- 392 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Okullar Açılıyoooor
’’Okullar açılıyooooor gözelim haydııııı haydııııı!’’ Yok ya yok, o türkü öyle değildi aslında, ben katlettim türküyü... Okula başlayacak çocuğumuz olunca, cepte de para diye bir varlık olmayınca işte böyle saçmalıyoruz zaman zaman...
Mini mini birler, çalışkan ikiler... Üçlerin ki nasıldı unutum yahu! Neyse boş verin şimdi, biz işimize bakalım... İlkokula başlayacak daha bizim zibidiler... Annesi de tutturmuş ’’Faruk, koleje yazdıralım bu sene çocukları.’’ demez mi... Der demesine de takan kim? Para mı var Allah aşkına. Üç kuruş memur aylığı ile nasıl özel ve de tüzel okula vereceğiz çocuklarımızı...
Allah’ın hikmeti işte ikiz geldiler dünyaya, her ne kadar ben ikiz gelmesinler ya da gelsinler demediysem de... ’’Hanım yahu şu beyaz yakalı önlüklerden senin de benim de eskileri vardır, masrafları kısmak açısından onları giydirsek bu sene çocuklarımıza, ne dersin?’’ Bunu duyan hanım ki kısaca benim kıymetlim olur, Nezahat ’’Belli ki sen kafayı yemişsin Faruuuk dur limon getireyim sana da limon sık öyle ye. Allah aşkına siyah önlük beyaz yaka mı kaldı onlar ta Abdülhamit zamanında idi a benim saftirik Kocam.’’
İşte böyle masraflar diz boyu. Altından nasıl kalkarız bilmem... Belki de altında kalırız masrafların. Nasılsa bizimkiler ikiz... Yan yana da oturtur öğretmen illaki bunları... Bir kalem, bir defter ikisine de yeter de artar bile... Şimdi hanıma söylesem hemen yine itiraz eder... ’’Duydum duydum merak etme o sesli sesli düşündüklerinin hepsini.’’ Yapma yahu! ’’İstersen bir gün biri gitsin bir gün öbürü gitsin, sonra da ev de giden gitmeyene anlatsın ne dersin?’’ Kocanın gözleri fal taşı gibi açılır... ’’Yaşa be hatun ben nasıl düşünemedim böyle bir şeyi afferin sana.’’ Hatundur şakada yapar ara sıra ’’Kocaaam kocaaaam ben şaka yapıyorum sana, sen de bana tren muamelesi yapıyorsun teessüflerimi fışkırtırım sana bir şimdi buradan feleğin şaşar, şaşmakla da kalmaz o felek dağları bile aşar.’’
Bir de servis durumu var ya nasıl yapsak, nasıl etsek... Hanım vermekten yana, ben de yürüsünler diyorum keratalar... ’’Be Adamım nasıl yürüsün çocuklar beş kilometre yolu?’’ Tartışma çetindir. ’’Canım biz de yürürdük eskiden hem de daha fazla yol.’’ Kadın kızar da kızar... ’’Senin zamanın başka şimdi başka.’’ Adam ısrarcıdır... ’’Hem de spor olur çocuklarda ne tansiyon ne de şeker olur.’’ Of ki offff! ’’A benim kocacım çocuk bunlar tansiyon şeker yok zaten bu yaşta.’’ Servis de servis illaki... ’’O zaman verelim servise kucak kucağa otursunlar şoför anlamaz tek çocuk zanneder tek kişilik servis ücreti öderiz.’’ Aman Allah’ım nasıl akıllar bunlar...
’’En iyisi mi biz bu sene örgün eğitim, ev de eğitimden yararlansak. Çocuklarımız televizyonlardan izleseler tüm dersleri, okula da gitmeseler, nasıl olur?’’ Bu adam şaşırmış herhalde ki şaşırdığını da haliyle karısı fark ediyor. ’’ Heriiiif heriiiif daha bunlar ilkokul birinci sınıf var mı öyle televizyondan eğitim birinci sınıflara? Sen aklını peynir ekmek ile hatta krem peynir, simit ile mi yedin?’’ Faruk Bey bu ne yapıp edip masrafları düşürmek için cansiperane bir şekilde ter ve dil dökmektedir.’’
Çocuklar, bizim canlarımız onlar. Onlar okuduğu zaman haliyle memleket de aydın insanlar ile dolacaktır... ’’Aaaah Faruk’cuğum ah! Bunlar, bu masraflar illaki yapılacak, hiç bin dereden su getirme boşuna, ya okuyacak ya da okuyacaklar bilmem anlatabildim mi.’’ Faruk da durumu bilmektedir. ’’Bilmem mi hatunum bilmem mi, ben biliyorum da cüzdanım anlamıyor, maaşım bilmiyor, patronum insafa gelmiyor, maaşıma zam gelmiyor, gel sen kendini benim yerim koy da bakalım işin içinden çıkabilecek misin?’’
AHMET ZEYTİNCİ