- 317 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
552 – KADIYORAN
Onur BİLGE
“Herşey’im,
“Her şey insan için yaratılmış. Nimet olmayan bir şey var mı! Ekmek, yemek, hava, su, güneş, ay… Aklına ne gelirse…” diye başladı, kaldığı yerden Kaptan.
Düşündüm de aklıma ilkin sen geldin. Benim için ne denli önemli olduğunu fikredince önce bana seni tanıttığı için, yarım yamalak da olsa inandığım Allah’a samimiyetle şükrettim. Bunu ona aynen ifade ettiğimde:
“Şükretmek az! O yetmez, bahşettiği nimetler için! Hamd gerekir, hamd!..” diye gürledi.
Nasıl etkilendiysem: “O kulunu yaratan Allah’a Hamdolsun!” diye bir cümle çıkıvermiş ağzımdan. Gayriihtiyari söylediğim bu söze Kaptan da güldü, ben de güldüm.
Şu yazın sıcağında buz gibi bir bardak sudan daha fazla hora geçecek hangi içecek olabilir! Böyle bir aşkın hasretinin hararetini birazcık da olsa hafifletebilmek için seni uzaktan da olsa, hiç değilse bir anlığına görebilmek gerekir.
Ben gözlerimin önünden gitmeyen hayalinle düşüncelere dalmakta olayım, bizim vaiz de vaazına son hızla devam etmekteydi. Sesini duyuyordum ama ne dediğinin farkında değildim. Farkına varınca kulak verdim:
“Denizleri deryaları, pınarları ırmakları yaratan Allah’a Hamd-ü Senalar olsun! Rahmeti yerlerden göklere yükselten, şu yazın sıcağında yanan toprakların bağrına serpen merhametlilerin en merhametlisine ne kadar ve nasıl Hamd etsek kifayetsizdir! Esirgeyen O, bağışlayan O! Onun için içkinin haram olduğu bilinciyle tövbe et! Onun için: “Estağfirullah el Azim!” de! Azamet ve Kibriya yalnız ve ancak O’na aittir! Kibirlenme, O’nun azametine sığınarak samimiyetle af dile ve tövbeni bozmamak için O’ndan yardım talep et! İşte o zaman İnşallah o kötü alışkanlık senden tamamen alınır ve tekerrürü engellenir. İnsan zayıf yaratılmıştır, zavallıdır, acizdir. Zaaflarına yenik düşebilir. Her konuda ancak Allah’ın kudretiyle kuvvet kazanır.”
Biraz duraladıktan sonra başını kaldırıp, güzel bir şey hatırlamışçasına aydınlanan yüzüyle gözlerime bakarak: “Geçenlerde bu konuyla alakalı yaşanmış bir hikâye işittim. Onu aktarmak istiyorum. Dinlemek ister misin Necmettin?” diye sordu.
Geldiğimden beri kafa ütülemekten başka bir şey yapmadığını düşündüğüm, sarı sıcakta bunaltıcı vaazından sıkıldığım bu sevimli adamın, dırdırı bırakıp konuyu değiştireceğini, hoş bir anlatıya başlayacağını duyunca sevindim ama sevincim kısa sürdü. Çünkü onun sohbeti su gibi akar, ırmak gibi koşar, her halükârda engelleri aşar, döküleceği göle değil, mutlaka denize kadar aynı coşkuyla çağlardı. O kadar dardaydım, öyle zordaydım ki ne anlatırsa anlatsın ondan başkası teskin edemezdi beni. Hem senden uzakta oluşum hem de alkolden mahrum kalışım iki farklı yaraydı ve çevremde o kadar kişi olduğu halde onları ancak o sarabilirdi. “Sarsın da nasıl sararsa sarsın!” diyerek derdimin dermanının ellerinde olduğuna inanarak, ruhumun şifa bulması için onu onun sözlerine bıraktım. Aklımdan geçenleri okumuş gibi söze şöyle başladı:
“Hani ağustos böcekleri zırıltılarıyla, tarlalarda bahçelerde güneşin sarı sıcağı altında çalışanların ara ara dikkatlerini üzerlerine çekmek suretiyle, aynı şeyleri düşünerek dalıp gitmelerini engelleyerek, fark ettirmeden gizli ve efsunlu bir yarar sağlıyorlarmış, şuurlarını kaybetmemeleri için düşüncelerini dağıtıyorlarmış ya ben de sana, zırvalayarak aynı şeyi yapmaya çalışıyorum. Saplandığın konudan uzaklaştırabilmek için kafa şişiriyorum. Kendini görmüyorsun ama bu aşkın sarhoşluğu diğerinkinden çok daha fazla ve tahrip edici… Evveliyatını iyi bildiğim için ne hale geldiğini görüyor, buna çok üzülüyorum. Elimden başka bir şey gelmiyor. Sadece oradan buradan konuşarak kafa dağıtmanı sağlamaya çalışıyorum. Sıkılırsan beni ikaz et, hemen keseyim!”
“Aşk olsun Kaptan! Yanında huzur bulduğum, sohbetinle dinginleştiğim için her fırsatta sana koşup geliyorum. Ruhum daraldı mı, içim sıkıldı mı soluğu burada alıyorum. Arada dalıp gittiğim de oluyor istemsiz olarak ama sabaha kadar anlatsan zevkle ve merakla dinlerim, inan!”
İnsanlar sözlerine bu son sözcüğü eklediler mi muhakkak ki az ya da çok yalan söylüyorlardır. İnanılmasından şüphe etmeyen neden “inan” desin ki! Onun yanında huzur aradığım doğrudur, sohbetine de bayılırım ama şu din konusuna daldı mı keyfim kaçıyor. Ben sevgiden, aşktan söz etmek istiyorum, o bana o tatsız konuda nutuk çekiyor. O da bal gibi de farkında:
“Yemeyelim birbirimizi! Ben “Allah!” diyorum, sen “Yallah, fellah… İflah olacağını sanmıyorum ama yine de elinden geleni yapacak, dilimin döndüğü kadar anlatacak, bundan bıkıp usanmak nedir bilmeyeceğim! Bu yaştan sonra ben senin yoluna giremeyeceğime göre beraber olacaksak senin benim tarafıma geçmen gerekiyor.”
“İtiraf edeyim ki şu din bahsini açtığın zaman iyiden iyiye sıkılıyorum, üstüme gelince bunalıyorum, daralıyorum! Zor tahammül ediyorum ama yine de nezaketen sonuna kadar dinliyorum. Biliyorsun, işime gelmedi diye kalkıp gitmiyorum. Konuyu değiştirmeye çalışmıyorum. Araya laf katmıyorum, sözünü kesmiyorum. Öyle değil mi? İyi bir dinleyici değil miyim?”
“Sağ olasın, öylesin. Zaten öyle olmasan birbirimizi arayıp sormaz, sık sık bir araya gelmek için uğraşmayız. Sorun bende olsaydı iş sana düşecekti. Sen konuşacaktın, ben dinleyecektim. Teselli edecektin, yol gösterecektin, bir takım tavsiyelerin olacaktı. Hâsılı seni yoracaktım.”
“Şimdi ben seni yoruyorum, değil mi?”
“Eh! Olacak o kadar. Mademki arkadaşız... Bir dostun bir düşman kadar kahrı olurmuş. Ben gönüllü talibim o kahra. Yeter ki normale dönmen için bir parça da olsa faydam olsun!”
““Zavallı analığım, aklımın yatmadığı bir konuyu anlatır anlatır, anlamaya yanaşmadığım için beni ikna edemez, burnundan soluyarak: “Gadıyoran! Sana laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor! Kaç kere anlattım, hâla anlamadın mı? Neden anlamak istemiyorsun? Neden beni yorup ırıyorsun?” diye kahırlanırdı. Seni de üzüyorum, affet beni.”
“Ortada suç yok ki af olsun! Sen benim en yakın arkadaşım, en iyi dostumsun. Ben senin her halinden hoşnudum. Şimdi aklıma bir dörtlük geldi. O anlatıya geçmeden onu okuyayım da dinle!
“Nesimi’ye sormuşlar
Yârin ile hoş musun
Hoş olayım olmayayım
O yâr benim kime ne”
“Fırsat bu fırsat, hemen atıldım:
“Sofular haram demişler
Bu aşkın badesine
Ben doldurur ben içerim
Günah benim kime ne”
Kadıyoran”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 0552
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.