- 882 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Derdim benim dermanım mış”
Kendi isteğimle kabullendiğim veya mecbur bırakıldığım her ne varsa hayatıma giren; günlük işlerden tut da, sosyal yaşantıma kadar, ister hayatımdan çalsın, ister zamanımdan; yoğunluğu ve yorgunluğundan şikayet ettiğim, her bir görev ve işimin, gün gelir varlığına şükrederim. Ya olmasalar dı, hiç düşündük mü acaba? Bir işe yaramazlığın ve ya, sorumluluk duygusundan, yoksun olmanın, manevi yönümüze kattıklarından mahrum kalmayı. Hem, nasıl kaçabiliriz ki: Doğumumuzdan ölümümüze, bir sürü rolümüz vardır hayat denen bu sahne de: (Evlat,anne, baba, gelin, kayın valide, kayın baba,torun,yeğen v.s;) ve de, bu rollerin bir dolu da görev ve sorumlulukları, Hatta, birer, birey ve yurttaş olarak, toplumsal görevlerimizden de sorumluyuz. Elbette ki bu görevleri ifşa ederken, güzel yanlarından haz aldığımız olduğu gibi, meşakkat dediğimiz, güçlük, zorluk ve acıya maruz kaldığımız şeylerden de kaçamayız. Bazen, bu zorluklardan, yaşımızla birlikte, adım adım ders çıkartıp; karbon madeninin işlenip elmasa dönüşmesi gibi,tecrübe sahibi olmakla birlikte, gönül yetkinliğine ulaşıp, görüş açımızı genişleterek, ve deriz ki: “ Derdim, benim dermanım mış bilmedim”Aşık Veysel.
Aliye Uyanık
18 Şubat 2016 saat:23.35