- 1542 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ölüm var ey dostlar
Şu sıralar arka arkaya gerçek âleme göçen dostlarımın, büyüklerimin, tanıdıklarımın, ahiret yurduna uful edişini görüp duyduktan sonra, bir nebze acılarını paylaşmak ve Ölümün bizde bıraktığı derin hissi, siz dostlarımla paylaşmak istedim.
Dünyaya gelen her canlı avucunun içinde ölüm tarihiyle doğar. Bu tarih şaşmaz. Ne bir saniye öne ne de arkaya gider.
Yüce Allah’ın şaşmaz kuralı, Ölüm için vesileler yazılmıştır. Kimi için hastalık, kimi için kaza, kimi için ise yaşlılık.
Ama her ne olursa olsun ölüm soğuktur. Beklenmedik anda gelebilir. Hesabımızı boşa çıkarabilir. Sıra tanımaz. Bahane dinlemez. Aracı kabul etmez.
Kim ne derse desin, Cemal Süreyya’nın dediği gibi, “Her ölüm erken ölümdür!”
Hayattan alacağı henüz bitmemiştir.
Düşlerinin peşinden koşmak için zamana ihtiyacı vardır.
Daha yapacak çok işi, yürümesi gereken çok yolu vardır…
Ve giden kaç yaşında olursa olsun, ölümün o soğuk yüzünü hiç bir zaman sevdiklerimize yakıştıramayız.
Hâlbuki bize o uzun gelen ömür belki de bir dakika sonra bitecek… Belki bir saat, belki birkaç gün, birkaç ay veya yıl… Bilmiyoruz. Fakat uzun zannetmemiz bizi aldatıyor. Bize düşen az veya çok, kalan ömrü değerlendirmek.
İnsanoğlu yaşamayı çok seviyor. Ölmeyi istemiyor. Uzun ömür istemek, dünya muhabbeti için olursa felâket…
Ancak uzun ömür talebi; dünyada biraz daha yaşayayım da, Rabbimin rızâsına uygun amellerle meşgul olayım; günahlarıma tevbe edeyim, kazalarımı edâ edeyim niyetiyle ise güzel…
Dolayısıyla ömrün uzunluğu, kısalığından ziyade, onu neyle doldurduğumuz önemli. Bir de bizi o ömrün sonunda nelerin beklediği…
Bir kere ölümün dehşeti var…
Sonra da kabrin dehşeti var.
Demek ki kabir, bambaşka bir âlem. O gördüğünüz kara toprak değil, anlayamayacağımız mânâda çok derin bir âlem.
Âlimler; sâlih kimseleri de toprağın sıkmasını, bir annenin hasret kaldığı yavrusuna kavuşunca onu bağrına basıp, şiddetle kucaklamasına benzetmişler.
Sâlih kişi bundan eziyet duymaz. Toprak, bedenimizin aslı olması cihetiyle anamız gibidir. «Nerdesin ey mübârek seni bekliyordum.» dercesine iki dostun kucaklaşması gibi; sâlih kişilerle toprak kucaklaşırmış.
Fakat fâsık kimseleri, toprak öyle bir sıkar ki, kemikleri birbirine geçer… Kıyâmete kadar da azabı devam eder.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyuruyor:
Ömrün ötesinde ölüm var. Ölümün ötesinde kabir var, kabrin ötesinde haşir var, hesap var, mîzan var, sırat var…
O korkunç manzarayı; îman, sâlih ameller, hizmetler cennet manzarasına çevirir. Başka hiçbir tedbir kabrin azabını ve korkunçluğunu gideremez.
Kabre karşı asıl tedbir, son nefesten önce alınır. Güzel bir ölümün çaresi, definden sonra değil, ölümden önce ömrün içinde bulunmalıdır.
“Kabirdeki ölü, denizde boğulmak üzere olan ve dehşet içerisinde yardım isteyen kimse gibidir. Babasından, anasından, kardeşinden, samimî ve sâdık arkadaşından bir duâ bekler.
“…Ölülerinize de Yâsîn Sûresi’ni okuyunuz.” (Ahmed, V, 26)
Şimdi birtakım adamlar; “Ölüye Kur’ân okunmaz!..” diye diye insanları Kur’ân meclislerinden mahrum bırakmaya çalışıyorlar. Bırakın insanlar; geçmişleri için, anneleri-babaları için duâ etsinler, hayır yapsınlar, Kur’ân okusunlar, okutsunlar.
Bunda ne zarar var?!.
Eğer biz vazifelerimizi yaparsak, kabir korkulacak bir yer değildir..
Ölüm deyince bir de Hz. Fatıma’nın ölüm karşısındaki tavrı gelir aklıma. Babasının ölümü karşısında ölene kadar altı ay boyunca Medinelilerin tahammül edemeyeceği bir hüzün yaşamıştır. Kendi ölümüne ise bir bayram sevinci ile hazırlanmış süslenmiştir Hz. Fatıma.
Bir annenin ölürken böylesine sevinç yaşamasını anlamakta çok zorlanırım; ama Hz. Fatıma’nın özel kişiliği ile kendime izah edebilirim ancak.
Hz. Fatıma’nın durumu ahirette imanın ufuk noktasıdır. Ahireti görüyormuşçasına inanan biri ancak ölüme böylesine sevinçle bayrama hazırlanır gibi hazırlık yapar. Babası ile ahiret hayatında buluşacağından o kadar emindir ki Hz. Fatıma zerre miktarı şüphesi yoktur. İşte Hz. Fatıma gibi bir imanla ahirete hazırlanmak gerekiyor.
Rabbimiz rızâsını tahsil edecek güzel amellerle meşgul olanlardan eylesin. Şeytanın şerrinden, nefs-i emmârenin şerrinden bizi ve evlâtlarımızı, bütün yakınlarımızı, bütün ümmet-i Muhammedi muhafaza eylesin…
Cenâb-ı Hak; huzûr-i ilâhîye kul haklarından kurtulmuş olarak gitmeyi, günahlarımıza tevbe ederek, arınmış olarak Rabbimiz’in dîvânına tertemiz çıkmayı hepimize nasip eyle
Bu vesileyle, değişik zaman dilimlerinde yitirdiğimiz şehitlerimize, eş, dost, akraba, hemşehri ve tüm vefat eden mümin ve mümine kardeşlerimize Rabbimden dolu - dolu mağfiret diliyor, mekanları cennet, makamları âli olsun, inşAllah..
Kederli ailelere başsaglığı ve Rabbim den sabrı cemil diliyorum...
Ahmet Ali Canbaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.