- 410 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUBBEALTI AKADEMİ MECMUASI
M. NİHAT MALKOÇ
Mürekkep ve selüloz kokusunu hiçbir şeye değişmeyenler için dergiler en büyük sığınaktır. Gelecek aya sarkan heyecandır dergi… “Dergiler hür tefekkürün kalesidir” demişti rahmetli Cemil Meriç… Ne kadar doğru bir tespit… Zira dergilerde alevleniyor düşüncenin çırası. Her dergi bir mektebe dönüşüyor zamanla. Bir zincirin halkaları gibi uzayıp gidiyor duygu ve düşünceler… Mürekkep kokusundan zevk alanlar bir noktada dâhil oluyorlar bu mukaddes halkaya. Düşünce tarlası da diyebileceğimiz dergilerde nice doyumsuz lezzetler yetişiyor. Bu gülistanda yüzlerce fikir çiçeği boy veriyor. Bu bahçede zakkumlar yetişse de okurlar gülleri değişmiyor hiçbir şeye… Zira güller, farkını fark ettiriyor bu uçsuz bucaksız hissiyat bahçesinde; adeta mıknatıs gibi kendilerine çekiyorlar bülbül misali okurları…
“Kubbealtı Akademi Mecmuası”, bir düşünce çırası olarak 36 yıldan beri kültür, sanat, medeniyet ve edebiyat içerikli yazılarıyla hayatımıza ışık tutuyor. Kültür pınarımız olan bu dergide bugüne kadar nice insanlar duygu ve düşüncelerini teşhir etti. Fakat bu dergide hiçbir zaman millî kültürümüze muhalif yazılar yer almadı. Kimler geldi, kimler geçti Kubbealtı dergisinin sayfalarından… Samiha Ayverdi, Ekrem Hakkı Ayverdi, Yavuz Bülent Bakiler, M. Orhan Okay, Metin Eriş, Dursun Gürlek, Ergun Göze, Gürbüz Azak, Mehmet Nuri Yardım, Bekir Sıtkı Erdoğan… Devamını saymaya sayfalarımız yetmez… Bizi bize anlattı alanında uzman olan seçkin kalemler… Geçmişle gelecek arasında çelikten köprüler kurdular; Türk kültürüne ve medeniyetine düşman olanlara karşı kalemlerini kılıç diye kuşandılar…
Bu güzel derginin indeksine baktığımızda birbirinden özel ve güzel kalemlerin bu dergi sayfalarında kalem oynattığını görüyoruz. Bunlardan bir kısmı ebediyet yolculuğuna çıktı, bir kısmı kalem mücadelelerini değişik sahalarda devam ettiriyorlar. Bir mektep oldu okurlara ve yazarlara bu güzide dergi… Kütüphanelerimizi aydınlattı güçlü ışığıyla… Ben de bu dergide yazma bahtiyarlığına eriştiğim için kendimi talihli kalemlerden addediyorum.
“Kubbealtı Akademi Mecmuası” zaman içerisinde bir de yavru doğurdu kültür dünyamıza. “Merhaba” adlı bu gençlik ilavesi yarının büyükleri olan gençlere bir yol haritası sundu her bir sayısında. Onların bulanıklaşan zihinlerini, birbirinden güzel yazılarıyla durulaştırdı. Artık gençler de “Merhaba” diyor zengin kültürümüze ve medeniyetimize… Moda dergilerinin çamurlu sayfalarından kayıp uçuruma yuvarlanmamak için siz de “Merhaba” demelisiniz hayata. Böylece kendinize bir güzellik yapmış olacaksınız.
“Kubbealtı Akademi Mecmuası”nın 39 yıllık indeksine baktığımızda söz konusu dergide bugüne kadar 400’ün üzerinde şair ve yazarın yazı ve şiirlerine yer verildiğini görüyoruz. Bu isimler arasında özellikle Halil Açıkgöz, Beynun Akyavaş, Kemal Yurdakul Aren, Ekrem Hakkı Ayverdi, Samiha Ayverdi, Nihat Sami Banarlı, Necat Birinci, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Demirci, Uğur Derman, Bekir Sıtkı Erdoğan, Nazik Erik, Hicran Göze, Yrd. Doç. Dr. İhsan Işık, Fırat Kızıltuğ, Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, Nermin Suner Pekin, İskender Pala, Mustafa Tahralı, Fevziye Abdullah Tansel, Faruk Kadri Timurtaş, Ayşe Göktürk Tunceroğlu, Zeynep Uluant, Doç. Dr. Ali Yardım, Mehmet Nuri Yardım, Prof. Dr. Kazım Yetiş, Aysel Yüksel, Cemil Altınbilek, İlhan Ayverdi, Tahsin Banguoğlu, Sait Başer, Yahya Kemal Beyatlı, Hayri Bilecik, M. Nihat Malkoç, Kaya Bilgegil, İsmet Binark, Memduh Cumhur, Dr. Ali Murat Daryal, Özcan Ergiydiren, Ergun Göze, Dursun Gürlek, Talip Küçükcan, Doç. Dr. Fahrettin Olguner, Orhan Seyfi Orhon, Salih Zeki Önsöz, Muhiddin Serin, Cinuçen Tanrıkorur, A. Yağmur Tunalı, Doç. Dr. Sema Uğurcan, Muhterem Yüceyılmaz gibi önemli şahıslar onlarca yazı ve şiirle dergide boy göstermiştir.
Türkiye’de her dönemde büyük heveslerle dergiler yayımlanır; fakat bunlar henüz sağlam bir altyapıya sahip olmadıkları için kısa zamanda kendilerini zamanın dergi çöplüğünde bulurlar. Bu, ne yazık ki ülkemizde uzun yıllar boyunca tekrarlanmış acı bir tablodur. Fakat bunların yanında uzun yıllardan beri büyük bir özveriyle yayımlanan dergiler de vardır. İşte bunlardan biri de “Kubbealtı Akademi Mecmuası”dır. Bu kadim derginin ilk yazı işleri müdürü Şeyma Güngör’dü. Şeyma Hanım, Mehmet Nuri Yardım’ın kendisiyle yaptığı röportajda “Mecmuanın misyonu özellikle dinî ve millî konularda araştırma, fikir ve sanat eserleri yayımlanmasını sağlamaktı.” diyor. Güngör sözlerini şöyle sürdürüyor: “Mecmuanın ilk sayısında Banarlı tarafından yazılan “Başlarken” başlığını taşıyan önsözün ardından, yine Nihad Samî Banarlı tarafından kaleme alınan ve on dört sayfa devam eden bir “Beyannâme” yer almaktadır. Yayımlanması planlanan mecmuaları bir bütün olarak düşünürsek, bu beyanname o bütünde amaçlanan temel gayenin, bu gayeye ulaşılması için takip edilmesi gereken şartların dile getirildiği giriş yazısıdır. Bu yazılı açıklamada, mecmuanın neşredilmesine sebep olan problem açıkça ortaya konulmuş, dünya fikir, sanat tarihinden verilen misallerle desteklenerek meselenin önemi pekiştirilmiştir. Ardından çözüm için gereken teklifler tek tek maddeler hâlinde dile getirilmiş ve açıklanmıştır. Banarlı bu “Beyannâme”sinde, elli yıla varan bilgi, görgü ve tecrübe sonucunda elde ettiği kanaatini, ana hedefini dile getirmişti. Hoca yazıyı, büyük emek, heyecan ve ümitle kaleme aldı; fakat ne yazık ki, “Millî Beyanname” diye de isimlendirilmesi mümkün olan bu metin, Banarlı‘nın beklediği tesirin çok altında alâka gördü.” (Kubbealtı Akademi Mecmuası, Ocak 2011)
Ocak 1971 tarihinde neşredilen ilk sayısıyla büyük bir boşluğu dolduran “Kubbealtı Akademi Mecmuası” bir dergiden öte, adeta bir mektepti. Birçok insan bu dergi sayesinde yolunu bulmuştur. Bu derginin sayfalarında, alanında uzman nice kalem erbabı yazı ve şiirler yazmıştır. Bu dergiyi okuyanlar, millî ve manevî kültürümüzle ve eskimeyen değerlerimizle soluklanmışlardır. Bu zengin içerikli ve dopdolu dergi, zihinlerin aydınlanmasını sağlamıştır. Nesiller arasında güçlü bir köprü vazifesi görmüştür “Kubbealtı Akademi Mecmuası”…
Kültür dünyamızda derin iz bırakan, dergi arşivlerimizi süsleyen “Kubbealtı Akademi Mecmuası”nın Ocak 1971’de yayınlanan ilk sayısında Nihat Sami Banarlı’nın “Başlarken” adlı giriş yazısı dikkat çekiyordu. Yine aynı sayıda aynı yazarın “Beyanname” adlı 14 sayfadan oluşan uzunca bir yazısı vardı. Bu yazıda yazar, amaçlarını ve yapılması gerekenleri sıralıyordu. Söz konusu yazının bir bölümünü önemine binaen aşağıya almak istiyorum:
“Edebiyatta dil olarak, Türk milletinin yarattığı ve asırlarca işleyerek güzelleştirdiği Türkçeyi kullanınız. Milletiniz, bu asırlar içinde, aynı işleyişiyle Türkçeleştirdiği kelimeler de, vatanınız gibi, sizindir. Tarihsiz, musikisiz, zevksiz ve uydurma kelimelere iltifat etmeyiniz. Dilimize, Türkçeyi soysuzlaştırmak isteyenlerce yerleştirilmek istenen devrik cümle, ters cümle gibi cümle çeşitlerine yüz vermeyiniz. Biliniz ki dünyanın en güzel ve en mantıklı söz tertibi, fâil-mef’ûl-fiil (özne-tümleç-yüklem) şeklindeki hâlis Türk cümlesidir.
Edebiyatımızın, gerek aydınlarca, gerek saz şairlerince kullanılan nazım şekillerini, vezinlerini, kafiyelerini, dil ve söyleyiş inceliklerini araştırınız. Onlardaki musikiyi; onlardaki zevk, zekâ, kültür ve tefekkür çizgilerini benimseyiniz. Beğendiklerinizi modernize ederek yeni Türk edebiyatını kendi millî temelleri üzerinde yükseltiniz.
Eserlerinize gıda olacak ideolojiler içinde, siz yine Asya’daki ve Türkiye’deki atalarınızın milliyetçi, vatancı ve insancı hedeflerini seçiniz. Milliyetçiliğin ve vatancılığın belki en üstün ve orijinal sözlerini, Asya’daki eski Türk edebiyatı eserlerinde bulacaksınız. İnsancılığa gelince, bu hususta size, bu yolda bir dünya hâkimiyeti kurmuş olan Müslüman Türk atalarınız büyük örnek olacaktır. Dilde, edebiyatta, duyuş, düşünüş ve davranışta Türk üslûbuna ve millî maziden kuvvet almaya ehemmiyet veriniz. Mevzu olarak, Türk halkının, dünkü ve bugünkü, hayat, sanat, iman, feraset ve yaşama neşesi yollarındaki macerasını işleyiniz. Türk şehir halkını, Türk köylüsünü, son zamanlarda örneklerini çok gördüğünüz gibi, kaba, pis, izansız, şahsiyetsiz, ezilmiş insanlar olarak değil, onları hakikî hayatları ve hakikî şahsiyetleriyle görüp gösteriniz. Hâlide Edib’in, Reşat Nûri’nin romanlarında tanıtılan halk tipleri gibi tipler yaratınız.”(Kubbealtı Mecmuası, Sayı-1 Ocak 1971)
“Kubbealtı Akademi Mecmuası” geçici heveslerle ve amatör düşüncelerle yayımlanan bir dergi değildi; bu dergiyi çıkaranların ciddi gayeleri ve hedefleri vardı. “Kubbealtı Cemiyeti‘nin ve onun neşriyat organı Kubbealtı Akademi Mecmuası’nın gayesi; yeni Türk nesillerinin, her adımı millî ve insanî köklere dayanan ve tıpkı tarihteki büyüklük asırlarımızda ulaştığımız üstün seviyeye, bir defa da asrımızda ulaştıklarını görmek gibi mesut bir hedef gözetmekti.” (Banarlı, Kubbealtı Akademi Mecmuası, 1972, S.1, s.5)
“Kubbealtı Akademi Mecmuası”nda Türk edebiyatının köşe taşları sayılabilecek nice isimler yazmıştır. Bunlar arasında “Yahya Kemal Beyatlı, Nihat Sami Banarlı, Orhan Seyfi Orhon, Faruk Nafiz Çamlıbel” gibi isimleri sayabiliriz. Beş Hececilerden Faruk Nafiz Çamlıbel’in “İsimsiz Kıtalar”ı ilk kez Kubbealtı Akademi Mecmuası‘nda yayımlanmıştı. Derginin ilk yazı işleri müdürü Şeyma Güngör bu konudaki sözlerini şöyle sürdürüyor: “Mecmuanın yazarlarını üçe ayırmak mümkündür. Vefat etmiş önemli yazar/şairler, yaşayan seçkin yazar /şairler ve kabiliyetli gençler. Nihad Sâmi Banarlı‘nın birinci derecede önem verdiği millî unsur Türkçe olduğundan, mecmuanın ilk sayısının ilk yazısını, Yahyâ Kemal’in “Bugünkü Türkçe” başlıklı makalesine ayırmıştı. Bu parçada yer alan; ‘Bizi ezelden ebede kadar bir millet hâlinde koruyan, birbirimize bağlayan bu Türkçedir, bu bağ öyle metin bir bağdır ki vatanın hudutları koptuğu zaman bile kopmaz, hudutlar aşırı bizi birbirimize bağlı tutar; Türkçenin çekilmediği yerler vatandır, ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve rûhu Türkçedir.’ satırlarının milletimiz tarafından idrak edilmesi Hoca’nın en büyük idealiydi. Dergide Türkçeden başka Türk edebiyatı, Türk mimarîsi, Türk kültürüyle ilgili yazılara da yer veriliyordu.” (Kubbealtı Akademi Mecmuası, Ocak 2011)
“Kubbealtı Akademi Mecmuası” Ocak 2012 sayısıyla 41. yaşına girmiş bulunmaktadır. Bir derginin 41 yıl boyunca okurlarıyla buluşması öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Bu tablo karşısında bize 41 kere maşallah demekten başka bir şey düşmüyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.