YAŞLI VE DE FELÇLİ ADAMIN YÜRÜME ÇABASI…
YAŞLI VE DE FELÇLİ ADAMIN YÜRÜME ÇABASI…
Yıllardır, hep aynı yol güzergâhını kullanarak işime gidip geliyordum. Bir yerde okumuştum, arada değişiklikler yapıp, değişik yol güzergâhını kullanmak İnsana iyi geliyormuş diye yazıyordu o yazı da... Sanırım bu yazı beni etkilemiş olacak ki, bir kaç günden beri daha ileriki sokaktan caddeye inip işime gidip gelmeye başlamıştım. Bu şekilde kendime bir değişiklik yapmış oldum diye düşünüyordum. Bu kadarla kalmayıp, daha başka değişiklerde yapmalıyım diye de aklımdan geçiriyordum açıkçası.…
…O günün sabahında, her nedense yine her zamanki yolumu kullanarak işime gitmek istedim. Caddeye inen hemen her sokak bayır olduğu için, sokağın kenarlarındaki küçük binaların alt katlarındaki evlerin odalarının camlardaki tül açıksa eğer, odanın içindeki herkesi rahatlıkla görebilirsiniz. Caddeye inerken sokağın başında, yolun solunda iki katlı evin giriş katında oturan yaşlı adam felçliydi. Ben her sabah o sokaktan inip işime giderken, o yaşlı adam da hep kapının önünde oluyordu, bazen ayakta yürümeye çalışırken, bazen de kapının önünde ona uygun yapılmış bir iskemlede onu otururken görüyordum. Adamla konuşmuyorduk ama her sabah o sokaktan inerken, yaşlı adamla göz göze gelip bakışlarımızla konuşuyor, selamlaşıyorduk. ..Bu adam bana, öyle içten, öylesine sempatiyle bakıyordu ki anlatamam. felçli ve de yaşlı adam sanki benim geçeceğim saati biliyor ve her gün o saatte o kapının önünde çıkıp,, her iki yanında birer baston, sağ kalçasında demir bir kelepçesiyle yürümek için çaba sarf ediyordu.. …Her sabah, evet, ben yürüyeceğim, ben yürümek zorundayım, diyerek zorda olsa atıyordu adımlarını .. Ben de, evet sen yürüyebilirsin, hadi biraz gayret deyip bakışlarımla adama destek oluyordum. Hiç konuşmuyor, sadece bakışlarımızla anlaşıyorduk birbirimizle. Çoğu kez yalnız oluyordu, bazen karısı oluyordu yanında, ama genellikle yalnız oluyordu .. Bir değişiklik olsun diye yolumu değiştirmiş, başka başka sokaklardan caddeye iniyor işe gidiyordum ama daha sonra yine eski yolum olan o evin önünde ki sokağı kullanmaya başladım her nedense. Eski yolumdan işe gidip gelmeye başladım ama bu kez de o yaşlı adamı kapısının önünde göremiyordum; meraklandım, acaba bu adama ne oldu?,diye.. Yaşlı adamı, kapısının önünde yürümeye çalışırken görememek beni endişelendirmiş, üzmüştü doğrusu., Öldü mü acaba?,diye düşünüp üzüldüm adama.. Az zaman değildi ki, neredeyse iki yıl boyunca hemen her gün kapısının önünden geçerek, adamla göz göze gelerek, içten içe selamlaşıp, konuşuyorduk. …Geçerken ona, bir geçmiş olsun demek, onunla konuşmak istedim ama buna cesaret edemedim bir türlü. Bide bakışlarımızın tılsımı bozulsun istemiyordum, böylesi çok daha iyiydi sanki. Daha sonraları, adamı göremeyince, acaba onunla konuşsa mıydım, diyerek bu kez daha başka bir vicdan azabı duymaya başlamıştım açıkçası
….Sokak bayırdı. Evin sokağa bakan tek bir penceresi vardı ve ev yolun başında değilse de, ortasında da değildi. Yani yolun başına yakın, bir iki bina aşağıda iki katlı evin giriş katında oturuyordu yaşlı adam…
Yaşlı ve de felçli olan adam, önünde küçük bir avlusu, girişin hemen sol tarafında bir el büyüklüğü kadar camı olan, dar bir koridordan geçip tek gözlü bir evde karısıyla birlikte yaşıyordu.. ..Ailede, başka kimler vardı bilemiyorum, çünkü sadece bu ikisini görüyordum her sabah oradan geçip işe giderken. … Adam hasta olduğu için, sokağa bakan tek pencereli odanın camındaki tül yarıya kadar hep açık oluyordu ve adamın yattığı yatakta hemen camın dibindeydi. Yatağın tamamını göremesem de, yarıdan yukarısını görebiliyordum, yukarıdan aşağıya inerken.. Yaşlı adam, yağmurlu ve de soğuk havalarda dışarıya pek çıkmıyordu. O tek pencereli küçük odasından yattığı yerden dışarısını seyrediyordu, ya da bana öyle geliyordu, bilemiyorum artık. …Adam, pek yaşlı sayılmazdı aslında, felç işte, yaşlı genç ayırmıyordu ki. Adam nereliydi? Ne yer ne içer, kaç yıldan beri hastaydı, onunla ilgili hiçbir bilgiye sahip değildim. Çokta merak etmiyordum aslında. Önemli olan, adamın o anki durumuydu benim için. Sabah, yine o evin önünden geçerken baktım adam yine kapıda yok; gözüm hemen pencereye takıldı ve büyük bir merakla cama baktım. Camın perdesi aralıktı, hem de bayağı bir aralıktı, yavaşladım, başımı hafiften sola çevirip içeriye baktım çaktırmadan. Adan hasta yatıyordu. Belli ki ikinci felç gelmişti adama. Perdesi aralanmış camdan dışarıya bakıyordu, bir anda yine adamla göz göze gelmiştik ve o ana bana ne olduğunu anlamadan, benim her yanımı karıncalar sarmıştı sanki. …. Adamın bakışlarında dayanılmaz bir acı vardı. Seni gözlüyordum camadan, bu sabah dışarıya çıkamadım, bak kalkamadım, yatıyorum der gibi bakıyordu bana. Adamın o halini görünce mideme kramplar girmiş, ayaklarım birbirine dolanmış ve ben ne yapacağımı şaşırmış bir halde yürümeye çalışıyordum ama adımlarıma beton dökülmüştü de, ayaklarım yerden kaldıramayacak kadar ağırlaşmıştı adımlarım.. .. Şimdi ben bu yolu nasıl?, İneceğim diye düşünmeye başladım.Adamın o bakışları bana hiçte yabancı değildi, ve ben o bakışları daha önceden de görmüştüm, belki de bu yüzden o kadar çok üzülmüştüm adamın o haline. O bakışlar asla unutulur bakışlardan değildi. O bakışlar, çaresizliğin bakışlarıydı. O bakışlar ölüm korkusunu yaşayan insanın bakışlarıydı. O bakışların, girdikleri yolda geri dönüşü olmayan insanların bakışlarındandı Bu karmakarışık halimle uzaklaşırken oradan, kendime baktım ve senin yapabileceğin bir şey yoktu ki.. .. Gündüz Yavuz..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.