- 657 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YABANCI...
‘’Mutluluk, bir yerde ve her yerde, hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir.’’ (Albert Camus)
Kıyasıya devinen mihrabın saklı tuttuğu o veryansın ve etkileşim içinde vesile olan birbirine elbette her mahlûkatın bir yaratılma ve yaşama sebebi var iken…
Mutlak döngüde süregelen bir hengâme ve ıstırap yüklü bir vaveyla içimde çöreklenen görmeyen gözlerin bile şakıyabildiği enginliğin muhtevası…
Her anlamda kayıt altında gün ve döngü derken şifresini fısıldayan tok gözlü bir ahmak belki de evrenin en zengin müridi yüreğini kopyalayan her açılımda aslında yüreğinin ve sevgisinin sarıp sarmaladığı düzende yarın kaygısı duymadan yaşayan.
Ve işte devinim.
Ertesinde bir rabıta ve gök gözlerinde evrenin uğultular iken ç/ağlayan gönül gözünde ne acı ne hüsran hele ki acıya bağdaş kuran bir hüküm iken göğün kanatlarında bir yanıp bir sönen farazi aydınlık.
Aşk mahkûmlarıyız gibisinden.
Demedim demeyin, demenin de meali işte tayyarenin kanatlarında ölgün mevsim; ölgün mevsimin de kardığı bir ikilem ve derken âşık ile maşukun ortak kaygısı.
Sürrealist ve tok gözlü imgeler derken yazarın vurguladığı üzere şu söylem hani sanmayın ki; fazlaca zorlanacağınız ve kayda değer bir fasıla da izlemeyeceğiz biz yine de sözü yazara bırakalım:
‘’Ne olursa olsun, her şeyin anlamsız olduğu, her şeyden umut kesmek gerektiği düşüncesiyle nasıl kalır insan? Her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluyoruz. Dünyanın hiçbir anlamı yoktur demek, her çeşit değer yargısını ortadan kaldırmak olur. Ama yaşamak ve örneğin yiyip içmek kendiliğinden bir değer yargısıdır. Umutsuz bir edebiyat ne demek olabilir? Kaldı ki susmak bile bir anlam taşır. Edebiyat olan her yerde umut vardır.’’ (Albert Camus)
Asla hurafelere inanmadım ne de olsa bilimsel bir ışıktı hem eğitimin kaygısı hem de eğitim neferi bir izimde birleşen ve atan yürekler.
Coğrafyanın da ön görüsü hani ve evet, mutlak bir devinim belki de devrim iken aşk ve sevmek. Aşkın da kanatları ve de katsayısı sair duyguyla etkileşim halinde ve gün yüzlü bir tümcenin ışığında sarmalandığım belki de zaman zaman sayıkladığım ve hükmeden kadere karşı gelemesem de çabamı ve duamı elden bırakmayıp umuda dönük yüzünde hayatın yüklendiğim titri ve meşrebi kayıt altına almak.
Gün geçmiyor ki…
Söylemler ne hoş, değil mi?
Bir iklime nazire eden bir de yetinmeyi bilip daha çoğuna kavuşmak adına da mücadeleyi elden bırakmayan en çok da kendimizle olan mücadele bir arpa boy yol gidemediğimiz… demedim, demedim inanın ki belki de şu son on günün sonucudur bunca iyimserliği yüreğime kazıyıp da azığa aldığım duygularla hemhal ve göğün nazarında tutsak bir yıldız olmanın şerefine nail olup gül olma hakkımı da evren bana sonuna kadar tanımışken.
Gün yüzlü bir süreç ve de gül yüzlü.
Aslında gülümsenin tadına varıp içten bir kahkaha atmanın verdiği o doyum.
Şimdi güneşin tadını çıkardığım bir günün gecesinde…
Karanlığın ve sessizliğin huzuruna vakıf bir gecenin de ertesinde yeniden güneşin doğuşuna tanıklık etmekle sabah ezanında duyduğum huzur ve huşu nazarında yaşıyor olabilmenin de sevindirici itkisiyle.
Aşka nazire eden bir bulut mesela.
Umuda yolculuk aslında her gün ve dümeni kırdığım dünün de tozunu silkeleyip parlayan ve ambalajlı bir yolcu azığı iken yarının heyecanını şimdiden duyumsadığımız.
Görkemli bir yolculuk olsa da yaşamak acıların da sür-git hükmü.
Azımsanmayacak bir ayrıcalık olsa da biricik olduğumuz gerçeği ile psikolojiye duyduğumuz saygı ile ötelenmenin de çok da hoş olmadığı ve tininde aşkın ve tüm duyguların kazan kaldırdığımız gerçekler… Öyle ya; sevgi gibi bahşedilmiş bir hazineyi göz ardı edip de nasıl oluyor da birbirimizi iteklediğimiz akla zarar bir beyanat iken.
Gün geçmiyor ki… şafak solgun.
Gece tam bitiyor derken karanlığın hala çekilmediği.
Gölgelerin unsuru belki de kaygının otağı kurduğu ve aşkın hacminde taşkın mizaçlar.
Söylemler basit görünen.
Komplike algılanan yaşam tarzları bir de.
İçe dönük bir sunum iken çekimserlik ve coşkunun da adresi iken tanıdığımız tanımadığımız kim ise kucaklama arzusu ile kendimizi bile hatta en çok da kendimizi sevip bunu pay etmek kısaca sevginin üretken özelliği ve devasa rahmeti bahşedilen ömrün de kat sayısı iken limit aşımı bir sevginin nice güzelliğe vesile olduğu.
İnsan bazen düşünmüyor değil hani: neden?
Sorgularken sarmalında bilinmezin bir de yanıt bulamayıp tepkisizlik iken tek muhatabımız ve elbette en büyük tepkiyi bize sunan evren ve taşkın mizacın söndüğü bir satır aralığı ve geri sayım işte yeniden başladı, demenin meali elbette çekince yüklenip yine de sevmekten taviz vermediğimiz.
Değerler…kanıksanan.
Dingin bir hayat özlemi… arzu edilen.
Sevgiyi çarçur eden insanlara inat sevebilme yetisinin üretken mizacı.
En çok da kendine yabancı iken insan ve detaylarda boğulurken asla da resmin geneline vakıf olamadığı belki de taşkın mizacık gel git aklı derken şakıyan bülbülün aşkına yenik düşüp aslında aşkın mizacına bürünüp adını aşkla anan her insan ve canlı.
Yabancı duygular en çok da kendimize yabancı.
Sevmeyi erteleyen hatta ve hatta seven insanları hor gören belki de geleneksel bir iyimserlik tablosu tıpkı Polynanna’nın hoş görüsünü yadırgadığımız ve günümüze ters düşen bir tablo olduğu ön yargısı.
Yazın yazgısı.
Yaz’ın yazgısı.
Yaz boyu yaza yaza yazgıma dönük bir aşkla hala sırdaş bir imgeyi kabullenemediğim ve nihayetinde kendimle uzlaşıp hala anlayabilme coşkuma ve anlaşılma dürtüme nokta koymadan kelimelerin devingen ruhunun sarmalında kendime kök hücre nakli yaptığım binlerce cümle ve teyit mekanizması iken okuyucunun gözünde neye denk düştüğüm.
Aşkla yaşamak gibi.
Aşkla bakmak hayata.
Tüm yenilgilerimi sindirip de içime kendime sevebildiğim.
Istırabımın ve hüznümün oldukça ivme kaybettiği.
Ve Yabancı isimli romanında yazarın bahşettiği bir karakter iken Meursault, saçma kavramından bihaber ve saçma duygusu içinde yaşayan bir yaratık. Elbette örneklerini görebileceğimiz sayısız insan gibi. Elbette sevgili A. Camus’un yalancısıyım ama şu da bir gerçek ki son zamanlarda kendime yabancı gözlerle bakmaktan caydım.
Ve bana az yabancı olmayan duygular… elbette huzurun yansıması ve sönmeyen bir coşku bihaber iken mutluluğun eşiğinde kös kös durduğum içimdeki yalın ruhu keşfedip de açmazında ömrün epey mesafe aştığım öte yandan kendimi ve hayatı çözmeye yönelik sayısız madde ile baş başa ama en çok da kendimle ve nihayetinde kendimi sevmeyi başarmışken eskisi gibi de yabancılık çekmediğim.
İçimdeki yabancıyı seviyorum artık.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Çok çok teşekkür ediyorum.
Selam ve dua ile.
Ömrünüz çok olsun.