- 362 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Bir Sineğin Haleti Ruhiye'si
Mevsim hazirandan temmuza doğru yavaş yavaş seğirtiyordu. Kışın fazla yaşama şansı olmayan bütün akrabaları çoktan terki dünya etmişlerdi bile ve şimdi havalar ısınınca yaşama sırası onlara gelmişti. Zaten o saplı uzun şeyi kafalarına yemezlerse görüp görebilecekleri ömür sermayesi, en fazla beş ya da on gün kadardı... Önemli sinekologlardan Sinan Kanatsız bu konuda yaptığı açıklamada ’’Sineklerin bir günü aşağı yukarı insanların 496 gününe denk gelmektedir yani on gün kadar yaşayan bir sinek de on çarpı dört yüz doksan altı, dört bin dokuz yüz altmış gün yaşamış olmaktadır. Bu da on seneyi geçer neredeyse.’’ demiştir. Hmmm, ilginç bir bilgi, nasıl ulaşmış ki acaba Sayın Sinekolog Sinan Bey bu bilgiye, sonra bir de ben araştırayım...
Düşündü sinek, düşünürken de aynı zamanda kaşınıyordu. İki gündür ağzına lokma koymamıştı. Takıldığı iş yerinde, insanlar ya bir şey yemiyor yada yediklerini derleyip toplayıp hemen kaldırıyorlardı. ’’Zor bir durum benim için.’’ diye geçirdi bir an içinden. Bir ara yiyecek namına bir şeylerin kokusu burnuna geliyor, burnunun direğini sızlatıyor, sonrada koku kaş ile göz arasında sırra kadem basıyor, kayboluyordu.’’Ne sinir bozucu bir durum.’’ diye de düşünmeden edemedi... İki gündür psikolojisi çok bozuktu hem de çok... Bu bozuk psikoloji ile karnı aç bir şekilde resmen sinek siklet olmuştu deyim yerinde ise... Sinek Psikologuna’da gidemezdi, son kimyasal detan ve bilumum fısfıslı sinek ilaçları saldırısında sinek psikologlarının hepsi telef olmuştu...
Tavan da bir yere konmuş ortalığı kolaçan ederken, duvarda ve kapılarda arkadaşlarının adeta vesikalık fotoğraf gibi cesetlerini gördü. Üzüldü ve yılgınlığa düştü bir an. Sonra o firavunun burnundan girip de beynine ulaşan bir milyon sekiz yüz on üç bin dört yüz altmış üç göbek ötesinde ki sinek akrabasını düşündü. O firavun Yüce Yaratıcı Allah cc.’nın emri ile beynine giren sinek ile baş edememiş ve kafasını duvarlara vura vura gebermiş, tarihin çöplüğünde ki müstesna yerini almıştı... Zaman zaman bu olay aklına gelir ve atası olan sinek ile gurur duyardı... Her ne kadar o atasının hiç bir yerde heykeline rastlayamamış ise de onun efsanelerini babasından ve dedelerinden defalarca dinlemişti...
İki gündür buradayım ve hayli açım. ’’Ben de şunlardan birinin burnuna pike yapsam da sonra beynine ulaşsam. Beni aç bıraktıklarına hepsini pişman etsem.’’ diye düşünüp düşünüp, kaşınıp kaşınıp duruyordu... Sonra ’’Yok ya bunlar o firavun kadar kötü ve duyarsız insanlar değiller.’’ diye aklından geçirdi... Bir an daldı ’’Ah, ah şimdi Hindistan’da olacaktım ki kraldım, kral olur, orada ömrüme ömür katar, hem de torunumun torunumun torununu bile görme şansım olurdu, bu Budistler bizlere hiç ellerini sürmezler imiş.’’
Zaman zaman konuşmalara kulak kabartıyor ve tepede ki lambadan da pek ayrılmak istemiyordu. Vızz vızzzz vızzzz seslerini de neredeyse çıkartamaz olmuştu. İşte ne olduysa o esnada oluverdi. Annesinin ve babasının elinden tutmuş bir şekilde içeriye Mertcan girdi. Mertcan’ın elinde babasının az önce almış olduğu çikolatalı dondurma, hemen sineğimizin gözünden kaçmamıştı. ’’Ah be bu çocuk dondurmayı düşürür mü düşürmez mi düşürürse ne güzel olur.’’ diye aklına da gelmiyor değildi... Dondurmanın çocuğun elinden düşmesi demek her dört yıl da bir 29 Şubatta kutlanan Milli Sinek Günleri kadar önemli ve güzel bir olaydı onun için...
İkindi vakti geçmiş saat akşama doğru hızla ilerliyordu. Mekan, yani içinde bulunulan dükkan beş on dakika sonra kapanacak, kapısına yarın sabaha kadar kilit vurulacaktı. ’’Buradan şimdi dondurmaya pike yapsam beni enselerler, dur bakalım hele.’’ dedi Sinek Bey... Uzaktan markasını okumaya çalıştı dondurmanın. Evet, evet en sevdiği dondurma markasıydı bu. Bu marka dondurma öbürlerinden çok farklı ve güzeldi... ’’Ah bir düşürse ah bir düşürse ne olurdu sanki, babası bir daha alırdı.’’
Eğreti duruyordu Mertcan’ın elinde o pahalı dondurma. Sineğimizin yüreği pır pır ederken, ah bir düşse derken, o mucize birden bire gerçekleşiverdi ve Mertcan’ın dondurması, boks ringinde yediği yumruk ile iki seksen uzanmış boksör misali yere serilmişti. Birden yüreği hop oturup hop kalktı sinek dostumuzun... Mertcan durur mu? Çoktan ağlamaya başlamıştı bile. Babasının ’’Üzülme oğlum ben sana bir tane daha alırım.’’ nidaları Mertcan’ı sakinleştirmeye yetmiyordu. Bir taraftan annesi de susmasını söylüyor ufaklığı azarlıyordu...
’’Ah şu pisliği bir temizlemeseler, yerden kaldırmasalar da kendime şöyle kral bir ziyafet çeksem.’’ dedi sinek. Ama o da ne, çırak Şemsettin elinde ıslak bez ve süpürge bir de faraş ile dondurma artığına gerekeni yapmaya başlamıştı bile. ’’Tüh tüh.’’ diyordu ’’Yine açız bu gün yine açız.’’ her şeye rağmen de hâlâ içinde ufak bir umut kırıntısını canlı tutmaya çalışıyordu. ’’Ya dükkanda ki çöp kovasının kapağını açık unuturlarsa. Buradan Şemsettin’e biraz tezahürat yapsam nasıl olur?’’ Olamaz mıydı böyle bir şey? Bal gibi olurdu. Çalışanların hepsi üstünü giymiş, patronları ile vedalaşmak üzereydiler. Mertcan’da annesi ve babası ile istediklerini alıp hep birlikte dışarı çıkacaklardı. ’’Evet, evet işte oluyor, olacak, olmalı, çöp bidonunun kapağı kapanmamıştı.’’ görüyordu sinek tavandan her şeyi. Son kişi de çıkıp iş yerini kilitleyince derin bir oh çekti Sinek Beyi. Sonra yavaş yavaş önce bidonun kapağına kondu, ilerleyip kıyısına geldi, içeri doğru hareketine devaaaam ve tam dondurmanın üstündeydi. ’’Aman Allah’ım bu ne büyük mutluluk, iki gündür ağzına lokma koymayan ben, şimdi koca bir dondurma ziyafeti ile kendime geleceğim.’’ Sinek Beyimizin sevincini tarif etmeye ve o an ki mutluluğunu ölçmeye kelimeler ve cümleler yetersiz kalacaktır. Eğer uzun saplı bir savaş aletine denk gelmezse, üç beş gün daha bu dünyadan kam alacaktı... Fakat o da ne? Uzaktan uzaktan bir hırıltı geliyor kulağıma. ’’Aman Allah’ım bu kurt da nereden çıktı, ne güzel uyuyordu şurada bir köşede, geliyor hem de hızlı hızlı, kırk yılda bir dondurma yiyecektik, kurt da içine etti zevkimizin, hem de ne etme. İçime de kurt düştü şimdi, ya beni de yerse, dondurma ile birlikte, olur mu olur, en iyisi kısa yoldan tüymek.’’ Vızzzzzz, vızzzzz, vızzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz....
AHMET ZEYTİNCİ