- 302 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ETRAFIN KARANLIĞI
Karanlıklar bir kâbus gibi her zaman insanı takip eder. Karanlıklar kâbusu insanın üzerine bir çökmeyi versin. O zaman insanın başına neler gelmez ki? Gözlerini kapayarak etrafta aydınlık arar durur. Karanlıklarda aydınlık devleti kurmak için 1990’lı yıllardan 2000’li yıllara doğru bir bakın. Deve kuşunun kafasını çöl kumlarına soktuğu gibi siz de hakikatler karşısında sağır ve dilsiz olmayın…
Geçenlerde insan hakları adı altında düzenlenen bir açık oturuma katıldım. Buna panel de diyebiliriz. Analistler eski uçak korsanları Yılmaz Yalçıner ve Ömer Yorulmaz’dı. Yanlarında Meram Belediye Başkanı Veysel Candan da vardı. Panelin konusu; “Ülkemizde Demokrasi ve İnsan Hakları” idi. Panelde Türkiye’de insan haklarından bahsettiler.
İnsan Hakları azınlığın hakkını koruyarak, onlara en iyi yaşam standartlarının sağlanması içindi. Aristokratların burunlarının kanamaması için kurulmuştu insan hakları. Hakkın olmadığı yerde, insan haklarından nasıl söz edilebilirdi? Ermeni, Yahudi ve diğer azınlıklara verilen insan haklarının Müslümanlardan uzaklaştırıldığı insan haklarıydı. Her şeyden önce insan haklarının savunulabilmesi için insan denen mefhumun anlaşılması gerekir. Batılın insan hakları olarak sunulduğu insan haklarından bahsediliyordu. Yılmaz Bey ile Ömer Bey, “İnsan haklarının nasıl olduğunu gözleri ve duygularıyla anlatıyorlardı insanlara. İnsan haklarının yaşamış olduğunuz ülkede var olduğunu düşünüyorsanız, bir gün hapiste yatıp yaşamanız, bunu anlamanıza yeter de artar bile. Ama halkımız canının kıymetini çok iyi biliyordu. Yaşadığınız ülkede insan haklarının var olup olmadığını ceza evleri gösterir. Bunu yaşayın ve görün” diyorlardı…
Bu iki insanın gözlerinden süzülen yaşlar anlatıyordu insan haklarını. Gülmeyi unutan ve devamlı düşünen kafaları anlatıyordu insan haklarını. İşkence görmen için çok şeyler söylemen gerekmez. Sadece ve sadece; “Ben Müslümanlardanım” demen yeter. “Kur’an” demen yeter. “Allah” demen yeter. “Peygamber” demen yeter. “İslâm” demen yeter. “Namaz” demen yeter. “Başörtüsü-Tesettür” demen yeter. “Adalet” demen yeter. “Cihat” demen yeter…
Senin onlara yanlışlıkla gözünü hafifçe yanartman hapislerde çürümene yeter de artar bile. Sen, böyle yapmakla en büyük suçu işlemişsindir onların gözünde. Hakkını aramak yasak, hak ramak yasaktır. İt itin kuyruğunu ısırır mı hiç? Senin İslâm’daki hakkını aramak yasak. Senin İslam’a bağlılığın onları kudurtur. Sonra da size kuduz köpekler gibi acımasızca saldırırlar. Bir gülümsemen, bir yere bakman onları çilden çıkarır. Aslında sen ne yaparsan yap, onların gözünde suçlusun. Yaptığın her hareket, senin suçlu olman için bir delildir. Manalardan manalar çıkarmak ya da bu manalara meydan vermemek onların vazifeleridir.
Demokrasi, insan hakları gibi sözcükler birer aldatmacadan başak bir şey değildir onların katında. Bu sözcükler, Müslümanlar için geçerli değildir. Müslümanları tuzaklara çekmek için yem olarak kullanılmıştır onlar katında. Sen kimin hakkını arıyorsun, gayri İslami rejimde. Bu rejim, sadece ve sadece kendini ayakta tutabilmek için enerjisini sarf eder. Oyunu koyar ve kurallarını kendi belirler. Bu kuralların dışına asla çıkamazsınız. Yani altta kalıp ezilmeye mahkûm olan halk gibi…
Bizim hakkımızı; Cenabı Allah, Peygamberi Hz. Muhammed’i (sav) göndererek asıl çizgimizin ne olduğunu bizlere göstermiştir. Bizler; adaleti, hak ve hakikati, hakiki birer Müslüman olarak bu çizginin dışına taşmadan yakalayabiliyorsak ne mutlu bize. Kâfirlerin aldatmalarına kanarak, onların zehir yüklü yemlerine koşmayalım. Etrafın kokuşmuş karanlığı içinde aydınlığa doğru süratle yol almalıyız. Allah’ın (cc) ipine sımsıkı sarılmalıyız. Müslümanlar, Allah’ın (cc) kanunlarını hayatlarına hâkim kılmak için canla başla mücadele verebilmenin yollarını aramalıdırlar.
Hak olmayan yerlerde vaat edilen seraplara aldanmadan devam edelim yolumuza. Hak uğruna feda olsun bu canlar. Yeter ki bu hak olma eylemine kendi nefsimizden başlayalım. Dilin hakkını, gözün hakkını ve aklın hakkını verelim. Bu hakkı Kur’an ve sünnet yolunda kullanabilmenin yolların arayalım. Biz, hakkımızı eli kanlı katillerin kucaklarında aramayalım. Ansızın biz de o kucakta kalarak onlardan oluruz. Her şeyden önce Müslüman; sistemin işleyiş tarzını, Müslümanlara yapılan zulümlerin meydana geliş tarzını düşünmelidir. Düşünülmeden ve planlamadan yapılan sıloganik, alfabetik şemalarla yola çıkarsanız, sistemin kendini yeşertmek için suladığı sudan başkası olmazsınız. Niyetimiz iyi olabilir ama bu bizim için yeterli değildir. Dışarıyı tanımadan önce içeriyi tanımamız gerekir. Düşünce makinesi olan beyin, bizim düşündüğümüz gibi mi düşünüyor. Yoksa Rabbinin kendisine vermiş olduğu imkânları son haddine kadar kullanarak mı düşünüyor? Asıl mesele de buradan başlamıyor mu? Herkes bulunduğu mevki bakımından en iyisini yapabilmeyi arzulamalıdır diyorum ben. Başkaldırış, hakiki düşünüş de buradan başlamıyor mu zaten?
Etrafımızdaki karanlıklar aydınlığa dönüşünceye kadar mücadele etmeliyiz. Aksi takdirde, biz mücadele etmeden de aydınlık gelebilir. Aydınlık geldiğinde mücadele etmemişsek amellerimiz Rabbimiz katında boşa çıkarılır. Yüce Allah (cc), ayetinde nurunu mutlaka tamamlayacağını bildirmektedir bizlere.
Bazen de etrafımızın karanlık kalmasını sağlayan içimizdeki karanlıklardır. İçi karanlık yuvası haline gelen insancılların, aydınlığı tanıması mutlak surette olmaz. Bu şuna benzer; körün renk tarif etmesinden başka bir şey değildir bu. Herkes bulunduğu mesleğin en iyisini yapamaya çalışırken, diğeri ise kendisi için yararlı olanları gözden kaçırmamaktadır.
İnsan hakları dedik ya! İnsan, hakkını ilk önce kendinden almaya başlamalıdır. Onu kendi başına bırakmalıdır. Kendini Rabbinin buyruklarına sıkı sıkı bağlanır hale getirmişsen ayrıca ruhunu bu işe vermişsen, bu ruh seni yücelerin yücesi yapmaya yetecektir.
Günümüzdeki Müslümanlar, gayri İslâmî bir sistemden hak istemeye kalkışırlar. Bu hak aramada alacakları cevaplar, hiç tatmin edici ve iç açıcı olmayacaktır. Sizlerin istemiş olduğu hak ve hukuk; kanla ve işkenceyle gözyaşıyla sonuçlanır. Bunlar tabiî ki sizlere ait olanlardır. Size ait olanlar, sizlere cevap verirler. Siz hak istediğinizde, onlar size kan, gözyaşı ve işkenceyi belirli yöntemlerle uygularlar. Siz; acı çekersiniz, sızlanırsınız, ağlarsınız, incinirsiniz, çile çekersiniz, hapis yatarsınız hatta bu uğurda öldürülürsünüz. Kaybettiğinizi zannedersiniz ancak Yüce Allah (cc) katında kazananlardan olursunuz. Hem Allah’ın (cc) razı olacağı bir kul olursunuz hem de sizin için mutluluk getiren şehadetle hakka kavuşmuş olursunuz. Müslüman, hakkını Kur’an ve sünnette aramalıdır. Kâfirlerin kendi heva ve heveslerine göre koymuş oldukları kanunlar da değil. Ne mutlu hakkını zalimlerden alanlara ve gerekirse bu yolda şehit olanlara…
05. 03 1993
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.