Hanlar, Bitler ve Pireler
Hanlar, Bitler ve Pireler
(1944 Yılı Yaşamından Kesitler)
Kepiçli Pazarören öğrencilerinin yolculuk serüvenidir…
------Kamyon kalabalıktan hızla ayrıldı. Her öğrenci için ayakta durabileceği kadar kamyonda yer var. Tutunacak, oturacak durumda da değiller. Bu nedenle herkes arabanın ritmine uyup bir o yana, bir bu yana salına, sarsıla ilerliyorlar. Buna rağmen herkes neşe içinde, şarkılar marşlar okuyorlar, geçtikleri yerlerdeki köylüler onları imrenerek izliyor, hatta alkışlıyorlardı.
------Kayseri’ye indiklerinde birbirlerini tanımakta zorluk çektiler. Her yerleri toz duman içindeydi. Temizlemeye zamanları yok. Felâhiye’ye giden tek araba Hacı Ahmet’in otobüsü kaçtı mı izinden bir gün gitti demektir. Masraflar, handan bit almaları da işin cabasıdır.
------Tüm güçleriyle arabanın kalktığı yere vardıklarında arabanın birkaç dakika önce gittiğini öğrenince kahroldular. Birbirlerinin gözüne baktılar. Uzun Hasan:
------“Olan olmuş, burada kalacak halimiz yok. Yürüyün doğru hana!” Dedi.
------Han onların küçükten beri en çok işittikleri bir yer. Ama nasıl bir yerdir? Birçoğu burasını ilk kez görecek. Hancının adını iyi bilirler Mustafa. Adam şişman ve de acımasızmış. Yatan herkesten 25 kuruşu gözünün yaşına bakmaz alır, kimseye eyvallah etmezmiş. Bu hancı Felâhiye yöresinin hancısı. Bu devirde her bölge halkı belli bir hanı seçer, oraya iner, oradan binerdi. Orası yalnız kendinin, hayvanının yatıp kalkma yeri değil, aynı zamanda bir buluşma merkezi, konuşma, haber alma ve emanet alma verme yeriydi aslında. Hancı bölge halkının çoğunu iyi tanır ve problemlerini de çözerdi.
------Öğrenciler sonunda Mustafa’nın hanına gelebildiler. Gösterilen odaya bavullarını yerleştirip yıllarca babalarının anlattığı hanı incelemeye başladılar:
------Duvar yüksekliğindeki büyük bir avlu kapısı -sanırım develere göre ayarlı- ile girilen geniş bir avlu, avlunun çevresi geniş duvarlarla çevrili, iki katlı yonu bir bina. Altlar (alt kat) ahır, üstler (üst kat) yolcular için tahsis edilmiş. Odalarda ne zaman dokunduğu belirsiz hasırlar tahta zemine yayılmış. Odaların bazıları sedirlidir. Sedirlerde hasır yastıklar, eski püskü yamalı kilimler var. Sanırım buraları da hatırlı konuklar için…
------Akşam olunca handa konuk sayısı yavaş yavaş artmaya başladı. Kimin nerede yatacağı belli değil. Her halde herkes bulunduğu yere uzanacak! Taban tahtalarının arasındaki boşluklardan gelen pis koku kendini hissettirmeye başladı bile. Bu gaz kokusu bu mevsimde çekilecek gibi değil ama kışın soğuğundan koruduğundan, hayvanların -pis de olsa- kokulu ısıyı odalara yayması, soba görevini yapması bakımından oldukça faydalı!
------Son zamanlarda “otel” kelimesi köylere kadar ismini duyurdu. Ancak herkes, buraların zenginlere mahsus, pahalı bir yer olduğunu, hatta köylülerin oraya kolay kolay alınmadığını söylüyorlar. Hanın 25 kuruşa fırlayan ücretine bile tepki gösterenler, hiç 100 kuruşa otele giderler mi? Akşam geç saatte ücretleri toplamaya gelen hancıdan 25 kuruş ücreti kaçırmak için o saatte alt kattaki ahıra kaçanlar da az değildir? Yalnız geçici müddetle değil, bazıları eşeklerin mısırında (musur) sabahlamayı göze alıp geceyi orada geçirirlerdi.
------Müşterinin bol olduğu özellikle kış mevsiminde müşteriler rasgele uzanıp yatarlar. Biri öbürünün yorganı, diğeri de yastığı olur. Biri bacağına, o da diğerinin sırtına yatar. Tam da bitin pirenin beklediği ortamdır bu. Anlatılanlara göre bit sahibinden ziyade bir başka vücudu yemeye bayılırmış! Bu yüzden başka bir vücuda atlamak için arayıp ta bulamadıkları an. Transfer sabahlara kadar devam edermiş. O devirde bunu bilmeyen yok gibidir.
------İnsanın kendi koynunda doğup büyüyen pire, bit, yavşak gibi haşaratlar vücudu ihtiyaç duydukça yer, az rahatsız ederler. Nankör de değiller! Buldular mı yabancıyı iştahları on kat artar. Bu haliyle herkes kendi haşeratından memnundur. Ne demiş atalar: “Pire itte, bit yiğitte bulunur!” bu ata sözünde pireye saldırılmaktadır aslında. Zira pire maymun iştahlıdır! Üzerinde bulunduğu şahıs utandık birisiyle konuşurken “hop” diye dışarı çıkıp hoplamaya zıplamaya başlar. Sahibini utandırır! Oysa bit ağırbaşlı! Mecbur kalmadıkça dışarı çıkıp sahibini utandırmaz. Küçük düşürmez. Tahribatı fazla ama sır saklamasını bilir!
Kaynak:
Ali İhsan Özkuzugüdenli
“Kapanmayan Yara” adlı romanından
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.