- 714 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
MUSTAFA KEMAL FARKI--2. BÖLÜM--BİRİ ÇIKIP DA '' YA İSTİKLAL YA ÖLÜM'' DEMİYOR
Evet, Mustafa Kemal gerek ABD mandası gerekse tam bağımsızlık hakkında ne düşünüyordu. Burada kalmıştık.
Bunu doğrudan doğruya Nutuktan okuyalım:
.....Bu vaziyet ve şerait karşısında halâs için, nasıl bir karar varidi hâtır olabilirdi? İzah ettiğim malûmat ve müşahedata göre üç nevi karar ortaya atılmıştı: Birincisi, İngiltere himayesini taleb etmek. İkincisi, Amerika mandasını taleb etmek. Bu iki nevi karar sahipleri, Osmanlı Devletinin bir kül( Bütün) halinde muhafazasını düşünenlerdir.
......Üçüncü karar: mahallî halâs çarelerine matuftur.
.........Efendiler, ben, bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü, bu kararların istinad ettiği bütün deliller ve mantıklar çürüktü, esassız idi.
........Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da hâkimiyeti milliyeye müstenit, bilâkaydüşarî müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek! İşte, daha, İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.
Bu kararın istinad ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi: Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklâli tamme malikiyetle temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun istiklâlden mahrum bir millet, beşeriyeti mütemeddine muvacehesinde( Medeni milletler açısından ) uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kesbi liyakat edemez.
Ecnebi bir devletin himaye ve sahabetini kabul etmek insanlık evsafından mahrumiyeti, aczü meskeneti itiraftan başka bir şey değildir. Filhakika bu derekeye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir ecnebi efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki Türkün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evlâdır!
Binaenaleyh,’’Ya istiklâl ya ölüm!’’
İşte halâsı hakiki( Gerçek kurtuluş) istiyenlerin parolası bu olacaktı.
Bir an için, bu kararın tatbikatında ademi muvaffakiyete duçar olunacağını farz edelim!( Bir an için bu kararın uygulanmasında başarısılığa uğradımızı farzedelim.) Ne olacaktı?
Esaret!
Peki Efendim. Diğer kararlara mutavaat( uymak) halinde
netice bunun aynı değil miydi?
Şu fark ile ki, istiklâli için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakârlığı yapmakla müteselli olur ve bittabi esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete nazaran yâr ve ağyar nazarındaki mevkii farklı olur.
Evet, Mustafa Kemal’in gerek manda gerekse tam bağımsızlık konusunda düşünceleri bunlardı.
Peki Mustafa Kemal, Nutku 1927 de okuduğuna göre mesela 1919 Yılındaki kongrelerde ( Erzurum ve Sivas Kongresi) mandaya taraftar iken sonradan düşüncelerini değiştirmiş ve Nutukta ’’ En başından beri mandaya karşıydım. En başından beri ya İstiklal ya Ölüm’’ Parolasıyla ve tam bağımsız yeni bir devlet kurmak için yola çıkmıştım.’’ Demiş olabilir mi?
Bu sorunun cevabını verebilmek için öncelikle Erzurum Kongresine bakmak gerekir elbette.
Bilindiği gibi Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919 da toplanmıştı. Kongrenin toplandığı günlerde de İstanbul’daki Amerikalılar bizim Wilsonculara ’’ Eğer Amerikan mandasını istiyorsanız bunu kişisel başvurularla sağlayamazsınız. Ulusal bir heyetin talep etmesi gerekir’’ Demişlerdi. Bunun açık anlamı şuydu: ’’ Eğer Amerikan mandasını istiyorsanız öncelikle Erzurum Kongresini ve Kongre başkanı olan Mustafa Kemal’i ikna etmeniz gerekiyor.’’ (Gerek İstanbul’un -olmayan- hükumeti, gerekse Erzurum’da toplanmış heyet ABD mandasını istemeliydi yani.)
İşte bu sebepledir ki Erzurum Kongresi toplandığı günlerde Mustafa Kemal’e telgraf üzerine telgraflar yollandı. Telgrafları yollayanlar ise öyle Milli Mücadeleye uzak ya da düşman isimler değil doğrudan doğruya Mustafa Kemal’in en güvendiği isimlerdi ki bunlar daha sonra yapılan Kurtuluş Savaşının her cephesinde kahramanca çarpışmış Mustafa Kemal’in yakın silah arkadaşlarıydılar. Yani Manda isteyenler aslında hain insanlar değildiler ama maalesef ileri görüşlü de değildiler.
Şimdi bu Telgraflardan bir kaçına ve Mustafa Kemal’in bunlardan birine verdiği cevaba bakalım.
Önce Telgraflar:
Kongrenin ikinci gününde yani 25 Temmuz 1919 da Mustafa Kemal’e 3. Kolordu Komutanı Ahmet Zeki’den bir Telgraf gelir. Bu telgrafta özetle:
’’ Amerikan mandası tahakkuk ediyor. Amerikalılar şâyân-ı tercihtir. Anadolu bazı kuyud ve şerait( şartlar) tahtında bu mandayı kabul etmek üzere teşebbüsatta bulunmalı ve Amerikalılarla bu hususta temasa geçilmelidir.’’ Denmekteydi.
Ertesi gün ( 26 Eylül 1919) Eski Beyrut Valisi ( İleride Türkiye Cumhuriyetinin ilk Dışişleri Bakanı.) Bekir Sami Bey’den gelen Telgrafta da özetle: Tam istiklalin şâyân-ı arzu olunduğu fakat tam istiklalde ısrar edilmesi halinde bunun memleketi bölünmeye götüreceği belirtilerek, iki üç eyalete bölünmüş bir bağımsızlık yerine memleketin bütünlüğünü koruyacak Amerikan mandasının tercih edilmesi gerektiğini belirtiyordu.
Mustafa Kemal’e Erzurum kongresi devam ederken telgraf çekenlerden birisi de hem sınıf arkadaşı hem de silah arkadaşı Ali Fuat Bey(Ali Fuat Cebesoy Paşa ) idi. Ali Fuat Bey 28 Ağustos 1919 Tarihli Telgrafında özetle şöyle diyordu:
’’Wilson Prensiplerine göre modern bir Türk Devleti kurulmalıdır. ’’
Mustafa Kemal, bu telgraflardan Bekir Sami Bey’in telgrafına oldukça yumuşak bir üslupla ve özetle şöyle bir cevap vermiştir:
’’Bu kongrede şimdiye kadar olan görüşmelerde devlet ve milletin tam istiklali ısrarla savunulmaktadır. Bundan dolayı şartları ve mahiyeti bizce de tam olarak bilinmeyen bir Amerikan mandaterliğinden bu kongrede bahsetmek oldukça mahsurludur.’’
Bunları diyen Mustafa Kemal, Bekir Sami Bey’e şu soruları da sormuştur cevabi telgrafında:
a) Tam İstiklalde ısrar ettiğimiz takdirde ülkenin bir çok parçalara ayrılacağını söylüyorsunuz. Bunun dayanağı nedir?
b) Vatanın bütünlüğünden maksat, vatanın bütünlüğü mü yoksa hakimiyet hakları mıdır?
c) Adaletli bir hükumetin kurulmasını Amerika’dan beklemeye lüzum yoktur.
d) Öğretim ve eğitimin yayılması ve genelleşmesinden bahsediyorsunuz. Amerika daha şimdiden Sadece Sivas’ta 25 kadar müessese kurmuştur ki bunlardan sadece birinde 1500 Ermeni öğrencisi vardır. Hal böyleyken Osmanlı ve İslam eğitimiyle bu durumu nasıl bağdaştırıyorsunuz?
e) Patrikhanenin imtiyazları dururken din ve mezhep özgürlüğünden nasıl bahsedilebilir?
f) Amerikanın bahsettiği ’’ Bütün’’ ülkenin sınırları neresidir?
g) İngilizler de mandaterlik teklif ediyorlar ve Osmanlı hükumeti de buna taraftardır. Amerikan mandası ile İngiliz mandası arasında ne fark vardır?
Evet, Mustafa Kemal’in bu yumuşak üslübu sebebiyle bazı tarih yazdığını sanan kalemler onun da aslında en başta ABD mandası taraftarı olduğunu söylerler. Oysa Mustafa Kemal, o an için yanlış düşüncede olsalar da arkadaşları ile arasında kırgınlık olmasını istememektedir zira yapılacak bir ölüm kalım mücadelesinde bir tek insan bile çok önemlidir.
Öte taraftan Mustafa Kemal Bekir Sami Bey’e böyle yumuşak bir üslupla cevap vermiş olmasına rağmen aslında ona ne kadar kızdığını Rauf Bey’e ( Orbay ) şöyle ifade etmiştir:
’’ Ne garip. Bekir Sami Bey de Amerikan Mandasının kabülünü iltizam ve tavsiye etmekten başka çare bulamıyor... Oh ne âlâ, mücadele yerine mandayı kabul edeceğiz ve rahata kavuşacağız. Bu ne gaflet, ne körlük,ne budalalık? İstanbul’un en büyük ricali ( ileri gelenleri) de bu fikirde. Biri çıkıp da ’’ Ya İstiklal ya Ölüm ’’ demiyor. ’’[ Kaynak: Naşit Hakkı Uluğ--Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Savaşı ]
İlginçtir ki Rauf Orbay, Mustafa Kemal’in bu tepkisine ’’Hayret, en güvendiğimiz arkadaşlar bile yanılıyorlar’’ Diye cevap vermişti. Evet, Rauf Bey’in bu cevabı ilginçtir zira ileride Sivas Kongresinde o da ABD mandasını savunanlardan biri olarak karşımıza çıkacaktır.
Önemli gördüğüm bir soru ve cevabı ile bu bölümü noktalıyorum:
SORU: ’’Manda ve Himaye kabul edilmez’’ kararı ilk kez Erzurum Kongresinde mi alınmıştır? Dahası Erzurum Kongresinde böyle bir karar alınmış mıdır?
Bugün okullarımızda okutulan bütün T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Ders Kitaplarında Erzurum Kongresi kararlarından birisinin de ’’ Manda ve himaye kabul edilemez.’’ olduğu yazılıdır. Oysa Erzurum Kongresinin toplam on olan kararları ( Beyanname) içinde açık açık ’’ Manda ve Himaye kabul edilemez’’ Diye bir madde yoktur. Ya ne vardır? ’’ Manda ve Himaye kabul edilemez’’ Manasına geldiği söylenen 7. Madde vardır ve o maddenin orijinal metni aynen şöyledir:
7. Milletimiz insanî, asrî gayeleri tebcil ve fennî, sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh devlet ve milletimizin dahili ve harici istiklâli ve vatanımızın temamisi mahfuz kalmak şartıyla altıncı maddede musarrah hudut dahilinde milliyet esaslarına riayetkar ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin fennî, sınaî, iktisadî muavenetini memnuniyetle karşılarız ve bu şerait-i adile ve insaniyeyi muhtevi bir sulhun da acilen takarrürü selamet-i beşer ve sükun-ı âlem namına ehass-ı âmâl-i milliyemizdir.
Günümüz Türkçesiyle:
7- Milletimiz “insani ve asri” amaçları yüceltir. Fen, sanayi ve ekonomi bakımından ihtiyaçlı durumumuzu takdir eder. Bundan ötürü Devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı, vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak üzere altıncı maddede açıklanmış olan sınırlar içinde, milliyet esaslarına uygun ve memleketimize karşı istila isteği olmadan herhangi bir devletin fenne, sınaiye ve ekonomiye ait yardımlarını hoşnutlukla karşılarız. İnsanlığın esenliği ve umumun huzuru adına böyle insancıl ve adaletli kuralları taşıyan bir barışın tez elden kararlaştırılması en büyük milli arzumuzdur.
Peki bu 7. Maddede zikredilen 6. Maddenin metni nasıldır acaba?
Orijinal metni şöyledir:
6. Düvel-i itilafiyece mütarekenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel 334 tarihindeki hududumuz dahilinde kalan ve her mıntıkasında olduğu gibi Şarki Anadolu vilayetlerinde de ekseriyet-i kahireyi İslamlar teşkil eden ve harsî, iktisadî tefevvuku Müslümanlara ait bulunan ve yekdiğerinden gayr-i kabil-i infikak öz kardeş olan din ve ırkdaşlarımızla meskun memalikimizin mukasaması nazariyesinden bi’l-külliye sarf-ı nazarla mevcudiyetimize, hukuk-ı tarihiye, ırkiye ve diniyemize riayet edilmesine ve bunlara mugayir teşebbüslerin tervic olunmamasına ve bu suretle tamamıyla hak ve adle müstenid bir karara intizar olunur.
Günümüz Türkçesiyle:
6- İtilaf Devletlerinden; Mondros Mütarekesinin imzalandığı 30 Ekim 1918 günündeki sınırlarımız içinde kalan ve her bölgenin gerisinde olduğu gibi, Doğu Anadolu İllerinde, büyük çoğunluğu İslam olan ve kültürel, ekonomik üstünlüğü Müslümanlara ait bulunan, birbirlerinden ayrılması imkânsız öz kardeş, dindaş ve soydaşlarımızın oturduğu memleketlerimizin bölünmesi düşüncesinden vazgeçerek, varlığımızı ve tarihi, ırki, dini haklarımıza saygı gösterilmesi ve bu suretle hak ve adalete dayanan bir karar verilmesi beklenir.
Her iki madede de ’’ Manda ve himaye kabul edilez ’’ Cümlesini açık bir şekilde göremiyoruz maalesef. O bakımdan da bazı tarih yazanlara göre Erzurum Kongeresi kararlarının 7. Maddesi aslında manda ve himaye konusuna bir açık kapı bırakmış, bazı tarihçilerimize göre ise açık açık olmasa da ’’ Manda ve himaye kabul edilemez’’ Denmiştir. Ama her ne şekilde anlaşılırsa anlaşılsın Mustafa Kemal, yukarıda da belirttiğim gibi Manda ve himaye düşüncesine karşıdır. Onun parolası en başından beri ’’ YA İSTİKLAL YA ÖLÜM’’ Olmuştur.
Devam edecek.
YORUMLAR
Devam değerli hocam!
O zamanlar ki şartların ne kadar zor ve tehdit altında olduğunu anlıyoruz.
Ellerinize sağlık ağabey.
sami biberoğulları
Yama diyenlere inat yazacağım.
Selam ve sevgilerimle.
İşin özü şu kısaca değerli hocam
Rahmetli babam derdi ki
elin eşeğine binen tez iner bunun TÜRKÇESİ YA İSTİKLAL YA ÖLÜMDÜR(.)
Her birey olarak bu düzenden sorumluysak
günahlarımızı teraziye koyalım diyorum
nice saygılarımla
sami biberoğulları
Günahlar bir gün teraziye nasıl olsa konacak. Bugün olmazsa yarın. Neticede hepimiz faniyiz ve hepimizin günahı sevabı teraziye konacak. Hiç kimse kendisini günahsız sanmasın:
Selam ve saygılar