- 683 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ARKADAŞ mısın YOKSA SALAK MI?
ARKADAŞmısın YOKSA SALAK MI?
Belki de, kardeşlikten, akrabalıktan veya kadın erkek duygusundan çok daha önem verilen bir dostluk şekli varsa, o da arkadaşlıktır. Bahsettiğim; tanımakla, tanışmakla veya kısa bir yol beraberliği ile karıştırılmamalıdır.
Benim, bir ömür boyunca en fazla beş veya altı arkadaşım oldu sanırım. Aradaki mesafe ve zaman ne olursa olsun hiç eskimeyen, hiç seviyesi bozulmayan birkaç arkadaşlık işte.
Bir de, samimi olmadığınız, sadece mahalle, okul veya iş arkadaşlarınız vardır. Onlarla mesafenin biraz daha farklı olması gerekir. Haa, bu tip arkadaşlıkta herkes fedakar ve uğrunuza ölebileceğini söyler ama siz siz olun bu palavrayı yutmayın bence.
Bir meslektaşım vardı. Hani büronuza gelip, sekretere ufaktan iş koyan, çaycıya çay yapmayı, şoföre aracın temizliği, kravatın düzgünlüğü, kapı açmanın inceliklerini öğreten tiplerden. Neyse iyi kabul ettiğim, sohbet edebildiğim, birlikte eğitimi, sağlığı kurtarıp, orduları yeniden kurarak doğu da ve güney de sınırlar çizdiğimiz, Yunan işgalinden adaları boşaltarak, büyük gemilerle Atina’ya kadar işgalci halkını kovduğumuz bir arkadaş.
Bir sabah çok neşeli çok mutlu hallerle geliyor büroma. Abi çocuk doğdu, çocuk doğdu. Hem de erkek be erkek. Kutlarım Tanju. Erkek ha. Oğlum, erkek adamın erkek evladı olur derler. Allah uzun ömürler versin. Sekreter Tanju’nun hastaneden arandığını söylüyor. Karısının hattın öbür ucunda ağladığı belli. Telefonu kayınvalidesi alıyor. Oğlana nerede kaldığına dair ufak bir fırça ve durumun önemini özetleyen bir ültimatom. Tanju’nun suratı düşüyor. Hemen gitmesi lazımmış. Biraz para ver bana. Oğlan da ender bir hastalığa rastlamışlar. Hemen çıkmayı yapıp teselli etmeye çalışarak uğurluyorum.
Arkadaşım yine uğramalarını sürdürmekte. Ama bu sefer sohbet için değil, çocuktan bahsetmek ve her gelişinde benden üç beş kuruş kopartmak için. Kalp kapakçığında bir arıza varmış, durumu perişan arkadaşın. Bende, çok üzgünüm. Yıllarca çocuk sahibi olmak için uğraşan arkadaşımın durumu beni kahrediyor. Her getirdiği kahve için laf işiten, çaycımız Mualla Abla bile ağlıyor bu drama.
Bu sefer daha bir telaşla giriyor içeriye. Yandım ben oğlum, yandım ben. Çocuğu üç gün içinde ameliyata almazlarsa… Ocağına düştüm kardeşim. Param pulum kalmadı. Karım delirmek üzere. Ev ana baba günü ama paraya gelince, ne bizim tarafta nede kız tarafında beş kuruş yok ne varsa sende var diye kapına geldim. Beni boş çevirme.
O gün günlerden Cuma ve personelin haftalıklarını zor yetiştirmişim. Sekreterin odasına süzülüp, ‘ Kızım bir yerden para filan bekliyor muyuz ? Arkadaşıma mutlaka yardımcı olmak zorundayım.’ Dostlarımı arıyorum. Kimse de açık kalp ameliyatı parası yok. Veya akıllı adamlar, çıkarıp vermiyorlar. Vadeli yatıranların vadelerini bozdurup, sonra faizini ilave olarak ödemeye bile razıyım. Tanju odamda yarı ağlamaklı oturmakta. Mualla Abla iki orta kahve yap, ağlama be dostum, icabında şirket arabalarının birini hemen satarım veya kredi çekerim. Korkma her durumda halledeceğiz. Kahvemizi içip Ziraat bankasına gidelim arkadaşım.
Müdür Yardımcısı Nurhan Hanım’ın karşısındayız. Ama siz zaten maaşınızı bizim bankamızdan alıyorsunuz. Neredeyse iki yıl olacak çekmemişssiniz. Evet ya bu maaşa dokunmayayım da, oğlanın üniversite parası olsun diye düşünmüş ve hiç çekmemeye karar vermiştim.
Kalınca bir zarfla çıkmıştık bankadan. Hemen gitmek istiyordu. Olmaz oğlum Şirvan Kebap’tan birer buçuk döner yemeden hayatta bırakmam.
Üç gün sonra özel ve tanınmış bir hastaneden gelen haberle kahrolmuştuk. Çocuk girdiği ameliyattan kalkamamıştı. Cenazede birkaç yakın akrabası vardı sadece. Onu kucağında yavrusu ile mezarlıkta görmek, kazılan küçücük çukura yavrusunu yavaşça koyarak ağlamasına şahit olmak çok zordu. Artık uğramaz olmuştu bana. Acısı çok büyük diyordum. Ararsam ayıptır. Parasını istiyor gibi olur, diye düşünüyordum. Sekreterim soruyordu nereye işleyeyim diye alacağınızı diye. Onu karıştırma yerine koyacağız para geldiğinde.
Bir yıl sonra bir sınıf arkadaşları toplantısında karşılaşmıştık. Bana karşı soğuk davranıyor uzak duruyordu sanki. Lan Tanju nerelerdesin be oğlum ? Hiç uğramaz oldun ne güzel karşılıklı birer kahve içmeyi özledim be Tanju. Sende, çocuğun okulu için ayırdığım maaşlarım vardı Tanju. Durumun nasıl, onları alabilir miyim ? Bu laflar herşeyi bitirmişti. Suratı birden asıldı, dişlerini sıkarak, yumrukları kapalı, bakışları ona büyük kötülük yapmışım gibi nefret dolu; Lan puşt, sen ne parasından bahsediyorsun. Benim oğlum ölmüş, ben canımı kaybetmişim, senin oğlunun okul parası mı önemli, benim oğlumun canı mı ? Beş kuruş bile ödemem lan.
Ve sonuç olarak bir daha karşılaşmadık. Bir ders daha almıştım hayattan. Ama ben niçin hiç uslanmıyorum ? Neden her iyilik böyle kötülük olarak geri dönüyor ? Benim verdiğim para uğursuz mu geldi de çocuk öldü acaba ?
Vay be arkadaş, şimdilerde o emekli maaşımı alabilmek için üç ay bekleyip, onunla borçlar ödüyor, kira veriyor, arabama benzin alıyorum. Üstelik yüzde kaç zam geldi, enflasyona göre çok mu düşük kaldı falan filan..
Vay puşt vay, adamın oğlunun canı mı yoksa senin paran mı ha ?
Utan ulan ibne utan.
YORUMLAR
İnsan bazen böyle yaptığı iyiliklerin altında kalabiliyor. Acı, ama maalesef... Bizim buralarda "Et iyiliği, bul kötülüğü" diye bir söz meşhurdur; yine de "İyilik yap, denize at; balık bilmezse Halık bilir" sözüne uymayı tercih ediyorum. Artık bir iyilik yaptığımda karşılığında kötülük görebilmeyi de göze alıyorum ve sevabını Allah'tan bekleyerek yapıyorum.İyilik yaptığım kişinin ne yaptığı ise onun hesabı...
Eminim, o ana dönseniz ve böyle bir tecrübeniz olsa, yine aynı şekilde davranırdınız.İyi insanlar ve iyilik iyi ki var. Yoksa bu dünyayı yaşanılır ve bizi insan kılan ne ola ki?
Selam ve tebrik ile.