- 414 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
GENÇLİK RUHU VE FETİH
Dünyadaki bütün gençleri, kaldıramayacakları kadar sorunlar beklemektedir. Hele hele bu Müslüman gençlik olunca, sorumluluğun ne kadar da çok olduğu kendiliğinden çıkıyor ortaya. Bütün tuzaklar gençler için kurulmuştur. Onları İslam’dan uzaklaştırabilmenin yolları arınmıştır. Onlardaki bitmez tükenmez enerji, sanayi fabrikaları yerine ufacık plastik fabrikalarında eritilmiştir. Yarına ve yarınlara daha iyi hazırlanmanın ümitleri, beyinlerinden sökülüp atılmıştır. Gençlere haksızlık, zulüm bataklığı gül gibi gösterilmeye çalışılmış ve anlatılmıştır. Medeniyet ve çağdaşlık safsatasıyla yoğururlar gençlerin temiz ruhlarını. Anne babaya itaatsizliğin, büyüklere saygısızlığın, kutsal emanetlerden uzaklaşmanın bir medeniyet unsuru olduğu düşüncesiyle yıkanmıştır gençlerin beyinleri.
Ruhla beden birbirinden ayrılmıştır gençlerde. Yaşayan bir ölü, tüketici bir hayvan, düşüncesiz bir beyin, idealsiz bir ruh olmuşlardır. Efendilere itaat eden, köle benliği ile yetişen bir şahsiyet olarak sunulmuştur topluma. Etkilere tepki göstermeyen bir yaratık pozisyonuna düşürülmüştür gençler.
İnsan fethi yapabilmek için fethin ne demek olduğunu anlamak zorundadır. Fetihten kimin rahatsızlık duyup duymayacağının ince hesaplarını yapmalıdır. İşte bütün bunları anlayabilmek için hastanın kendini tanıması lazımdır. Şeker fabrikası, şeker yapmasaydı bu isimle anılmazdı. İnsan da kendini tanıdıktan sonra mahiyetinin sınırlarını çizmelidir, bir kul olarak. Kendini tanımanın akabinde Rabbini ve onun göndermiş olduğu emirleri tanımalıdır. Tabi ki bunlar, ruhla bedenin bir araya gelmesiyle gerçekleşecektir…
Müslüman genç, Kur’an-ı tanımalı ve Peygamberimizin hayatını çok iyi öğrenmelidir. Kıyamete kadar sürecek olan fetihler, anahtarını işte bu kaynaklarda bulmalıdır. Kuran-ı Kerim’deki peygamberleri ve fetihleri kendine rehber edinmelidir. Bir taraftan da son peygamber olan Hz. Muhammed’in (sav) hayatı boyunca nasıl bir fetih metodu uyguladığını öğrenerek bu öğrendiklerini hayatının bir parçası yapmalıdır.
İnsan fethe kendini fethetmekle başlamalıdır. Diyeceksiniz ki insan kendini fetheder mi? Evet eder diyorum. Yüce Allah’ın (cc) kendisine vermiş olduğu akılla İslâm’ı seçmiş olması kendini fethetmesidir. Bu fetihlerin ilkidir. Başlangıç ve son nokta olarak alınır bu. Fethe katılmayan, cehennemin içinde ebedi olarak esirken, fethi kabul eden cennet bahçelerinde bulur kendini...
İnsanların ülkelerini fethetmeden önce, onların kalplerini fethetmekle işe başlamalıyız. Bir insanın kurtarmanın bütün insanlığı kurtarmak; bir insanı kaybetmenin de bütün insanlığı kaybetmek olduğu hesabıyla yola koyulmalıyız. Gerektiği yerde ömrünün baharını yaşayan genç, canını feda edebilmeli bu yolda. İşte en son mertebede bu değil mi? Şehadet uğruna, Rabbinin rızası kazanmak uğruna ve ahiret uğruna göre yapılmıyor mu bütün bunlar? Bu dünyada yaptığı zerrenin karşılığını alacağına tam kalbiyle inanmış bir gençlik ruhu istiyoruz. Uçan ölü, öldüren ölü, koyunlaştıran ölü değil. Bütün bunları yaparken de tekbir kuruş ücret istemeksizin yapan bir gençlik ruhu istiyoruz.
Kalbi fethetme yılları alacaktır. Düşünün; Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Ebu Süfyan’a ve diğerlerine senelerce İslâm’ı anlattı ama o, Mekke’nin fethinde İslâm’ı kabul etti. İman da bir nasip meselesidir. Ebu Cehillere, Ebu Leheblere az mı gitti peygamberimiz? Âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz, her defasında onu yalanlamalarına ve hakir görmelerine rağmen az mı uğraştı…
İşe kalbi fethetmek ile başlamalıyız. Yoksa insanlar, Arap bedevileri gibi yaparlar. Bize dilleriyle “Müslüman olduk” dedikleri halde kalpleriyle iman etmemiş olurlar. Belki bütün bunları kendi menfaatleri uğruna yapabilirler. Onun için bu fetih işine kalpleri fethederek başlamalıyız. Mekkeli ilk Müslüman olan sahâbîler işte bu fethi yapmışlardı. Bütün işkencelere, zulümlere ve tağutlara karşı, Müslümanların kalplerindeki fethedilmiş ruhu söküp atamadılar. Biz de günümüz gençliğinden böyle bir fetih ruhunun oluşmasını istiyoruz.
Biz, bu ruhu kazandıktan sonra İslâm’ın adaletini bütün dünyaya uygulamaya namzet olmalıyız. İslâm’ın sayesinde diğer mazlum ve masum insanlara da İslâm’ın berrak şerbetinden içirmeliyiz. Onlara hidayet kaynaklarını ulaştırmalıyız usanmadan. Maddi menfaatleri uğruna değil, İslâmî bir adaletin tesisi için fetihlere başlamalıyız. Yoksa Rusya’nın halini bir düşünün. Belki son beş seneye kadar erimişliği gözükmüyordu. Tırnağı sökük aslan gibi durmuyordu. Fakat bu gün tırnakları sökük bir aslan olduğu anlaşılınca bin bir parçaya ayrılmadı mı? Kan, sömürü ve gözyaşı üzerine kurulmuş fetihlerin ömrü işte bu kadar olur. Bizim fethimiz ve ruhumuz bütün bunlardan sıyrılmıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın (cc) rızasını kazanmaktır bizim asıl gayemiz. Kâfirlere karşı, yeter ki silahlarımızın ucundaki kurşunlarımız Allah’u Ekber olsun…
Gençlerimiz; her şeyden önce bu fetihlerin mahiyetini iyi anlamalıdır. Geçmişle gelecek arasında köprü kurarak istenilen fethe hazırlanmalıdır gençlik. Fetih gerçekleşir ya da gerçekleşmez, o Yüce Rabbimizin takdiridir. Ama Müslüman gençlik her gün fetih ruhuyla kalkmalıdır yatağından. Gününü gününe eşit tutmanın ziyanda olduğunu, vücudunun her zerresinde hissetmelidir. Merhametli bir kalp takarak gerektiği yerde gözyaşlarını akıtabilmelidir. Gördüğü haksızlıklara karşı koyarken, bir taraftan da zaman geçirmeksizin bu tür faaliyetlerin önünü kesmeye çalışarak, nihai hedefine doğru bir adım daha atabilmelidir. Daracık hücresinde yaşayacağına, arkadaşlar arası irtibatlar kurarak onların dertleriyle dertlenmelidir. Diğer kardeşlerinin ihtilaflı konularını tartışacağı yerine, onlarla hemfikir oldukları konularda birleşerek aralarındaki hataları Kur’an ve sünnet ışığında çözebilmelidir.
Gençlik, fethi yapabilmek için kendi ülkesini iyi tanımalıdır. Kendi ülkesini tanımak için de halkın eğilimini ve ruhunu görmelidir. Gördüğü bütün hataları tatlı bir dille söyleyip düzeltmelidir. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır felsefesiyle haksızlıklar karşısında hakkı haykırmalıdır. Kendi günlük yaşamını hayatın içine almalı ve ülke yönetimini de yabana atmamalıdır. Kendi inanç tarzını, hayatına hâkim kılmanın yollarını aramalıdır. Gençlik ruhu damdan düşer gibi olmamalıdır. Düzenin bütün çarklarını tanıdıktan sonra dünya emperyalistlerine giden sömürü hortumlarını da iyi tanımalıdır. Bu hortumları kesmek için mücadele vermelidir. Bunu sadece İslam ülkesi için mi düşünmelidir? Hayır! Bütün Müslüman ülkeler hatta bütün insanlık için düşünmelidir…
Tarihe söverek değil, tarihten ders çıkararak yaklaşmalıdır fetih gençliği. Sen! Genç Fatih’in neslisin. İstanbul’u fethetmek için nasıl bir gençlik ruhuyla yoğrulduğunu bir hatırla. Askerlerini ve âlimlerini hatırla. Karadan kayıkları yürüten ecdadını hatırla. Çanakkale’de iki yüz elli bin şehit vererek, Emperyalist güçlere geçit verilmediğini hatırla. Kurtuluş savaşında ülkeni işgale kalkışanlara geçit verilmediğini hatırla! İşte sen! İlk önce bu ruhla yetişen böyle bir orduyu kurmalısın. Fethetmek kolaydır bundan sonra. Bizim fetihlerimizin değeri bu gençlik ruhundan gelmektedir. Yani Müslüman olmamızdan. Oysa Atilla, Moğollar, Timur, Napolyon, İskender ve diğerleri çok fetihler yapmışlar ama bizim nezdimizde Fatih’in, Alparslan’ın, Halid b. Velid’in yerlerini dolduramazlar. Gençlik ruhu şahlanmaya başladı mı bütün kâfirler kurtarıcı şemsiye olarak görecektir, İslâm’ın fethini. Tıpkı İstanbul’daki papazların durumu gibi. Romalılar; “Haçı görmektense, Osmanlı sarığına görmeye razıyız” demişlerdir bu fetihte.
Ey fethin askeri! Senin fethin bu ülkeyle kalmayacak, hedefini küçük görme. Senin fethin bütün dünya ve uzay âlemidir. İnanırsanız üstünsünüz, Gerçekten fetih ruhu, gençlik bünyesiyle kucaklaşınca fethin yakın olacağı kesindir. Kur’an-ı Kerim’deki Fetih Sûresi’ni oku, anla ve yaşa. Sana işte bu ruh lazım. Gençler, bitmez tükenmez enerji yüklüdürler. Bu enerjilerini yaşlıların tecrübeleriyle yoğurduktan sonra fethe başlamalılar. Bu enerjilerini Müslüman kardeşlerine değil de hep bir olarak kâfirlere karşı kullanmalılar. Ey fetih ruhu! Bu şehir, bu ülke, bu kıta, bu dünya ve uzay yeniden fethedilecektir. Ey fetih ruhu! İslâm’ın adalet yüklü emanetinin senin sırtında olduğunu unutma.
Ağlamak fayda vermez, lakin ayağa kalkmalısın,
Milyonlarca insanla batan gemiyi kurtartmalısın.
Ey fetih genci! Mızrağından çıkmadan önce hedefini iyi belirle. Çıktıktan sonra biliyorsun tekrar hedefe girmen sonun olabilir. Onun için baştan açıyı açmamalısın. Müslüman genç toplumdan hiç kopmamalıdır. Toplumla içli dışlı olmalı, onlara ruhundan ruh vermelidir. Solmuş çiçekleri canlandırmalı, kırılmış kolları sarmalıdır. Daha doğrusu her yerde İslâm’ın, hakkın ve adaletin askeri olmalıdır. Bütün bunları yaparken de ecrini Yüce Allah’tan (cc) beklemelidir. Sadece sloganik seslerle değil, anlattığını hayatına tatbik ederek sürdürmelidir mücadelesini. Evet, onu anlatması ve yaşaması olmalıdır gayesi. Seslerini gücü nispetinde çıkarmalıdır gençler. Laf ebeliği yerine, düşünmeli ve sözlerini pratik hayatına uygulamalıdır. Zaten bu gerekmez mi hakiki Müslümana? Bir şeyler yapabilmek için düşünmek lazım, düşündükten sonra da düşündüklerini eyleme geçirme takip edecektir. İşte bir gençlik ruhu böyle mayalanmalıdır. Eyyübi’l-Ensarî, Kanuni ve nicelerinin doksan yaşlarında seferlere katıldıkları ruh halleri gençlere örnek olmalıdır. Hak, hukuk, iyilik, doğruluk, adalet ve güzellikle kalpleri fethetmek her şeyin başıdır…
Nisan 1992
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.