şimdi o paralarla krallar gibi yaşıyorlar.
Bu arada sahnenin sağ tarafından Yılmaz, Hakan Bey ve oğlu Polat sahneye girer.
Yılmaz: Biz geldiikkkk!
BEŞ
Tuna Hoca: Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz de oğlum, bir yere girince öyle denmesen, selam vererek girsen daha iyi olur.
Hakan Bey: Çocuk işte, Tuna Hocam, zamanla öğrenecekler. Selamun aleykum. Nasılsınız? İyi misiniz?
Tuna Hoca: Aleykum selam Hakan Bey, hoş geldiniz.
Mehmet Dede: Hoş geldiniz yiğit oğlum, buyurun oturun şöyle, der ve büyük koltuğun ortasına Hakan Bey oturur.
Murat Abi: Hoş geldin Hakan kardeş. Sen de hoş geldin Polat oğlum.
Polat: Hoş bulduk Murat Abi. Nasılsınız, iyisiniz inşallah?
Tuna Hoca: Maşallah Polat oğluma, hatır sormayı da biliyor.
Polat: Teşekkür ederim Tuna Hocam, sizler de iyisiniz inşallah.
Hakan Bey: Çok sağ olun Tuna Hocam, sizin gibi hocalarımızdan öğreniyorlar bu güzel davranışları. Eksik olmayın.
Murat Abi: Yılmaz, yiğidim.
Yılmaz: Efendim baba.
Murat Abi: Polat’la birlikte yan taraftaki odaya geçin. Orada oynayın, haydi yavrum.
Polat çok sevinir: Evet evet. Bence de çok iyi olur.
Yılmaz: Madem iyi olur, haydi gidelim o zaman, der ve sahneden (sol taraftan) Yılmaz ve Polat çıkarlar.
ALTI
Hakan Bey: Tuna Hocam, sizin delikanlı askere gidecekmiş. Allah sağ selamet gidip gelmeyi nasip etsin.
Tuna Hoca: Evet Hakan Bey, gidecek nasipse. Amin.
Mehmet Dede: Ne mutlu bu şerefli orduda görev yapanlara. Ne mutlu asker analarına, asker babalarına. Asker babası olmak büyük şeref.
Murat Abi: Allah ordumuza, yurdumuza zeval vermesin.
Hakan Bey: Amin. Allah kötü niyetli insanlara fırsat vermesin.
Tuna Hoca: Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan, diyor, üstad Arif Nihat ASYA. Yöneticilerimizin de dik duruşları, milletin önünde yürümeleri sonunda hainler amaçlarına ulaşamadılar. Ulaşamayacaklar da.
Mehmet Dede: Onların tuzakları varsa. Allah’ın da bin türlü tuzağı var. O, ne derse o olur. Rabbim milletimizi korusun.
Murat Abi: Amin baba, amin. Ne diyor büyük Şair Sezai KARAKOÇ ? Biliyorsunuz değil mi o meşhur şiirini?
Tuna Hoca: Biliyoruz tabi. Biliyoruz da. Hafızanda varsa o meşhur şiiri bir oku da ruhumuzu dinlendirelim.
Murat Abi: Biliyorum tabi, bilmez miyim?
Tuna Hoca: Madem biliyorsun ne bekliyorsun, hadi oku şu güzel şiiri.
Murat Abi: Bilmem ki şu an söylemem uygun olur mu?
Mehmet Dede: Tabi de uygun yavrum. Şimdi okumayacaksın da ne zaman okuyacaksın? (Seyircileri gösterir) Bak bu kadar öğrenci bizi izlemeye gelmiş. Onlar da dinlesinler.
YEDİ
Murat Abi oturduğu yerden kalkar ve izleyicilere döner: Büyük şair Sezai KARAKOÇ’un Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine adlı şiiri okuyayım mı arkadaşlar? diye sorar. Ve fondan müzik verilir, şiiri okumaya başlar.
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Sezai KARAKOÇ
Fondan alkış sesi verilir. Sahnedekiler coşkuyla alkışlarlar.
Hakan Bey: Ağzına, yüreğine sağlık Murat Bey. Tebrik ediyorum. Çok duygulandırdın beni, (Mehmet Dede’ye döner.) Ee ben artık müsaade isteyeyim. (Sahne dışındaki Polat’a seslenir.) Polat, hadi gidiyoruz oğlum. İşimiz gücümüz var.
Polat sahneye girer: Ama baba! Oynuyordum ben.
SEKİZ
Hakan Bey: Yine geliriz oğlum. Yine oynarsın.
Polat: Geldim baba, geldim. Madem öyle haydi gidelim.
Hakan Bey: Haydi Allaha ısmarladık, hoşça kalın, der ve oğlu Polat’la birlikte sahneyi terk ederler.
Murat Abi misafirini uğurlar: Güle güle arkadaşım yine buyurun, yine gelin, der.
Onlar çıkar çıkmaz Alperen, Zafer Abi ve onun oğlu Burak içeri girer.
Zafer Abi: Selmun aleykum, nasılsınız? İyi misiniz? (Tuna Hoca’ya döner.) Oo Tuna Hocam da buradaymış, ne güzel ne güzel.
Tuna Hoca: Aleykum selam, aleykum selam. Evet Zafer Bey, ben de geldim. Siz de hoş geldiniz. (Burak’a döner.) Oğlum sen de hoş geldin. Maşallah çok büyümüşsün.
Zafer Abi: Hoş bulduk Hocam, hoş bulduk.
Burak: Teşekkür ederim Tuna Hocam. Nasılsınız? İyi misiniz?
Tuna Hoca: İyiyim yavrum. Çok teşekkür ederim.
Alperen: Burak, yan taraftaki odaya geçelim mi? Yeni bir oyun aldım. Oynayalım mı biraz?
Burak: Tabi ki çok sevinirim haydi gidelim senin odana, der ve sahnenin sol tarafından Alperen ve Burak çıkar.
Mehmet Dede: Nasılsın Zafer Bey oğlum?
Zafer Bey: Şükürler olsun iyiyim Mehmet Dede, ellerinizden öperim. Siz de iyisiniz inşallah?
DOKUZ
Mehmet Dede: Ben de iyiyim yiğidim, teşekkür ederim.
Murat Abi: Hoş geldin Zafer Bey. Mutlu ettin bizi.
Zafer Bey: Hoş bulduk. Teşekkür ederim. O mutluluk bana ait.
(Bu arada Mustafa Bey sahneye girer. )
Mehmet Dede: Mustafa oğlum da geldi. Hoş geldin, yavrum.
Mustafa Bey, Mehmet Dede’nin elini öper, Mehmet Dede de ona sarılır: Hoş bulduk Mehmet Dede, (Sahnedekilere döner.) Rahatsız olmayın lütfen, ben şöyle Mehmet Dede’nin yanına oturayım, der ve yanına oturur.
Tuna Hoca: 15 Temmuz darbe girişiminin olduğu gece senin de 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde olduğunu duydum, doğru mu Mustafa Bey?
Mustafa Bey: Evet Tuna Hoca’m. Cumhurbaşkanımız, bir televizyon kanalına canlı olarak bağlandı, halkı hava limanlarına ve meydanlara davet etti. Kendisi de sabaha kadar dışarıda mücadele verdi. Bu daveti duyar duymaz babam ve iki kardeşimle birlikte sokağa çıktık. Evde oturamazdık.
Tuna Hoca: Maşallah, iyi yapmışsınız.
Murat Abi: Hiç korkmadınız mı Mustafa Bey?
Mustafa Bey: Korkuyu öldürenlerin arasında böyle bir duygu hissetmiyorsun Murat Abi. Tankları çıplak elleriyle durdurmaya çalışanlar. Göğüslerini paletlerin altına koyanların, ŞEHADETE YÜRÜYENLERİN in yanında korku diye bir duygu kalmıyor.
Zafer Abi: Sen de Şehadete yürümüşsün Mustafa Bey. Helal olsun sana. Senin gibi Şehadete yürüyenler olmasa, şu an burada olamazdık. Ülkemizi ve bizi yok ederlerdi.
Tuna Hoca: Bu mümkün mü Zafer Bey? Bu güzel ülke için, bu bayrak için, bu din için gerekirse hepimiz yürürüz şehadete.
ON
Mehmet Dede: Atalarımız da yürüdü şehadete, biz de yürürüz.
SELA OKUNUR
Mustafa Bey: Koşarız Mehmet Dede. O karanlık gecede yanımızda şehit olanlar oldu. Biz de oluruz bu ezan uğrunda. Hele o gece Selalar okunmaya başlayınca Yürüyor insan Mehmet Dede, hatta koşuyor insan.ŞEHADETE...
Mehmet Dede: Mustafa Bey oğlum, bu Fetö denilen olay tam olarak nedir?
Mustafa Bey: 15 Temmuz’da TSK içerisindeki FETÖ mensubu bir grup subay tarafından Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’nda başlatılan darbe girişimi, tüm yurtta yaklaşık 22 saatte kontrol altına alındı. AA muhabirlerinin derlediği bilgilere göre, 15 Temmuz Cuma günü saat 22:00’da başlayan FETÖ’nün darbe girişimi, 16 Temmuz Cumartesi günü saat 20:02’de bertaraf edildi.
Tuna Hoca: Sonra Genelkurmay’da silah sesleri duyuldu ve bir helikopterden dışarda bulunanların üzerine ateş açıldı.
Murat Abi: Sonra ne oldu Mustafa Bey?
Mustafa Bey: Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı Karargahı ve TRT Genel Müdürlüğü bir grup darbeci asker tarafından ele geçirildi.
Mehmet Dede: Asker deme şunlara Mustafa Bey oğlum. Türk askeri kendi vatandaşının üstüne bomba yağdırır mı? Asker kıyafetli hain onlar.
Murat Abi: Dönemin Başbakanı anlattı ya. Torunu sormuş: “ Dede bu Millete bomba yağdıranlar bizim askerlerimiz değil mi?” demiş. Ve başbakan söyleyecek söz bulamamış, yutkunmuş, gözlerinden akan yaşlara hakim olamamış.
Tuna Hoca: Evet, ben de izlemiştim. Ama yöneticilerimizden Allah razı olsun. Hemen Başbakanlık müsteşarı başkanlığında Çankaya Köşkü’nde koordinasyon merkezi kuruldu. Meydanların Halk tarafından doldurulması kararlaştırıldı.
Mustafa Bey: Başbakan Binali Yıldırım önce NTV, akabinde A Haber televizyon kanallarının canlı yayınlarına bağlanarak yaptığı açıklamada, “bir kalkışma girişimi”nin olduğunu belirtti. Yıldırım, “Bu girişime izin verilmeyecektir. Bunu yapanlar en ağır bedeli ödeyeceklerdir. Askerin içerisinde bir grubun kalkışması söz konusu.” dedi. ON BİR
Zafer Abi: Sonra ne oldu Mustafa Bey?
Mustafa Bey: Ankara’nın Gölbaşı ilçesindeki Polis Özel Harekat Eğitim Merkezi’nde bir patlama meydana geldi.
Tuna Hoca: Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın, darbe girişiminde bulunan bir grup asker tarafından rehin alındığı bildirildi.
Mustafa Bey: Tam gece yarısıydı. Güvenlik kaynaklarınca, “Askeri kalkışma, ordu içerisindeki Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) mensubu bir grup subay tarafından yapılmaya çalışılmaktadır.” açıklaması yapıldı.
Mehmet Dede: Sonra Mustafa Bey oğlum?
Mustafa Bey: Ankara Yenimahalle’de bulunan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) kampüsüne askeri helikopterlerce ateş açılması üzerine MİT’in çevre güvenliğini sağlayan unsurlarca saldırıya silahla karşılık verildi.
Murat Abi: Marmaris’te bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı’na doğru hareket etti.
Mustafa Bey: TRT’yi işgal eden kalkışmacı askerler korsan darbe bildirisi okuttu. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarınca açıklamanın TSK tarafından yapılmadığına dikkat çekilerek “Korsan bildiridir. Gerekli özenin gösterilmesini rica ederiz” denildi. Korsan bildirinin TRT’de okutulmasından bir süre sonra TÜRKSAT, TRT’nin yayınını kesti.
Mehmet Dede: Evet evet hatırladım. Yazıklar olsun! Alçaklaaarrr!
Tuna Hoca: Bu açıklamaların ardından Cumhurbaşkanı başta CNN Türk televizyonu olmak üzere çeşitli televizyon kanallarına bağlanarak, askerî kalkışmaya tepki gösterdi ve halkı meydanlara davet etti. “Millî iradeye yönelik bu ayaklanma hareketine karşı tabii ki hukuk, yasalarımız, anayasamız neyi gerektiriyorsa bunun bir defa cevabını bu yapı ister Silahlı Kuvvetler içinde olsun, bir grup azınlık da olsa ister başka kurumlarımızın içerisinde olsun, gereken cevabı alacaklardır.” dedi.
Murat Abi: Cumhurbaşkanının çağrısı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talimatı üzerine 81 ilde okunan birlik selaları ile Türkiye genelinde vatandaşlar sokağa çıkarak darbe girişiminde bulunanlara tepki göstermeye başladı.
ON İKİ
Mustafa Bey: Darbe girişimiyle ilgili ilk soruşturma İstanbul’da başlatıldı. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcısı Ali Doğan, darbe girişimini yapan askerlerle ilgili soruşturma başlatıldığını ve askerlerin görüldükleri yerde tutuklanacaklarını bildirdi.
Mehmet Dede: Saldırganlar, TRT yayınlarını kesen TÜRKSAT’ın Gölbaşı’ndaki tesislerine askerî helikopterlerle saldırdı.
Tuna Hoca: Ankara Emniyet Müdürlüğü savaş uçağı ve helikopterlerin saldırısına uğradı. Milli Savunma Bakanı, “Bu, TSK içinde bir cuntanın kalkışma girişimidir.” dedi.
Mustafa Bey: Çankaya Köşkü’ne ateş eden 5 zırhlı araca güvenlik görevlileri silahla karşılık verdi. Halkın da desteği ile darbeciler püskürtüldü. TBMM Başkanı da Başbakanlık Koordinasyon Merkezine geldi ve TBMM’nin açık tutulması kararı alındı.
Murat Abi: TBMM Genel Kurul Salonu açıldı. TBMM Başkanı ve milletvekilleri Genel Kurul Salonu’nda yerlerini aldılar.
Tuna Hoca: Ve nihayet darbe girişiminin ardından bazı askerler gözaltına alınmaya başlandı.
Mehmet Dede: Allah sizi bildiği gibi yapsın. Vatan hainleri. 249 kişiyi şehit ettiler. 2196 yiğit gazi oldu. Şehadete yürüdüler, şehadete.
Tuna Hoca: Benim yavrum da oradaydı. Yürüdü şehadete. Şehit olamamanın, gazi olamamanın hüznüyle geldi yiğidim. Şimdi sıra diğer oğlumda. O da yürüyecek şehadete. Gerekirse. Gerekirse ben de yürürüm şehadete.
Mehmet Dede: Bende yürürüm şehadete.
Murat Abi ve Zafer Bey aynı anda: Biz de yürürüz şehadete.
Burak, elinde Türk Bayrağı ile sahneye girer, babasına döner: Baba bu bayrak benim olsun mu? Bu bayrağı eve götürebilir miyim?
Zafer Abi: Olur mu yavrum. O bayrak senin değil ki! O Alperen’in. Senin de evde bayrağın var. Hem daha da büyüğü var.
ON ÜÇ
Mehmet Dede: Olur mu Zafer Bey oğlum? O Türk’ün Bayrağı. Götürsün çocuk. O bayrak şehadete yürüyenlerin bayrağı.
Burak bir tarafından alperen diğer tarafından bayrağı tutar, sahnenin önüne gelip seyircileri selamlarlar. “15 Temmuz Demokrasi Marşı” çalar. Oyuncular hep birlikte söylerler.
(Oyuncuların hepsi sahneye girer, el ele tutar izleyicileri selamlar, perde kapanır.)
YAZAN İSMAİL MALATYA
.
ON DÖRT
15 TEMMUZ DEMOKRASİ MARŞI
15 Temmuz gecesiydi, hava sıcaktı
Bir ihanet kalkışması kalpleri yaktı
Demokrasi darbe yemiş, şaşkındı millet
Ya özgürlük bundan sonra, yahut da zillet
Başkomutan emir verdi: İnin meydana!
Sahip çıkın al bayrağa, aziz vatana!
Her ne ile meşgul ise hemen bıraktı
Yedi-yetmiş bütün millet sokağa aktı
Milyonların ayak sesi titretti yeri
Elde bayrak, dilde tekbir, koştu ileri
Yerden, gökten o hainler ölüm saçarken
Nice yiğit şehit düştü bayrak açarken
Namlulara, kurşunlara göğüs gererek
Durdurdular alçakları canlar vererek
Kimi yaşlı, kimisi genç, kadın kız kızan
O gecenin kahramanı destanı yazan
Demokrasi destanında şahitler biziz
Bir ölünce bin dirilen şehitler biziz… ON BEŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.