- 365 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇÖL VE AFRİKA
Çölün ortasındaki çadırda geceden kalmış Hamadi ile Jamal Macid yataklarında kımıldamaya başladı, kızı Meryem Atiye’ nin hazırladığı kahvaltı hazırlık tıkırtıları kulaklarında hoş bir ses bırakıyordu. Bu, acıkmanın verdiği bir duyguyla beyinde salgılanan mutluluk hormonuydu. Kahvaltıda neler yoktu ki? Keçi sütünden yapılmış tulum peyniri, doğal yumurta, kaymak, bal, çörek otlu peynir, tereyağı ve yufka…Böyle bir yerde böyle bir yiyecek bulmak krallara has bir şeydi. Hamadi, olduğu yerden doğrulup siyah tenindeki beyaz dişleri görünürcesine gülümseyerek, Jamal Macid’ den taraf a baktı. Jamal Macid’ de çoktan uyanmış bir vaziyette sakallarını sıvazladı. Hamadi’ nin bu olağan dışı hareketine anlam bulmaya çalıştı.
--Neden gülersin evlat?
--Akrep ve yılanlarla dolu, çölün ortasında çeşitli nimetlerle donatılmış insanoğlunun ahvaline gülerim. Amerikalı yazar Charles Bukowski,Afrika’ ya yapılacak olan yardım için, hem güldüren hem de düşündüren şu sözü söylemişti; “ Afrika’ ya ilaç göndermeye karar vermiştik, fakat hepsinin üzerinde ‘tok karnına’ yazıyordu.” Hamadi ardından şu dörtlüğü mırıldandı;
Beyaz adam sevdan emek gücüme,
Akar gözümden yaş gider gücüme,
Küçülme gözümde bende küçülme,
Zarar verme bana siyah tenime.
Ve ardından yüzü düşen Hamadi, çadırın kapısındaki boşluktan çölün derinliklerine odaklanarak devamla anlatmaya başladı;
Afrika kıtasının batısında, petrol, uranyum, altın, manganez ve doğal kaynaklarla zengin Gabon adında bir ülke, 1847 yılında Tchatanga köyü Bateke kabilesinde yaşayan 14 yaşında Yator Mumbua adında kara tenli güleç yüzlü bir çocuk vardı. Öyle güleç yüzlü ki, parıldayan beyaz dişleri adeta inci misali…Bebek yüzündeki mimikleri hale hale…Yator Mumbua sevgi dolu… Yator Mumbua hayat dolu idi…
Yator Mumbua, köyünün ormanlık alanındaki meraklı bakışlarıyla ağaçlara tırmanıp dalların en cılız yerlerine kadar ilerledi, bazen meyvelerden topladı, bazen de dallardan sarkarak, çalılıklara saklanıp hayvanlarla kovalamaca oynadı, Ogooue Nehri’ ne dalıp kelebek balığı yakalamak için çırpındı çırpındı… Yator Mumbua bu balığı renkli olduğu için çok severdi, yakaladığı balıkları topraktan yapılma çömleklerine doldurur, bambu ağaçlarının yapraklarıyla örtülü toprak evlerindeki, babasının onun için yaptığı ağaçtan sandığın üzerine sıralardı. Bazen de, en çok sevdiği arkadaşı Naufa Pili ile ormanın derinliklerine kadar koşarcasına ilerler, yeni yerleri keşfetmenin gururuyla muzaffer komutan edasına bürünürdü. Seferden dönmüşçesine koşarak gelirken babası Akua Nakima’ yı gördüğünde sevgisini kabilenin yöresel oyunuyla sergilerdi.
Yine sevgi dolu çehreyle uyandı Yator Mumbua, yalınayak dolaştığı bu topraklarda ayağının izinin kalmadığı yer var mıydı? Ogooue Nehri’ ne tahtadan yaptığı oyuncak kayığını daldırdı ve ardından nehri takip ederek koşmaya başladı. Ta ki beş atlı süvari ve peşi sıra süvarileri takip eden onlarca Fransız askerlerini görene kadar…Köyün kara tenli, yürekleri sevgi dolu insanları bir meydana toplandı, meçhule doğru giden sonun başlangıcı, bilinmeze yolculuk…
Yator Mumbua üşüyordu, Yator Mumbua titriyordu. Yabancıların Tumberio ismini verdikleri anlamı “ölü taşıyıcıları” olan gemi ile ilerlerken birinci güvertede, köyünün çocuk arkadaşlarıyla birlikte bir köşeye zincirlenerek istif edilmişti, sıkışık bir halde Atlantik Okyanusu’ nun ortasında gözlerinden yaşlar süzülerek ağlıyordu. Her zaman inci gibi dişleriye gülücükler saçan bebek yüzlü Yator Mumbua, gülen çocuk Yator Mumbua hüzünleri tadarak Avrupa’ ya götürülüyordu. İlk durağı Fransa’ ydı belki de ikinci ve son durak Amerika…Sonra Afrika’ dan götürülen bu çocuklara ne mi oldu ? Onlar, bu toprakların işgücü sağlam insanları Afrika’ nın madence verimli topraklarından, başka diyarlara götürülmüştü. Afrika sömürülmüştü, kara insanın beyaz kalbi sökülüp alınmıştı… Bu insanlardan kimi, tüm dünyanın tanıdığı insanlar olmuştu.
Not: Yukarıdaki karakterlerin hepsi kendi canlandırmamdır.
İrfan Yıldırım Çevik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.