- 315 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Bugünün deistleri yarının ateistleridir
Heidegger’e göre yabancılaşma sürecinin başı ’ilgisizlik’miş. Tecrübemle sınadığımda hakveriyorum. Ben de bir insanın ilgisizliğini yabancılaşmasının eşiği sayarım. Beklediğim ilgiyi bulamamak bile bazen bir tür eşiğe dönüşebilir. Hatta hepimiz dostlarımızın ilgisizliklerini bir tür yabancılaşma başlangıcı olarak okuruz. (Eşler arasındaki ilgisizlik de nihayeti boşanmaya varabilen bir süreci başlatmaz mı?) İlgisizlik arttıkça yabancılaşmanın şiddeti de artar. Ve gün gelir, o insan sizin için yabancılardan bir yabancı, hatta ondan da kötüsü oluverir. Zira eloğlunun/kızının sizi tanımamak gibi bir ilgisizlik bahanesi vardır. Bu bir yere kadar geçer de bir akçedir. Fakat aşinanızın böyle bir bahanesi yoktur.
"İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav, o zaman bir de göreceksin ki, seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!" ayet-i celilesinin bir hakikati de bu pencereden tebeyyün eder. Yani: Yabancılaşma süreci ilgisizlikle ilerlediği gibi dostlaşma süreci de ilgiyle ilerler. Ha, böyle yazıyorum da, dostlarımla hakkıyla ilgilenebiliyor muyum? Yok, hayır, kesinlikle bu meziyete sahip değilim.
Zatımdan şikayetçi olanların yerden göğe kadar hakkı var. Kem huyumun ilk şahidi benim. Yıllar var ki epeyce bir miktar içime kapanığım. Kime zaman/ilgi ayırsam kendi hayatımdan çalıyormuşum gibi gocunuyorum. Rahatsızlanıyorum. Bunda bencillik yok mu? Var. Hem de epeyce var. Fakat aşmam da mümkün görünmüyor. Daha kötüsü: Yıllar geçtikçe bu kapanışın miktarı da artıyor. Bunu da evvelimde sevdiklerimin taleplerine çok fazla "Evet!" dememle ilgili buluyorum. Yeterince korunamadım. Gerekli çizgileri çekemedim. O zamanlar bir ifratta idim. Şimdi bir tefridim var. Aşırılık başka bir tür aşırılığı meyve verdi.
Her neyse. Bunu geçelim. Çünkü şol beyaz sayfanın karşısına kendimden bahsetmek için oturmadım. Heidegger’in ’yabancılaşma’ ile ’ilgisizlik’ arasındaki kurduğu bağın ’ateizm’ ile ’tevhid’ ayrımında farkettirdiği birşeyi konuşmak istiyorum sizlerle. Evet. Bence her türden şirk içerisinde bir nevi yabancılaşmayı barındırıyor. İster deistçe olsun, ister ateistçe, yahut da isterse Tibet öküzlerine tapsın, şirkin her mertebesinin altında Cenab-ı Hakkın bir/birkaç noktadaki ilgisini inkâr var. Yani kim/nereden, hâşâ, Halık-ı Külli Şey’in yaratıcılığını kovuyor kem zannınca, aynı zamanda onun varlığa dahlini de kovmuş oluyor sanrısınca. Onun müdahalesini kovmak ne demek? İlgisini kovmak demek. Daha doğrusu ’inkâr’ demek.
Her şirk böylesi bir ’ilgi inkârına’ dayanıyor. Her kim, Allah’tan hariç bir sebebe yaratıcılık atfediyorsa, bir anı-oluşu-bilişi-müdahaleyi Allah’ın tasarrufundan ayırıyorsa, aslında o bölgeden de bir ilgiyi kovmakta. Evet. Dolayısıyla şirkin en küçüğü dahi bir yabancılaşma sürecinin bidayeti. Gizli şirkler bu ilgisizliğin ilk imâlarını taşıdıkları için açık şirklerin başlangıcı. Tehlikeli. İnsanın riyayla, ucbla veya kibirle inşa ettiği gafil alan dışarıda da paraleli evrenler inşa etmesini kolaylaştırıyor. İlgisizliğe bir kere inanmaya başlayan bu ilgisizliğin her türüne de inanmaya başlıyor. En nihayet ateizmin zirvesine çıkıp topyekün bu ilgiyi inkâr ediyor. Kendisini hiçbirşeyin hiçbirşeyle ilgilenmediği bir yalnızlığa hapsediyor.
Burası da mühimdir bence: Ateizm aslında ilahlığın kavram olarak inkârı değildir. İlahlığın ilgiyi gerektiren sıfatlarının inkârıdır. Mesela: Yaratış anlamında ilahlık kavramını reddetmez ateist. Bu gücü sebeplere, big-bang, tabiata, bilmem daha nelere nelere verir. Süreci onlara atfeder. Fakat şuurlu bir yaratıcıya karşıdır. Daha doğrusu: Yaratıcıdaki şuura karşıdır. Şuur ilgiyi tetikler çünkü. İlgi de sorumluğu gerektirir. Deistler de aptallıkta bunların bir adım ilerisindedir. Yaratıcının şuurlu olduğunu kabul ederler ama ilgisini kabul etmezler.
Aslında, ilgi penceresinden bakınca, ateistler deistlerden daha mantıklıdır. Zira şuurlu bir yaratıcıyı kabul ettikten sonra ilginin sorumluluğundan kaçılamayacağını görürler. İlgiden kaçmak şuurun inkârını gerektirir. Deistler ise, daha ileri bir salaklıkla, herşeyi yaratanın hiçbirşeyle ilgilenmediği gibi bir noktaya varırlar. Kainatı saat gibi kurup kendi haline bırakmıştır. Ondan birşey ummamaktadır. Bu yüzden kulluk gibi sorumluluk da yoktur. Peygamber falan da göndermemiştir. Yani deistlerce ilgi hem var hem yoktur.
Bu açıdan diyebiliriz ki: Deistler yaratılıştaki hikmeti kabul ederler fakat yaratıcının Hakîm olduğunu kabul etmezler. ’Akıllı tasarım’ bu noktada ’hikmetli yaratılış’tan ayrılır. Yani sanki, hâşâ, Rabbülalemîn, kainatı birbir hikmetle yarattıktan sonra Hakîm olmayı bırakmıştır. Boşuboşunalığa terketmiştir. Amaçsızlığa salıvermiştir.
Evet. Yazı uzuyor. Hemen toparlayalım: Bence Kur’an’ın Rahman ve Rahim isimlerini bize bu kadar hatırlatması boşuna değil. Allah’ın büyüklüğünün ilgisine engel olmayacağını, yani, varlığa muhtaç olmayışının ilgisizliğini beraberinde getirmeyeceğini, en açık Rahman ve Rahim isimleri söyler bize. Annelerimizi hatırlayalım. Kalplerindeki damla kadar şefkatle her anımıza ilgi duyarlar. Ellerinden gelse müdahale de ederler. Yön gösterirler. Düzeltirler. Korurlar.
İşte, Cenab-ı Hakkın, azameti içinde bizimle ilgilenmesinin hikmeti de Rahman ve Rahim oluşuyla anlaşılır. Merhametli olan yarattığıyla ilişkisini kesmez. Rahmaniyet ve Rahimiyet iktiza ederler ki mahlukatı her an onun gözetiminde/tasarrufunda bulunsun. Bir kemale doğru yürüsün. Bir bebeğin zamanla büyüyüp serpildiği gibi insanlık da gelişip serpilsin. Vahiyle hakikat bildirilsin. Nübüvvetle o hakikat modellensin. Bunların tamamı yaratıcılığın içerdiği merhametle ilişkilidir. Allah’ın Rahmaniyetine ve Rahimiyetine iman eden insan şirke alan tanımaz. Çünkü sonsuz bir rahmet aciz mahlukatını ilgisiz bırakmaz.
Arkadaşım, sen de bu pencereden bakarsan, deizmin İslam’a göre ne eksik bir ilah tasavvuruna sahip olduğunu görürsün. Ve başlattığı ’yabancılaşma süreci’nin ister istemez gün gelip ateizme evrileceğine hakverirsin. Evet. Öyledir. Bugünün deistleri yarının ateistleridir. Çünkü başlattıkları yabancılaşmayı durduramazlar. İlla sonuna kadar koşarlar.
YORUMLAR
sağolasın üstadım ya hu, ne salaklığı ne de aptallığı kalmış deistlerin...sonuçta size bu cesareti veren inandığınız kitap değil mi? tekrar etmek mecburiyetindesiniz..
kuran kendine inanmayanlara bir çok hakaret ediyormuş da süre ve ayet aralarında kaldığı için ve ekseri arapça üzere okunduğu için farkedilmiyormuş..
göndere göndere malesef gerçekten düşünen ve sorgulayan insanları iknadan yoksun, ikna edemedikleri urun kellesi mucibince bir din kültürü çıkmış yüzyıllar içinde..
imam- rabbani'nin zamanında tercih ettiği yolu tercih ediyor ülkemizdeki müslümanlar. lakin sonuç ortada.
baharımı gör de yazımı anla çekirge, mealinde bir çok beyti malum rabbaninin.
oysa gel kardeşim, çağa medeniyete özgür düşünceye hukuğa insan haklarına uymayan ayetleri,yapmacık ve günü kurtarmaya yarayan peygamber kültürlerini atalım dinden, tüm dinlerin güzel ve iyi yanlarını alalım, insanlığa ve gelişime kapalı, ezberci ve tekrarcı yanlarını saf dışı edelim diyenlere itimat etmeniz şöyle dursun, düşmanı olursunuz. çünkü mutlaka savaştırmak mecburiyetinde dinler.
savaşamayacağı zaman da hoşgörü ve muhabbet hikayeleri ile günü kurtarma derdindeler..
yabancılaşmak değil sorunu günümüz insanlarının.. bir çok kaynağı araştırıp, irdeleyip en doğru bilgiyi bulup kendi sonuçlarını çıkarma derdindeler.
çünkü başından sonuna kendi ile çelişen dinler, bir zaman sonra da kendi aralarında çelişmeye başlamış, o da yetmemiş dinleri kabul etmeyenlere bulaşmaya başlamışlar..
sonuçta cennet umut, cehennem korku eğitim ve öğretim metodunu insanların saflığından yararlaranak çok iyi kullanmışlar..
lakin eğitim metodları da gün geçtikçe değişmek de, ne umut ne korku, yalnızca doğru, gerçek ve güncel bilgilerin çıkardığı en ideal sonuçla yollarına devam edenleri herhangi bir dine inanan ister kabeye tapsın ister vatikan a ister dediğiniz gibi sığıra veya bir taşa tapnlar asla anlayamacak ve özde ve özge bir saygı da duymayacaklar..
lakin şunun şurası da bir gerçek ki,
teizm:Teizm ya da Tanrıcılık, en geniş tanımıyla en az bir Tanrı'nın var olduğu inancıdır.
***
Ateizm: tüm tanrılara ve ruhsal varlıklara olan metafizik inançları ve dinleri reddeden; doğruluğuna inanılan gerçekliği inanç yoluyla açıklamayı kabul etmeyen bir felsefi düşünce akımıdır.
***
Panteizm: ya da tüm tanrıcılık, her şeyi kapsayan içkin bir Tanrı'nın, Evren'in ya da doğanın Tanrı ile aynı olduğu görüşüdür. Panteistler kişileştirilmiş ya da antropomorfik bir Tanrı'ya inanmazlar.
**
Panenteizm: ya da kamusal tanrıcılık, panteizmde olduğu gibi Evren'in kendisinin Tanrı olduğunu, panteizmden farklı olarak da ilk devindirici olan tanrının Evren ve tüm varlıkları özünden yarattığını ve Evren'e aşkın, Evren'in bilincinde mutlak ve değişmez bir varlık olarak egemen olduğu inancıdır.
**
Deizm: veya Yaradancılık, mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dinsel bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır.
**
Agnostisizm: ya da bilinemezcilik; teolojik anlamda Tanrı'nın varlığının ya da yokluğunun, bilimsel olarak da evrenin nereden türediğinin bilinmediğini veya bilinemeyeceğini ileri süren felsefi bir akımdır.
Agnostisizmin iki türü vardır. Zayıf agnostisizme göre hiç kimsenin Tanrı hakkında bir bilgisi yoktur; ancak bu belki bilinebilir; güçlü agnostisizme göre ise Tanrı hiçbir şekilde bilinemez. Agnostisizm genel olarak olaylara kuşkucu yaklaşır, kuşkucu sorular sorar ve yanıtları kuşku ile bulmaya çalışır.
**
materyalizm:
Maddecilik, özdekçilik veya materyalizm, her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori* olan hiçbir metafiziksel kavram kabul etmeyen felsefi kuramdır.
****
politeizm:
Çoktanrıcılık ya da Politeizm, sözlük anlamıyla birden çok tanrıya inanmak, tapınmak manalarına gelmektedir.
***
Henoteizm, din ve felsefede, Max Müller tarafından çıkarılmış, bir tanrıya bağlanırken diğer tanrıların varlığını da kabullenmeyi tanımlar.
***
Disteizm, Tanrı'ın kötü olduğuna inanılan felsefe sistemi.
***
Düalizm, felsefe ve din biliminde başta olmak üzere, çeşitli öğretilerden bahsetmek ve bunları tanımlamak için geliştirilen yöntem olarak adlandırılabilir. Bu öğretilerin tamamında iki temel maddenin (genelde zıt) bulunduğu yer alır. Bu iki temel madde, özellikle de zıt güçler veya varlıklar olabilir.
Genel anlamda dişi-erkek, iyi-kötü ya da aydınlık-karanlık olan bu çiftler, Çin düşüncesinde Yin-Yang, Hint düşüncesinde Tamus-Satva, Zerdüştilik inancında Ahura mazda-Angra mainyu olarak tasavvur edilir.
***
Monizm, her şeyin bir tek zorunluluğun, ilkenin, madde veya enerjiden olduğunu iddia eden görüştür.
***
???? ASLINDA BU DA GÜZEL...BİR ÖNGÖRÜ...
Transteizm, teistik veya ateistik olmayan bir din felsefesidir. Evren yaratıldı/başlatıldı, ama evreni başlatan tanrının şu an evrenden ve içindeki birçok canlıdan küçük ve güçsüz kalmış olabileceği savunulur. Yani evren yaratıldı ancak şu an kendi kendine ilerleme halindedir.
***
APATEİZM: BU DA GÜZEL BİR ÖNGÖRÜ..
Apateizm (apati ve teizm/ateizm kelimelerinin birleşimi), tanrıumursamazlık, pragmatik ateizm veya (eleştirel olarak) pratik ateizm; herhangi bir deiteye olan inanca veya inançsızlığa karşı ilgisizliktir. Apateizm tanrı(lar)ın varlığına veya yokluğuna yönelik bir tutumu tanımladığından hem teizmde, hem ateizmde görülebilir.
Apateistler aynı zamanda tanrı(lar)ın var olup olmadık(lar)ına dair herhangi bir yargıya katılıp katılmamakla ilgilenmemektedirler. Diğer bir deyişle bir apateist, tanrı(lar)ın varlığı ile ilgili soru sormanın anlamsız ve hayatıyla ilgisiz olduğu görüşündedir.
gibi bir çok düşünceler tüm yanlarıyla okullarımız da verilmeye başlandığında kaçacak çocuklar ve gençler islamdan... yalnız elbette zor olur, çünkü tek tip zorba bir eğitim sistemi var ülkemizde ve dahi bir çok ülkede...
velhasılı hocam..
ister kurani ister risale bazlı tetkik edilsin, bu dinleri gençler öyle ya da böyle reddecek...
yani isevilikten bıkan muhammedi oluyor, hindular dan yahuliğe bir meyil var, afrikalılar muhammedden ve isadan yoruldu başka arayış içindeler gibi çıkarımlara ve aldatmacalara gerek yok, dinler ve inançlar arası geçişler her coğrafyada mümkün olsa da;
günümüzde çıkacak sonuç şu:
gençler güzel bir gelecek,
kötülüğün en aza indirgendiği bir yaşam,
kısıtlamaların ve tahakkümlerin ( din görevlilerin olmadığı)
hukuğun en insani şekilde işletildiği,
maddenin en insani şekilde paylaşıldığı ,
iş olanaklarının eşit ve çalışana göre ayarlandığı,
ganimetsiz, savaşsız, zulümsüz,
erkek kadın eşitliğinin maksimuma çıkarıldığı veya herhangi bir cinsin diğerine zorbalık yapmadığı ( ataerkil ve anaerkil kültürlerin dışında insan bazlı daha hakkaniyetli),
bilim sayesinde daha refah ve
hayata çalışmak için gelmedik bari düşünelim dünyanın kaynakları kıt olsa da bizlere yeter en insani ve ahlaklı bir şekilde de olsa eğlenelim,
bilim üretelim,
maddeyi çözelim,
ruh haritasını düşünce haritasını çıkaralım,
mümkünse kendimize göre adem ve havvalar üretip bir de ihtiyarlığa çözüm bulduk mu
.
.
.
ver elini o gezegen benim, ver elini o gezegen senin, bilimin ilerlemenin sınırı yok mucibince bir hayat istiyorlar..
ve ya ben mi kendi isteklerimi gençlere söyletiyorum bilemiyorum..
veya özünde islam genelde bilinen ve çoğunluğa sahip olan dinler çağa yabancılaştığı için, yabancılaşmayı tersten anlatmışsınız desem olamaz mı??
saygılarımla hocam..
en insani duygularla en sevdiğinize emanet olun.